tatil-sepeti

Yılın ikinci çeyrek döneminde küresel beklentilerdeki iyileşmenin etkisi ve mevsimsellik etkisi ile birlikte iktisadi faaliyetlerde toparlanma yaşanıyor. Yılın ikinci çeyrek dönemi ilk çeyreğe göre daha hareketli geçecek.

1. KÜRESEL MALİ PİYASALARDA İYİMSERLİK

Yılın ilk üç ayında küresel mali piyasalarda yaşanan dalgalanma ve kayıplar yerini şimdilik iyimser koşullara bıraktı. Özellikle ABD Merkez Bankası Fed’in faiz artırımlarını sınırlaması ile birlikte küresel mali piyasalarda risk iştahı arttı. Doların zayıflaması ile birlikte gelişmiş ve gelişen ülke para birimleri değer kazandı. Gelişen ülkelere yönelik yeniden sermaye girişleri yaşanıyor. Mali varlık fiyatları da artıyor. Küresel mali koşullardaki bu iyimserlik ve geçici iyileşme şimdilik haziran ayına kadar sürecek.

2. KÜRESEL İYİMSERLİK TÜRKİYE’Yİ DE OLUMLU ETKİLİYOR

Küresel mali piyasalarda yaşanmaya başlanan iyimserlik tüm gelişen ülkeleri olduğu gibi Türkiye’yi de rahatlattı. Gelişen ülkelere yönelik sermaye akımlarından Türkiye de yararlanıyor. Tüm gelişen ülke para birimleri gibi Türk Lirası da değer kazanıyor. Bu yeni iyimser koşullar Türkiye ekonomisine yönelik risklerin azalmasına yol açarak olumlu etkiler oluşturuyor. Türkiye yatırım yapılabilir kredi notunu koruyor. Yüksek risk primi ve borçlanma maliyetleri düşüyor. En azından haziran ayına kadar süreceği öngörülen bu küresel iyimserlik Türkiye’yi desteklemeye devam edecek.

3. T.C. MERKEZ BANKASI FAİZ İNDİRİMLERİNİ SÜRDÜRECEK

Yeni Başkanı ile T.C. Merkez Bankası temkinli para politikasını korurken, ortaya çıkan yeni küresel koşullar ve enflasyondaki gerilemeye bağlı olarak faiz indirimlerini sürdürecek. Merkez Bankası ani ve kuvvetli faiz indirimleri yerine kademeli faiz indirimlerini tercih etti. Muhtemelen önümüzdeki mayıs ve haziran aylarında Merkez Bankası üç ayrı faiz oranını yüzde 7.5’e yaklaştırarak tekli faize geçmeyi öngörüyor. Böylece koşullar elverirse faiz indirimi ve sadeleştirme aynı anda gerçekleşecek.

4. KÜRESEL KOŞULLAR TL’Yİ DESTEKLİYOR, TL FAİZ AŞAĞI YÖNLÜ

Küresel mali piyasalarda mart ayının ikinci yarısından itibaren yaşanmaya başlanan iyileşme ve iyimser beklentiler Türk Lirasını da destekliyor. Sepet kur 3 TL seviyesinde kendisine yeni bir taban oluşturuyor. Haziran ayı ortasına kadar TL değerli kalmayı sürdürecek. Küresel risklerin azalması ve enflasyondaki gerileme eğilimine bağlı olarak TL faizler de aşağı yönlü hareket ediyor. Merkez Bankası’nın faiz indirimleri beklentisi ile birlikte bono-tahvil, mevduat ve kredi faizleri aşağı yönlüdür.

5. İKTİSADİ FAALİYETLER TOPARLANIYOR

İktisadi faaliyetlerde yılın ikinci çeyrek döneminde göreceli bir toparlanma yaşanıyor. Küresel iyimserliğin içeride yarattığı olumlu etkiler ile mevsimsellik etkileri iktisadi faaliyetleri destekliyor. Genel ve göreceli iyimserlik güven ve beklenti endekslerine de yansıyor. Tüketici güveni mart ayından sonra nisan ayında da artışını sürdürdü. Tüketicilerin harcama yapma eğilimi iyileşiyor. Reel kesim beklenti endeksi de son iki aydır artış eğiliminde. Üretim tarafında sanayi kapasite kullanım oranı nisan ayında yüzde 75.3 ile yılın en yüksek seviyesine çıktı. Sanayi üretimi artışını sürdürüyor. Dış ticarette ise ihracatta gerileme azalarak sürüyor. Avrupa Birliği pazarındaki toparlanma ihracatı destekliyor. Nisan ayında ihracat yüzde 2.8 düştü. İthalat ise iki haneli gerilemeye devam ediyor. Yatırımlar tarafında yeni kapasite yatırımları için ihtiyaç henüz oluşmadı. Halen yenileme yatırımları sürüyor.

6. İÇ PİYASADA SATIŞLAR TOPARLANIYOR

İç pazarda perakende satışlarda mevsimsellik etkisi ile toparlanma sürüyor. Terör etkisinin azalması ile perakende harcamalar normalleşiyor. Dayanıklı tüketim mallarından beyaz eşya satışlarında artış sürüyor. Konut satışları da yılın ilk üç ayında yüzde 2.1 arttı. Otomobil satışları geçen yılın çok az üzerinde. Hizmet sektöründe ise toparlanma daha durağan ve kademeli gerçekleşiyor. Turizm sektöründeki küçülme etkisi giderek daha çok hissediliyor.

Son Söz: Haziran ortasına kadar mevcut iç ve dış koşullar korundukça iktisadi faaliyetlerde toparlanma devam edecek.

09 Mayıs 2016 Pazartesi

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

Dijital dünyanın bir sonraki büyük sıçraması, kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Bu ajanlar, klasik yapay zeka uygulamalarının aksine, insan müdahalesine gerek duymadan gelişebiliyor. Yani, insanın beslediği verilerle değil, otonom olarak öğrenme ve evrim geçirme kabiliyetine sahipler. Bu değişim, teknoloji, sağlık, finans gibi birçok sektörde büyük bir devrim yaratma potansiyeline sahip.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka nasıl çalışır?

 

Bu ajanların en önemli özelliği, beyin yapısına benzer şekilde öğrenebilmesi. Sinir ağları ve derin öğrenme algoritmaları, deneyimlerden ders çıkarma yetisi kazandırıyor. Ayrıca, takviye öğrenme adı verilen bir süreçle, ajanlar deneme-yanılma yöntemiyle performanslarını sürekli iyileştiriyor. Evrimsel algoritmalar da ajanların doğal seleksiyon gibi en verimli stratejileri zamanla seçmesine olanak tanıyor.

 

OTONOM YAPAY ZEKA İLE İNSAN İŞBİRLİĞİ

 

Bu yeni yapay zeka nesli, yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor; aynı zamanda insanlarla birlikte çalışarak, yeni çevrelere ve zorluklara uyum sağlayabiliyor. Bu ajanlar, veri analizi ve karar verme süreçlerinde insan girdisine daha az ihtiyaç duyarak işletmelere zaman ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

 

Bu teknoloji sayesinde müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbotlar da etkileşimler yoluyla kendilerini geliştirerek daha etkili ve verimli hale getirecek. Ayrıca, akıllı şehirler ve enerji yönetimi gibi alanlarda gerçek zamanlı veri analizlerine dayalı iyileştirmeler yapmaları mümkün hale geliyor.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanları sayesinde müzik, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlarda izleyici geri bildirimlerine göre evrilen eserler üretebilecek. Kişisel asistanlar ise kullanıcılarının tercihlerini öğrenerek, onları bir adım önceden tahmin edebilecek. Bu teknolojilerin bağımsız gelişme yetenekleri, sorumluluk ve etikle ilgili birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Otonom yapay zekanın yanlış kararları kimin sorumluluğunda olacak? Yapay zekanın edindiği önyargılar nasıl kontrol edilecek? Ayrıca, bu ajanların iş dünyasında insanları yerinden etme potansiyeli nasıl yönetilmeli?

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının insan zekasını belirli alanlarda aşma potansiyeli oldukça heyecan verici. Ancak, bu gelişimin insan değerleri ve toplumsal hedeflerle uyumlu ilerlemesi için denetim mekanizmalarının kurulması gerekiyor. Yapay zeka, her ne kadar bağımsız bir gelişim gösterebilse de geleceğin insan ve yapay zeka işbirliğinde şekilleneceği açık.

 

Bu yeni yapay zeka çağı, teknolojinin sınırlarını yeniden belirlerken, insan yaratıcılığı ile yapay zekanın hesaplama gücü arasındaki işbirliği, dijital dünyada büyük dönüşümlere neden olacak.


adnan.ertemel@gmail.com

21 Ekim 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bilindiği üzere dünya genelinde kutlanan çok sayıda ‘gün’ bulunuyor. Bunların tümüne birden farkındalık günü diyoruz. 

 

Alenileştirilen niyet bu. Arka planı hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bunların en yaygın ve anlamlı olanı ‘Öğretmenler Günü’nden en anlamsızlardan biri olan ‘Dünya Pizza Günü’ne kadar yılın tüm günlerinin doldurulduğu bir ortamdayız. Buna muhalif olarak ‘Dünya Lahmacun Günü’ önerisi getirecek değiliz. Genel olarak; doktorlar günü gibi meslek günü, dünya barış günü gibi küresel günler, Noel gibi dini günler, Anzak Günü gibi tarihi anı günleri, Çocuk Hakları Günü gibi özel ilgi alanları ve Dünya Kanser Günü gibi sağlık günleri türünden farklı kategorileri bulunuyor. 

 

Dünyada bu alanda bir salgın aldı başını gidiyor. Farkındalık oluşturmadan öte iktisadi boyutu öne çıktığı için de ticari kuruluşlar bu durumu tetikleyip duruyor. Yani aslında işin suyu çıkmış durumda. Hakikaten 365 gün içinde boşu kalmadı, yeni bir gün icat edecek olsanız biriyle mutlaka çakışacaksınız. İyi niyetle yola çıkan ve hakikaten farkındalık oluşturmayı hedefleyenler de ticari yanının gücü karşısında pes etmiş durumda. Dünya Gülümseme Günü türünden iktisadi yanı olmayan birkaç masum günün dışında tümü bu çemberin içinde olmaya mahkûm maalesef.

 

*           *           *

 

Bu gidişatın psikolojik ve sosyolojik boyutunu, bunun oluşturduğu tehlikeleri kimsenin düşündüğü ve tedbir geliştirdiği yok. Herkes ticari boyutunun kurbanı olmuş durumda, zira sektörler çalışıyor. Her güne özel bir anlam yüklenmesi, bireyde oluşturduğu duygusal yük ve özellikle sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyleri kutlamak, hatırlamak veya farkındalık oluşturmak zorunda kalmak, stres, tükenmişlik ve baskı hislerine yol açıyor. Başka bir taraftan özel günlerin fazla olması, bu günlerin değerini yitirmesine sebep oluyor. Çok fazla gün olduğunda, insanlar hangi günün gerçekten önemli olduğuna odaklanmakta zorlanıyorlar. 

 

Bu da insanların bu günlere karşı duyarsızlaşmasına neden oluyor. Bazı özel günler ise iyice ticari hale geldiğinden (Sevgililer Günü, Babalar Günü gibi) özellikle maddi açıdan zorluklar yaşayanlar için kaygı ve stres biriktiriyor.

 

Batı kökenli günler ise küreselleşmenin artışı ile farklı kültürlere yayılarak bu toplumların yerel değerleri üzerinde baskın hale geliyor, kendi normlarını ve değerlerini daha zayıf topluluklara dayatarak küresel düzeyde hegemonya kuruyorlar. Bu da istenmedik bir durum olan kültürel çeşitliliğin azalmasıyla neticeleniyor.

 

*           *           *

 

Diğer husus ise sosyal medya platformlarının, günlerin kutlanmasını neredeyse zorunlu hale getirmesidir. Ritüeller, bir toplumun kolektif bilincini pekiştiren önemli unsurlar olsa da aşırı tekrarlandıklarında veya ticarileştiklerinde bu anlamı kaybetme riskini taşıyor. Böylece bu tür günler sıradanlaşarak sembolik anlamlarını bir ölçüde yitirmiyor. Sosyolojik açıdan ise yılın her gününün bir özel günle dolu olması, bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, tüketim alışkanlıklarını, kimlik ve aidiyet duygularını, hatta toplumsal normları ve kültürel dinamikleri doğrudan etkiliyor. 

 

Peki, negatifliğin daha çok olduğu bu durumda birey ve toplum olarak makuliyeti nasıl sağlarız? Bu işin tehlikelerinden nasıl korunuruz? Bu soruların kısa cevabı; kendimiz için en anlamlı ve değerli olan günleri tercih ederek bu günlere odaklanabilir, her günü kutlamak zorunda hissetmek yerine, gerçekten önemli bulduğumuz günlere katılım gösterme yolunu seçebiliriz. Bu doğrultuda tüketime dayalı kutlamalardan kaçınarak manevi, kişisel ve sade kutlamalara yönelmek gibi makul olanı tercih edebiliriz. Bir başka boyut ise küreselleşmenin etkisiyle özellikle Batı kaynaklı günlerin dünyanın her yerinde yaygınlaşması, yerel kültürlerin erozyona uğramasına sebep oluyor ve kültürel çeşitliliğe saygı duymak, yerel günleri ve ritüelleri korumak, kültürel mirasın devamlılığı açısından önemli tehdit oluşturuyor.

 

Şairin söylediği gibi yolun sonu görünmüyor. Bizde bir gün icat edelim mantığıyla karmaşa ve anlamsızlık iyice artıyor. Bu durum bireyin ve toplumun mücadele gücünü ise aşıyor, ticari döngünün esiri olup çıkıyoruz. Makuliyeti yakalamaktan başka çare de yok. 

21 Ekim 2024 Pazartesi