tatil-sepeti

Kimlik Bildirme Kanunu gereğince işveren, personeli kolluk örgütüne bildirmekle yükümlü bulunuyor. Kolluk örgütleri, bildirimleri SGK’ya bildiriyor. Ancak farklı bildirimlerden kaynaklı olarak başta idari para cezaları olmak üzere birçok mağduriyet doğuyor.

İşverenler, çalıştırdıkları personeli işe alırken birçok kuruma bildirmekle yükümlü tutuluyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bu Bakanlığa bağlı kurumlara yapılan bildirimler teke indirilirken, mevcut uygulamada sadece SGK’ya yapılan bildirimler yeterli oluyor. Diğer yandan kayıtdışı istihdamla mücadele ve sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması amacıyla diğer kurumlara yapılan bildirimleri de bu kurumlar, SGK’ya bildiriyor. Bu bağlamda Kimlik Bildirme Kanunu gereğince işverenler personelini kolluk örgütüne bildirmekle yükümlü bulunuyor. Kolluk örgütleri de bu bildirimleri SGK’ya bildiriyor. Ancak farklı bildirimlerden kaynaklanan başta idari para cezaları olmak üzere birçok mağduriyet doğuyor. Bu nedenle SGK uygulama değişikliğine gitti.

BİLDİRME ZORUNLU

Kimlik Bildirme Kanunu gereğince, tesislerin sorumlu işleticilerin; müesseselerinde sürekli veya geçici olarak çalıştırdıkları kimseleri ve bunların ayrılışlarını, örneğine uygun Kimlik Bildirme Belgesi doldurarak, 24 saat içinde bağlı oldukları en yakın kolluk örgütüne bildirmekle yükümlü bulunuyor. Ayrıca kanunda belirtilen tesislerin dışında kalan her çeşit ticaret ve sanat amacı güden iş yerlerinde çalışanlar ve buralarda her türlü barındırmalar için iş yerlerinin sorumlu işleticisi tarafından örneğine uygun kimlik belgesi doldurularak 3 gün içinde genel kolluk örgütüne verilmesi zorunluluğu söz konusu. Verilen sürekli veya geçici olarak çalışanlara ait kimlik bilgileri, genel kolluk kuvvetlerince ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı il müdürlükleri veya merkez müdürlüklerine bildirileceği öngörülüyor.

YENİ UYGULAMA

SGK Kanunu gereğince işverenlerin, SSK (4/1-a) kapsamında sigortalı sayılan kişileri, sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile kuruma bildirmekle yükümlü olduğu, diğer yandan (4/1-a) kapsamında sigortalı sayılan kişilerin hizmet akdinin sona erdiği tarihten itibaren sigortalığının sona ereceği, sigortalılığı sona erenlerin durumlarının işverenleri tarafından, en geç 10 gün içinde SGK’ya bildirmekle yükümlü olduğu hükümlerine yer verildi. Buna göre, Kimlik Bildirme Kanunu gereğince kolluk kuvvetlerine verilmesi gereken Çalışanlara Ait Kimlik Bildirme Belgesi olan Form-2’nin verilme süreleri; işletme türlerine göre farklılıklar gösterdiği gibi SGK kapsamında işe başlayan veya işten ayrılan kişilerin işe giriş ve işten ayrılış bildirgelerinin kuruma verilme süreleriyle de farklılık taşıyor.

Kanun hükümlerinde yer alan bildirim sürelerine ilişkin söz konusu durumun uygulamada bazı sorunların yaşanmasına neden oluyor. Bu itibarla, uygulamada karşılaşılan sorunlar ile tereddütlerin giderilmesi bakımından uygulamaya ilişkin değişiklikler yapıldı.

YAPILAN DEĞİŞİKLİKLER

Bu bağlamda, Form-2’nin işverence onaylandığı tarihi takip edengün ile yasal süresinde olmak şartıyla kuruma verilmiş işe giriş bildirgesinde belirtilen işe başlama tarihi arasında 10 gün veya daha az bir sürenin bulunması halinde işe giriş bildirgesinde yer alan işe başlama tarihi esas alınarak işlemler yürütülecek.Aynı şekilde, yasal süresinde olmak şartıyla kuruma verilmiş işten ayrılış bildirgesinde belirtilen işten ayrılış tarihi ile Form-2’nin işverence onaylandığı tarihten önceki gün arasında 10 gün veya daha az bir sürenin bulunması halinde işten ayrılış bildirgesinde yer alan işten ayrılış tarihi esas alınarak işlemler yürütülecek. Sorularınız için:

UYGULAMAYI, İKİ ÖRNEKLE DAHA İYİ AÇIKLAYABİLİRİZ

Örnek 1-Ankara’da faaliyet gösteren A unvanlı işyeri, (K) adlı çalışanı için 3 Nisan 2017 itibariyle Form-2’yi onaylayarak kolluk kuvvetlerine ibraz etmiştir. İşveren, 11 Nisan 2017 günü işe başlama tarihi olarak belirtilen (K) isimli çalışanı için işe giriş bildirgesini, bir gün öncesi olan 10 Nisan 2017’de kuruma vermiştir. Bu durumda sigortalının işe girişinin yasal süresi içinde verildiği ve işe giriş tarihi ile Form-2’nin onay tarihi arasında (3 Nisan 2017-11 Nisan 2017) 10 günden az bir sürenin bulunduğu dikkate alındığında, sigortalının işe başlama tarihi 11 Nisan 2017 olarak esas alınacaktır.

Örnek 2-Ankara’da faaliyet gösteren B unvanlı işyeri, (P) adlı çalışanı için işten ayrıldığına ilişkin Form-2’yi 4 Nisan 2017 itibariyle onaylayarak kolluk kuvvet-lerine sunmuştur. İşveren, (P) isimli çalışanı için 18 Mart 2017 işten ayrılış tarihli olarak belirtilen işten ayrılış bildirgesini 27 Mart 2017’de kuruma vermiştir. Bu durumda sigortalının işten ayrılış tarihi ile Form-2’nin onaylandığı tarih arasında (4 Nisan 2017-18 Mart 2017) 10 günden fazla bir sürenin bulunduğu dikkate alındığında, sigortalının işten ayrılış tarihi 4 Nisan 2017 esas alınarak gerekli işlemler yapılacaktır.

25 Temmuz 2017 Salı

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

Dijital dünyanın bir sonraki büyük sıçraması, kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Bu ajanlar, klasik yapay zeka uygulamalarının aksine, insan müdahalesine gerek duymadan gelişebiliyor. Yani, insanın beslediği verilerle değil, otonom olarak öğrenme ve evrim geçirme kabiliyetine sahipler. Bu değişim, teknoloji, sağlık, finans gibi birçok sektörde büyük bir devrim yaratma potansiyeline sahip.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka nasıl çalışır?

 

Bu ajanların en önemli özelliği, beyin yapısına benzer şekilde öğrenebilmesi. Sinir ağları ve derin öğrenme algoritmaları, deneyimlerden ders çıkarma yetisi kazandırıyor. Ayrıca, takviye öğrenme adı verilen bir süreçle, ajanlar deneme-yanılma yöntemiyle performanslarını sürekli iyileştiriyor. Evrimsel algoritmalar da ajanların doğal seleksiyon gibi en verimli stratejileri zamanla seçmesine olanak tanıyor.

 

OTONOM YAPAY ZEKA İLE İNSAN İŞBİRLİĞİ

 

Bu yeni yapay zeka nesli, yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor; aynı zamanda insanlarla birlikte çalışarak, yeni çevrelere ve zorluklara uyum sağlayabiliyor. Bu ajanlar, veri analizi ve karar verme süreçlerinde insan girdisine daha az ihtiyaç duyarak işletmelere zaman ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

 

Bu teknoloji sayesinde müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbotlar da etkileşimler yoluyla kendilerini geliştirerek daha etkili ve verimli hale getirecek. Ayrıca, akıllı şehirler ve enerji yönetimi gibi alanlarda gerçek zamanlı veri analizlerine dayalı iyileştirmeler yapmaları mümkün hale geliyor.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanları sayesinde müzik, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlarda izleyici geri bildirimlerine göre evrilen eserler üretebilecek. Kişisel asistanlar ise kullanıcılarının tercihlerini öğrenerek, onları bir adım önceden tahmin edebilecek. Bu teknolojilerin bağımsız gelişme yetenekleri, sorumluluk ve etikle ilgili birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Otonom yapay zekanın yanlış kararları kimin sorumluluğunda olacak? Yapay zekanın edindiği önyargılar nasıl kontrol edilecek? Ayrıca, bu ajanların iş dünyasında insanları yerinden etme potansiyeli nasıl yönetilmeli?

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının insan zekasını belirli alanlarda aşma potansiyeli oldukça heyecan verici. Ancak, bu gelişimin insan değerleri ve toplumsal hedeflerle uyumlu ilerlemesi için denetim mekanizmalarının kurulması gerekiyor. Yapay zeka, her ne kadar bağımsız bir gelişim gösterebilse de geleceğin insan ve yapay zeka işbirliğinde şekilleneceği açık.

 

Bu yeni yapay zeka çağı, teknolojinin sınırlarını yeniden belirlerken, insan yaratıcılığı ile yapay zekanın hesaplama gücü arasındaki işbirliği, dijital dünyada büyük dönüşümlere neden olacak.


adnan.ertemel@gmail.com

21 Ekim 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bilindiği üzere dünya genelinde kutlanan çok sayıda ‘gün’ bulunuyor. Bunların tümüne birden farkındalık günü diyoruz. 

 

Alenileştirilen niyet bu. Arka planı hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bunların en yaygın ve anlamlı olanı ‘Öğretmenler Günü’nden en anlamsızlardan biri olan ‘Dünya Pizza Günü’ne kadar yılın tüm günlerinin doldurulduğu bir ortamdayız. Buna muhalif olarak ‘Dünya Lahmacun Günü’ önerisi getirecek değiliz. Genel olarak; doktorlar günü gibi meslek günü, dünya barış günü gibi küresel günler, Noel gibi dini günler, Anzak Günü gibi tarihi anı günleri, Çocuk Hakları Günü gibi özel ilgi alanları ve Dünya Kanser Günü gibi sağlık günleri türünden farklı kategorileri bulunuyor. 

 

Dünyada bu alanda bir salgın aldı başını gidiyor. Farkındalık oluşturmadan öte iktisadi boyutu öne çıktığı için de ticari kuruluşlar bu durumu tetikleyip duruyor. Yani aslında işin suyu çıkmış durumda. Hakikaten 365 gün içinde boşu kalmadı, yeni bir gün icat edecek olsanız biriyle mutlaka çakışacaksınız. İyi niyetle yola çıkan ve hakikaten farkındalık oluşturmayı hedefleyenler de ticari yanının gücü karşısında pes etmiş durumda. Dünya Gülümseme Günü türünden iktisadi yanı olmayan birkaç masum günün dışında tümü bu çemberin içinde olmaya mahkûm maalesef.

 

*           *           *

 

Bu gidişatın psikolojik ve sosyolojik boyutunu, bunun oluşturduğu tehlikeleri kimsenin düşündüğü ve tedbir geliştirdiği yok. Herkes ticari boyutunun kurbanı olmuş durumda, zira sektörler çalışıyor. Her güne özel bir anlam yüklenmesi, bireyde oluşturduğu duygusal yük ve özellikle sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyleri kutlamak, hatırlamak veya farkındalık oluşturmak zorunda kalmak, stres, tükenmişlik ve baskı hislerine yol açıyor. Başka bir taraftan özel günlerin fazla olması, bu günlerin değerini yitirmesine sebep oluyor. Çok fazla gün olduğunda, insanlar hangi günün gerçekten önemli olduğuna odaklanmakta zorlanıyorlar. 

 

Bu da insanların bu günlere karşı duyarsızlaşmasına neden oluyor. Bazı özel günler ise iyice ticari hale geldiğinden (Sevgililer Günü, Babalar Günü gibi) özellikle maddi açıdan zorluklar yaşayanlar için kaygı ve stres biriktiriyor.

 

Batı kökenli günler ise küreselleşmenin artışı ile farklı kültürlere yayılarak bu toplumların yerel değerleri üzerinde baskın hale geliyor, kendi normlarını ve değerlerini daha zayıf topluluklara dayatarak küresel düzeyde hegemonya kuruyorlar. Bu da istenmedik bir durum olan kültürel çeşitliliğin azalmasıyla neticeleniyor.

 

*           *           *

 

Diğer husus ise sosyal medya platformlarının, günlerin kutlanmasını neredeyse zorunlu hale getirmesidir. Ritüeller, bir toplumun kolektif bilincini pekiştiren önemli unsurlar olsa da aşırı tekrarlandıklarında veya ticarileştiklerinde bu anlamı kaybetme riskini taşıyor. Böylece bu tür günler sıradanlaşarak sembolik anlamlarını bir ölçüde yitirmiyor. Sosyolojik açıdan ise yılın her gününün bir özel günle dolu olması, bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, tüketim alışkanlıklarını, kimlik ve aidiyet duygularını, hatta toplumsal normları ve kültürel dinamikleri doğrudan etkiliyor. 

 

Peki, negatifliğin daha çok olduğu bu durumda birey ve toplum olarak makuliyeti nasıl sağlarız? Bu işin tehlikelerinden nasıl korunuruz? Bu soruların kısa cevabı; kendimiz için en anlamlı ve değerli olan günleri tercih ederek bu günlere odaklanabilir, her günü kutlamak zorunda hissetmek yerine, gerçekten önemli bulduğumuz günlere katılım gösterme yolunu seçebiliriz. Bu doğrultuda tüketime dayalı kutlamalardan kaçınarak manevi, kişisel ve sade kutlamalara yönelmek gibi makul olanı tercih edebiliriz. Bir başka boyut ise küreselleşmenin etkisiyle özellikle Batı kaynaklı günlerin dünyanın her yerinde yaygınlaşması, yerel kültürlerin erozyona uğramasına sebep oluyor ve kültürel çeşitliliğe saygı duymak, yerel günleri ve ritüelleri korumak, kültürel mirasın devamlılığı açısından önemli tehdit oluşturuyor.

 

Şairin söylediği gibi yolun sonu görünmüyor. Bizde bir gün icat edelim mantığıyla karmaşa ve anlamsızlık iyice artıyor. Bu durum bireyin ve toplumun mücadele gücünü ise aşıyor, ticari döngünün esiri olup çıkıyoruz. Makuliyeti yakalamaktan başka çare de yok. 

21 Ekim 2024 Pazartesi