Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

DOÇ. DR. NURULLAH GÜR

Ekonomiler yeni sorunlar ve meydan okumalarla karşılaştıkça, ülkenin takip ettiği modelin ve politikaların değişmesi gündeme gelir. Türkiye ekonomisi, şu sıralar tam da böyle bir dönemeçte. Bir taraftan orta gelir tuzağını kırıp yüksek gelirli ülkeler ligine yükselmeyi hedefliyoruz. Bir taraftan da kur ve enflasyonda yaşanan gelişmeler, ülkenin makroekonomik istikrarını tehdit ediyor. Böylesi hassas bir dönemin içerisinde ekonomi modeline dair değerlendirmeleri ve tartışmaları sağlıklı bir zeminde ilerletmek oldukça önem arz ediyor.

TARİHSEL HASTALIĞIMIZ

Böylesi bir ortamda ekonomi modelinin tartışılması haliyle sürpriz değil. Ancak, kamuoyunda tartışmanın çok da sağlıklı bir zeminde ilerlediğini söylemek mümkün değil. Model deyince kamuoyunda birçok kişinin aklına hemen ‘kopyala-yapıştır’ yöntemi geliyor. Model kopyalama, aslında bizim tarihsel bir hastalığımız. Köklerini, Osmanlı’nın sanayileşme ve askeri sistemini modernleştirme çabalarına kadar götürebilirsiniz. Yakın geçmişten de model kopyalamaya dair örnekler bulmak mümkün. Örneğin, Washington Mutabakatı olarak adlandırılan neoliberal politikaları ülkenin kurumsal, sosyolojik ve ekonomik altyapısına uygun olup olmadığını sorgulamadan ve hatta zamana yaymadan hızlıca uygulamaya çalıştık. Bunun sonucunda ağır krizler (2000-2001 gibi) ve finansal istikrarsızlıklarla boğuşmak zorunda kaldık.

Bugün üretim ve ihracata dayalı model arayışına yönelik tartışmalarda da kamuoyu olaya eski alışkanlıklar/reflekslerle yaklaşıyor. ‘Acaba Çin modelini mi, yoksa Güney Kore modelini mi tercih etmeliyiz’ diye bir tartışma dönüyor. Hatta Japonya bile konuşuluyor. Politika yapıcıların kafasında bir modeli alıp birebir uygulama gibi düşünce olduğunu zannetmiyorum.

İYİ ÜLKE ÖRNEKLERİ

Her modelin artıları ve eksileri vardır. Geçmişte bir ülkenin uygulayıp da sonuç aldığı modellerde ülkeye has özellikler ve dönemin koşulları büyük etkiye sahiptir. Zaten bu yüzden de bir modeli birebir kopyalayarak başka bir ülkede sonuç almasını beklemek çok gerçekçi değildir. Doğu Asya ülkelerindeki tüketici davranışları, tasarruf eğilimi, siyasi yönetişim tarzı, bürokrasisi, işçi-işveren ilişkileri ve küresel ekonomiye entegre olma yöntemleri, Türkiye’den oldukça faklı.

Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarım, Doğu Asya ülkelerinin deneyimlerinden örnek/ders alabileceğimiz kısımlar olmadığı anlamına gelmesin. Aksine, model kurarken Doğu Asya deneyimlerini kullanmamız gereken yerler mevcut. Hatta onlarca defosuna rağmen Washington Mutabakatı’ndaki politikaların bir kısmının bile dikkate alınması gerekiyor. İyi ülke örneklerini inceleyip baz aldıktan sonra kendi kurumsal, sosyolojik ve ekonomik altyapımıza en uygun olan ve bizi temel hedeflerimize götürecek değişkenler ve politikalarla ekonomi modeline karakter kazandırmalıyız. Modelin çerçevesi çizilirken kur ve enflasyondaki son gelişmelerin dikkate alınması gerektiği bir başka önemli husus.

Bu nedenle, kısa vadede yapılması gerekenlerle orta ve uzun vadeli politikalar birbirinden ayrıştırılmalı.

10 Aralık 2021 Cuma