Birbirinden farklı altı sanat dalını icra eden sanatçılar ise “Huzurla hemhal, sanatla mümkün” görüşünde birleşiyor.
HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL
İstanbul sanat haritasında önemli merkezlerden biri olan İstanbul Ticaret Odası Yeni Cami Hünkar Kasrı, sonbaharı sanatın altı farklı rengiyle karşıladı. Yılda iki kez farklı sanat dallarına ev sahipliği yapan Hünkar Kasrı dükkanlarında, sanatçılar bir yandan eserlerini üretirken, bir yandan da bu eserleri alıcılarla buluşturma fırsatı elde ediyor. Şifayı, anda kalmaya vesile olan sanatlarıyla bulduklarını söyleyen Hünkar dükkanlarının yeni konukları, nisan ayına kadar atölyelerinde sanatseverleri ağırlayacak.
İLK DÜKKAN DENEYİMİ
İstanbul Ticaret Odası’nın sanatı koruma ve geliştirme çalışmalarında önemli bir yer tutan Hünkar Kasrı dükkanları projesiyle kimi sanatçılar ilk kez atölye ve ürünlerini satma tecrübesi yaşıyor. Projeyle şu ana kadar 100’ü aşkın sanatçı, hem sanatlarını icra edip hem de bu eserleri alıcılarla buluşturma imkanı yakaladı. Projenin önceki dönem sanatçıları arasında, geliştirdiği sosyal altyapı sonucu atölye ve dükkan açanlar da oldu. Hünkar’ın sonbahar konukları, İstanbul Ticaret’in sorularını yanıtladı.
TASARIMLARIN SIRRI
“Tasarımlarım hayatın içinde yer alsın istiyorum” diyen çini sanatçısı Belgin Ergüleç, 2017 yılında hobi amaçlı başladığı sanatını, kendine özgü tasarımlarla geliştirdiğini söylüyor. Ergüleç, “Aslen bankacıyım ve emekli olduktan sonra özel dersler alarak kendimi birden bire bu sanatın tam içinde buldum. Tasarımlarımda geleneksel motifleri kullanmanın yanı sıra günümüze hitap eden örnekler de işliyorum” diyor. Çininin tamamen sır olduğunu ifade eden Ergüleç, şunları söylüyor: “Sırlama işleminden sonra ürününüzün nasıl çıkacağını bilemezsiniz. Bazen sizin dahi fark etmediğiniz küçük bir detay sırlama işlemi sonrası eserinizin bambaşka bir halde karşınıza çıkmasına sebebiyet verebilir.”
KİMYADAN TAKIYA
Takı tasarım sanatçısı Melek Karaca, kimya bölümünü bitirdikten sonra çeşitli kurslar vesilesiyle takı tasarımına yönelmiş. “Kimya ihtisasıma rağmen diyebilirim ki takı benim işim” şeklinde konuşan Karaca, tasarımlarında gelenekten moderne pek çok motifi işliyor. Takı tasarımından önce sedef kakma sanatıyla da ilgilendiğini söyleyen Karaca, “Aslında bunu kendimi keşfetme yolculuğu olarak nitelendirebilirim” diyor. Karaca, kaplumbağa kabuğu, abalon sedef gibi nadir malzemelerle tasarımlarını zenginleştiriyor.
BANKACILIKTAN RESİME
Uğur Kaynar, Hünkar dükkanlarını yaptığı yağlı ve sulu boya eserleriyle şenlendiren sanatçılardan biri. “Elime fırçayı aldığımda her şeyi unutuyorum” diyen Kaynar, emekli olduktan sonra kendini tamamen resme adamış. “Hayatımda hep resim oldu. İlk sergimi 17 yaşında açtım” diyen Kaynar, yorucu geçen bankacılık kariyerinin ardından resim alanına daha çok yoğunlaşmış. Kaynar, “Bankacılık o kadar yoğun ve yıpratıcı bir meslek ki, o yoğunlukta resim hep benim sakin limanım olarak kaldı. Ne olursa olsun insanların bir sanat dalıyla ilgilenmesi gerektiğini düşünüyorum. Sanatla ilgilendi-ğinizde anda kalmayı, tefekkürü çok net deneyimliyorsunuz” diyor.
12 SANTİMDE 120 PARÇA
Nimet Renkliyıldız da emeklilik sonrası sanata yönelen isimlerden biri. Katı’ sanatçısı Renkliyıldız, “Asıl mesleğim tarih öğretmenliği, ancak ben dahi bu sanat dalı hakkında çok fazla bilgiye sahip değildim. Emeklilik yıllarıma çok az bir zaman kala özel bir kurstan çok değerli hocalardan ders almaya başlayarak katı’ ile teşrik-i mesaim başladı” diyor. Renkliyıldız, kimi zaman bir milimi bulan incecik kağıt parçalarını özel bir büyüteçle keserek ve kat kat yapıştırarak üç boyutlu resimlerini oluşturuyor. “Bazen öyle eserlerimiz oluyor ki, küçücük bir alana yüzlerce parça sığdırıyoruz. Örneğin, 10-12 santimlik bir vazo motifinde 120-150 küçük parça işlenmiş olabiliyor” diyen Renkliyıldız, “Katı’ sonrası estetik zevkim çok gelişti. Önceden sadece bakarmışım, şimdi görebildiğimi fark ediyorum” yorumunu yapıyor.
TEDAVİ EDEN NAHT SANATI
“Şifayı naht sanatında buldum” diyen nahhat Mustafa Bilal Yılmaz da çeşitli ağaçlardan kestiği küçücük parçalarla eserler oluşturuyor. Asıl mesleği marangozluk olan ve emekli olduktan sonra naht sanatı ile ilgilenmeye başlayan Yılmaz, sanatını tamamen kendi kendine geliştirmiş. Kimi zaman santimle dahi ölçülemeyecek küçük parçaları testereyle tek tek kesen Yılmaz’a göre her bir ağacın farklı bir hissiyatı var. “Sanatımı icra ederken her şeyi unutuyorum” diyen Yılmaz, bir sağlık problemi sonrası doktorun yönlendirmesiyle naht sanatına yönelmiş. Ceviz, maun, gül, ıhlamur gibi ağaçlarla çalışan sanatçı, naht sanatıyla şifa bulduğunu söylüyor.