Prof. Dr.  Kerem ALKİN

Prof. Dr. Kerem ALKİN

Diğer Yazıları

16 Nisan referandumundan çıkan ‘evet’le birlikte, siyaset sistemimizde gerçekleştireceğimiz ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ model değişikliği, profesyonel bir hükümet anlayışı ile Türkiye’nin ekonomi, kamu idaresi ve güvenlik alanında çok hızlı ve etkili karar alma sürecinin, becerisinin önünü açacak. Söz konusu siyasi model değişikliğini anlamlı kılacak, taçlandıracak ‘uyum’ yasaları ve reformlar, Türkiye’nin katma değer üretim becerisine önemli katkılar sağlayacak. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) Türkiye için hazırladığı özel rapor, eğitim ve yargı alanında sürdürülecek reformlar ile Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi ortalama büyüme performansını yüzde 4.7-4.9 bandından yüzde 5.2-5.7 bandına taşıyacağına işaret ediyordu.

Bu nedenle, 17 Nisan sabahından itibaren, yerli-milli enerji, savunma, ulaştırma, lojistik, bilim ve teknoloji imkanlarına dayalı ‘yeni Türkiye’ için yoğun bir çalışma sürecine girmiş olacağız. Bu süreç, ekonomi alanında, ‘üretim ve istihdam’ dostu, imalat sanayi ve tarımın önemli bir ağırlığa sahip olduğu yeni bir büyüme modelinin de hayata geçirilmesini gerektirecek. Temel hedef, 2023-2025 dönemi için Türkiye ekonomisinin küresel milli gelir ve küresel ticaretteki payını yüzde 1.5’e çıkarmak yönünde şekillenecek. Böyle bir hedefi gerçekleştirmek, yerli imkan, kaynak ve beceriye dayalı, verimli bir ekonomik yapıyı oluşturacak bir dönüşümden geçmeyi gerektiriyor. Bu ölçüde bir yapısal dönüşümün vazgeçilmez sacayaklarından biri ise siyasi istikrar. Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 2011 raporu, siyasi istikrarın ülkelerin büyümesine ortalama 2.4 puan artırıcı yönde yansıdığını gösteriyor.

17 Nisan sabahından itibaren kalıcı hale getireceğimiz siyasi istikrar, yüzde 4.9’dan yüzde 5.7’ye çıkacak Cumhuriyet tarihi ortalama büyümesi ile birlikte 2023-2025 döneminde kişi başına milli geliri 18 bin dolardan 22 bin 600 dolara taşıyacak. Yani, ‘evet’ her bir vatandaşımızın yaşam standardına 4 bin 600 dolar ‘ek’ zenginleşme olarak yansıyacak. IMF’nin son raporu, 1980’lerden bu yana gelişmekte olan ekonomilerde, işgücüne yapılan ödemelerin milli gelirden aldığı payın bozulduğuna işaret ederken, Türkiye’de işgücüne yapılan ödemelerin milli gelirden aldığı pay, 1998’de yüzde 28.8 ve 2006’da yüzde 28.5 iken, 2015’de yüzde 33.2, 2016 yılında ise yüzde 36’ya çıkmış durumda. Türkiye, işgücünü fakirleştirerek büyüyen bir ekonomi değil. AK Parti’nin 15 yıllık başarısında, bu temel gerçeği asla atlamamak gerekir.

TÜRKİYE EKONOMİSİNE ‘YENİ’ SİYASİ MODEL

1982 Anayasası, dünya ekonomisinin sadece 11 trilyon dolarlık bir büyüklüğe sahip olduğu, uluslararası ticaretin de dünya milli geliri içindeki payının topu topu yüzde 10 olduğu bir küresel ortamda kaleme alınmış, Soğuk Savaş’ın hakimiyetindeki bir dünyada, devletin her şeye hakim olduğu, kapalı ekonomi formatına dayalı bir anayasaydı. Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisindeki payı yüzde 0.7 idi. Türkiye’nin ihracatının dünya ticaretindeki payı ise yüzde 0.1 bile değildi. Küresel milli gelirdeki payı yüzde 1.04 olmuş; küresel ticaretteki payı yüzde 0.8’e çıkmış bir Türkiye ekonomisinde, 1980’de ülke ekonomisinin sadece yüzde 35’ini üreten bir özel sektör, bugün Türkiye’nin katma değer üretiminin yüzde 75’ini yapar hale gelmişken; biz 1982 Anayasası ile 21. yüzyılı yönetmekten söz edebileceğimize, 150 yıllık bir bürokrasi anlayışıyla Soğuk Savaş döneminden kalma bir parlamenter yapıyla ve hızlı çözüm üretemeyen bir hükümet modeli ile 2023, 2053 ve 2071 Türkiye’sine yönelik stratejik yol haritalarını oluşturabileceğimize inanıyorsak, işimiz hayli zor demektir.

Türkiye’nin 2023, 2030 ve 2050’de sırasıyla dünyanın en büyük 15., ardından 14. ve nihayet 12. büyük ekonomisi olabileceğinden söz ediyorsak, Türkiye ekonomisinin 2030’da 2 trilyon doları, 2050’de ise 4.5 trilyon doları aşacağından bahsediyorsak, ‘milli irade’ye dayalı yeni ve güçlü bir ‘hükümet modeli’ oluşturmadan bu hedeflere ulaşmamız imkansız, bunu bilelim. ‘Türkiye’nin geleceği’ için ‘evet’in ne anlama geldiğinin tam anlamıyla farkında olan, 17 Nisan sabahı yeni bir Türkiye’ye uyanmamız ile birlikte Türkiye’yi dünya ekonomisinde ve siyasetinde ‘bir üst lige taşıyacak’ uyum yasalarını ve reformları heyecanla bekleyen, talepkar olan vatandaşlarımızın taleplerini referanduma giden süreçte yakından izleme şansımız oldu. 16 Nisan’da adım attığımız bu ‘tarihi’ eşik, gençlerin siyasetteki konumunu güçlendirerek, ‘geleceğin Türkiyesi’nin liderlerinin yetişmesi adına, Türkiye için tarihi bir fırsat anlamına da geliyor.

20 Nisan 2017 Perşembe