tatil-sepeti
Bilinmeyen işe kaynak sağlanmalı

HABER: SOYHAN ALPASLAN Türkiye Bilişim Derneği’nin (TBD) düzenlediği 1. İstanbul KOBİ’ler ve Bilişim Kongresi yapıldı. İstanbul Ticaret Odası (İTO), Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ve KOSGEB’in destek verdiği etkinliğe, iş ve ekonomi dünyası katıldı. ÜRETİM ANLAYIŞI Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı Doç. Dr. Hasan Ali Çelik, KOSGEB yoluyla verdikleri desteklerde daha çok teknolojik veya stratejik üretimlere öncelik tanıdıklarını söyledi. Çelik, Türkiye’nin üretim imkanlarını artırmak ve katma değeri yüksek ürün üretmesini teşvik etmek için Teknoloji Geliştirme Merkezleri’ni desteklediklerine değindi. Çelik, şunları söyledi: “Teknolojik ve yenilikçi üretim, olmayanı üretmek zor. Yeni bir ürünü üretenler finansman bulmakta zorlanıyor. Bu konudaki anlayışımız değişmeli. ‘Bilinmedik işe kaynak sağlayamayız’ deniyor. Asıl bilinmedik işi yaparsak ekonomimizi parlatabiliriz.” YOL GÖSTERENLER TBD Genel Başkanı Rahmi Aktepe de kamu, üniversiteler, finans kuruluşları ve STK’ların değişimin ana aktörü olan KOBİ’lere yol göstermesi gerektiğini dile getirdi. Aktepe, “KOBİ’lerin Ar-Ge, inovasyon, tasarım, ürün ve hizmet pazarlama olanaklarını geliştirmesi çok önemli. Bunun da en etkili yolu bilişimden geçiyor. Bilişim, rekabet gücünün ta kendisi. KOBİ’lerin kendi başlarına sanayi hamlesi dönüşümünü gerçekleştirmesini bekleyemeyiz” dedi. BİLİŞİM VE İŞ KÜLTÜRÜ İSO Başkan Yardımcısı Adnan Dalgakıran ise bilişimin 21. yüzyılın en önemli unsurlarından biri olduğunu ve KOBİ’lerin bilişim ile bağını geliştirmek istediklerini söyledi. Gelişmiş Batı ülkeleri ile sofistike üretimde makasın açıldığına dikkat çeken Dalgakıran, nicelikten çok niteliğe odaklanılması gerektiğini anlattı. Dalgakıran, Ar-Ge konusunda Cumhuriyet tarihinin en büyük desteklerinin verilmesine karşın iş yapma kültürü değişmediği için bu teşviklerden yeterince faydalanamadıklarını belirtti. KOBİ’LERE ÖZEL ÖNEM TİM Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu da KOBİ’lerin hem firma sayısı hem de üretim, istihdam ve ihracat alanında ağırlığının her geçen gün arttığını söyledi. KOBİ statüsündeki firmaların tüm dünyada ilgi gördüğünü ve onlara özel çalışmalar yapıldığını anlatan Çıkrıkçıoğlu, TİM olarak da KOBİ’lere özel bir önem verdiklerini ifade etti. Çıkrıkçıoğlu, Almanya’daki firmaların yeni sanayi hamlesini, Japonya’daki firmaların bulut bilişimi tartışırken; Türkiye’deki KOBİ’lerin finansman sorunlarını konuştuğunu dile getirdi. BİLİŞİMDE YERLİ VE MİLLİ YAZILIM İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İsrafil Kuralay, bilişimde yerli ve milli yazılımın hayati önem taşıdığına dikkat çekerek, entegre ve tam otomasyona sahip sistemlerin yaygınlaşması ile nitelikli işgücü ihtiyacının arttığını söyledi. KARAR VERİCİLER EĞİTİLMELİ Her şeyin dijitalleşeceğini vurgulayan Kuralay, “Dijitalleşebilecek her şey sonunda dijitalleşecek! Sanayide dijital dönüşümün tam anlamıyla gerçekleştirilebilmesi için nitelikli insan kaynağının, dijital dönüşümle birlikte değişen ihtiyaçlara uyum sağlayacak şekilde hazırlanması gerekiyor” dedi. Kuralay, KOBİ’lerin kurumsallaşmasının önemine değinirken, yerli yazılımlar geliştirmeleri gerektiğini ekledi. Kuralay, mevcut işgücünün milli sanayi hamlesinin gerektirdiği niteliklere sahip olabilmesi için çeşitli eğitim programlarıyla yeniden eğitilmesi ve özellikle üst düzeyde yer alan karar verici pozisyonundakilerin dönüşüm anlayışı ve stratejisine sahip olmak zorunda olduğuna dikkat çekti. Dijital dönüşüm yatırımları ile küresel rekabet gücünde çığır açacak değişikliklerin önemini vurgulayan Kuralay, “Ülkemiz küresel rekabet zincirinden daha fazla pay alacak ve bu durum kaliteli işgücüne de zemin hazırlayacak” diye konuştu. EKONOMİNİN İTİCİ GÜCÜ KOBİ’LER, KOBİ’LERİN İTİCİ GÜCÜ BİLİŞİM TBD İstanbul Etkinlik Yürütme Kurulu Üyesi ve İTO 19. Dönem Meclis Üyesi Yusuf Andiç, şu konulara değindi: Ülkemizde e-ticaret pazarının gelişmesi için özellikle KOBİ’lerin internet ortamında rekabet edebilmeleri için yerli yazılım, bulut teknolojiler, lojistik, ihracat, üretim, ortaklıkların desteklenmesi, depolama ve yurtdışı hizmet sunacaklara teşviklerin sağlanması gerekiyor. Markalaşma ve patent konusundaki desteklerin KOBİ’ler için birer teşvik olmaktan öte gerçek manada projelendirilmesi ve büyümeleri yönünde teşviklere dönüştürülmesi gerekiyor. Şu da unutulmamalıdır ki teknolojiye yatırım yapan KOBİ, maliyetlerinde önemli oranda avantaj sağlıyor. Bunu her yerde dile getirmek hepimizin görevi. Endüstri hamlesine geçişte bilgilendirmelerin artırılması, bu konuda eğitimlerin artırılması önemli. Her alanda olduğu gibi yazılımda yerlileşmeye önem verilmeli. Son yıllarda uluslararası ilişkilerde yaşanan krizlerde görüldüğü üzere yazılım alanında tekelleşmiş kuruluşlar hızlıca harekete geçip bazı sınırlamalara gitti. Ticaretin ülke menfaatleri söz konusu olduğunda ne kadar önemli olduğunu bu yazılım sınırlamalarında görmüş olduk. Her alanda kendi yazılımlarımızı üretmek zorundayız. Vatandaşlarımız Rusya ile yaşanan sorunda, ‘acaba maillerim ne olacak, şirketler ABD ile yaşanan krizde satın aldığımız yazılımlar ne olacak’ gibi endişeleri yaşamamalı. Sosyal medyanın gücü artık ortada ve bu alanda da yerli ve milli uygulamalara ihtiyaç olduğu unutulmamalı. Özellikle sivil toplum kuruluşlarından başlayarak bu girişimlerin teşvik edilmesine ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.

15 Mayıs 2018 Salı

Yerlileşme ‘ilaç’ gibi geldi

HABER: SOYHAN ALPASLAN Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Sanayide Yüksek Teknolojiye Geçiş Programı kapsamında 7’nci toplantıyı Sağlık Bakanlığı ile birlikte sağlık sanayicilerinin katılımıyla gerçekleştirdi. 26 Nisan 2018’de Ankara’da düzenlenen Türkiye Sağlık Sanayi Zirvesi’nin açılış konuşmalarını Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü ile Sağlık Bakanı Ahmet Demircan yaptı. ODAK SEKTÖR İLAÇ Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Faruk Özlü, Sanayide Yüksek Teknolojiye Geçiş Programı çerçevesinde yaptıkları çalışmaları anlattı. “İmalat sektörünü güçlendirmek ve yüksek teknolojili ürünlerin payını artırmak için 5 odak sektör belirledik” diyen Bakan Özlü, “Bu sektörler; ‘kimya ve ilaç sanayi, gıda sanayi, yarı iletken elektronik ürünler, makine ve teçhizat ile motorlu kara taşıtlar” dedi. 8 MİLYAR DOLARLIK PAZAR İlaç sanayi ürünlerinin yüksek teknoloji sınıfında yer aldığını belirten Bakan Özlü, “Dolayısıyla ilaç sanayi; sağladığı katma değer, Ar-Ge potansiyeli, oluşturacağı nitelikli işgücü ve sermaye yoğun yapısı ile ülkemizin sanayi dönüşümünü sağlayacak sektörler arasında. Üretim tesisleri ağırlıklı olarak Marmara Bölgesinde. 1 trilyon doları aşan ilaç pazarının, yaklaşık yüzde 25’ini biyoteknolojik ilaç pazarı oluşturuyor. Ülkemizde de dünyayla paralel şekilde, biyoteknolojik ilaçlar değer bazında en çok satılan ilaçlar arasında yer alıyor. Yaklaşık 8 milyar dolarlık ilaç pazarının, değer bazında yüzde 19’unu biyoteknolojik ilaçlar oluşturuyor. Dünyadaki gelişmeler ve ülkemiz ilaç pazarındaki eğilim dikkate alındığında, biyoteknolojik ilaçların üretimine geçilmesi zorunlu” diye konuştu. CAZİBE MERKEZİ OLACAĞIZ Sağlık Bakanı Ahmet Demircan da Türkiye’yi ilaç ve medikal sanayi yatırımları açısından bir cazibe merkezi haline getirmek istediklerini belirterek, ilaç ve tıbbi cihazda yerelleşme çalışmalarına büyük önem verdiklerini söyledi. Demircan, “Ülkemiz ilaç üretiminde dünya standartlarında üretim yapabilecek bir altyapı ve kapasiteye sahip” dedi. İlaçta yerelleşme kapsamında hayata geçen yatırım projeleri ile yaklaşık 2.85 milyar TL’lik ilaçta ithalden imale geçişin sağlandığını anlatan Bakan Demircan, “Mevcut potansiyelin tamamını kullandığımızda bugünün rakamları ile ülke ekonomisine 6.1 milyar TL’lik katkı sağlamış olacağız” dedi. YERLİ PROJELER UMUT VERİYOR “Biyoteknoloji Platformu’na dahil 21 firmamız bulunuyor. İlaç alanında geleceğin teknolojisi olan biyoteknoloji, yatırım alanı olarak hızla gelişiyor. Şu ana kadar yapımı başlanan tesislerin toplam yatırım maliyeti 4 milyar TL’yi buluyor. Sadece 2017’de yerli üretilecek ilaçların üretim hatları için 1 milyar TL’lik yatırım yapıldı” bilgisini veren Bakan Demircan, sadece ilaçta değil, tıbbi cihaz, aşı, yerli plazma gibi yüksek teknoloji ve katma değer sunan çok önemli yatırım projelerinden söz etti. Bakan Demircan; Tıbbi Cihaz Yerelleşme Projesi, Yerli Plazmadan Plazma Ürünleri Üretimi Projesi, Hepatit-A Aşısı Yerlileştirme Projesi ve yüksek maliyetli bir genetik kan hastalığı olan SMA’da Tanı Kitinin Yerelleştirilmesi Projeleri hakkında açıklamalar yaptı. TÜRKİYE’Yİ GELECEĞE TAŞIYACAK SEKTÖR İstanbul Ticaret Odası Sanayi İhtisas Komitesi Üyesi Oğuz Akyüz, zirvede İMPLANTDER Başkanı sıfatıyla konuşma yaptı. Akyüz, Türkiye’nin iyi bir üretici ancak iyi bir satıcı olmadığını dile getirerek, “Türkiye bugün G20 ülkeleri içinde 17’nci büyük ekonomi. Reuters’a göre 2022’de 13’üncü olacak. G20 içinde yer alan Hindistan ve Rusya gibi sadece enerjisini satarak büyüyen ülkelerin gücü ile kıyaslandığında sadece ürettiğini satan bir ülke olarak G20 içinde büyümesini sürdürmesi ülkemiz sanayicisinin başarısı” dedi. Akyüz, “Enerji maliyetlerinin bu kadar yüksek, üretim tesisi yatırımının pahalı, hammaddenin yüzde 90’ınından fazlasının ithal olduğu ortamda bu gerçekten alkışlanacak bir başarı” dedi. TIBBİ CİHAZ KANUNU OLMALI Türkiye’yi geleceğe taşıyacak sektörler arasındaki tıbbi cihaz sektörünün desteklenmesinin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Akyüz, “Sektör bugün sürekli değişen yönetmeliklerle düzen altına alınmaya çalışılıyor. Sektörün sağlam temellere dayanarak büyümesi için mutlaka bir Tıbbi Cihaz Kanunu hazırlanmalı ve acilen yürürlüğe konulmalı” diye konuştu. Tıbbi cihaz ve ilaç sektörünün mutlaka münhasır bir birlik içinde yer alması gerektiğini vurgulayan Akyüz, dental implant alanında tek dernek olan İMPLANTDER ile ilgili bilgi verdi. 10 YERLİ ÜRETİCİ İleri teknoloji ürünler arasındaki dental implantta dünyada 600 marka ve 350 üretici bulunduğunu aktaran Akyüz, “Bu 350 üreticinin 10’u Türkiye’den. Dünyada 8.5 milyar dolarlık ticaret hacmine sahip dental implant sektörü, Türkiye’de 250 milyon dolarlık ticaret ve bin 600 milyon dolarlık hizmet gerçekleştiriyor. Yani toplamda 2 milyar dolarlık büyüyen bir sektör” dedi. DAHA ETKİN DENETİM Akyüz, şunları söyledi: “Hızla büyüyen ve gelişme yolunda ilerleyen sektörümüzde mevzuata ve her türlü düzenlemeye uygun faaliyet gösteren firmalarımız karşısında, haksız rekabet yaratan ve ülke ekonomisine büyük zararlar verdiğine inandığımız bu firmaların denetimlerinin daha etkin olarak yapılması gerekir. Yurtiçi ve yurtdışı fuar destekleri yerli üretimi teşvik edici olmalı.” RAKAMLARLA TÜRKİYE İLAÇ SANAYİ 2017’de 4.5 milyar dolarlık ithalat yapıldı 910 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi 160’tan fazla ülkeye ihracat yapıldı Dünya ilaç ihracatında 35’inci sırada Dünya ilaç ithalatında 22’nci sırada Dünya ilaç ihracatından aldığı pay yüzde 0.17 88 tesis ilaç üretimi yapıyor 10 tesis ilaç hammaddesi üretiyor 28 Ar-Ge merkezi sektör için çalışıyor RAKAMLARLA TIBBİ CİHAZ SANAYİ 2017’de 2.1 milyar dolarlık ithalat yapıldı 466 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi Dünya tıbbi cihaz ihracatında 37’nci Dünya tıbbi cihaz ithalatında 23’üncü Sektörde üretim yapan 1000’e yakın firma var 2 tıbbi cihaz Ar-Ge, 1 tasarım merkezi bulunuyor

08 Mayıs 2018 Salı

İskontoya son komisyona sınır

HABER: SOYHAN ALPASLAN Yemek kartları için ilk yasal düzenleme yolda. Perakende Ticarette Uygulanacak İlke ve Kurallar Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik Taslağı yayımlanmak için gün sayıyor. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın konu ile ilgili hazırladığı söz konusu taslak için gerçekleştirdiği çalıştaydan uzlaşı çıktı. Konu ile ilgili tüm tarafların bir araya geldiği çalıştayda, iskontonun kalkması ve komisyona tavan getirilmesi konusunda uzlaşıldı. Böylece yemek kartı üreten, yemek kartı kullandıran ve yemek çeki kabul eden restoran ve benzeri işyerleri arasındaki sıkıntıların son bulması amaçlanıyor. MALİ YÜK AZALACAK Taslağın, işletmelerin yüksek komisyon oranları ve diğer bedeller nedeniyle yaşadıkları mali yükün önüne geçmesi bekleniliyor. Bakanlık, taslak hakkındaki son görüşleri almak için konunun taraflarını 26 Nisan 2018 günü Ankara’da buluşturdu. Yapılması öngörülen değişiklikle; yemek kartı sektöründe var olan temel sorunların çözümlenmesi ve sektörün sağlıklı bir işleyişe sahip olması amaçlanıyor. NE OLACAK? Taslağın yayımlandığı tarihten itibaren sektörde gerçekleşmesi beklenen yenilikler satır başları ile şunlar olacak: Yemek kartı kuruluşları işverenlere iskonto vermeyecek. Başka bir teşekkül üzerinden doğrudan ya da dolaylı herhangi bir iskonto uygulanamayacak. Yemek kartı kuruluşları artık barındırma, kira, sarf malzemesi, işletim, teknik destek ve bakım bedeli, depozito gibi adlar altında da herhangi bir bedel talep edemeyecek. İskonto nedeniyle oluşan yüksek komisyon oranlarınayönetmelik ile yüzde 3 ile 4.5 arasında tavan sınır getirilecek. Yemek kartı üreticileri, yemek hizmeti veren işyerlerine en fazla 30 gün içinde ödeme yapacak. Esnaf ve tacirin ödeme süresine getirilen bu üst sınır ile mali olarak yüklerinin azalması hedeflendi. İTO’NUN GÖRÜŞLERİ Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İsmail Öncel’in başkanlık ettiği çalıştaya İstanbul Ticaret Odası’nı temsilen İTO Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Ahmet Özer ile İTO Restoran ve Yiyecek İçecek Hizmetleri Komitesi Başkan Yardımcısı ve Meclis Üyesi Ali Tatlıdil katıldı. Çalıştayda yaptığı konuşmada, yemek kartı sorununun İTO tarafından defalarca dile getirildiğini ifade eden Ahmet Özer, “İTO olarak yıllardır sıfır iskonto ve en fazla yüzde 4.5 oranında komisyon alınmasını savunduk.Sektörün tercihsiz bırakılmaması gerekliliğini anlattık. Bugün gelinen nokta sevindiricidir” diye konuştu. YÜKSEK KOMİSYON Özer, sektördeki sorunun yemek kartı üreten ve satan şirketlerin, yiyecek sektöründen yüzde 12’lere varan yüksek ve sektörce kaldırılamayacak komisyonlar talep etmesi ile oluştuğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yemek hizmeti sunan işletme, yemek kartını kabul etmediğinde müşteri kaybetti. Ne kadar iyi hizmet sunarsa sunsun, yemek kartı ile yemek yiyen müşteri o işyerini tercih edemediği için yemek sektöründe mağduriyet yaşandı. Yemek hizmeti veren işyerleri, yemek kartı satıcısı şirketlerle zarar da etse yüksek komisyonlarla anlaşma yapmak zorunda kaldı. Yemek kartını satan şirket de, yemek hizmeti sunan lokanta, kafeye ve bunun gibi noktalara diğer firmalarla rekabetten dolayı iskonto verdiğini ve yüksek komisyon almasının mecburi olduğunu söyledi. Rekabet arttıkça lokanta ve benzeri işyerlerinden alınan iskonto fazlalaştı. Sektördeki azalan gelirler böylece zarara döndü.” HARİCİ KULLANIM Özer, çalıştayda İTO’nun söz konusu taslakta yer verilmesini istediği diğer bir husus olan; yemek kartlarının, yiyecek sektörü dışındaki kullanımlarının önlenmesi konusuna da dikkati çekti. Özer, “Yemek kartlarının sektör harici kullanımları mali kayıplara sebep olabiliyor. Sınırsız sürekli kullanımının Türk parasının kıymetini koruma hakkında kanun açısından da sakıncalı olduğunu düşünüyoruz” dedi. SEKTÖRELİSTİŞAREYLE HAZIRLANDI Gümrük ve Ticaret Bakanlığı yemek kartı sektöründe yaşanan sorunların tespiti ve çözümü amacıyla birçok çalışma yürüttü. Kamu kurum ve kuruluşları, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve yemek kartı hizmeti veren kuruluşlar ile toplantılar yapıldı. Elde edilen veriler dikkate alınarak hazırlanan yönetmelik taslağı bir ay süreyle bakanlık internet sitesi üzerinden kamuoyu görüşüne açık tutuldu. Taslak; ilgili bakanlıklarla diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, dernek ve federasyonların görüşleri çerçevesinde sektörel istişare ile son şeklini aldı. 5 MUHATAPLI YEMEK KARTI Yemek kartı konusundaki sorunların uzun sürmesinin, yemek kartı ürününün yeterince anlaşılamamış olmasından kaynaklandığını dile getiren Ahmet Özer, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yemek kartında; işveren, iş gören, kart sahibi, yemek hizmeti veren işyeri ve yiyecek sektör harici işyerleri olarak beş muhatap bulunuyor. Birinci muhatap yemek kartı kuruluşu. Kartın sahibi olan bu kuruluş, işverene sattığı programı kendisi için kâra dönüştürüyor. İkinci muhatap, yemek kartını satın alan işveren. İşveren çalışanına vereceği yemek kartlarını satın alırken, yemek kartı üreticisinden iskonto da alıyor. Aldığı kartların bedelini vergiden düşüyor. İş akitlerinde tazminat yükümlülüğü de getirmediği için yemek kartı kullanmayı ayrıca tercih ediyor. Üçüncü muhatap ise lokanta, büfe gibi yemek yenilen mekanlar. Sorun bu mekanların, kart sahiplerine fazla komisyon ödemesinden kaynaklanıyor. Dördüncü muhatap olan çalışanlar, iskontolardan dolayı yemek kartı ile aldığı yemekler için doğal olarak fazla para ödüyor. Beşinci muhatap da sistemin içinde olmaması gereken yiyecek sektörü haricindeki işyerleri.Bu alandaki muhataplarda kartın geçerli olması neticesinde, KDV açısından mali problemler gündeme gelebiliyor.” MALİ YÜKÜMÜZYÜZDE 50 AZALACAK İTO Restoran ve Yiyecek İçecek Hizmetleri Komitesi Başkan Yardımcısı ve Meclis Üyesi Ali Tatlıdil, çalıştay sonrasında iskontonun sıfırlanması, gider kalemlerinin kalkması ve komisyonların en çok yüzde 4.5 seviyesine çekilmesinin sektör tarafından memnuniyetle karşılandığını dile getirdi. Tatlıdil, İstanbul’da yemek hizmeti sunan yaklaşık 40 bin işyeri olduğunu dile getirerek sözlerini şöyle sürdürdü: “İTO olarak 19’uncu dönem meclisimizde de biz bu konunun takipçisi olduk ve kaldırılması yönünde karar aldık. Söz konusu düzenlemelerle sektördeki yemek hizmeti sunan işyerlerinin üzerindeki mali yük yüzde 50 azalacak.Maslak, Levent, Taksim gibi beyaz yakalıların yoğun olduğu bölgelerdeki ortalama bir yemek işyerinin yılda ödediği ortalama 60 bin TL’lik komisyonun 30 bin TL’si kasalarında kalacak. Bu çok önemli bir rakam. İşyerleri kasalarında kalacak miktarla yapacakları yatırımlarla ekonomiye çok önemli katkılarda bulunacak.”

07 Mayıs 2018 Pazartesi

İstanbul Düşünce Akademisi 10 ayda 5 önemli çalışmaya imza attı

İstanbul Ticaret Odası tarafından ‘Bilgi güçtür’ sloganıyla 10 ay önce kurulan Türkiye’nin yeni think-tank kuruluşu İstanbul Düşünce Akademisi (İDA), hızlı bir başlangıçla önemli çalışmalara imza attı. İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) tarafından da desteklenen İDA, kısa sürede 5 önemli çalışmayı tamamladı ve yayınladı. TÜRK FİLM ENDÜSTRİSİ Sektörlerin nabzını tutarak, ekonominin tüm aktörlerine rehberlik edecek çalışmalar yürüten İDA, ilk olarak, 2025 ihracat hedefi 1 milyar dolar olarak öngörülen ve son yıllarda yıldızı parlayan Türk film endüstrisini mercek altına aldı. Türk Film Endüstrisi ismiyle yayınlanan ve 2010-2015 yılları arasını baz alan 312 sayfalık dönem çalışmasında, 16 ilde bin 200’er kişi üzerinde yapılan anket ve farklı değerlendirmelerle hem Türk filmleri hem de Türk dizilerinin ekonomimizdeki yeri inceleniyor. İstanbul Düşünce Akademisi’nin ele aldığı bir diğer alan ise kağıt ve kırtasiye sektörleri oldu. Türkiye Kağıt Sektörü ve Rekabet Gücünün Değerlendirilmesi isimli 165 sayfadan oluşan bu çalışmanın ardından benzer şekilde kırtasiye sektörü de kapsama alındı. Türkiye Kırtasiye Sektörü ve Rekabet Gücünün Değerlendirilmesi ismiyle yayınlanan kitap, 148 sayfadan oluşuyor. Kitap, sektörün sadece bugününü değil, geleceğini de aydınlatıyor. Çalışmalarını genellikle sektörlerin gelişimleri üzerine yoğunlaştırmış olan İDA, Gözlükçülüğün Tarihsel Gelişimi ve Türkiye’de Gözlük Sektörü isimli yayınıyla da gözlük sektörünü irdeledi. 187 sayfalık çalışmada sektör tüm bileşenleri ile incelendi. EKMEĞE IŞIK TUTUYOR İstanbul Düşünce Akademisi’nin son önemli sektörel çalışması ise ekmek sektörüne yönelik oldu. İstanbul’da Ekmekçilik Sektörü, Sorunlar ve Çözüm Önerileri isimli 103 sayfalık çalışma, sektöre tam anlamıyla ışık tutuyor. TÜRKİYE’NİN YENİ THINK-TANK KURULUŞU ‘Bilgi güçtür’ sloganıyla yola çıkan İstanbul Düşünce Akademisi (İDA), iddialı projelerle faaliyetlerine başladı. İstanbul Ticaret Odası (İTO) tarafından kurulan ve İstanbul Kalkınma Ajansı’nın destekleriyle büyüyen think-tank kuruluşu, sektörlerin nabzını tutarak iş dünyasında önemli bir rol üstleniyor. İstanbul Ticaret Odası’nın kurduğu Bilgiyi Ticarileştirme ve Araştırma Vakfı bünyesinde faaliyet gösteren İDA, sektörel araştırmalarıyla sadece iş dünyasına değil, ekonominin tüm aktörlerine yol gösterecek çalışmalar yürütüyor. İki yılda 20’den fazla sektörün incelenmesini hedefleyen İDA’nın otomotiv yan sanayi, emlak vergisi hesaplama sistemi ve tekstil yan sanayi gibi birçok araştırma konusunda da çalışmaları devam ediyor.

07 Mayıs 2018 Pazartesi

Yüzde 100 yerli güneş gözlüğü üretmeliyiz

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Gözlükçülük ve Saatçilik Meslek Komitesi Meclis Üyesi Numan Hocaoğlu, Türkiye’de yüzde 100 yerli üretim güneş gözlüğü bulunmadığını söyledi. Hocaoğlu, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan derlemeye göre, geçen yıl en fazla güneş gözlüğü ithalatının Çin’den gerçekleştiğini aktardı. Hocaoğlu, “Geçen yıl ‘optik tarzda işlenmiş camları olan güneş gözlükleri’, ‘plastik camlı güneş gözlükleri’ ve ‘diğer güneş gözlükleri’ başlıklarında gerçekleştirilen ithalatta, adet ve tutar bazında ilk sırayı plastik camlı güneş gözlükleri aldı. Bu kalemde geçen yıl toplam 6 milyon 78 bin 213 güneş gözlüğü ithal edilirken, ödenen tutar 108 milyon 742 bin 413 dolar oldu. Toplamda ise 2017’de ithal edilen 7 milyon 8 bin 765 güneş gözlüğü için 135 milyon 323 bin 748 dolar ödendi” dedi. GENELDE MONTAJ Gözlükle ilgili işletmelerin bir kısmının daha çok montaj yaptığını ifade eden Hocaoğlu, “Türkiye’de şu anda güneş gözlüğü üretimi mevcut değil. Son yıllarda enjeksiyon tabir ettiğimiz baskı şeklinde üretilen çerçevelere ithal güneş gözlüklerinin camları monte edilerek piyasaya güneş gözlüğü olarak arz ediliyor. Ancak total anlamda düşündüğümüzde bunların miktarı çok az. Yüzde 1-2’yi geçmiyor” diye konuştu. OPTİK GÖZLÜKTE 10 İMALATÇI Numan Hocaoğlu, optik gözlük üretimi alanında yaklaşık 10 imalatçının bulunduğunu belirtti. Hocaoğlu, şunları söyledi: “Üretimi Türkiye’de yapan meslektaşlarımız mevcut. Ancak bunlardan bir kısmı ürünlerinin bir kısım yedek parçalarını yurtdışından ithal ederek burada birleştirip üretim yapıyor. Bir kısmı da yüzde 60-70’ler seviyesinde burada imalat yapıp geriye kalan kısımlarını ithal ederek, piyasaya arz ediyor. Küresel çapta markalaşmış bir güneş gözlüğü veya optik çerçeve imalatı yapan firmamız henüz bulunmuyor.” ‘SÜPER TEŞVİK’ KATKI SAĞLADI Yerli üretim için verilen ‘süper teşvik’lerin sektöre katkı sağladığını bildiren Numan Hocaoğlu, şöyle konuştu: “Yerli üretilen gözlüklerin gözlükçülük müesseselerinde satışında 5 TL gibi ek bir bedel devlet tarafından firmalara ödeniyor. Bu da yerli üreticiye ek bir destek sağlıyor. Optik gözlüklerde dahi piyasada satılan tüm ürünlere oranla kıyaslama yapıldığı zaman yerli üretim payının yüzde 5-10 aralığında olduğunu söyleyebiliriz.”

02 Mayıs 2018 Çarşamba