Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları


keremalkin@superonline.com

 

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) son üç yıllık Bakanlar Konseyi Toplantısı (MCM), çevre, iklim değişikliği ve enerji dönüşümünün geniş bir spektrumla ele alındığı oturumlara sahne oldu. İklim değişikliği, son 10 yıldır küresel risk analizlerinde, dünya ekonomisini en ciddi ölçüde tehdit eden başlıklarda birinci sıradaki yerini koruyor. 

 

‘Covid-19’ salgını, dünya ekonomisini hazırlıksız yakalamış olması nedeniyle 1.5 yıl küresel risk sıralamasında üst sıralara tırmanmış olsa da 2022 yılı itibariyle küresel iklim değişikliği riski tekrar koltuğuna oturdu. Yaklaşık 15 ay önce patlak vermiş olan Rusya-Ukrayna savaşı dahi bölgesel gerginlikler, çatışmalara dayalı risk algısını ancak üçüncü sıraya yükseltti.

 

ADİL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ YÖNETİMİ

 

Küresel iklim değişikliği riski, ‘iklim değişikliğinin adil yönetimi’ ve ‘iklim değişikliğinin maliyet yönetimi’ anlamında iki önemli başlığı daha gündeme getiriyor. Türkiye gibi küresel iklim değişikliği ile mücadelede iddialı adımlar atan, uluslararası anlaşmalara dahil olan, yenilenebilir enerji alanında ‘yerli ve milli’ teknoloji hamlelerine imza atan önde gelen gelişmekte olan ülkeler, Sanayi Devrimi başladığından bu yana, yeryüzünün kirletilmesinde ciddi sorumluluğu olan gelişmiş ülkelerin ‘tarihsel sorumluluğu’nun ciddi manada önceliklendirildiği bir ‘adil’ iklim değişikliği yönetimi çağrısında bulunuyor. Bunun yanı sıra, ‘iklim değişikliğinin maliyet yönetimi’nde de, başta Afrika ülkeleri olmak üzere bilhassa az gelişmiş ekonomiler, iklim ve enerji dönüşümüne yönelik projelerin finansmanında, maliyet yönetimi açısından kabul edilebilir, hakkaniyetli yaklaşımlar talep ediyor.

 

Bu nedenle, iklim değişikliği projelerinde, gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomiler arasında, ‘Küresel Kuzey’ ile ‘Küresel Güney’ arasında, iklim maliyetlerinin ‘adil paylaşımı’ noktasında, OECD, Birleşmiş Milletler (BM) ve UNDP bağlı kuruluşlar çatısı altında, iklim dönüşümünün üç temel alanda ‘iyi yönetişimi’ (good governance) talep ediliyor: İlki iklim değişikliğinin etkilerini azaltma, sınırlama süreci (mitigation); ikincisi iklim değişikliğine toplumların, ekonominin ve ticaretin adaptasyon süreci (adaptation) ve üçüncüsü, iklim değişikliğinin sebep olduğu tahribatı giderme, düzeltme (restoration). Bununla birlikte, beklentiler yüksek düzeyde olsa da iklim dönüşümünün iyi yönetişiminin hız kazanmasında en büyük zorluklardan biri ‘fiziki’ kısıtlamalar. Ülkelerin teknoloji üretme kabiliyetleri birbirinden farklı olduğundan, sadece iklim değişikliğini yavaşlatacak, sonrasında da durduracak altyapı ve üstyapı projeleri değil; aynı zamanda, imalat sanayinde de ‘kahverengi’ ürünlerden (brown products) yeşil ürünlere (green products) geçişi hızlandıracak üretim proseslerinin de hızlandırılması gerekecek.

 

ÇEVRECİ ÜRETİM PROSESLERİ

 

Küresel iklim değişikliğine yönelik çalışma yürüten tüm uluslararası teşkilatlar, BM, UNDP veya OECD, iklim değişikliğinin küresel ticarete etkisini araştıran Dünya Ticaret Teşkilatı (WTO), çalışma hayatına yansımasını araştıran Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) veya iklim dönüşümünün finansmanına yönelik çözüm araştıran IMF, Dünya Bankası, EBRD gibi uluslararası finans ve yatırım finansmanı kuruluşları, küresel üretim ve ticarette bilhassa ‘yeşil ürünler’ lehine, iklim değişikliği riskini azaltacak, çevreye sıfır-atık yaklaşımını, net-sıfır karbon yaklaşımını önceliklendirecek mal ve hizmetler lehine, ‘yeşil’, ‘çevreci’ üretim prosesleri lehine bir strateji, yaklaşım ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde, küresel ticarete konu olan konvansiyonel, geleneksel üretim tarzlarına dayalı olarak üretilen ‘kahverengi ürünler’ ile çevreye, iklime, sıfır atığa, net-sıfır karbona duyarlı ‘yeşil ürünler’ arasında rekabet büyüyecek. Türkiye’nin ihraç ürünleri kompozisyonunda ‘yeşil ürünler’in ağırlığının artması, ihracatımızı, küresel rekabetteki konumumuzu da ‘sürdürülebilir’ kılacak.

19 Haziran 2023 Pazartesi