Faizler artacak mı?

HABER: CÜNEYT BAŞARAN Bu senenin en fazla tartışılan konusu, ‘Türkiye’de faizler düşecek mi? Merkez Bankası faiz indirimi yapacak mı? Enflasyon neden yüksek?’ İşte bu soruların cevabı bu hafta açıklanan TCMB enflasyon raporundaydı. Gözler geçen yılı yüzde 8’in üzerinde tamamlayan enflasyon ve ‘faiz koridoru, sadeleştirme’ konularında başkan Erdem Başçı’nın ne söyleyeceğindeydi. Kısa bir süre önce Davos’ta BloombergHT’ye röportaj veren Başçı “Ocak ayının ilk 3 haftasında yaşanan yüksek oynaklık bizim faiz koridoruna dokunmamıza izin vermedi” demişti. Bu sebeple aslında piyasa faiz koridorunda kısa vadede bir değişiklik olmasını beklemiyor. Ancak enflasyon vurgusunun ne kadar olacağı, sadeleşmenin tamamen rafa kalkması gibi mevzular enflasyon raporunu önemli kılıyordu. 2016 ENFLASYON TAHMİNİ ŞİMDİDEN ARTIRILDI Yılın ilk enflasyon raporunda TCMB, Orta Vadeli Program’da da (OVP) belirtildiği gibi 2016 enflasyonunu 1 puan artırarak yüzde 7.5’e çıkardı. Aynı şekilde 2017 yıl sonu enflasyonu da 0.5 puan artırılarak yüzde 6’ya yükseltildi. TCMB NEDEN ENFLASYON BEKLENTİSİNİ ARTIRDI? Başkan Başçı’ya göre 1 puanlık artış asgari ücretin artırılmasından kaynaklanıyor. Aslında asgari ücret yanında bilindiği üzere alkollü içecekler, tütün ve köprü gibi enflasyon sepetinde ciddi fiyat artışları yapılan ürünler de oldu. Ancak Başçı, petrol fiyatlarında 2016 için daha önce hesap ettikleri ortalama 54 dolarlık varil fiyatını 37 dolar olarak revize ettiklerini, dolayısıyla bu revizyonun ve genel ithal ürünlerinin fiyatlarındaki düşüşün kamu zamlarını ‘nötr’leyeceğini düşünüyor. PİYASA NE DÜŞÜNÜYOR? Piyasa bu beklentinin oldukça iyimser kaldığını düşünüyor. 2016 yılsonu için piyasanın enflasyon beklentisi yüzde 8.5-9 bandında. Merkez’in en az 1 puan üzerinde yılsonu beklentisi olan piyasa için en büyük risk yurtdışı riskler ve TL’deki değer kaybı. Birçok piyasa oyuncusu yılın büyük bölümünde iki haneli bir enflasyon ile yaşayacağımızı düşünüyor. SADELEŞTİRME OLACAK MI? Kısa vadede mümkün görünmüyor. Başkan Başçı mevcut şartlarda sadeleşip, tek faiz ile mücadele etmenin mümkün olmadığını düşünüyor. Günlük likidite ve fonlama maliyeti ile piyasaya ‘gerekli mesajlar’ verilecek. Ancak faiz koridorunun altında, üstünde herhangi bir değişikliği en azından nisan-mayısa kadar beklemeyin. SONUÇ TCMB yeniden koridor ve likidite demeye başlamış. Enflasyonu dert ediyor ama bunu elindeki imkânlarla çözeceğini söylüyor. Yurtdışında risk var diyor ama bunun Türkiye’yi çok sert etkilemesini beklemiyor. Bence Merkez fazla iyimser. Umarım işler tahmin ettikleri gibi gider.

01 Şubat 2016 Pazartesi

Enerji kimliği olmayan binalar dikkat

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL Enerji tasarrufu sağlamak için 1 Ocak 2011’de yürürlüğe giren Enerji Verimliliği Kanunu gereğince 50 metrekarenin üzerinde inşaat alanına sahip olan tüm binaların Enerji Kimlik Belgesi (EKB) alma zorunluluğu var. Bu da kanunun son uygulama tarihi olan 2017 yılına kadar mevcut binaların tümünün mantolama yaptırması, ısıtma aydınlatma sistemlerini verimli hale getirmesi gibi tedbirleri alması demek. Uygulama belirtilen tarihe kadar hayata geçirilmezse, binalara ceza kesilecek. 350 BİN BİNA KİMLİKLİ Kanunun uygulanmasında son bir yıla girilmesine karşın EKB alan bina sayısı yalnızca 350 bin 12 adet olarak kayıtlara geçti. Kanun yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılan binalar bu kanun dikkate alınarak inşa edildi. Ancak mevcut binalarda enerji verimliği konusunda sorunlar bulunuyor. Bu da milyonlarca binanın son bir yıl içinde, ceza almamak için EKB alma sırasına girmesi manasını taşıyor. YÜZDE 5’İN ALTINDA Şu ana kadar EKB alan bina sayısı Türkiye’nin mevcut yapı stoku içinde yüzde 5’in altında kalıyor. Sona gelinirken EKB alımlarının da hızlanacağı öngörülüyor. EKB alımları için önemli ayaklardan biri olan mantolama sisteminin de izolasyon sektörüne ivme kazandıracağını düşünen konunun uzmanları, bu uygulamanın Türkiye ekonomisine de katkı sağlayacağı görüşünde. ENERJİNİN YÜZDE 40’I Türkiye’de binalar enerji stoğunun yüzde 40’ını harcıyor. Bu da binalarda enerji tasarrufunu zorunlu hale getiriyor. EKB, binaların enerji tüketimini ve sera gazı salınımı A ile G arasında sınıflandırıyor. EKB raporu A olan binalar en iyi derecede enerji verimliğini sağlayan binalar olurken, G harfi binanın enerji verimliliğinin olmadığı manasına geliyor. Bu belgeyi almak için binaya verilen notun en az C sınıfı olması gerekiyor. TASARRUF KALEMLERİ EKB almak için binaları mantolama yaptırmak önemli bir ayağı temsil ediyor. Ancak tek başına yeterli değil. Konunun birkaç kalemi bulunuyor. Buna göre eski ahşap doğramaların yenilenmesi, eski ısıtma soğutma sistemlerinin iyileştirilmesi, aydınlatma armatürlerinin tasarruflu olanlarla değiştirilmesi, tesisat ve vanaların yalıtılması gibi kalemlere dikkat edilmesi gerekiyor. Enerji Kimlik Belgesi’ni Enerji Verimliliği Danışmanlığı firmaları düzenliyor. SEKTÖR TEMSİLCİLERİ İSE EKB’DE YAŞANAN SÜRECİ ŞÖYLE ÖZETLİYOR: ÜLKE EKONOMİSİNE KATKI İTO Restorasyon ve İzolasyon Meslek Komitesi Başkanı Sultan Hızıroğlu:“Kanun sektöre bir hareketlendirme getirecek. Bu adım cari açığı da azaltacak bir adım. Son dönemlere geldikçe izolasyon sektörü de ivme kazanacak.” YAPI DENETİM MANTIĞIYLA OLMAMALI İTO Restorasyon ve İzolasyon Meslek Komitesi Başkan Yardımcısı Osman Arıtürk: “Bu uygulama yapı denetim gibi işlerse bir mantığı olmaz. Sektörümüz için de ülkemiz için de iyi bir uygulama olacak. KAMUOYU FARKINDA DEĞİL BES Enerji Kurucu Ortak Serkan Emin: “EKB alımları yavaş ilerliyor. Bunun nedeni kamuoyunda yeterince farkındalık oluşmaması ve bilgi eksikliği. Her konuda olduğu gibi EKB konusunda da son dakikacıyız. Biz 2017 yılına yaklaşırken EKB alımlarının hızlanacağını düşünüyoruz.Türkiye bir kentsel dönüşüm seferberliği ile karşı karşıya. Eski binaların yıkılarak yeniden yapılmasına ilişkin bu dönüşüm hareketi, doğal olarak yeni ruhsatlar açısından EKB sayısını artıracak.”

31 Ocak 2016 Pazar

İTO’dan, proje yazma eğitimi

KOBİ’leri, en zayıf yanlarından biri olan finans kaynaklarına erişim noktasında güçlendirmek isteyen İstanbul Ticaret Odası, İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) ile işbirliği yaptı.İTO, üyelerinin finans kaynaklarına erişimde en önemli sorunlarının proje hazırlayamamak, proje yönetimi yapamamak olduğundan yola çıkarak bu sorunu çözmek için eğitim programları başlattı. İTO’nun, üyelerinin yurtiçi ve yurtdışı finans kaynaklarından, hibelerden ve fonlardan yararlanabilmesi için İSTKA ile ortak çalışmaları sürüyor. FİNANSA ULAŞMA YOLLARI İTO üyesi KOBİ’lerin AB hibe programlarından faydalanılmasına yönelik PCM – Proje Döngüsü Yönetimi Eğitimi, İTO’da gerçekleştirildi. İSTKA’nın atadığı eğitmenler tarafından İTO’da verilen eğitimde KOBİ’lere finansal kaynaklara nasıl erişecekleri anlatıldı. İmkânların nerede ve nasıl tespit edildiği öğretildi. KOBİ’ler Kalkınma Ajanslarına yönelik finans ve proje imkânları hakkında bilgilendi. Eğitimde, yönetsel ve mali kapasitenin artırılmasını desteklemek, proje hazırlamak, uygulamak, izlemek ve değerlendirmenin kalitesini artırmak, özellikle de bu süreçte aktif yer almanın üzerinde duruldu. Eğitimin KOBİ’lere kattığı önemli bir diğer yetenek de Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Merkezi Finans ve İhale Birimi nezdindeki çağrıları izleyebilmek, okuyup, anlayabilmek. Kalkınma Ajanslarının bölgesel desteklerinden haberdar olmanın yollarının da öğretildiği eğitimlerde proje formlarının hazırlanması, doldurulması ve proje uygulamalarına yönelik beceriler kazandırılıyor. KOSGEB ve TÜBİTAK’A PROJE İTO ve İSTKA işbirliğinde hibe programlarından faydalanılmasına dönük programlardan biri de KOSGEB ve TÜBİTAK Ar-Ge Programlarına Yönelik Proje Yazım Eğitimi. Eğitim, İSTKA’nın atadığı eğitimciler tarafından verildi. Eğitimlerde; Ulusal ve Uluslararası Ar-Ge Destek Programları, TÜBİTAK Teydeb KOBİ (1507) ve Sanayi (1501) Ar-Ge Programları, Teknolojik Ürün Yatırım Destek Programı ve 1501, 1507 Projeleri Örnek Olay İncelemesi gerçekleştirildi.

31 Ocak 2016 Pazar

Enflasyonun kendisi gitti vergisi kaldı

HABER: ADEM ORHUN Maliye Bakanlığı’nın, iş dünyasından aldığı kazanç vergisi olan geçici vergiler yine gündemde. Üçer aylık dönemlerde, yılda dört defa ödenen geçici vergi, esasen tahsil edildiği varsayılan gelir üzerinden hesaplanan peşin vergi niteliğinde. Geçici vergi, mükelleflerini üçer aylık kazançlarına yüzde 15 oranı uygulanmasıyla bulunuyor. Kurumlar vergisi mükellefleri için geçici vergi oranı safi kurum kazancı üzerinden yüzde 20 olarak uygulanıyor. NEDEN GEREKMİŞTİ İş dünyasının, henüz hedeflerini, arzını ve fiili satışları ile tahsilatını tamamlamadan vergisini ödemesi dolayısıyla şikayete konu olan peşin vergi, esasen, enflasyonun yüksek olduğu yıllarda, değer kaybını önlemek için kullanılmıştı. Devlet, ortalama yüzde 80 oranında bir enflasyonun yaşandığı piyasada, hesaplanan gelir üzerinden alacağı vergide reel olarak mali kayıp yaşanacağı için parçalar halinde alma yoluna gitmişti. Diğer bir sebep ise, vergi tahsilatının dolayısıyla devletin ana gelirinin dönemlere yayılarak, gelir akışında düzenlilik sağlama çabasıydı. Bu ikinci sebep, mükellefler açısından da (parçalar halinde ödeme sebebiyle) vergi yükünü belli oranda bölme anlamına geliyor. Fakat hem tahsilatını ve gelirini samut bir şekilde elde etmemiş olmak hem de üç ay arayla sürekli vergi hesaplama işi işverenler ve muhasebe servisleri için ayrı bir yük oluşturuyor. Enflasyon son yıllarda mali disiplinle birlikte tek hane olmasına rağmen, eskilerin geçici vergisi peşin peşin mükellef ve muhasebe için yük oluşturmaya devam ediyor. HÜKÜMETE ÇAĞRI İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar da Ocak ayında yapılan İTO Meclisi toplantısında “Kayıt dışılığın artmaması, istihdamın azalmaması, rekabet gücümüzün korunması için reel sektörün farklı kanallarla desteklenmesi çok önemli. Enflasyon dönemlerinden miras kalan peşin vergi uygulaması bir an önce kaldırılmalı. Artık hukuken değil, fiilen kazandığımızın vergisini ödeyelim” sözleriyle gündeme getirmişti. MUHASEBECİLER DERTLİ Hesaplama işleri sebebiyle konunun taraflarından olan muhasebeciler, üç ayda bir (senede dört defa) hesaplanıp ödenen geçici verginin, dönemsellik açısından avantaj sağladığını, mükellefin vergi ödeme yükünü böldüğünü belirtiyor. Bununla birlikte yılın son dönemi (4. dönem) için hesaplamanın gereksiz olduğunu belirten meslek erbabı bu konuda şunları söylüyor: “Ekim-Kasım-Aralık dönemi Şubat ayında ödeniyor. Zaten Mart ayında gelir vergisi işi var. Onun hesaplamasıydı, ödemesiydi, mahsuplaşmasıydı derken art arda iş çıkıyor. Geçici vergide son dönem kaldırılarak, uygulama üç dönem üzerinden yapılabilir. Mart ayında yıllık hesaplamada geçici vergideki son dönem de dikkate alınır. Böylece mükellefin, muhasebecinin ve kamu dairelerinin iş yükü azaltılır. Üstelik gelir vergisinin Mart-Temmuz, kurumlar vergisinin ise Nisan-Ağustos aylarında iki taksitle ödenmesi sebebiyle geçici vergi son dönemi için bir vade kolaylığı da oluşur.” ÜRETİM CANLANSIN Oranların da yüksek olduğunu belirten mükellefler “Yüzde 15 ve 20’lik oranların 5 puan indirilmesi halinde iş dünyasının eli rahatlar. Hepten kaldırılırsa çok daha iyi. Peşinen vergiye giden fark, yıl içinde birkaç aylığına dahi olsa üretim faktörlerine aktarılınca ekenomiyi hareketlendirir” diyor. 2014 sonunda, geçici vergide son dönemin (4. dönem) kaldırılmasının tartışıldığını belirten muhasebeciler de “Geçen yılı seçim gündemiyle geçirdik. Şimdi yeni hükümet döneminde, bu yükün kaldırılması yönünde adımlar bekliyoruz” şeklinde konuştular. GEÇİCİ VERGİ DÖNEMLERİ: Hesap dönemi takvim yılı olan mükellefler için geçici vergi dönemleri aşağıdaki gibi uygulanıyor: 1’inci dönem: Ocak-Şubat-Mart2’nci dönem: Nisan-Mayıs-Haziran3’üncü dönem: Temmuz-Ağustos-Eylül4’üncü dönem: Ekim-Kasım-Aralık KİMLER ÖDÜYOR İlgili mevzuata göre geçici vergi ödemesi gereken kesimler şu şekilde sıralanıyor: Basit usulde vergilendirilenler hariç ticari kazanç sahipleri, serbest meslek erbabı ve kurumlar vergisi mükellefleri geçici vergi ödemek zorunda. Adi ortaklıklar ve kollektif şirketler ile adi komandit şirketler ortaklık olarak gelir veya kurumlar vergisi mükellefi olmadıklarından geçici vergi mükellefi olmuyor. Fakat, adi ortaklıklar ile kollektif şirketlerde ortakların, komandit şirketlerde komandite ortakların şirketten aldıkları kazançlar, şahsi ticari veya mesleki kazanç sayıldığından geçici verginin konusuna giriyor. Türkiye’de işyeri veya daimi temsilcisi bulunan dar mükellefiyete tabi kurumlar da bu faaliyetleri dolayısıyla geçici vergi ödüyor.

31 Ocak 2016 Pazar

Zorunlu trafikte sorun hesaplamada

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı İbrahim Çağlar, yoğun şikayete konu olan ‘zorunlu trafik sigortası priminde yüksek artışın’, sigorta şirketlerinin hasar maliyeti hesabı yapmasını imkansızlaştıran yasal boşluklardan kaynaklandığı söyledi. Sigorta teminatı tanımları net olmadığı için farklı yargı kararlarının çıktığını belirten Çağlar, bundan ne araç sahiplerinin ne de sigortacıların memnun olduğunu kaydetti. Basında çıkan 4 bin liralık bir otomobile bin 250 lira zorunlu trafik sigortası primi istendiği haberlerini kaygıyla izlediklerini belirten Çağlar, “Araç sahipleri haklı; bu kadar yüksek prim olmaz. Öte yandan prim ve poliçe sayısı artarken, sigorta şirketlerinin zarar etmediği tek bir yıla bile rastlamak mümkün değil. Primler yükselirken acentelerin komisyonu aşağı iniyor. En önemlisi de prim yüksek diye trafikte zorunlu sigortasız dolaşan araç sayısı 4 milyonu buldu. Bu önce can güvenliği açısından risk oluşturuyor. Türkiye ekonomisi açısından ise ciddi bir kayıp. Sigorta bedellerini ödenebilir seviyeye geri çekmek için gerekli düzenleme bir an önce yapılmalı” şeklinde konuştu. Çağlar, zorunlu sigortadaki prim artışının sigorta sektörü ve yargının ‘tazminat hesaplama yöntemi’ arasındaki farklılıktan kaynaklandığına dikkati çekti. HASAR ARACILARI Yasal boşluklar nedeniyle ‘hasar aracıları’ olarak tabir edilen bir kesimin ortaya çıktığını belirten İTO Başkanı Çağlar, “Can kayıpları kapsamında açılan dosyaların ticari bir iş olarak görülmesi son derece yanlış. Üstelik bir dava ortalama 3.5 yıl sürdüğü için, sigortalıya bu rakam zamanında ödenmiyor. Tazminatın yüzde 25’ini ise yeni türeyen hasar aracıları alıyor” dedi. 10 YILLIK HESAP Sürekli sakatlık, destekten yoksun kalma ve araçtaki değer kaybı hesabına da dikkati çeken Başkan Çağlar, şöyle konuştu: “Benzer kazalarda aynı özelliklere sahip iki kişiden biri 100 bin lira tazminat alıyor, diğeri ise 200 bin lira. Üstelik geriye dönük açılan 10 yıllık davalar bile var. Geçmiş 10 yıllık tazminatı sigortacılara ödetmenin bedeli ise sektöre zarar, araç sahiplerine de prim artışı olarak dönüyor. Hesaplama yönteminin yasalarda açıkça belirtilmesi çok yerinde olur.”

31 Ocak 2016 Pazar