tatil-sepeti
Gaza basmadan eşinizi aşınızı, işinizi düşünün

* Kazaların 13 bin 329’una yayalar, bin 216’sına yollar, 873’üne araçlar ve 634’üne ise yolcular neden oldu. Sadece geçen yıl 7 bin 300 kişinin yaşamına mal olan trafik kazaları nedeniyle sosyoekonomik zarar 38.9 milyar lira. HABER: CANAN BİLGİN Trafik kazalarında her gün ortalama 20 kişi hayatını kaybediyor. Türkiye genelinde yılın ilk 9 ayında meydana gelen 306 bin 813 trafik kazasında, 2 bin 722 kişi yaşamını yitirdi, 232 bin 310 kişi yaralandı. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün trafik istatistiklerine göre, ülke genelinde 1 Ocak-30 Eylül 2017 tarihlerinde meydana gelen 306 bin 813 trafik kazasının 238 bin 819’u yerleşim yeri sınırlarında oldu. Kayıtlarda ‘yandan çarpma’, ‘yayaya çarpma’, ‘yoldan çıkma’, ‘arkadan çarpma’ ve ‘devrilme, savrulma, takla’ şeklindeki kazalar öne çıktı. Ölümlü ya da yaralamalı trafik kazalarının 64 bin 985’ine tek, 64 bin 777’sine iki ve 8 bin 319’una ise ikiden fazla araç karıştı. SÜRÜCÜ HATALARI Yılbaşından itibaren meydana gelen trafik kazalarından 144 bin 679’u, sürücü hatalarından kaynaklandı. Kazaların 13 bin 329’una yayalar, bin 216’sına yollar, 873’üne araçlar ve 634’üne ise yolcular neden oldu. Sürücü kusurlarında ilk sırayı 56 bin 315 kayıtla ‘araç hızı, yol, hava ve trafiğin gerektirdiği şartlara uymamak’ aldı. Bunu 18 bin 717 kayıtla ‘kavşak, geçiş önceliğine uymamak’ ve 12 bin 703 kayıtla ‘manevraları düzenleyen genel şartlara uymamak’ takip etti. 222 BİN 56 ARAÇ KARIŞTI Yılın 9 ayındaki kazalara toplam 222 bin 56 araç karıştı. Bunların 116 bin 864’ünün otomobil, 34 bin 510’unun kamyonet, 32 bin 218’inin motosiklet, 6 bin 494’ünün minibüs, 6 bin 10’unun kamyon olduğu tespit edildi. 25 bin 960’ının ise bunların dışındaki araçlar olduğu kayıtlara geçti. Trafik kazalarında en fazla ölüm 151 kişiyle İstanbul’da gerçekleşti. İstanbul’u 136 kişiyle Ankara ve 131 kişiyle İzmir takip etti. 2017’nin ilk 9 ayında meydana gelen kazalarda ölümün yaşanmadığı tek il ise Tunceli oldu. Sadece geçen yıl 7 bin 300 kişinin yaşamına mal olan trafik kazaları nedeniyle ortaya çıkan sosyoekonomik zarar 38.9 milyar lira olarak hesaplandı. CEZALAR 2 MİLYAR TL’YE YAKLAŞTI Yılbaşından bu yana sürücülere, araçlara ve yayalara uygulanan trafik cezalarının toplamı da 1 milyar 971 milyon lira oldu. Söz konusu dönemde araç plakalarına 1 milyar 149 milyon 233 bin lira, sürücülere 820 milyon 260 bin lira, yolculara 1 milyon 322 bin 410 lira ve yayalara 332 bin lira ceza kesildi. Trafik ekiplerince alkollü araç kullanan 80 bin 578, 100 ceza puanını dolduran 3 bin 936 ve 5 kez hız limitini aşan 146 sürücüye cezai işlem uygulandı. Bu dönemde 774 bin 65 araç da trafikten men edildi. KAZALARIN ÇOĞU 14.00-20.00 SAATLERİNDE Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nde gerçekleştirilen Trafik Güvenliği ve Karayolu Yolcu Taşımacılığı Çalıştayı’nda açıklanan bir analize göre ölümlü ve yaralanmalı trafik kazaları hafta sonunda artış gösterdi. Son 10 yılda ölümlü ve yaralanmalı trafik kazalarının yüzde 15’i cumartesi, yüzde 14.8’i cuma, yüzde 14.5’i pazar günleri meydana geldi. Analize göre öğleden sonra artış görülen kazaların çoğu 14.00-20.00 saatlerinde oldu. En az kaza yapılan saatler ise 04.00 ile 05.59 olarak kaydedildi. Kazaların yüzde 89.1’i açık, yüzde 7.7’si ise yağmurlu havada gerçekleşti. 22 MİLYON TAŞIT TRAFİKTE Yılın 8 aylık döneminde trafiğe kayıtlı 21 milyon 863 bin 854 motorlu taşıt bulunuyor. Sürücü sayısının 28 milyon 740 bin 383’e ulaştığı Türkiye’de, her 3.6 kişiye bir araç düşüyor. Yolcu taşımacılığının yüzde 89.2’si karayoluyla yapılıyor. Bu oran havayolunda yüzde 9.1, demiryolunda yüzde 1.1, denizyolunda ise yüzde 0.6. TRAFİK KAZALARININ 9 AYLIK BİLANÇOSU Toplam kaza 306.813 Ölü 2.722 Yaralı 232.310 Maddi hasarlı kaza 168.732 VAHİM TABLO Trafik kazalarında olay yerinde ölen sayısı kadar, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybeden kişi var. Türkiye Trafik Kazalarını Önleme Derneği Genel Başkanı Hitay Güner’in işaret ettiği geçmiş yıllardaki kaza sonrası ölümleri gösteren tablo, son derece vahim. Güner, “Bu olumsuz gidişi frenlemek, sadece denetim ve ceza ile değil ve fakat sürücülerin, yolcuların ve yayaların özverileri, bilinçli davranmaları ve trafik kurallarına tam uymaları ile mümkün” dedi.

25 Ekim 2017 Çarşamba

Nakitsiz topluma şimdiden hazırlanalım

Gelecekte para kullanımda olacak mı? Nakitsiz topluma doğru geçiş yapıyoruz. Çin’in büyük şehirlerinde akıllı telefonla ödeme yapılıyor. Restoranlarda, garson size akıllı telefonla ödeme seçeneği soracak. Son beyin fırtınası yaptığım gruplarımdan birinde tartışma konumuz şuydu: “Kripto para birimleri, ulusal para birimlerinin yerini alacak mı?” Blok zinciri ve kripto para birimleri, aşırı şekilde düzenlenmiş olan ulusal para birimlerinden daha çok yenileme ve hızlı yükselme yeteneğine sahip. Bir senaryo şu: Yeterli kullanılırsa, kripto para birimleri bizim hakkımızda herhangi bir ulusal para biriminin bildiğinden daha çok şey bilecek. Bu seviyedeki anlama, dünyadaki ilk kredi bürosunun oluşmasını sağlayacak ama bu kredi bürosu, bugünkü kredi büroları konseptinden çok daha farklı olacak. Dünyadaki böyle bir kredi bürosu, ihtiyaçları olduğunda insanlara talep üzerine krediler yapılandırmasını sağlayacak. Ayrıca herhangi bir zaman içinde ne kadar alabileceklerini de bilecek. Düşük işlem ücretleri ve yüksek seviyede geliştirilmiş kullanışlılık ile desteklenen bu talep üzerine kredi sistemi insanların hemen ulusal para birimlerinden kripto para birimlerine geçişine sebep olacak. Belli bir noktada, kripto para birimleri, ulusal para birimlerinin çöküşüne neden olacak. Bunu ilk olarak Venezuela, Sudan, Etiyopya ve Pakistan’da görme olasılığımız var. Kripto para birimlerinin hızlı yükseliş yeteneğine sahip olmasından dolayı, küresel para biriminin kullanımının, ulusal para birimlerinin kullanımıyla eşitlenmesi çok uzun sürmeyecektir. Hem ekonomik hem de fiziksel olarak devletler kadar büyük şirketler olacak mı? Birkaç hafta önce bir grup arkadaşımla bu soru ile ilgili müzakere yaptık. “Sence 100 yıl sonrasındaki en güçlü varlık ne olacak?” EN GÜÇLÜ KİM? Günümüze baktığımızda, en güçlü olarak bir ülkeyi işaret etmek çok kolay. Ama 100 yıl sonrasında da bu geçerli doğru olacak mı? Gelecekteki en güçlü varlıklar büyük uluslararası ortaklıklar, dev insan toplulukları, şirketler, dini gruplar, NATO gibi ülkeler topluluğu belki de ICANN gibi teknolojiyi kontrol eden bir varlık, ya da tamamen yeni bir şey. Bu soruya daha da fazla kafa karışıklığı ekleyerek soruyorum, gücü aslına ne tanımlar? Para mı, prestij mi, etki mi büyük bir orduyu kontrol etme kabiliyeti mi ya da bunların hepsinin bir kombinasyonu mu? Güç kavramı gelecekte günümüze kıyasla daha farklı tanımlanacak mı? Bunlar sorulması gereken önemli sorular çünkü güçlü varlıklar, güçlü insanların kim olduğunu belirliyor. Statüye ve prestije karar kılanlar altında yatan sistemler ve teknolojiler. Gelişmiş teknoloji ile birlikte, monopol, kartel ve oligopol pazarların yine de ortaya çıkması mümkün mü? Devletler bu pazarlara izin vermek zorunda kalacak mı? Neyin monopol, kartel ve oligopol pazar olduğu ile ilgili algımız değişiyor. Ulusal pazarlardan küresel pazarlara geçiş yapıyoruz ve böylelikle kurallar da değişiyor. Facebook bir monopol mü? Google bir monopol mü? Bireysel ülkelerde belki, evet. Ama ikisi de Çin’de pazar payı için çabalıyor. Küresel ısınmanın etkileriyle birlikte ekonomide ne tür değişiklikler bekliyorsunuz? Her zaman ‘küresel ısınma’ ve ‘iklim değişikliği’ gibi tabirlerden rahatsızlık duymuşumdur, çünkü bunlar iklimin bir şekilde geçmişte ‘normal’ olduğunu varsayıyor. Konu iklime geldiğinde ‘normal’ diye bir dayanak yok. Uğraştığımız iklim sorunlarının büyük bir bölümü basitçe kirlilik sorunlarıdır. ASIL SORUN KİRLİLİK Kirlilik ile ilgili ne yapmam gerektiğini çok iyi biliyorum. Kargo gemileri, gezegendeki en fazla kirliliğe sebep olan araçlar_. Fakat, elektrikli gemiler kullanılmaya başlandığında da bir kargo gemisinin tamamını şarj etmek ufak bir olay olmayacak. Havacılık endüstrisi de çok fazla kirliliğe sebep oluyor ve yaptığı işi temizlemek konusunda da üzerinde baskı olacak. Uçaklar çok ağır olduğu için geniş çapta faydalı olması için öncelikle akü teknolojisinde ilerleme kaydedilmesi gerekecek. Gelecekte birden fazla dil konuşmak önemli olacak mı? Dilden dile çeviriyi otomatik hale getirmek için bir sürü sistemimiz olacak ama dil sadece kelimelerden ibaret değil. Önümüzdeki yıllarda dil becerilerinin hâlâ çok önemli olacağını seziyorum. HEYKEL YAPAN ROBOT SANATÇI MIDIR? Kültür, sanat ve eğitimde ne tür değişiklikler bekliyorsunuz? Eğer birisi heykel yapmak için bir robot kullanırsa sanatçı sayılır mı? Eğer birisi müzik oluşturmak için yapay zeka kullanırsa müzisyen sayılır mı? Aletlerimiz olgunlaştıkça sanatı ve sanatçıyı nelerin oluşturduğu tanımımız da şeklini değiştirecek. Eğitime gelindiğinde bazı sayımlara göre dünya etrafında 18 milyon öğretmen açığı var ve günümüzde yetişen çocukların yüzde 23’ü okula gitmiyor. Doğru zaman ve yerde, bilgi için artan açlığımızı giderecek kadar öğretmen yoktur. Bundan dolayı dünyanın her yerinde insanların potansiyelini sınırlandırıyoruz. Sınırlı sayıda öğretmenlerimiz, istendiği gibi çözüm değil de dev bir engel haline geldi. Önümüzdeki yıllarda öğrenmemiz gereken şeylerle aramıza öğretmeni sokmaya devam edersek, geleceğin talep edeceği şekilde yeteri kadar hızlı öğrenmemiz mümkün değil. Tarih boyunca eğitim, çoğu topluluğun kalitesi, okul olanaklarının kalitesi ve eğitimcilerinin yetenekleriyle tanımlanarak “mekan” konsepti etrafında kuruldu. Yüksek eğitimle haşır neşir olacak kadar şanslı olan şehirler için ise durum şöyle; çoğu havalı bina inşa ederek başladı, sonra dünyaca ünlü eğitimcileri çekti ve zamanla üniversite meydana geldi. Bu model “öğretme” modeli üzerine kurulu bir kültürde iyi iş yaptı. Son on yıl içerisinde, aşırı bağlı dünyamızla birlikte, biz de öğretmen merkezli eğitimden daha çok öğrenme modelli eğitime doğru kaymaya başladık. “Mekan” hala önemli olsa da, farklı bir şekilde önemli. Öğretmek, uzmanları gerektirir. Öğretmensiz eğitim materyal oluşturulmasında uzmanı kullanır, ama her sunumu sırasında uzmana gerek duymaz. Eğitim, şimdi büyük bir değişimin eşiğinde ve yapay zeka üzerine kurulu öğretmensiz sistemler daha popüler olmaya başlıyor. 2050’DE ORTALAMA ÖMÜR 140 YIL OLACAK 33 yıl sonra bir insanın günlük rutini ne olacak? 140 yıl ortalama yaşama süresi olacak Basılmış kıyafete sahip olacak Basılmış yemek yiyecek Basılmış bir evde yaşayacak Sürücüsüz arabalara ve drone taksilere binecek Kripto para birimlerini rutin bir şekilde kullanacak Birden fazla robota sahip olacak Kargolarını dronelar getirecek Serbest olarak çalışacak Dünyanın öbür ucuna tatile gitmek için tüplü ulaştırma kullanacak Bugün yaşayan ortalama bir kişinin yaptığının 20 katını yapma kapasitesi olacak. İnsan ırkı hem fiziksel hem zihinsel olarak daha sağlıklı olacak mı? Sağlık sektöründeki en iyi gelişmeler hiçbir zaman hastanelerde gerçekleşmedi. En büyük gelişme 1800’lerin ortalarında başladı – su kaynaklarının filtrelenmesi – ve hala bununla işimiz bitmiş değil. İLAÇ YERİNE VERİLER Sağlık sektörüne baktığımız zaman, ilaçlar tarafından yönetilen bir endüstriden, veriler tarafından yönetilen bir endüstriye geçiş yapmaktayız. Birkaç yıl önce, Kevin Kelly, Wired Dergisi’nin kurucu ortağı, “Teknoloji yoluyla yaşamlarımızı ve vücutlarımızı daha ölçülebilir bir hale getiriyoruz” dedi. Sensörlerin ve nesnelerin interneti cihazlarının yükselişe geçmesiyle, insan vücudunun tüm girdi ve çıktısını tam olarak ölçebiliyoruz. Sensör ağları kendi metabolizmamıza hiper-analitik bir kapı olacak kadar gelişecek. Nadiren bir tıbbi muayene, bir durumun başlangıç noktasını tam olarak bulabilir. Bir hastalık bulaştığında, enfeksiyon kaptığınızda, kötü bir kızarıklık ya da kendinizi berbat hissettiğinizde, bunların neden ortaya çıktığını merak ediyorsunuz. Bir yere dokunduğunuz zaman parmağınızdan mı başladı? Ya da kötü bir havaya maruz kaldığınız için akciğerlerinizden başladı, ya da bir diş fırçasından, ya da kötü bir yemekten, ya da pis bir tuvaletten. Aşırı büyük bir örneklendirme ile çalışarak, hayal ettiğimizden daha çok bilgiye ulaşacağız. Zamanla tıbbi bilgisayarlar uzunca bir süre içinde 10,000’den fazla olası durumu aynı anda analiz edebilecek ve izleyebilecek. Sağlık sektörü karışık bir politika, mantıksız kararlar ve bir sonraki maaşını bekleyen bir insan ordusunu kapsar. Ama bu sistem içindeki saf paranın varlığı, sağlık sektörünü dünyadaki girişimcilerin ana hedefi haline getiriyor. ‘İNSANLIK YOK OLMAZ’ “Teknoloji insanlığın sonunu getirecek fikrine katılıyor musunuz? Eğer katılıyorsanız olması muhtemel sonlar neler? Mümkün olsa bile ben olacağına inanmıyorum. Tarih boyunca insanlığı yok edebilecek bir sürü tehditle karşılaştık - atom bombaları, salgınlar, kuş gribi, zeka virüsü, gri yapışkan, güneş patlaması, deli dana hastalığı ve şimdi de yapay zeka. Her şeye rağmen insanlık devam etti. 20 YIL SONRA MARS’TAYIZ İlk olmak için büyük bir yarış olsa da ve bazıları Mars’ta ilk insanın 10 yıl içinde olacağını tahmin etse de büyük ihtimalle 20 yılda olacak. Uzay, her zaman insanların düşündüğünden daha zordur. Şu anda Space X (Elon Musk’ın şirketi) önde görünüyor, ama bu değişebilir. Dünya serbest çalışma ekonomisine geçecek

23 Ekim 2017 Pazartesi

Dünya serbest çalışma ekonomisine geçecek

Serbest çalışma ekonomisine doğru ilerledikçe işler hakkında daha az düşünüp, yetenekler hakkında düşünmeye daha fazla zaman harcamalıyız” diyen dünyaca ünlü fütürist Thomas Frey, İstanbul Ticaret’e açıklamalarda bulundu. İşte Frey’in sorularımıza verdiği yanıtlar: Gelecekte dünya nasıl olacak? Şimdi olduğundan daha mı iyi olacak, yoksa daha mı zor olacak? İyi olarak da kötü olarak da senaryolar üretmek kolay ama ben daha iyi bir geleceğe gittiğimizi düşünüyorum. Ancak önümüzdeki yol gerçekten zor bir yol. Sürücüsüz teknolojiler, tarihteki en yıkıcı teknolojilerden olacak. Tekerleğin, elektriğin, hatta arabanın icadından bile daha yıkıcı olacak, çünkü tarih içinde olmuş her şeyden daha fazla insanın hayatını bozacak. Ama bu, önümüzdeki 20-30 yılda açığa çıkacak. Tahminen her dört işten biri bu sürücüsüz teknolojilerden dolayı yok olacak ama aynı zamanda da tonlarca iş imkanı oluşturacak. Ancak bu işlerin çoğu yeni yetenekler gerektirecek ve herkesin tekrardan eğitilebileceğini düşünemeyiz. İş dünyası nasıl şekillenecek? Örneğin, bazıları birçok insanın evinden çalışacağını söylüyor. Kimler işe gidecek ve fiziksel olarak üretim yapacak? İşsizlik ve suç oranları artacak mı? Eğer böyle olacaksa hükümetler bu sorunlara nasıl çözümler bulacaklar? Makineler tarafından üretilen müzikleri mi yoksa insanlar tarafından üretilen müzikleri mi satın alacağız? Makine tarafından yapılan sanatı mı satın alacağız, bir robotu bale yaparken mi izleyeceğiz, sürücüsüz arabaların olduğu bir yarışı mı izleyeceğiz ya da robot atletlerin yarıştığı bir stadyumda mı oturacağız? Böyle şeyler olduğu zaman, her ikisini de yapmayı seçeceğiz. Kesinlikle bir tanesini daha fazla seveceğiz ama insan sanatını da robot sanatını da satın alacağız. Bir gün insanlar tarafından işletilen bir restorana gideceğiz, bir gün robotlar tarafından işletilene. Bazı arkadaşlarımızla insanlardan oluşan favori takımımızı destekleyeceğiz, bazı arkadaşlarımızla robot atletlerin olduğu favori takımımızı destekleyeceğiz. Ayrıca bazı robotları sevip, bazılarından nefret edeceğiz. Bir “ya–ya da” dünyasında yaşamıyoruz. Hatta bizim kültürümüz daha çok “ikisi–ve” ekonomisinde şekillenmiştir. Evet, bu yeni opsiyonlar birbirini tamamlayacak, restoran başına düşen çalışan sayısını azaltacak ve bugünün talebini karşılayabilecek sayıda sanatçı ve müzisyen olmayacak. Fakat talep arttığı sürece, bu alanlarda daha çok insanın çalıştığını görebiliriz. En büyük mücadelemiz en uygun dengeyi bulmak olacak. En iyi restoranlar verimliliği artırmak için robot kullanacaklar, en iyi sanatçılar daha iyi sanat üretmek için robot kullanacaklar ve en iyi müzisyenler ve atletler robotlara karşı olmak yerine onlarla birlikte çalıp oynayacaklar. Ortaya yeni meslekler çıkacak mı? Şu an popüler olan mesleklerden kaybolacak olanlar olacak mı? Ortada makineleşmenin meslekleri yok ettiğine dair yanlış bir fikir var, bu doğru değil. Mesleklerin bazı bölümlerini yok ediyor ve belirli yeteneklere gereksinimi ortadan kaldırıyor ama tam olarak bir meslek bundan daha karışık. Yakın zamanda Harvard ekonomisti James Bessen tarafından açıklanan bir rapora göre, makineleşme son 67 yıl içerisinde sadece bir mesleği tamamen yok etti; asansör operatörleri. 1950 Birleşik Devletler nüfus sayımında listelenen 270 meslekten sadece ‘asansör operatörleri’nin makineleşmeden dolayı ortadan kalktığı görülüyor. Diğer 32 meslek talep azlığından dolayı ve beşi de teknolojik olarak eski oldukları için ortadan kalkmış. Kısa ve orta vadede, makineleşmenin ana etkisi meslekleri ortadan kaldırmak değil, onları yeniden tanımlamak. Ekonominin gerektirdiği yetenekler ve görevler değiştikçe, buna karşı olan tepkimiz telaşa kapılmak ve korumacılık olmamalı, eğitime stratejik yatırımlar yapılmalı. ATM makineleri, banka çalışanlarının görevlerinin çoğunu değiştirdi ama hepsini değil. Sonuç olarak ATM’ler banka çalışanlarının başka işleri daha verimli yapmasına olanak sağladı. Benzer şekilde sayaç okuyucuları, sayaç okumaktan daha çok şey yapıyor. Satış elemanları kasiyerlik yapmak dışında şeyler yapıyor. Ve seyahat acentaları, öğretmenler, tır sürücüleri, bilet gişesi çalışanları ve hatta otopark çalışanları bile basit bir işten fazlasını yapıyor. Makineleşme, spesifik bir meslek için gereken insan sayısını azaltsa da o işi nadiren yok eder. İhtiyaca göre, hangi meslekler her zaman var olacak? Bir robotun gülümsemesi, bir annenin gülümsemesi kadar rahatlatıcı olacak mı? Bir robotun size güzel olduğunuzu söylemesi, erkek arkadaşınızın veya kız arkadaşınızın aynı şeyi size söylemesi kadar anlam ifade edecek mi? İnsanların sahip olduğu sözde alt nitelikleri listelemek kolay. Robotlar terlemez, şikayet etmez, idrarını yapma gereksinimi olmaz, ara vermez, kızmaz ya da hata yapmaz. Biz genelde makineleri acımasız, aşağılayan, tembel, kindar, şiddet eğilimli, mantıksız, sakar, açgözlü, kıskanç, öfkeli, güce tapan, bencil, utangaç, patavatsız, yüzeysel veya aptal olarak dizayn etmiyoruz. Fakat insanlar bu olumsuzlukları dengelemek için bir takım olumlu özelliklere sahiptir. İnsanlar arkadaş canlısı, yardımcı, cazibeli, iyi kalpli, risk alan, cesur, empatik, ilham verici, zeki, becerikli, cömert, kibar, mütevazı ve bağışlayıcı olabilir. İnsanların yerine geçecek olan makineleri dizayn ederken ne kadar karışık olduğumuzu unutuyoruz. İnsanların rekabete, ait olmaya, amaç sahibi olmaya ihtiyacı var. İlgiye, aşka, önem verilmeye ve insan dokunuşuna özlem duyuyoruz. İnsan dokunuşunun gücünü asla küçük görmememiz gerekiyor. Evet, hepimiz kusurlu bireyleriz ve bu yüzden birkaç tane temel ihtiyacımız var. Su, yiyecek, giyecek, emniyet ve güvenlik gibi şeylere ihtiyacımız var. Bu ihtiyaçlarımız karşılandığında ait olma, dostluk, aşk, samimilik ve aile gibi birkaç ihtiyaç daha ortaya çıkıyor. Düşük seviyedeki ihtiyaçlarımız karşılandığında öz saygı, kendine saygı, statü, ün, tanınma, güç ve özgürlük gibi Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’ndeki şeylere yöneliyoruz. Yüzeysel baktığımızda birçok alanda eksik, tamamlanmamış varlıklar olarak gözüküyoruz. Gerçek olan şey, ihtiyaçlarımızın ekonomiyi şekillendirdiği. İnsanların her eksikliği yeni bir market yaratıyor. Yiyecek ihtiyacımız olmasaydı manavlar olmazdı. Barınma ve emniyete ihtiyacımız olmasaydı konut sektörü olmazdı. Güç, statü ve özgürlük ihtiyacımız olmasaydı otomobil endüstrisi olmazdı. İronik olarak, robotların var olması tamamen kendi temel ihtiyaçlarımızı karşılamak istememizden kaynaklanıyor. Öte yandan robotlar bu tip ihtiyaçlara sahip değil. GELECEĞİN 20 ÖNEMLİ YETENEĞİ En çok talep görecek işler, önümüzdeki yıllarda önemli 10 gelişmeyle bağlantılı olacak. Fakat ‘serbest çalışma ekonomisi’ne doğru ilerledikçe işler hakkında daha az düşünüp, yetenekler hakkında düşünmeye daha fazla zaman harcamalıyız. İnternet, işimizin gerektirdiği yetenekteki insanları önceki zamanlara göre daha iyi şekilde bulmamıza yardım eden çok gelişmiş bir iletişim aracıdır. Şirketler, tam zamanlı çalışanlar yerine, 2 aylık, 2 haftalık, 2 günlük ya da 2 saatlik çalışacak kişileri bulmaya çalışacak. Büyük ihtimal tam zamanlı işler yine olacak ama iş mevkilerinin büyük çoğunluğu kısa zamanlı işçilerle doldurulacak. İnsanların çoğu “kendi işini kendin gör” yaşam tarzına geçiş yapacak. Upworth, şirketlerin doldurmaya çalıştığı yerlere aradıkları serbest çalışanların sahip olması gereken yeteneklerin listesini yayınladı. Bu son liste yeni bir 1 numara yeteneğine sahip: Bir önceki listenin birincisi olan doğal dil işlemenin yerini kapan sanal gerçeklik. EN İYİ 20 NİTELİK Sanal gerçeklik Doğal dil işleme Ekonometri Öğrenme yönetim sistemi Nöral ağlar İçe işleme deneyi Arama motoru optimizasyonu denetimi Görüntü işleme Asana iş takibi Facebook API geliştirme Hızlı gelişme Pazarlama analitiği Coğrafi Bilgi Sistemi Rıhtım geliştirme Adobe Photoshop Lightroom Makine öğrenme AngularJS geliştirme Video reklamcılığı Shopify geliştirme Pardot pazarlaması Bunlar her ne kadar aşırı teknik işler olsa da daha az yeteneğe sahip olan insanlar için de iş imkanları olacak. Hâlâ garsonlara, aşçılara, satış elemanlarına, bahçıvanlara, hastane çalışanlarına ve daha fazlasına ihtiyaç olacak. ÖNÜMÜZDEKİ 30 YILDA 10 ÖNEMLİ GELİŞME Sürücüsüz teknolojiler Sensör ağları Blok zinciri finansal sistemleri Nesnelerin İnterneti endüstrisi 3D yazıcı üretim sistemleri Kontur yapımı inşaat endüstrisi Tam entegre uçuş/sürüş drone ağları Yaygın karışık gerçeklik eğlence sistemleri Yapay zekanın her şeye uygulanması Dünya çapında bir tüp ulaşım altyapısının oluşturulması "Makineleşme son 67 yıl içerisinde sadece bir mesleği tamamen yok etti o da asansör operatörleri." "Şirketler, tam zamanlı çalışanlar yerine, 2 aylık, 2 haftalık, 2 günlük ya da 2 saatlik çalışan arayacak." "Sürücüsüz teknolojiler, tarihteki en yıkıcı teknolojilerden olacak." "Robotlar terlemez, şikayet etmez, ara vermez, kızmaz ya da hata yapmaz." Nakitsiz topluma şimdiden hazırlanalım

23 Ekim 2017 Pazartesi

Güvenli arabuluculuğun adresi İTOTAM

HABER: ADEM ORHUN İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı önceki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda görüşülerek kabul edildi. Kanunla, işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklarda ‘dava şartı olarak arabuluculuk’ kurumu yürürlüğe giriyor. Bu düzenleme ile kanun kapsamında sayılan uyuşmazlıklarda dava açmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu kılınıyor. Bu düzenleme ile birçok iş uyuşmazlığı mahkemelere nazaran çok daha kısa sürede, az masrafla ve az bürokrasi ile çözülecek. Bireysel ya da toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı, tazminat ve işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulması değişikliklerin yürürlüğe girmesi ile dava şartı olarak aranacak. Arabulucuya başvurulmadan dava açılırsa herhangi bir işlem yapılmaksızın dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilecek. ANLAŞMA TUTANAĞI Arabuluculuk ile anlaşmaya varılır ise tarafların anlaştıkları hususlar tutanakla belirlenecek. Tutanakta tarafların ne konuda anlaştıkları, karşılıklı olarak yerine getirmeyi taahhüt ettikleri ve feragat ettikleri gibi hususlar yer alacak. İKİ HAFTA SÜRE Arabuluculuk ile anlaşmaya varılamaması halinde, davacı arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine ekleyerek son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesine dava açılabilecek. TARAFLAR HANGİ HALLERDE ARABULUCUYA BAŞVURACAK İşçi kıdem, ihbar gibi tazminat ve fazla mesai, yıllık izin gibi ücret; işveren de alacak ve tazminat kalemleri için dava açmadan önce arabulucuya başvuracak. Arabulucuya başvurma zorunluluğu için alacak veya tazminat talebinin iş ilişkisinden kaynaklanması gerekiyor. İşçi veya işverenin iş ilişkisi kapsamında birbirlerine hakaret etmekten kaynaklanan ya da işçinin iş yerindeki işverene ait mal ve malzemelere zarar vermesinden doğan tazminat talepleri de önce arabulucuya götürülecek. 2012 yılında kabul edilen 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu uyarınca iş uyuşmazlıkları ihtiyari (isteğe bağlı) olarak arabulucuya götürülebiliyordu. Kanunun yürürlükte olduğu beş yıl içinde arabulucuya götürülen hukuk uyuşmazlıklarının yüzde 72’sini işçi-işveren uyuşmazlıkları oluşturdu. Bunlar da yüzde 100’e yakın oranda anlaşmayla sonuçlandı. Arabulucuya giden iş uyuşmazlıklarının yaklaşık yüzde 85’i bir gün veya bir günden daha az süren müzakerelerle sonuçlandırıldı. Arabuluculuğu zorunlu hale getiren kanun ile birlikte uzlaşma oranlarında büyük bir artış bekleniyor. ARABULUCU NE YAPAR? Uyuşmazlıkların dostane yollarla çözümünde arabuluculuk en çok bilinen ve en yaygın şekilde uygulanan yöntem. Arabulucu, müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getirir. Tarafların iletişim kurmalarını sağlayan arabulucu, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlar. Arabulucu, taraflara haklılık veya haksızlık tespiti yapmaz, uyuşmazlıkla ilgili bir karar vermez. Taraflar uyuşmazlığı kendileri konuşarak ve arabulucunun yardımı ile anlaşarak çözerler. Arabulucu, tarafların aralarındaki uyuşmazlığın özelliklerini, uyuşmazlığın çıkış sebeplerini ve tarafların menfaatlerini tespit ederek bu konularda tartışmalarını ve ortak bir çözüm üretmelerine yardımcı olur. Taraflar, yüz yüze görüşerek uyuşmazlıklarına çözüm bulmak için bir yöntem bulurlar. MAHKEME KARARI GİBİ GEÇERLİ Taraflar arabuluculuk sürecinin sonunda bir anlaşmaya varırlarsa bu anlaşmayı, görevli ve yetkili mahkemeye ibraz ederek icra edilebilirliğine ilişkin bir şerh verilmesini talep edebilecek. Bu şerhi içeren anlaşma, ilâm niteliğinde belge sayılacak. Bir başka deyişle bu belge icra edilebilirlik şerhi alındıktan sonra mahkeme kararı gibi hüküm doğuracak. ARABULUCU YOLUYLA ANLAŞMANIN AVANTAJLARI Anlaşmazlık, mahkemelere göre çok daha hızlı bir biçimde çözülür. Defalarca mahkemelere gidip gelerek harcanan zamandan ve avukatlık ücretinden tasarruf edilir. Taraflar, arabulucu tarafından süreç hakkında tam ve doğru bir biçimde bilgilendirilir. Arabuluculukta geleceğe bakılır, mevcut hukuki durumun değil, menfaatin korunması esastır. Güvenirlilik ve gizlilik önemlidir; taraflar mahkeme önünde konuşamayacaklarını burada rahatlıkla konuşabilirler. Psikolojik ve sosyolojik riski azdır; daha az yeni sorun doğurur. Tarafların anlaştıkları yöntem ve çözüm tarzı esastır, esnektir. Uyuşmazlık ‘anlaşarak’ çözüldüğünden iki taraf da kazanır, tarafların sosyal ve ekonomik ilişkileri devam eder. İTO TECRÜBESİYLE ARABULUCULUK HİZMETİ İstanbul Ticaret Odası Tahkim Merkezi (İTOTAM) bünyesinde Ocak ayından bu yana arabuluculuk hizmeti de veriliyor. Tecrübeli kadroya ve özel görüşme odalarına sahip olan İTOTAM, tarafların rahat bir ortamda anlaşması için gerekenleri sağlıyor. İTO, 30 yılı aşkın alternatif uyuşmazlık çözüm tecrübesiyle, süreci taraflarla takip ederek uyuşmazlıkta çözüme daha hızlı ulaşılmasını sağlıyor. İTOTAM, aynı zamanda uyuşmazlık konusuna uygun arabulucu bulunması için yardımcı oluyor. 2012’de çıkan Arabuluculuk Kanunu’nda yer almamasına rağmen İTOTAM arabuluculuk kurallarında ‘uzman’ kavramı da yer alıyor. Böylece teknik ya da sektörel bilgi gerektiren anlaşmazlıklarda, konusunda son derece bilgili uzmanlar taraflara ve arabulucuya yardımcı oluyor. Bu arada arabuluculuğun önemi ve uygulamasının artması ile İTOTAM’da yeni bir yapılanmaya gidiliyor. Bu yapılanma sayesinde anlaşmazlıklarda taraflara daha hızlı, daha etkin ve daha çözüm odaklı hizmet verilecek. ÇAĞLAR: ÇABALARIMIZ SONUÇ VERDİ İstanbul Ticaret Odası Tahkim Merkezi (İTOTAM) sayesinde iş dünyasındaki ihtilaflardan kaynaklanan ve yıllarca süren davaların önüne geçen İTO, işçi-işveren anlaşmazlıklarının çözümü için de zorunlu arabuluculuğu öneriyordu. Hem işçi hem işveren kesiminin ciddi bir sorununa çözüm olacak konu için İTO’nun Meclis Mevzuat Komisyonu toplanmış ve arabuluculuk müessesesinin kurallarını oluşturmuştu. İTO Başkanı İbrahim Çağlar da Oda Meclisi konuşmalarında üyelerin mevzuattan kaynaklanan sıkıntılarının çözülmesi için yoğun mesai harcadıklarına dikkati çekti. Başkan Çağlar “İşçi işveren anlaşmazlıklarından kaynaklanan davalar için İTO olarak arabuluculuk sisteminin zorunlu olmasını istedik. Bunun için çok uğraştık. Nihayet bu çabaların somut sonuçlarını görmeye başladık. İş davalarında arabuluculuk müessesenin zorunlu hale gelmesi yönündeki talebimize Hükümetimiz kulak verdi. Sayın Başbakanımız başta olmak üzere bütün Bakanlarımıza çok teşekkür ediyorum.”

23 Ekim 2017 Pazartesi

Fatih’in okuduğu medrese yeniden eğitime açılacak

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, Fatih Sultan Mehmet’in de eğitim gördüğü medrese olarak bilinen Edirne’deki Saatli Medresesi’nde restorasyon çalışmaları sürüyor. Osmanlı mimarisinden izler taşıyanSaatli Medreseaslına uygun olarak ihya ediliyor. 2. Murat zamanında yaptırılan, Üç Şerefeli Cami ve Peykler Medresesi arasında bulunan tarihi yapı, restorasyonu tamamlandığında geçmişte olduğu gibi eğitim ve öğretim faaliyetlerinde kullanılacak. Medresenin dönemin önemli eğitim kurumlarından biri olduğunu belirten Edirne Vakıflar Bölge Müdürü Osman Güneren, “2. Murat zamanında 1440’lı yıllarda yapılmış bir eser. O zaman İstanbul henüz fethedilmediği için ilimin ve irfanın başkenti Edirne’ymiş. Burası Fatih Sultan Mehmet’in eğitim gördüğü medrese olarak da anılıyor” dedi. Aslına uygun bir şekilde restore edilen ve çalışmaları yaklaşık 1 yıldır devam eden medresenin restorasyonunun 2018 yılının sonlarına doğru tamamlanması bekleniyor. Medresenin yeniden eğitim-öğretim amacıyla kullanılması planlanırken, altyapı çalışmaları da gerçekleştiriliyor. Restorasyon tamamlandığında dersliklerin her biri, ısıtılabilir, soğutulabilir, interneti ve aydınlatması olan mekanlar olarak hizmet verecek.

19 Ekim 2017 Perşembe