fatih@fatihoktay.com

 

Çin ile ABD arasındaki, AB’nin de ABD’ye yakın konumlandığı mücadele, dünya ekonomisini gelişmekte olan ülkeler için zorlayıcı bir yapılanmaya götürebilir.

 

ABD, Çin’i 2008 küresel krizinden sonra Obama döneminde, stratejik bir tehdit olarak görmeye başladı. Ne var ki ABD, ülke yönetimlerince artık bir hasım olarak görülen bu ülke ile ekonomik açıdan artık yapışık ikizler gibi yakın bir durumdaydı. Çin, ABD’nin en büyük ticaret ortağıydı; Çin malları bir yandan ABD insanının tüketim, bir yandan da firmalarının ara mal ve yatırım malı ihtiyaçlarını karşılıyordu. ABD’li şirketler, Çin’in iç pazarı için üretim yapmak üzere her yıl ortalama 15 milyar dolarlık doğrudan yatırım yapıyor ve bundan büyük kârlar sağlıyordu. Birçok şirket için en büyük pazar Çin’di. Çin de ABD’ye giderek artan boyutlarda yatırım yapıyordu. 2016 yılında Çinli şirketlerin, büyük ölçüde ABD şirketlerini satın alma yoluyla yaptığı yatırım 46 milyar dolar olmuştu. Öte yandan Çin, büyük boyutlu dış ticaret fazlalarının sağladığı birkaç milyar dolarlık döviz rezervlerinin önemli bölümünü ABD devlet tahvillerinde değerlendiriyor, ABD kamu açıklarının en büyük finansörü konumunda bulunuyordu.

 

DOST ÜLKELERDE ÜRETİM

 

Trump yönetiminin Çin mallarına getirdiği yüksek oranlı ek vergiler, iki ülke arasındaki ekonomik eklemlenmeyi çözme yönünde ilk adım oldu. Ardından Çin’in ABD şirketlerini satın almasını kısıtlayan tedbirler, daha sonra da ABD’li şirketlerin Çin’e yatırım yapmasını sınırlayan düzenlemeler geldi. Bu politikalar bir yandan Çin ekonomisini zayıflatmak, bir yandan da Çin’den sağlanan malların tercihen ülkede üretilmesini, o olmuyorsa üretiminin başka dost ülkelere kaymasını sağlamaktı. Entegre devre çipler, elektrikli otomobiller, güneş enerjisi üretim sistemleri gibi stratejik sektörlerde üretimin ülke içine çekilmesi için bu köşede ele aldığımız korumacı sanayi politikaları da uygulamaya sokuldu. AB başlangıçta ABD’nin bu politikalarına mesafeli dursa da giderek benzer bir çizgiye geldi. Bunda ABD’nin ikna çalışmaları yanında Çinli firmaların rekabet güçlerinin hızla artması ve otomobil gibi AB firmalarının geleneksel olarak hakim olduğu sektörlerde bile öne geçmeye başlamaları rol oynuyor. Ukrayna savaşı çerçevesinde Rusya’ya enerji bağımlılığının yol açtığı sorunlar da AB’nin Çin’e bağımlılığını azaltmaya yönelmesine yol açmış bulunuyor. Çinli şirketlerin özellikle şirket alımı yoluyla yaptıkları yatırımlara ABD’ninkine benzer düzenlemeler getiren AB, önümüzdeki dönemde yine ABD’ninkine benzer korumacı sanayi politikaları ve başka düzenlemelerle stratejik sektörlerde üretimi sınırları içine, bunun olamadığı durumlarda ‘dost’ ülkelere çekmeye yönelik politikalara yöneleceği görülüyor. İngiltere ve Japonya’da da benzer gelişmeler oluyor.

 

KORUMACI SANAYİ POLİTİKALARI 

 

Bu gelişmeler, kısa ve orta vadede Çin için önemli bir sorun oluşturmuyor. Trump dönemi ek gümrük vergileri ve diğer önlemler sonucunda Çin, ABD’nin en büyük ticaret ortağı konumunu Meksika’ya devretmiş, ABD ithalatı içindeki payı azalmış durumda. Ancak aynı dönemde Meksika ve Vietnam gibi ülkelerin hem ABD’ye ihracatının hem Çin’den ithalatının eşzamanlı artışı, Çin’in ihracatının bu ülkeler üzerinden, büyük olasılıkla Çin’den sağlanan girdilerle üretimin son aşamasını bu ülkelerde gerçekleştirmesiyle sürdüğünü gösteriyor, Çin’in toplam ihracatı üzerinde olumsuz bir etki görünmüyor. Çin’de üretilen mallara getirilen ek vergi yanında ABD ile olan gerginliğin yol açtığı politik riskler nedeniyle son zamanlarda Çin’e giren yabancı sermayede azalma görülüyor ama kalıcı olacak olsa dahi bunun da ülkenin iç tasarrufları yatırımlarını aştığı için ekonomiye büyük bir olumsuz etki yapması beklenmiyor.

 

Çin’in kişi başı ülke gelirinin ve ücret düzeyinin yükselmesiyle 2010’lu yıllardan başlayarak Çinli ve yabancı üreticiler, emek yoğun malların üretimini düşük ücretli ülkelere kaydırıyordu. Çin mallarına getirilen ek vergilerin etkisi bu mevcut süreci hızlandırmakla sınırlı olur. Ancak mevcut sanayileşmiş ülkelerin stratejik, yüksek teknolojili sektörlerde korumacı sanayi politikaları ve diğer yöntemlerle üretimi sınırları içine veya ‘dost’, ‘güvenilir’ ülkelere çekme politikaları, üretim faaliyetlerinin küresel konumlarının ekonomik değil politik etkenlere göre belirlendiği, gelişmekte olan ülkelerin gelişmişliğe çıkmasının zorlaştığı bir dünya oluşturur.

15 Ocak 2024 Pazartesi