Fatih Oktay

Çin’in hızlı ekonomik gelişmesinden Türkiye’nin yarar sağlaması denince akla ilk olarak ülkenin bu büyüme sonucunda devleşmiş ve büyümeyi sürdüren pazarları geliyor. Gerçekten de hemen her üründe dünyanın ya en büyük ya da en büyüğü olma yolunda olan pazarlar bunlar. Bu pazarların en kârlı üst katmanlarına da büyük ölçüde gelişmiş ülke şirketleri sahip ve buradan büyük kârlar elde ediyorlar. Üstten aşağılara genişlemeye çalışan yabancı şirketler ve alttan yukarı çıkan Çinli şirketlerin arasında kalan ve giderek daralan alana Türk şirketlerinin girmesi mümkün olabilirse de şimdilik bu yönde ciddi gelişmeler göremiyoruz.

Ekonomisinin satın alma gücü paritesine göre hesaplandığında 25 trilyon dolar ile geldiği dünyanın en büyüğü konumu ile ülkenin yüzde 50 dolayındaki ulusal tasarruf oranının birleşmesi Çin’i dev de bir finansman kaynağı yapıyor. Bu da Türkiye’nin Çin’den finansman kaynağı olarak yararlanma olanaklarını gündeme getiriyor.

Çin’in gelişmesinden yararlanılabilecek, pek gündeme gelmeyen bir başka alan ise teknoloji. Çin şirketlerinin demir-çelik, makina gibi teknolojisi olgunlaşmış sanayi kollarında gelişmiş ülke şirketleriyle rekabet edecek teknoloji düzeyine geldiğini biliyoruz. Ülke şirketlerinin son yıllarda birçok yeni teknoloji alanında da dünya pazarlarında hakim konumlara geldiği görülüyor. Teknoloji ve sermaye yoğun bir sektör olan güneş enerjisi modülü üretiminde ülkenin dünyadaki payının 2000’lerin başlarında sıfıra yakınken 10 yıl içinde yüzde 60’lara çıkması, aynı şekilde elektrikli otomobil üretimindeki payının 2010 yılında sıfırlardan 2018’de yüzde 50’nin üzerine çıkması bunun örnekleri.

Bu önemli ölçüde, bilgi üretim faaliyetlerindeki, bu faaliyetlere ayrılan kaynaklardaki artışa koşut olarak gerçekleşen gelişmeyi yansıtıyor. Çin, Ar-Ge’ye ayrılan kaynaklar açısından 2014’te AB’yi geçmiş durumdaydı; uluslararası karşılaştırma yapacak veriler gecikmeyle ortaya çıkıyor ama günümüzde ABD’yi de geçtiği tahmin ediliyor. Saygın bilimsel dergilerde çıkan bilim ve mühendislik makalelerinin sayısı açısından Çin, 2014 yılında ABD’yi geçerek birinci konuma yükselmiş bulunuyor. Bilim ve mühendislik alanında yetiştirilen insan sayısı, patent başvuruları gibi birçok bilim-teknoloji ölçütünde Çin birinciliğe yükselmiş bulunuyor.

Bu durum Çin’i teknoloji alanında yararlanılabilecek bir kaynak yapıyor. Ülke yönetimi de bu konuda hevesli görünüyor. Devlet Başkanı Xi Jinping’in 2017’de Kuşak ve Yol İşbirliği Zirvesi’nde vurguladığı konulardan birini bu girişime dahil ülkelerle bilim ve teknoloji alanında işbirliği ve buna yönelik olarak oluşturulmuş ‘Bilim, Teknoloji, İnovasyon İşbirliği Eylem Planı’ oluşturuyordu. Aynı vurgu, 2019 zirvesinde de vardı.

Bu plan, Kuşak ve Yol Girişimi’ne dâhil ülkelerle, bilimsel ve kültürel insan bağlantıları oluşturulması, ortak laboratuvarlar kurulması, bilim ve teknoloji parkları arasında işbirliği geliştirilmesi, teknoloji transferi konularını kapsıyor. Özellikle ilk başlıkta plan eyleme dönüşüyor görünüyor. Başta Türkiye, bu olanaktan yarar sağlamayı öngören ülkelerin, bu plan başlıklarını etkili bir şekilde uygulamaya geçirecek çerçeveleri oluşturma konusunda çalışmalarında büyük yarar var.

11 Ekim 2019 Cuma