tatil-sepeti
Osmanlı musikisinin gönüllü arkeologları

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL 16. yüzyıl Osmanlı İstanbulu’nda bir konakta gerçekleşen saz meclisinde hangi eserler, hangi musiki aletleriyle icra ediliyordu? Ya da Osmanlı sarayında konuklar hangi musiki eseriyle hangi makamda ağırlanıyordu? Bu soruların cevabı tarih kitaplarında saklı olsa da, 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı musikisinin gizemi Bezmârâ grubu tarafından gerçekleştirilen çalışmalarla günümüze aktarılıyor. Sanat yönetmenliğini organolog (çalgı bilimci) ve TRT sanatçısı Fikret Karakaya’nın yaptığı grup, zamanın durduğu Osmanlı minyatürlerindeki saz meclislerini alıp günümüz insanıyla buluşturuyor. Üstelik saz meclislerindeki çalgı aletlerinin de birebir aynısını yaparak. FRANSIZ DESTEĞİ Bezmârâ grubu bundan 20 yıl önce yani 1996 yılında TRT’de kemençe sanatçısı olarak görev yapan Fikret Karakaya’nın “Unutulmuş sazları ve eserleri neden günümüze kazandırmayalım” fikriyle kurulur. Karakaya, “Çok uzun yıllardan beri musiki tarihine ilgi duyduğum için konuyla ilgili pek çok kitabı okumuştum. Fakat saz meclislerini gösteren minyatürleri toplamam biraz zaman aldı” diye özetliyor projeye başlama öyküsünü. Projesi Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü tarafından desteklenmeye değer bulunan Karakaya, hemen kolları sıvar ve 16. yüzyıl Osmanlısının çalgılarını yeniden yapmak için malzeme arayışına koyulur. BAZI MALZEMELER FARKLI Karakaya, hem kendi araştırmaları hem de çevresindeki arkadaşlarının yardımlarıyla topladığı minyatürlerden yapılacak musiki aletlerinin listesini çıkarır. Bunlar; çeng, kanun, kemançe, kopuz, mıskal, nakkare, santur, şehrud ve tanburdur. “Bu aletlerden bazılarının yapımı Ahmed-i Dâi’nin Çengname kitabında ayrıntılı olarak anlatılıyordu. Bu kitap benim için çok yol gösterici oldu” diyen Karakaya, yalnız o yıllarda bulunan bazı malzemelerin günümüzde bulunmadığını da anlatıyor. “Örneğin çeng, zerdali ağacından yapılıyordu. Ancak bu ağacın o büyüklükte olanına rastlamadım. Yine çengin aslı ceylan derisi kullanılarak yapılıyordu. Günümüzde ceylan derisi olmadığından koyun derisiyle bu aleti yaptım” diye anlatıyor macerasını. SIRA ÇALACAK KİŞİLERDE Karakaya, emek emek bütün aletleri yaptıktan sonra sıra çalacak kişilere gelir ve grubun ilk temelleri bu şekilde atılır. “Elimde dokuz tane saz vardı ve bunları çalacak kişi lazımdı” diyen Karakaya, müzik dünyasıyla iç içe olduğundan sazları çalacak kişileri kolayca bulur. Grup, 1998 yılında ilk konserini verir. O günden bu yana çizgisinden vazgeçmeden 16. ve 17. yüzyıl Osmanlı musikisini asrımıza taşıyan Bezmârâ’nın 9 albümü bulunuyor, 10’uncusu ise yolda. ASIRLIK SAZLAR Osmanlı musiki geleneğinde İran ve Hint etkisi de sık sık gözlemlenir. Özellikle 16. yüzyılda en parlak dönemlerin yaşandığı musikide çok çeşitli aletler de kullanılır. Ancak bunların pek çoğu unutulur. Bezmârâ’nın adeta bir arkeolog gibi tarihin tozlu sayfalarından bulup günümüze kazandırdığı çalgılar şu şekilde: Çeng: Açık arp olarak nitelenen 24 telli bir saz türü. 17. yüzyıldan sonra kullanımdan düşer. Kopuz: Kısa saplı gövdesi kısmen deriden yapılmış telli bir çalgı. 16. yüzyılın en gözde sazı olsa da zamanla terkedilir. Şehrud: Udun yaklaşık iki katı büyüklüğünde olan telli bir çalgı. 16. yüzyıl sonlarında terkedilir. Kemançe: Ayaklı kemane olarak nitelenen bir saz türü. 18. yüzyıl sonlarına doğru terkedilir. Santur: Vurmalı-telli bir çalgı türü. 20. yüzyıl başlarında tamamen terkedilir. Tanbur: Beş telli bir çalgı türü. Günümüze kadar aslını kaybederek ulaşır. Mıskal: Çok borulu bir flüt türü. 18. yüzyılın sonlarına doğru terkedilir. Nakkare: Çift kâse davul olarak nitelenen bir çalgı türü. Günümüzde, Mevlevîlerin verdiği kudüm adıyla kullanılır. İLK KAYNAK KANTEMİROĞLU Osmanlı musiki geleneği için o yıllarda en iyi kaynaklardan biri, Boğdanlı bir prens olan Dimitri Kantemiroğlu’nun eserleridir. Osmanlı musikisine yaptığı katkılar çağları aşan Kantemiroğlu’nun Kitabü İlmi’l-musiki alâ vechi’l-hurufât (Mûsikiyi Harflerle Tespit ve İcrâ İlminin Kitabı) isimli kitabı Bezmârâ grubu için de önemli bir kaynak olur ve ilk çalışmalar bu esere göre hazırlanır. Grup zamanla Polonya asıllı bir saraylı olan Ali Ufki Bey ve bunun gibi farklı kaynaklardan da 16. yüzyıl musiki geleneğini araştırarak repertuarını zenginleştirir. DEĞİŞİK BİR SES Fikret Karakaya, günümüze kadar farklı nedenlerle ulaşamayan Osmanlı sazlarını ilk icra ettiğinde seslerinin güzelliği karşısında hayretini gizleyememiş. “Nasıl bir ses çıkacağını bilmiyordum. Kimisi için malzemeler özel yapıldı. Örneğin şehrud için çok uzun bir tel gerekiyordu ve bu piyasada yoktu; özel yapıldı. Teli takıp sazı ilk denediğimde hayretimi gizleyemedim. Çünkü bambaşka bir dünyadan geliyordu ve çok farklıydı” diye anlatıyor sazları ilk deneme öyküsünü.

26 Ekim 2016 Çarşamba

Osmanlı’dan ‘Cumhuriyet’e açılan han

HABER: MÜGE BİBER IV. Vakıf Han, Eminönü’ndeki Mimar Kemaleddin ve Hamidiye caddelerinin kesiştiği noktada bulunuyor. Han, eski I. Abdülhamid Külliyesi’nin imaretinin yerine yaptırıldı. Ulusal mimarlık akımının öncülerinden Mimar Kemaleddin tarafından 1911’de tasarlanan IV. Vakıf Han’ın inşaatına 1912’de başlandı. Fakat patlak veren Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı sebebiyle binanın yapımı durdu. 1926’DA TAMAMLANDI Han, inşasına ara verildiği tarihten 14 yıl sonra 1926’da tamamlandı. Mimar Kemaleddin, her eserinde kullandığı klasik Osmanlı mimarlığına ait bir takım öğelere IV. Vakıf Han’da da yer verdi. Böylece han, mimarın mukarnas, çini, geniş saçaklar, kubbe, sivri kemer gibi eklektik bir anlayışla yaptığı en önemli anıtsal yapıların arasında yer aldı. KASTELLİ DE KULLANDI Bodrumla beraber yedi katlı handa 148 ofis bulunuyor. Han ilk yıllarında Vakıflar Başmüdürlüğünce iş hanı olarak kullanıma sunuldu. Daha sonraki yıllarda ise İstanbul Borsası’nın merkezi olarak da değerlendirildi. 80’li yılların ünlü bankerlerinden Banker Kastelli’nin de bürosunun bulunduğu han, 2000’li yılların başına kadar dükkan ve bürolardan oluşuyordu. Daha sonraki yıllarda ise bu mekan, adliye binası olacağı gerekçesiyle boşaltıldı. 2006’ya kadar boş kalan bina, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yap-işlet-devret modeli ile turizm sektörüne kazandırıldı. ARTIK OTEL Geçirdiği restorasyonlar sonucunda otel işlevi kazanan han, bazı değişikliklere uğradı. Binanın girişi tam merkezdeki dükkanın bulunduğu yere alınarak, otelin resepsiyon bölümünün burada konumlanması sağlandı. Binanın; cephe onarım, bakım ve temizleme işlemleri yapıldı. Binanın mevcut plan düzeni aynen muhafaza edildi. Çatı arasının lokanta yapılması dışında binaya ek bir fonksiyon yüklenmedi. Yapı bugün otel olarak hizmet veriyor. FRANSIZLAR KIŞLA YAPTI İstanbul’un işgali sırasında Fransızlar, IV. Vakıf Han’ın bir bölümüne, henüz inşaat halinde olmasına rağmen Caserne Victor (Viktor Kışlası) tabelasını astı. Mekan bu dönemde en karanlık günlerini yaşarken işgal kuvvetleri tarafından kışla olarak kullanıldı. 90 YILLIK KUBBE IV. Vakıf Han’ın en üst katında köşede yer alan kubbesine dokunulmaması, yapıya anıtsal bir etki katıyor. OSMANLI MİMARİSİNİ BUGÜNE TAŞIDI 1908’de Osmanlı Mimar ve Mühendis Cemiyeti adıyla ilk meslek odasını kuran Mimar Kemaleddin, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra tarihi yapıların restorasyonu ve yeni yapıların tasarımıyla ilgilendi. Osmanlı mimarisinin özelliklerini inceleme, kendi mimari üslubunu biçimlendirme ve ulusal mimari konusundaki düşüncelerini geliştirme imkanı buldu. Mimarın başlıca eserleri arasında Bebek Camisi, Vedat Tek’in başladığı Vakıf Oteli (Ankara Palas), Gazi Eğitim Enstitüsü, Çamlıca Kız Lisesi TCDD Genel Müdürlüğü, I., II., III. ve IV. Vakıf Hanları bulunuyor. Ayrıca 20 Türk Lirası banknotunun üzerin-de Mimar Kemaleddin’e ait portre ve bir yapısının çizimi yer alıyor. İTO’YA EV SAHİPLİĞİ YAPTI 14 Mayıs 1925’te Ticaret ve Sanayi Odaları Nizamnamesi yürürlüğe girdi. Tüzel kişilik kazanan Odalara üyelik zorunlu oldu. Bu süreçte İstanbul Ticaret Odası da IV. Vakıf Han’a taşındı ve bu binada hem tarihe tanıklık etti hem de İstanbul tüccarına hizmet verdi.

25 Ekim 2016 Salı

Cumhurbaşkanlığı Kupası Hatay’a gitti

Basketbolda 24. Kadınlar Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı, Fenerbahçe’ye 60-55 üstünlük sağlayan Hatay Büyükşehir Belediyespor kazandı. Her iki takımın da skor üretmekte zorlanarak başladığı karşılaşmada Fenerbahçe, Birsel Vardarlı Demirmen, Hatay Büyükşehir Belediyespor ise Hurst ile ilk sayılarına ulaşırken, 5. dakika 3-2 sarı-lacivertli takım lehine geçildi.Final çeyreğine Fenerbahçe tam saha baskı yaparak başladı. Hatay Büyükşehir Belediyespor, Snytsina’nın üst üste sayılarıyla rakibinin öne geçmesine izin vermedi ve karşılaşmadangalip ayrıldı.

25 Ekim 2016 Salı

Kapalıçarşı geçmişine döndü

Modacı FarukSaraç,kuruluşunun 555. yılında Kapalıçarşı esnafı kıyafetlerinin tarihsel değişimininbugüne uyarlandığı yeni kreasyonunu, “Geçmişte Kapalıçarşı” defilesiyle sergiledi. Kültür ve Turizm Bakanlığı ileBaşbakanlık Tanıtma Fonu himayesinde,Kapalıçarşı’da gerçekleştirilen defileye, modacılar,sanatçılar ve davetliler katıldı. Daha önce “Sarı Zeybek”, “Padişahın Esvabı”, “Geçmişten Günümüze Polis” gibi kreasyonlarıyla adını duyuran FarukSaraç, defileyi tarihle modayı birleştirmek amacıyla hazırladığını söyledi. 32 KIYAFET SERGİLENDİ Sokak satıcılarının geçişiyle başlayan defilede, oyuncu Cihan Ünal’ın seslendirdiği edebi bir metinle, kıyafetleri sergilenen mesleklerin tanıtımı yapıldı. Defilede, “Sedefkar”, “Bozacı”, “Mühürcü”, “Çarıkçı” ve “Yorgancı” gibi esnafın, özel bir teknikle yeniden dokunmuş toplam 32 kıyafeti sergilendi. Uzun bir araştırma döneminin ardından hayata geçirilen projede, esnafın kullandığı aksesuarlar da aslına uygun olarak yeniden hazırlandı.

25 Ekim 2016 Salı

Şehrin ‘gemi’ şeklindeki tek camisi

HABER: FAHRİ SARRAFOĞLU Piyale Paşa Camii, İstanbul’un Kasımpaşa semtinde yer alan ilginç bir camidir. Cami, çok sütunlu Mimar Sinan anıtı, 6 kubbeli ve dikdörtgen planı ile dikkat çekiyor. 1573 yılında Denizci Piyale Paşa tarafından Mimar Sinan’a gemi şeklinde inşa ettirilen Piyale Paşa Camii’nin ortasındaki iki büyük sütuna dayanan kubbelerin ağırlığı duvarlardaki yan direklerle temele iner. Caminin üç tarafı kemer ve tonozludur, minaresi bunların üzerindedir. Banisi Piyale Paşa türbesi mihrap tarafındadır. Mihrap çinileri sanat eseri olan camilerdendir. CAMİNİN ORTASINDA MİNARE Kaptan-ı Derya Mehmet Piyale Paşa, kırsal bir kesimi yerleşime açmak amacıyla camiyi Kasımpaşa’da yaptırmaya karar verir. Mimar Sinan’dan ‘gemiye benzeyen cami’ yapmasını ister. Bir de caminin ortasına bir minare… Bu minare, geminin yelken direğini temsil edecektir. Hazırlıklar başlar ve 1573’te Piyale Paşa Camii, Mimar Sinan’a yaptırılır. O yıllarda cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, türbe, çarşı, hamam ve sebilden kurulu bir külliye yaptırır, ancak günümüze yalnızca cami ve türbe kalır. TEK PAŞA CAMİSİ Yüksekten bakılınca gemiye benzeyen tarihi cami, Türkiye’deki tek ‘paşa camisi’ olma özelliğini taşıyor ayrıca. Peki, Piyale Paşa kimdir? Caminin neden Kasımpaşa’da yapılmasına karar verilmiştir? PİYALE PAŞA KİMDİR? Piyale Paşa, Macar asıllı bir ayakkabıcının oğlu olarak dünyaya gelir ve Tolna’nın fethi sırasında esir edilir. İlerleyen yıllarda da saraya alınır. Osmanlı İmparatorluğu’nun 16. yüzyılda görev yapmış en ünlü denizcilerinden biri olan Piyale Paşa, Kaptan-ı Deryalık görevindeyken hizmetlerinden dolayı vezirlik makamına yükselir. Piyale Paşa, Cerbe Deniz Savaşı başta olmak üzere pek çok zaferler kazanmıştır. MEZARLIKTAN KÜLTÜR MERKEZİNE Kasımpaşa, İstanbul’un fethinden önce Ayalonka adıyla anılıyordu ve Müslümanların gömüldüğü mezarlık haline getirilmişti. Evliya Çelebi, burada sahabeden bazı kişilerin ve onların torunlarının yattığını söylüyor. Fatih Sultan Mehmet’in emriyle imarına başlanan Kasımpaşa, zaman içinde önemli bir kültür merkezi oldu. Cami, mescit, tekke ve dergâhları, çarşı ve sokaklarıyla dönemin önde gelen semtlerinden biri haline geldi. Kanuni Sultan Süleyman zamanında İstanbul’un nüfusunun artması üzerine padişahın emriyle Anadolu fatihi Kasım Paşa, Sakız fatihi Piyale Paşa ile Ferhat Paşa ve Ayas Paşa’nın çalışmalarının bunda payı büyük. Caminin böyle bir dönemde Kasımpaşa’da yapılması da kaçınılmazdı.

25 Ekim 2016 Salı