Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

Önceki hafta elim bir trafik kazası sonucu İstanbul’un çok değerli hocasını ebedi aleme uğurladık. Aslında hepimiz imanımız gereği kadere inanırız. Buna göre ölüm her an gelebilir. Dolayısıyla sadece bugün var, yarın ise gelecek. Tabii ki felsefe; hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmak, bugün ölecekmiş gibi de hazır olmak. Sözü kolay ama gerçeğini yaşamak cidden zor bir durum. Demek istediğimiz; ölüm genç yaşta, ansızın ve görev esnasında geldiğinde kabullenmekte zorlanırız. Sankikader anlayışı içinde bu tür ölümler yokmuş gibi düşünürüz. Haluk hocanın ölümünde de benzer şekilde düşündük ve doğrusu çok yakınları olarak kabullenmekte zorlandık.
Haluk hoca bir akademisyen olarak alanının ilki ve öncüsü. Yani akademik alan itibariyle o bir ‘kültür tarihçisi’. Diğer bir deyişle alanını kendisi oluşturmuş. Tarihle kültürü harmanlayarak ve bir misyon yükleyerek kültür tarihi alanını yaptığı teorik/pratik çalışmalarla adeta inşa etmiş.

İstanbul üzerine yaptığı; sohbetleri, konferansları, gezileri, akademik çalışmaları hem çok geniş meraklı bir halka oluşturmuş hem de bu alanda öğrenciler yetiştirmiş. Onun efsanesi ve klasiği; Boğaziçi gezileridir. Gezideki disiplini, bilgisi, birikimi, anlatımı, aşkı, sadece yaşanmakla duyulabilen bir hazdır. Bu gezilere tahminen 25-30 kez katılmış biri olarak hiç sıkılmadan her defasında bu hazzı almak nasip oldu. Onun müdavimlerinden çok kişinin kanaati de bu yönde. Zira onun anlatımı bilgi aktarmak değil ‘yaşamak’ üzerine kurulu. Bundan dolayı da onun için İstanbul’da yaşamak bir bütün olarak sanat ve aşktır. ‘İstanbul’da Yaşama Sanatı’ kitabı da bunun için yazıldı.Hoca, bu birikimi üzerine yaptığı bürokratik görevleri de farklı bir yaklaşımla yaptı.

Hiç bir zaman klasik yönetici olmadı, her zaman ‘hocalığı’ ön planda tuttu. Ayasofya Müze başkanlığında Ayasofya’nın hususiyetlerini onun anlatımı ve yazdıkları ile öğrendik. Onu her dinlediğimizde burada ne kadar çok ‘ince ayrıntı’ varmış dedik. Osmanlı bürokrasisinde ‘Ayasofya İmamlığı’nın ne kadar önemli olduğunu ondan öğrendik. Ayasofya içindeki türbelerin hikayesini ondan dinledik.Buradaki görevi müteakip İlber hocamızdan sonra üstlendiği Topkapı Saray’ı Müzesi Başkanlığı ayrı bir hocalığa dönüştü. Sarayın ince ayrıntılarına yoğunlaşma adeta büyüleyici bir atmosfer yarattı. Sarayın eğitimi, kültürü, diplomasisi, haremi, mutfağı, kütüphanesi, avluları, silahhanesi, Gülhanesi ve çok önem verdiği Adalet Kulesi’ni anlatımı sanki Enderundan yetişmiş izlenimini verdi.

Haluk hoca da İlber hoca gibi devletin verdiği görevleri, devlet geleneğini önemserdi. Bu yüzden ‘müsteşarlık’ görevi tebliğ edildiğinde ‘sefer emri’ gibi anladı. Ama hoca -bildiğimiz kadarı ile- Ankara’nın bürokrasi anlayışını pek içine sindiremedi. Bunun için de hem Başbakanlık Başmüşavirliği hem de Bakan Yardımcılığı döneminde kendini sahaya attı. Zira irfan da heyecan da Anadolu’nun derinliklerinde idi. Diğer bir deyişle hoca, kendini ülkenin tarihinde, kültüründe ve irfanında daha rahat hissediyordu. Ankara’nın sıkıcı ve dedikoducu bürokrasisinden kaçış ve kendini buluş ancak ‘sahada’ mümkün oluyordu.

Hoca son beş yılını daha çok Ankara dışında geçirdi. Çeşitli kültürel ve eğitim projeleri yürüttü. Geleceğin gençlerde olduğunu bildiği için onlarla hemhal oldu. Gittiği şehirlerde öğretmenlerimiz ve öğrencilerimizle buluşmaya özel bir önem verdi. Aynı zamanda şehrin yöneticileri ve eşrafını ihmal etmedi. Bir ayağı hep Doğu ve Güneydoğu Anadolu şehirlerinde oldu. Ahlat, hocanın kalp atışları idi. Burayı anlatırken özel bir heyecan basardı. Malazgirt’i anmak önemli idi ama bu ancak Ahlat’ı dahil ederek anlam kazanabilirdi. Bu ikili yani Malazgirt/Ahlat ziyaret ve diriliş açısından Çanakkale olabilirdi.

Nihayeti de nasıl yaşarsanız öylece ölürsünüz düsturu hocanın şahsında da tecelli etti. Devletin sefer emri içinde, görev anında, önemsediği topraklarda ‘emri hak’ vaki oldu. O artık sadece İstanbul’un hocası değil bütün bir ülkenin hocası oldu. Sıkça vurguladığı Dicle’nin kuzuları meselesi ise musalla taşında devlet yeminine dönüştü. Yaptıkları, yazdıkları, yetiştirdikleri kendisine rahmet olsun inşaAllah.

30 Ağustos 2019 Cuma