Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Hakan Güldağ
a.hakan.gulda

Ekonominin özellikle de üretimin gidişatını anlamak istiyorsanız elektrik tüketimine bakın. Uzun yıllardır, Türkiye ekonomisindeki hareketin en iyi öncü göstergesidir elektrik tüketimi...

SON VERİLER NE DİYOR?

Nisan ayında elektrik tüketimi bir yıl öncesinin aynı ayına göre yüzde 15.4 düştü. Mayısta ise gerileme daha da fazlaydı: 16.7. Haziran ayında düşüş oranı yüzde 2.1 oldu. Temmuz ayının ilk 15 gününde, tüketim geçen yılın aynı döneminin sadece yüzde 1 altında kaldı.

Neden tüketimi esas alıyorsun, asıl önemli olan üretim derseniz, çok fark etmeyeceğini söyleyeyim. Elektrik tüketimi ile üretimi hem miktar olarak birbirine çok yakın hem de hareket olarak.

Elektrik tüketimi ya da üretimi fark etmiyor. Biraz önce paylaştığım veriler, açık biçimde salgın döneminde dip seviyelere inen elektrik kullanımının henüz salgın geçmeden olağan seyrine girdiğini gösteriyor.

***

Elektrik kullanımını bir öncü gösterge olarak şu açıdan önemsiyorum:

Mesela sanayide kapasite kullanım oranında son olarak haziran ayı değeri açıklandı: Yüzde 65.8. Kapasite kullanımı nisanda keskin bir düşüşle 61.9’a gerilemişti. Mayısta küçük bir artışla 63’e yaklaşmıştı. Haziranda biraz daha yukarı doğru kıpırdadı.
Şimdi temmuz ayının ilk yarısındaki elektrik tüketimine bakarak, sanayide kapasite kullanımının biraz daha yukarıya çıkacağını söylemek kahinlik sayılmayacak. Evet, pandeminin etkilerinin tam hissedilmediği mart ayındaki yüzde 76.2 düzeyinin hâlâ uzağındayız, ancak sanayide kapasite kullanımının artmaya devam ettiğini ve edeceğini de net bir şekilde izleyebiliyoruz.

***

Tabii, ekonomideki gidişatı izlemek için sadece elektrik tüketimine bakmak yetmez.

Kredi kartı ile yapılan harcama tutarına ilişkin veriler de haftalık olarak yayınlanıyor. Gidişat hakkında elektrik tüketimi kadar olmasa da bir hayli güncel veri sunuyor. Konut satışları, perakende satış hacmi, PMI Türkiye, ithalat-ihracat rakamlarını da oldukça güncel izleyebiliyoruz.

Gidişat oralarda da toparlanma yönünde. Birçok veri açıklandıkça, ‘V’ tipi grafikler çiziyor.

Son olarak büyüme rakamları gelecek. Covid-19 salgınının etkilerini en sert olarak yaşadığımız yılın ikinci çeyreğinde (nisan-mayıs-haziran) buna uygun olarak ekonomide de sert bir daralma göreceğiz.

Mesela, biraz önce bahsettiğimiz elektrik tüketimi ikinci çeyrekte 11.4 daraldı. Kredi kartı harcamaları reel olarak, geçen yılın aynı dönemine göre 2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 16.2 oranında azaldı. İhracata bakarsak, hazirandaki artışa rağmen nisan ve mayıs aylarında yaklaşık yüzde 40’lık düşüşler nedeniyle çeyrek dönem ele alındığında, ihracat bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 21 geriledi.

Ancak üçüncü çeyrekle birlikte olağanüstü kredi genişlemesinin ve iç talepteki canlanmanın etkisiyle ikinci çeyrekteki sert daralma yerini benzer bir hızla bu kez tersi yönde sert bir büyümeye bırakabilir.

***

Dördüncü çeyreğin nasıl seyredeceği ise yılın tamamını belirleyecek.

Ekonomi yönetimi bankaları kah özendirerek, kah baskılamalarla kredi vermeye yönlendiriyor. Daha önce verdikleri kredileri de yenilemeye... Bu da harcamaları tetikliyor. Eh, enflasyonun yüzde 12’ler civarında gezindiği ama kredi faizlerinin yüzde 8’ler civarında seyrettiği bir ortamda harcamaların artması sürpriz değil. Nitekim, öyle de oluyor.

Kısacası, Türkiye bu yıl korona musibetinin ekonomik etkilerini sınırlı hissedecek. Temel dinamik, iç talep olacak. Dış talepte bozulma devam ediyor. Gerçi IMF geçen hafta yaptığı son değerlendirmede, küresel ekonomik faaliyetin çok düşük bir seviyeden toparlanmaya başladığını bildirdi, ancak biliyorsunuz, kısa bir süre önce de ABD ve Avrupa için ekonomik büyüme tahminlerinin tamamını aşağı yönlü revize etmişti. Dünya ekonomisine ilişkin daha önceki eksi 3 büyüme tahminini de eksi 5’e çıkarmıştı.

IMF, Türkiye’ye ilişkin yaptığı tahmini ise ekonomide peş peşe gelen hızlı toparlanma işaretlerini görmüş olsa gerek ki, eksi 5’te sabit tuttu.

Son verilere ve ileriye dönük projeksiyonlara bakarsak, IMF’nin Türkiye tahminini değiştirmeyerek aşırı temkinli davrandığını söylemek mümkün. Türkiye ekonomisi 2020’yi büyük olasılıkla IMF’nin tahmininden çok daha iyi bir yerde kapatacak.

***

Ya gelecek yıl? Çok şeyi oraya öteledik, 2021’de neler olacak derseniz, o ayrı bir konu...

Birlikte üzerine mutlaka düşünelim ama bizim şimdi öncelikle var olanı yönetmemiz lazım. Zira, bütün olumlu işaretlere rağmen o da kolay olmayacak.

HAYATI VE EKONOMİYİ AÇMAK MALİYETLİ

Henüz virüsle birlikte yaşamaya tam intibak etmedik. Üstelik, intibak ettikçe, tedbirler aldıkça sorunlarımız, açıklarımız daha görünür hale geliyor. Bakın bugün toparlanmaya rağmen sayıları binlerle ifade edilen esnaf işini kapatıyor. Yüzlerce mağaza kepenk indiriyor. Ve daha henüz birinci aşamadan ikinci aşamaya geçmeyi öğreniyoruz. Görünen o ki, önce tedavi ve aşı olmadan virüsle birlikte yaşamaya alışacağız. Bu da ister istemez içerisinde çalıştığımız mekanları ve iş planlarımızı buna göre gözden geçirmek ve yeniden düzenlemek zorundayız demek. Plazalar dahil, hangi iş yerimiz salgın hastalık ihtimali düşünülerek planlandı?

Eğer kendimizi Covid-19’dan korumaya devam edeceksek, 35 kişilik servis artık 15 kişi taşıyacak. Normalde 400 kişinin çalıştığı üretim hattında 200 kişi çalışacak.

Yani, korona ile birlikte hayatı ve ekonomiyi açmak ‘maliyetli’. Üretim kapasitesi yarı yarıya azalacak. Sadece üretimde değil. Lokantalardan okullara kadar aklınıza gelebilecek her türlü işletme için de durum aynı. Fabrikalarda da, hizmetler sektöründe de, başta verimlilik olmak üzere kayıplar olacak. Dolayısıyla işletme sermayesi ihtiyacı artacak.

Belirsizlikleri yönetme konusundaki bütün yüksek kabiliyetlerimize rağmen dalganın nereden çarpacağını kestiremediğimiz bir dönemi yönetmek ‘kolay olmayacak’. İşte tam da onun için ‘kolay vazgeçilemeyecek’ ürün ve hizmet üretmek giderek zaruri hale geliyor.

17 Temmuz 2020 Cuma