Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

DOÇ. DR. NURULLAH GÜR

Küresel ekonomi 2000’lerle birlikte enflasyon sorununu büyük ölçüde geride bırakmıştı. Küresel tedarik zincirlerinin genişlemesi, Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne üyeliği, gelişmiş ülkelerde yaşlanan nüfusun harcama davranışlarının değişmesi ve gelişmekte olan ülkelerin para ve maliye politikalarında daha ölçülü hareket etmesi gibi faktörler dünya genelinde enflasyonun düşmesine katkı sağlamıştı. Çok uzun yıllar enflasyon canavarıyla mücadele eden Türkiye’de bile enflasyon tek haneli rakamlara inmişti. Bu düşük enflasyon döneminde ABD ve gelişmiş Avrupa ülkelerinin enflasyonu hedef düzeylere bile çıkarmakta ve orada tutmakta zorlandıklarına şahit olduk.

ARZ-TALEP KOŞULLARI

Koronavirüs salgını sonrası bu hikâyenin değişmeye başladığını gözlemliyoruz. Dünya genelinde enflasyon beklentileri artıyor.

Peki, ne değişti de enflasyon riski geri döndü? Bu sorunun tek cümlelik cevabı şu: Salgının talep ve arz koşuları üzerinde neden olduğu doğrudan ve dolaylı etkiler enflasyonu tetikliyor. Talep tarafıyla başlayarak cevabı biraz daha detaylandırılalım. Salgınla ekonomik mücadele kapsamında dünya genelinde verilen toplam 16 trilyon dolarlık mali desteğin talebi canlandırıcı etkisi oldu.

Bununla birlikte, salgın koşullarından dolayı talebi normal zamanların üzerinde artan ürün kalemleri (gıda, sağlık ve hijyen ürünleri, elektrikli ev aletleri gibi) oldu.

ESAS SORUN ÜRETİM MALİYETLERİNDE

Talepteki değişim etkili olmakla birlikte, aslı hikâye ekonominin arz tarafında. Salgından dolayı tedarik zincirlerinde üretim sıkıntıları yaşandı, uluslararası taşımacılık zorlaştı, ihracatı engelleyici politikalar devreye girdi ve bazı ülkeler ne olur ne olmaz mantığıyla hammadde stokladılar. Bu yaşananlar ara malı tedarikini oldukça zorlaştırdı; üretim maliyetleri artmaya başladı.

Çin’de üretici fiyatları mart ayında, Temmuz 2018’den sonraki en yüksek artışını yaşadı. ABD’deki Ulusal Üreticiler Birliği tarafından gerçekleştirilen anketin sonuçlarına göre, şirketlerin yüzde %76’sı 2021’in en büyük meydan okuması olarak üretim maliyetlerindeki artışı gösteriyorlar.

Sözün özü, son bir yılda arz-talep dengesinde yaşanan sıkıntılar neticesinde fiyatlar yükselişe geçti. Özellikle emtia fiyatları çok hareketli. Alüminyum, bakır ve petrolde küresel fiyatlar yıl başından bu yana yüzde 20’nin üzerinde artış kaydetti. Dünya Bankası’nın yayınladığı Emtia Piyasaları Görünüm Raporu’na göre, metal fiyatlarının bu yıl 2020’ye kıyasla yüzde 30 artması bekleniyor. Küresel gıda fiyatları son 7 yılın en yüksek seviyelerinde seyrediyor. Emtia ve tarım ürünleri fiyatları artınca haliyle bunun tüketim ürünleri fiyatlarına da belli ölçülerde yansıması oluyor.

Bütün bu gelişmelere rağmen, enflasyonun 1970’lerdeki gibi hızla sıçraması veya stagflasyon yaşanması çok ihtimal dahilinde değil. Üretim yapısı, teknoloji, dış ticaret ve uygulamadaki politikalar noktasında 50 yıl öncesine göre çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Ama salgın koşulları geride kalıp ekonomiler normale dönene kadar da küresel enflasyonun son yıllardaki ortalama seviyelerin üzerinde seyredebileceği ihtimalinin güçlü olduğunu not etmekte fayda var.

30 Nisan 2021 Cuma