tatil-sepeti

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

Dijital dünyanın bir sonraki büyük sıçraması, kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Bu ajanlar, klasik yapay zeka uygulamalarının aksine, insan müdahalesine gerek duymadan gelişebiliyor. Yani, insanın beslediği verilerle değil, otonom olarak öğrenme ve evrim geçirme kabiliyetine sahipler. Bu değişim, teknoloji, sağlık, finans gibi birçok sektörde büyük bir devrim yaratma potansiyeline sahip.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka nasıl çalışır?

 

Bu ajanların en önemli özelliği, beyin yapısına benzer şekilde öğrenebilmesi. Sinir ağları ve derin öğrenme algoritmaları, deneyimlerden ders çıkarma yetisi kazandırıyor. Ayrıca, takviye öğrenme adı verilen bir süreçle, ajanlar deneme-yanılma yöntemiyle performanslarını sürekli iyileştiriyor. Evrimsel algoritmalar da ajanların doğal seleksiyon gibi en verimli stratejileri zamanla seçmesine olanak tanıyor.

 

OTONOM YAPAY ZEKA İLE İNSAN İŞBİRLİĞİ

 

Bu yeni yapay zeka nesli, yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor; aynı zamanda insanlarla birlikte çalışarak, yeni çevrelere ve zorluklara uyum sağlayabiliyor. Bu ajanlar, veri analizi ve karar verme süreçlerinde insan girdisine daha az ihtiyaç duyarak işletmelere zaman ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

 

Bu teknoloji sayesinde müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbotlar da etkileşimler yoluyla kendilerini geliştirerek daha etkili ve verimli hale getirecek. Ayrıca, akıllı şehirler ve enerji yönetimi gibi alanlarda gerçek zamanlı veri analizlerine dayalı iyileştirmeler yapmaları mümkün hale geliyor.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanları sayesinde müzik, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlarda izleyici geri bildirimlerine göre evrilen eserler üretebilecek. Kişisel asistanlar ise kullanıcılarının tercihlerini öğrenerek, onları bir adım önceden tahmin edebilecek. Bu teknolojilerin bağımsız gelişme yetenekleri, sorumluluk ve etikle ilgili birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Otonom yapay zekanın yanlış kararları kimin sorumluluğunda olacak? Yapay zekanın edindiği önyargılar nasıl kontrol edilecek? Ayrıca, bu ajanların iş dünyasında insanları yerinden etme potansiyeli nasıl yönetilmeli?

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının insan zekasını belirli alanlarda aşma potansiyeli oldukça heyecan verici. Ancak, bu gelişimin insan değerleri ve toplumsal hedeflerle uyumlu ilerlemesi için denetim mekanizmalarının kurulması gerekiyor. Yapay zeka, her ne kadar bağımsız bir gelişim gösterebilse de geleceğin insan ve yapay zeka işbirliğinde şekilleneceği açık.

 

Bu yeni yapay zeka çağı, teknolojinin sınırlarını yeniden belirlerken, insan yaratıcılığı ile yapay zekanın hesaplama gücü arasındaki işbirliği, dijital dünyada büyük dönüşümlere neden olacak.


adnan.ertemel@gmail.com

21 Ekim 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bilindiği üzere dünya genelinde kutlanan çok sayıda ‘gün’ bulunuyor. Bunların tümüne birden farkındalık günü diyoruz. 

 

Alenileştirilen niyet bu. Arka planı hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bunların en yaygın ve anlamlı olanı ‘Öğretmenler Günü’nden en anlamsızlardan biri olan ‘Dünya Pizza Günü’ne kadar yılın tüm günlerinin doldurulduğu bir ortamdayız. Buna muhalif olarak ‘Dünya Lahmacun Günü’ önerisi getirecek değiliz. Genel olarak; doktorlar günü gibi meslek günü, dünya barış günü gibi küresel günler, Noel gibi dini günler, Anzak Günü gibi tarihi anı günleri, Çocuk Hakları Günü gibi özel ilgi alanları ve Dünya Kanser Günü gibi sağlık günleri türünden farklı kategorileri bulunuyor. 

 

Dünyada bu alanda bir salgın aldı başını gidiyor. Farkındalık oluşturmadan öte iktisadi boyutu öne çıktığı için de ticari kuruluşlar bu durumu tetikleyip duruyor. Yani aslında işin suyu çıkmış durumda. Hakikaten 365 gün içinde boşu kalmadı, yeni bir gün icat edecek olsanız biriyle mutlaka çakışacaksınız. İyi niyetle yola çıkan ve hakikaten farkındalık oluşturmayı hedefleyenler de ticari yanının gücü karşısında pes etmiş durumda. Dünya Gülümseme Günü türünden iktisadi yanı olmayan birkaç masum günün dışında tümü bu çemberin içinde olmaya mahkûm maalesef.

 

*           *           *

 

Bu gidişatın psikolojik ve sosyolojik boyutunu, bunun oluşturduğu tehlikeleri kimsenin düşündüğü ve tedbir geliştirdiği yok. Herkes ticari boyutunun kurbanı olmuş durumda, zira sektörler çalışıyor. Her güne özel bir anlam yüklenmesi, bireyde oluşturduğu duygusal yük ve özellikle sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyleri kutlamak, hatırlamak veya farkındalık oluşturmak zorunda kalmak, stres, tükenmişlik ve baskı hislerine yol açıyor. Başka bir taraftan özel günlerin fazla olması, bu günlerin değerini yitirmesine sebep oluyor. Çok fazla gün olduğunda, insanlar hangi günün gerçekten önemli olduğuna odaklanmakta zorlanıyorlar. 

 

Bu da insanların bu günlere karşı duyarsızlaşmasına neden oluyor. Bazı özel günler ise iyice ticari hale geldiğinden (Sevgililer Günü, Babalar Günü gibi) özellikle maddi açıdan zorluklar yaşayanlar için kaygı ve stres biriktiriyor.

 

Batı kökenli günler ise küreselleşmenin artışı ile farklı kültürlere yayılarak bu toplumların yerel değerleri üzerinde baskın hale geliyor, kendi normlarını ve değerlerini daha zayıf topluluklara dayatarak küresel düzeyde hegemonya kuruyorlar. Bu da istenmedik bir durum olan kültürel çeşitliliğin azalmasıyla neticeleniyor.

 

*           *           *

 

Diğer husus ise sosyal medya platformlarının, günlerin kutlanmasını neredeyse zorunlu hale getirmesidir. Ritüeller, bir toplumun kolektif bilincini pekiştiren önemli unsurlar olsa da aşırı tekrarlandıklarında veya ticarileştiklerinde bu anlamı kaybetme riskini taşıyor. Böylece bu tür günler sıradanlaşarak sembolik anlamlarını bir ölçüde yitirmiyor. Sosyolojik açıdan ise yılın her gününün bir özel günle dolu olması, bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, tüketim alışkanlıklarını, kimlik ve aidiyet duygularını, hatta toplumsal normları ve kültürel dinamikleri doğrudan etkiliyor. 

 

Peki, negatifliğin daha çok olduğu bu durumda birey ve toplum olarak makuliyeti nasıl sağlarız? Bu işin tehlikelerinden nasıl korunuruz? Bu soruların kısa cevabı; kendimiz için en anlamlı ve değerli olan günleri tercih ederek bu günlere odaklanabilir, her günü kutlamak zorunda hissetmek yerine, gerçekten önemli bulduğumuz günlere katılım gösterme yolunu seçebiliriz. Bu doğrultuda tüketime dayalı kutlamalardan kaçınarak manevi, kişisel ve sade kutlamalara yönelmek gibi makul olanı tercih edebiliriz. Bir başka boyut ise küreselleşmenin etkisiyle özellikle Batı kaynaklı günlerin dünyanın her yerinde yaygınlaşması, yerel kültürlerin erozyona uğramasına sebep oluyor ve kültürel çeşitliliğe saygı duymak, yerel günleri ve ritüelleri korumak, kültürel mirasın devamlılığı açısından önemli tehdit oluşturuyor.

 

Şairin söylediği gibi yolun sonu görünmüyor. Bizde bir gün icat edelim mantığıyla karmaşa ve anlamsızlık iyice artıyor. Bu durum bireyin ve toplumun mücadele gücünü ise aşıyor, ticari döngünün esiri olup çıkıyoruz. Makuliyeti yakalamaktan başka çare de yok. 

21 Ekim 2024 Pazartesi

FATİH OKTAY

Çin’de ağustos ayı verileri pek canlı bir ekonomiye işaret etmiyordu. Eli kulağında olan 3. çeyrek verilerinin de öyle olacağı görülüyor. Bu durumda ekonomi yönetiminden bir canlandırma paketi gelmesi bekleniyordu; geldi.

 

Birçok yorumcu olumsuz değerlendirse de ağustos verileri üretim tarafında çok da kötü bir resim çizmiyordu. Aylık verilerde yalnız belli bir ölçeğin üzerindeki, verilerini doğrudan ülke istatistik bürosu sistemine giren işletmeler kapsanıyor. Bu verilere göre, sanayi sektörü katma değeri bir önceki aya göre yüzde 0.3 artmışsa da yılın 8 ayında artış, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 6’ya yakın olmuştu. Daha küçük işletmeler de katılınca düşecek de olsa bu çok da kötü bir rakam değildi. Servis üretim indeksi ise bu sektörde geçen yılın aynı ayına göre yüzde 5’in, yani ülke yönetiminin hedeflediği yıllık büyüme hızının biraz altında bir büyüme gösteriyordu. Esas sıkıntı talep tarafındaydı. Perakende tüketim malları satışı, yılın ilk 8 ayı için geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3.4 büyümüştü. Yılın ilk 8 ayındaki yatırımlar, dolayısıyla yatırım malları talebi de ancak bu oranda artmıştı. Talep tarafında durumu kurtaran dış talepti; ilk 8 ayın ihracatındaki artış, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7 dolayında olmuştu. İlk 8 ayda tüketici fiyat indeksinde sadece yüzde 0.2 artış, üretici fiyat endekslerinde ise yüzde 2 dolayında düşüş olması da talep tarafında zayıflığa işaret ediyordu.

 

PAKETİN PARASAL BÖLÜMÜ

 

Canlandırma paketi parça parça ortaya çıkıyor. Önce eylül sonlarında paketin parasal bölümü açıklandı. Bu bölüm, mevduat munzam karşılıklarında yarım puanlık indirim, politika faiz oranında yüzde 0.2 indirim, alınmış ev kredilerinin faiz oranlarında yüzde 0.5 kadar indirim yanında ikinci ev alımlarındaki asgari peşin ödeme tutarında indirim içeriyordu. Paket, ekonominin baş sorunu konut inşaat sektörüne destek için de bankaların devlet şirketlerinin satılamayan apartman dairelerini alıp ucuz kiralık konuta dönüştürme faaliyetleri için verdikleri kredilere sağladığı reeskont imkanını genişletiyordu. Ülkenin hisse senedi piyasaları için de pakette merkez bankası tarafından sağlanacak, aracı kuruluşların hisse senedi alımları için finansman sağlayacak bir swap olanağı ve bankaların şirketlerin hisse senedi alımlarına finansman sağlamak için kullanabilecekleri düşük faizli kredi olanağı vardı. Bu açıklamalardan sonra ülke hisse senedi borsalarında yıllardır görülmeyen yükselişler oldu. Konut piyasalarında da ilk konut alıcılarından kaynaklanan önemli bir canlanma görüldü. Ancak ekonomiler daraldığında bankacılık sistemindeki likiditeyi artırmak ve faiz oranlarını düşürmek etkili canlandırma araçları değildir. Konut finansmanında sağlanan kolaylıkların da fiyatların düşme eğiliminde olduğu bir ortamda ilk konut alımlarını bir miktar canlandırsa da talebi kalıcı olarak artırması beklenmez. Dolayısıyla paketin parasal bölümü ekonomiyi canlandırmak için yeterli değildi; hisse senedi piyasalarındaki coşku, devamının da mali tedbirlerle gelmesi beklentisiyleydi.

 

MERKEZİ YÖNETİMİN FİNANSMAN GÜCÜ

 

Geçtiğimiz günlerde ülkenin Maliye Bakanlığınca yapılan açıklamalar, beklenen paketin geleceğini teyit ettiyse de içeriğini ve büyüklüğünü belirsiz bıraktı. Çin’de davul yerel yönetimlerin boynunda, tokmak merkezi yönetimdedir. Merkez; yerel yönetimlere Covid-19 gibi kriz durumları, ekonomik, teknolojik ve sosyal gelişme ile ilgili hedefler verir ama bu hedeflerin gerçekleşmesi için gerekli kaynaklara fazla karışmaz. Bunların oluşturulmasını büyük ölçüde yerel yönetimlere bırakırken, onların borçlanma olanaklarını da kotalarla sınırlar. Bunun sonucu olarak yerel yönetimlerin, önemli bir kısmı kayıt dışı olmak üzere büyük ve artan boyutlarda borca sahip olması, merkezin verdiği hedefleri yerine getirme olanaklarını da giderek kısıtlıyor. Maliye Bakanlığı açıklamasında, yerel yönetimlere artırılacak borçlanma kotalarını kullanarak satılmayan konutları satın alıp ucuz konutlara dönüştürme gibi ek görevler yükleniyor. Ancak açıklamadan, şimdiye kadar doğrudan borçlanmayan merkezi yönetimin artık davulun yükünü de kısmen kaldıracağı, kendisi borçlanarak yerel yönetimlerin borçluluk düzeyini düşürerek işlevlerini daha etkili şekilde yerine getirmelerini sağlamaya yöneleceği anlaşılıyor. Mali paketin içeriği ve boyutları henüz belli değilse de bu paketin arkasında merkezi yönetimin finansman gücünün olacağı anlaşılıyor.

 

Ancak bu, 2008 küresel krizinde olduğu gibi dev bir canlandırma paketi anlamına gelmiyor. Ülke yönetimi, firmalar ve yerel yönetimlerin günümüzdeki borçluluk sorununun ardında olan o tür bir canlandırmadan dikkatle kaçınıyor. Ülke yönetiminin hedefi, nasıl olursa olsun bir ekonomik büyüme değil, teknoloji ve yüksek katma değere dayalı bir büyüme. Canlandırma paketi için biçilen rol, sadece o gelişme sürecinde geçici olarak görülen sarsıntıları azaltmak.


fatih@fatihoktay.com

21 Ekim 2024 Pazartesi