Salih KESKİN

Salih KESKİN

Diğer Yazıları

Piyasa ekonomisi ‘astronomik itmelerle’ karşı karşıya. Dikey ekonomik reaksiyona geçiş için artık sofistike metotlara ihtiyaç var.

Küresel değişim aksları aynı zamanda büyümenin değişkenlerini de yakından etkilemiş durumda. Dünün büyüme modelleriyle bugünün büyüme modelleri birbirinden çok farklı özellikler taşıyor.

Büyümeye etki eden birçok faktör olmakla birlikte, üç faktörün daha etkili olduğunu öne sürebiliriz:

  • Zeka yönetimi
  • Değişim yönetimi (Belirsizliğin yönetimi)
  • İnanç yönetimi

ZEKA YÖNETİMİ

Çalışan zekasının gelişme süreci, firma yönetimlerini hem sevindiriyor hem de kara kara düşündürüyor. Çünkü gelişen ve çok şeyi bilen zekalar hem zor yönetiliyor hem de elindeki bilgiyi size karşı koz olarak kullanabiliyor.

Sistemler ve iş yapma biçimleri karmaşıklaştıkça, zekaların da bu karmaşık sistemlere uygun hale getirilmesi, firma açısından hep kaosun kıyısında bulunmak anlamına geliyor.

Zeka çeşitlerinde IQ, kavramaya ilişkin kapasiteyi ölçerken, EQ akademik zekanın destekleyicisi olan yetenekleri tanımlıyor.

EQ hem kişisel hem de iş ilişkilerinde, duygularını kullanarak kendini motive edebilme ve yönlendirebilme kapasitesine sahip olmak. EQ düzeyi yüksek bir çalışan, farklı görüşleri değerlendirerek buradan aldığı bilgileri ilerleme için kaynak olarak kullanabilme yeteneğine sahip başarılı bir kişi.

Yöneticiler IQ’yu iyi yönetirken, nedense EQ’yu o kadar iyi yönetemiyor. Bunun sonucu olarak, firmaların elindeki güç, sismik kaymayla çalışanın eline geçiyor. Çalışanın elinde daha fazla güç var şimdi. Daha fazla birikime sahip, daha fazlasını biliyor, daha fazla şey istiyor işverenden. Dolayısıyla entelektüel zekayı (EQ) iyi yönetememek, bir süre sonra yöneticilerin havlu atmasına yol açacak gibi gözüküyor.

Çoğu işverenin düştüğü yanılgı, EQ gelişiminin, haftada bir veya iki defa düzenlenen seminerlerle sağlanılabileceğini düşünmesi. Keza bu bile çoğu zaman masraf olarak görülebiliyor.

DEĞİŞİM YÖNETİMİ

Geleceğe oynamak demek; yine geleceğin her türlü potansiyel fırsatlarına geniş bakabilmeyi gerektiriyor. Bu bakış şekli, mevcut duruma zengin perspektif katması açısından oldukça önemli.

Değişim yönetimi aynı zamanda belirsizliğin yönetimi. Çünkü son sekiz yılda Fortune 500 listesinde basamakları koşarak çıkan şirketlerin temel özellikleri, günün fırsatlarını iyi anlama, rakiplerinden farklı iş modeli oluşturma ve farklılaşabilme yeteneğine sahip olmaları.

Bu şirketlerin sayıları fazla olmasa da elde ettikleri başarılar oldukça şaşırtıcı: Global krizin büyük dalgalar yarattığı 2009-2016 döneminde yüzde 200-655 arasında değişen oranlarda büyüme artışı kaydetmiş durumda.
Dolayısıyla ekonomik baskı şirketleri daha yüksek tepeye göç etmeye zorlar. Bu nedenlerle şirketler sürekli olarak değişmek, bu değişim çağının altında kalmamak için hızlı ve doğru yöne doğru hareket zorundadır.

Değişimi yönetmek aynı zamanda çağın dönüşüm dilini anlamaktan geçiyor.

Filozoflar değişimi yakalayan firmaların özelliklerini belli başlıklarda toplamışlar:

  • Ürünü farklılaştıran firmalar (Müşteriye sürprizler sunmaya kendini adamış olması)
  • Düşük maliyetli firmalar (Kuantum sıçramasına hazırlananlar)
  • Nişçi firmalar (Uçuşa geçenler)

Bunlardan birinde iyi, diğerinde yeterli ve bir tanesinde ise üstün konumda olunması öneriliyor.

İNANÇ YÖNETİMİ

Gemiler dalgaya burnunu vererek yol alırlar. Firmaların da dalgayı yaran yerleri misyonları. Uzun süre ayakta kalan firmaların ortak noktalarının başında, misyonlarının peşinden gitmeleri ve daha da önemlisi bütün çalışanlarını misyonlarına dâhil etmiş olması geliyor.

Çalışanları makinenin bir parçası gibi gören İK anlayışları, bu konuda firmaları çıkmaz sokağa sokmuş durumda.

Dolayısıyla çalışanların ruhlarını kazanmak için şu an yaptıklarımızdan çok daha farklı argümanlara ihtiyacımız olduğu kesin.

İnancın, nasıl düşündüğümüz ve bilgiyi nasıl bir işlemden geçirdiğimiz üzerine güçlü ve kontrol edilmeyen kimyasal bir etkisi olduğu araştırmalarla da sabit. Los Angeles’taki California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, araştırmacılar iki denek grubuna antidepresan ilaç alacaklarını söylerler. Bir gruba gerçek ilaç, diğer gruba da plasebo verilir. Plasebo verilen grup, (plasebo etkisi, farmakolojik olarak etkisiz bir ilacın telkine dayalı bir etki ortaya çıkarma halidir) gerçek ilacı alan grup ile aynı psikolojik tepkileri verdiği görülür.

FİRMA BÜYÜDÜKÇE RUHUNU DAHA RAHAT KAYBEDİYOR

İnançlar bilgiyi algılama biçimimizi değiştirebilme özelliğine sahip. Bazen inançlar, bilinçli düşünme süreçlerimizden ayrı olarak, kendilerini bilinçsizce gösterir ve bazı eylemlerimizi harekete geçirirler.

Firmalar büyüdükçe ruhunu daha rahat kaybedeler. Bu açıdan büyük firmalara küçük firmaların ruhunu, küçüklere de büyüklerin vizyonunu kazandırmak gerekir.

İnsanların inançla hareket etmesini sağladığımızda, çalışanlarımızın inancını inancımıza dâhil ettiğimizde her şeyin bambaşka olacağını söylememize gerek yok sanırım.

BİLGİSAYARLARIN UFKU ONU KULLANAN ZEKA KADAR

Önümüzdeki 10 yıl içinde insan çalışanlar yerine yapay zeka ile hareket eden simüle edilmiş aktörlerin piyasaya çıkması bekleniyor. Yapay zekanın iş dünyasına bu denli hızlı girişi, yapay zeka ile insan arasındaki ilişkinin ne tür sonuçlara yol açacağı sorusunu da akla getiriyor ister istemez.

14 Mayıs 2018 Pazartesi