FATİH OKTAY

Bu ayın ortasında Çin’in epeydir peşini kovaladığı dünyanın en geniş kapsamlı ekonomik işbirliği anlaşması, Kapsamlı Bölgesel Ekonomik Ortaklık Anlaşması (KBEO, Regional Comprehensive Economic Partnership-RCEP) imzalandı. Anlaşmanın taraflarını Çin, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda yanında, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (GAÜB-ASEAN) üyeleri olan Malezya, Endonezya, Tayland, Singapur, Filipinler, Vietnam, Brunei, Laos, Myanmar ve Kamboçya oluşturuyor. Bu ülkelerin toplam nüfusu dünya nüfusunun, ekonomilerinin toplam büyüklüğü dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyor. Uzun süredir bu çalışmanın parçası olan Hindistan, geçen yıl süreçten çekilmeseydi, anlaşma dünya nüfusunun yarısını kapsayacaktı.

600 MİLYONLUK PAZAR

Çin için anlaşma, birkaç açıdan önem taşıyor. GAÜB, Çin için 600 milyonu aşan nüfusu ve önümüzdeki yıllarda büyüme hızıyla dünyada başı çekmesi beklenen bölgesel ekonomisi ile büyük bir pazar oluşturuyor. Anlaşma, Çin’in bu pazara anlaşma dışında kalan ülkelerden daha avantajlı konumda ulaşmasını sağlayacak. Öte yandan bölge, Çin’in üretim ağını genişletme potansiyeli açısından önem taşıyor. Ekonomik reform sürecinin başlarında Çin’de ücretler ve kişi başına gelir düzeyi GAÜB’ün büyük üyeleri olan Malezya, Endonezya, Filipinler ve Tayland’ın çok altındaydı. Günümüzde ise hızlı ekonomik büyüme sonucunda Çin’in kişi başına gelir düzeyi, Malezya dışında bu ülkelerin hepsinin üzerine çıkmış bulunuyor.

Son yıllarda bu ekonomik gelişme, çalışma çağındaki nüfusun azalmaya başlaması yanında ücret artışı politikaları sonucunda Çin’in özellikle gelişkin doğu bölgelerindeki ortalama ücret düzeyleri GAÜB ülkelerininkini aşıyor. Bu nedenle Çinli üreticiler, emek yoğun üretime dayalı yatırımlarını çevre ülkelere kaydırıyorlar. Bu koşullar altında ülkenin iç ve batı bölgelerindeki ücretlerin düzeyi, altyapı avantajları da katılınca birçok üründe hâlâ rekabete olanak veriyorsa da Çin, emek yoğun üretim için uygun bir ülke olmaktan hızla çıkıyor. Bu durumda Çin için üretim süreçlerinin yüksek katma değerli, daha az emek yoğun aşamalarını ülke içinde tutup; daha emek yoğun aşamaların vergi ve bürokrasi zorlukları olmaksızın rahatlıkla GAÜB ülkelerinde gerçekleştirilmesini sağlamak, rekabet gücünün korunması açısından önem kazanıyor. Öte yandan, ekonomik bütünleşme, Çin’in bu ülkelerle politik olarak yakınlaşması anlamına geldiğinden, uluslararası politika açısından da büyük önem taşıyor.

KÜRESELLEŞME DOĞUDA PARLIYOR

Çin’in imzalanması için çok çaba harcadığı bu anlaşma ile ilgili çalışmalar 2005’te başlamıştı. ABD, bu yola Çin’den sonra girmiş, daha hızlı yol almıştı. ABD’nin 2010’dan başlayarak başı çekmesiyle yine Japonya, Avustralya, Yeni Zelanda ve GAÜP üyelerinden dördü, Pasifik Okyanusu’nun öbür tarafında da ABD, Kanada, Meksika, Şili arasında benzer bir anlaşma, Trans Pasifik Ortaklığı Anlaşması 2016 yılında imzalanmıştı. Ancak Donald Trump’ın seçildikten sonra ilk işlerinden biri, bu anlaşmadan çıkmak olmuştu.

ABD dışındaki üyeler, çok da içlerine sinmeyen bazı yönlerini değiştirip, adının da başına kapsamlı ilerici sözcükleri ekleyip anlaşmayı yürürlüğe koymuşlardı. Trump’ın toplum ve politika dünyasında ortaya çıkarttığı küreselleşmeye mesafeli hava, ABD’nin ondan sonra da bu anlaşmaya dönmesini zor kılıyor. Küreselleşme batıda pırıltısını kaybederken, doğuda, dünya ekonomisinin önümüzdeki yıllarda büyüme odağı olacak bölgelerde, görünüşe göre Çin merkezli olarak giderek parlıyor, ABD ise şimdilik bu sürecin dışında kalıyor. Önemli politik sonuçları olacak gelişmeler…

20 Kasım 2020 Cuma