Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ

Ekonomistler analiz yaparken, özellikle de ileriye doğru bir tahminde bulunmak durumunda kaldıklarında hemen ‘ceteris paribus’ derler...

‘Ceteris paribus’ Latince bir kalıptır. “Diğer tüm durumlar sabitken” anlamına gelir. Tabii hemen hiçbir zaman, ‘durumlar sabit kalmaz’ ‘ve ‘her şey kendi mecrasında aynen devam’ etmez. Özellikle de sosyal hayatta ve ekonomide…

Nasıl kalsın ki?

Ekonomi, matematik ve fen gibi rakamlara dökülemez. Çünkü ekonomik olaylara yön veren toplum psikolojisi formüllere dökülemez. Yüzlerce göstergeyi tek tek inceleseniz, hepsini tek bir modelde birleştirip, en gelişkin bilgisayarların ve en iyi yazılımların olanaklarıyla analiz etseniz de, gelecek hakkında kesin tahminler yapamazsınız. Ne doğal afetleri önceden tahmin etme imkanınız var ne de bugün yaşadığımız salgın felaketlerini... Siyasi krizleri ve savaşları da tahmin etmek, hiç mümkün değilse de zordur, imkanı kısıtlıdır. Bugün çok yakın tahminlerde bulunabilsek bile hava koşullarını dahi biraz da iklim değişiklikleri nedeniyle tam anlamıyla öngöremiyoruz. Artan çekirge sürüleri ve benzeri gelişmeler cabası...

***

Bütün bu zorluklara rağmen analiz yapmaktan vazgeçemeyiz. Çünkü kararlar almak durumundayız. Karar da bilgisiz olmaz. Bu açıdan beklentiler ve o beklentiler üzerine şekillenen yol haritaları önemlidir.

Koronavirüs salgınına karşı sağlık alanında sağlanan başarılar, ‘ekonomi ne zaman açılacak’, ‘işe ne zaman döneceğiz?’ sorularını da beraberinde getirdi.

Sağlık Bakanımızın ‘zirveyi gördük’ mealindeki açıklamasından sonra bu yöndeki bekleyişler de arttı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği üzerine ‘hayatın normale dönmesi’ için çalışmalar da başladı.

Buna göre, bir yandan koronavirüsle mücadele sürecek, bir yandan da dört aşamadan oluşan plan yürürlüğe sokulacak.

Henüz takvim paylaşılmadı. Cumhurbaşkanı, “Çalışma biraz daha olgunlaştıktan sonra açıklanacak” dedi. Yine de sürecin nasıl işleyeceği aşağı yukarı belli. Koordinasyonu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay yürütecek. Sağlık, eğitim, ulaşım ve turizm başta olmak üzere salgının etkilediği alanlara ve sektörlere ilişkin kapsamlı yol haritaları belirlenecek. Bakanlıklar çalışmalarını bitirince Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a sunacak.

Çalışmalar için belirlenen taslak takvime göre, mayıs ayı hazırlık ayı olarak belirlendi. Buna göre Ramazan Bayramı’na kadar hazırlıklar tamamlanacak. Bu ilk aşamadan sonra bazı tedbirlerde gevşemeler sağlanacak. Tabii, toplum sağlığını tehlikeye atmayacak şekilde... İkinci aşama yaz boyunca devam edecek. Hiç şüphesiz vaka sayıları dikkatle izlenecek. Vaka sayısının artmaya başlaması durumunda bölgesel karantina örnekleri de görebiliriz. Ekonominin açılma sürecinin birden bire olmayacağı anlaşılıyor.

Salgının seyrinde olumlu seyir gözlenmeye devam ederse, eylül ayında dört aşamalı planın üçüncü aşamasına geçilecek. Eğitim başta olmak üzere birçok alanda yeni adımlar atılmasının beklendiği bu aşamada, Türkiye koronavirüs aşısının bulunmasına yönelik çabalarını bir sonuca ulaştırmaya çalışacak. Dördüncü ve son aşama ise 2021 başından itibaren devreye girecek. Bu dönemde, salgının tam anlamıyla sona ermesi ve hayatın normal seyrine kavuşması bekleniyor...

***

Tabii, söze başlarken dediğimiz gibi, ‘ceteris paribus’... Her şey yolunda giderse...

İnşallah da öyle olur.

Tedbiri elden bırakmazsak, normale dönmek konusunda acele edip, ikinci bir salgınla daha karşılaşmazsak neden olmasın? Yoksa yasaklardan, önlemlerden hepimiz sıkıldık. Ama biraz daha dişimizi sıkmak, sabretmek gerektiği de apaçık ortada...

Hayatın kademeli olarak açılacağı bir süreç, iş insanlarımız açısından düşünmeye, plan yapmaya ve de bu planlarını yavaş yavaş uygulamaya başlamak için uygun bir zemin sunuyor.

Sadece bu dönemi işyerimizde hızlı sayısallaşmayı (dijitalleşme) hayata geçirmek için bir fırsata dönüştürmekten bahsetmiyorum. Yeni dönemin, her koşulda geçerli olacak üç ilkesini vurgulamak istiyorum. Korona sonrasında ayakta kalacak, varlığını devam ettirecek her girişimcinin, her iş insanının dikkate alması gereken üç ilkeden...

Hepinize sağlıklı günler, bereketli bir Ramazan ayı diliyorum.

1. ESNEKLİK

Koronavirüs salgınının da gösterdiği gibi sürece uyum sağlama kabiliyetine sahip olmak iş insanları için, şirketlerimiz için hayati öneme sahip. Yeni dönemde şirket yöneticilerinin, KOBİ sahiplerinin, fabrika içi, işyerine ait sorunlar kadar küreselleşme, salgın hastalıklar ve elektronik cihazların kalite kontrolü konularında ortaya çıkan risklere de kafa yorması gerekecek. Gelecek yıllarda, nanoteknoloji, biyoteknoloji, genetik ve yapay zeka gibi yeni iş dalları ve teknolojileri, ürün ve hizmet üretiminizin önüne sert virajlar çıkarabilir.

Geçen Eko-Mercek’te bir film üreticisinin başına gelenlerden bahsetmiştik. Yeni döneme hazırlanırken, film makarası ile çalışan fotoğraf makinalarını üç yıl içinde rafa koyduran dijital fotoğraf makinalarının da akıllı cep telefonlarına beş yıl içinde yenik düştüğünü hiç aklımızdan çıkarmamak gerekiyor.

2. ÇITAYI YÜKSELTMEK

Çıtayı yükseltmek ya da daha iyi anlatabilmek için şimdi gençlerin daha alışkın olduğu bir kelime seçecek olursak ‘upgrading’... İngilizce daha üst bir düzeye veya dereceye yükseltme anlamına gelen bu kelime önümüzdeki dönemde önünüze daha sık çıkacak. Bu kelime bir ürün, bir süreç ve bir sektör için kullanabildiğimiz gibi ekonominin tümü için de kullanılıyor. Daha fazla özelliğe sahip ve daha yüksek kapasite çalışan ürünün üretilmesi yeni dönemde özellikle imalatçı-ihracatçı firmalarımızın sürekli gündeminde olacak. Her alanda teknolojik yoğunluk artacak.

Hizmet sektörü de bundan muaf değil. Teknolojik seviyeyi yükseltmek ve dijitalleşme işimizi sürdürebilmemiz için ön şart haline geliyor. İşi bilen uzmanlar, ‘tedarik zincirinden değer zincirine, fason üretimden markalı ürün üretimine, tekstilden teknik veya akıllı tekstile, geleneksel üretimden siber fiziksel sistemlere dönüşüm sağlanamadığı takdirde yeni dönemde ayakta kalmak çok zor olacak’ diyorlar. Haklılar da...

3. SÜREKLİLİK

Yeni dönemde ilk iş ayakta kalmak olacak. Ancak ayakta kalmak ve de gelişmek, yeni dönemde sürekliliğe ve sürdürülebilirliğe öncelik vermekle mümkün olabilecek. Fabrikanızda, atölyenizde ya da işyerinizin duvarları içinde yönetimin mutlak egemenliğini gözden geçirmenizde büyük yarar var. ‘Mutlak egemenlik’ yerine ‘yönetişim’ kavramına, yani ‘birlikte yönetim’ modeline geçmeniz yeni dönemde çok işinize yarayabilir, söyleyeyim...

Yönetim döneminde ürün veya hizmetin kalitesi ön planda tutulurken, yönetişim döneminde ana dinamik ‘yaşam kalitesi’ oluyor. Çalışanları, çevreyi korumak, faaliyet gösterdiğiniz coğrafyadaki insanların sağlığını ve de iyiliğini de hesaba katmak gerekecek. Sürekliliği sağlamak bundan böyle ancak uzun vadeli önlemler ile mümkün olabilecek. Aksi, sıkıntılara yol açabilir.

01 Mayıs 2020 Cuma