tatil-sepeti

*Artık işçiler yıllık izinlerini, bir bölümünü 10 günden az olmamak kaydıyla geriye kalan kısmını ise işverenlerle anlaşarak, istedikleri kadar bölüp kullanabilecek. Örneğin 16 yıllık kıdemi olan işçinin yıllık izni 26 gün. Bu iznin 10 günü tek seferde olmak şartıyla kalan 16 gününün 8-9, 10 veya 16 defada kullanılması mümkün.

Bütün bir yıl çalışan işçinin dinlendirilmesi hem fiziksel hem ruhsal açıdan son derece zaruridir. Keza işçinin dinlenmesi halinde yorgunluk ve dikkat eksikliğinden kaynaklanan iş kazaları önlenmiş olacak. Bu nedenle işçinin dinlenmesi, Anayasa’da da teminat altına alınmış. Aynı şekilde bir insanın hem fiziksel hem ruhsal açıdan sağlıklı kalabilmesi için çalışma sürelerinin sınırlandırılması ve öngörülen sürelerin aşılmaması gerektiği, yapılan bilimsel çalışmalar sonucu ortaya çıktı.

30 GÜN ÖNCE BİLDİRİM

Fazla çalışma yaptırılacak işçilerin her yıl onayının alınması zorunlu idi. Bu yükümlülük özellikle çok işçi çalıştıran işyerlerinde İ.K/personel departmanında bu işlemlerle uğraşanlar için zorluklar oluşturuyordu. Fazla çalışma yönetmeliğiyle ilgili yapılan değişiklikle bu uygulamada değişikliğe gidildi.

Fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma yaptırmak için işçinin yazılı onayının alınması gerekiyor. Zorunlu nedenlerle veya olağanüstü durumlarda yapılan fazla çalışma ve fazla sürelerle çalışma için bu onay aranmayacak. Ancak fazla çalışma ihtiyacı olan işverence bu onayın, iş sözleşmesinin yapılması esnasında ya da bu ihtiyaç ortaya çıktığında alınması yeterli hale geldi. Özetle iş sözleşmesinin akdi esnasında işçinin yazılı onayı sözleşmeye dercedilmiş ise artık her yıl yazılı onayının alınmasına gerek kalmadı.

İşçinin yazılı (sözleşmede yer alan onayı) işçi özlük dosyasında saklanacak. Fazla çalışma veya fazla sürelerle çalışma yapmak istemeyen işçi, verdiği onayı en geç 30 gün önceden işverene yazılı olarak bildirimde bulunmak kaydıyla geri alabilecek.

YILLIK İZİN

Yıllık izinde en önemli sorunlardan biri, en fazla üçe bölünerek uygulanması. Bu durum yıl içinde acil hallerde izne ihtiyacı olan işçinin iznini kullanamaması, işveren açısından da faaliyet daralması ya da genişlemesine bağlı olarak izin planlaması yapmasına engel teşkil ediyor. Mevcut bu düzenleme, pratikte hem işçi hem işveren için bir takım zorluklara sebep oluyor. İşçi, çoğu zaman ailevi ve diğer zorunlu nedenlerle üçten fazla izne ihtiyaç duyuyor. İşveren de yapılan işin niteliğine göre işçiye izin süresiniüç defada kullandırması halinde üretimin, hizmetin ya da organizasyonun aksaması gibi sorunlarla karşı karşıya kalıyor. Bu duruma çare olarak Torba Kanun’a istinaden 18 Ağustos 2017 günü Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelik ile birlikte yıllık izin, bir bölümü 10 günden az olmamak kaydıyla geriye kalan kısmı ise işçi ve işverenin anlaşması ile ihtiyaca göre istenildiği kadar bölünebilecek.

Örneğin 16 yıllık kıdemi olan normal bir işçinin yıllık izni 26 gün. Bu iznin 10 günü tek seferde olmak şartı ile kalan 16 gününün 8-9, 10 veya 16 defada kullanılması mümkün.

Yıllık izinde dikkat edilmesi gereken en önemli husus, iznin 10 günlük kısmının bölünmeden kullandırılması. Artan kısım, işçi ve işverenin anlaşması halinde istenildiği sayıda bölünebilecek.

Sorularınız için:

YERALTI İŞÇİLERİ

İşçilere verilecek yıllık ücretli izin süresinde Torba Kanun’a istinaden yürürlüğe konan ve 18 Ağustos 2017 günü Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikle yeraltı işlerinde çalışan işçilerin yıllık ücretli izin süreleri, dörder gün artırılarak uygulanacak. Örneğin 16 yıl hizmeti olan bir yeraltı işçisi, diğer işçilerden farklı olarak 26 gün yerine 30 gün izine hak kazanacak.

TAŞERON DEĞİŞİKLİĞİ İŞÇİYİ ETKİLEMEYECEK

Yasal değişikliğe binaen 18 Ağustos 2017 günü Resmi Gazete’de yayımlanan yönetmelikle taşeron işçilerinden, alt işvereni değiştiği halde aynı işyerinde çalışmaya devam edenlerin yıllık ücretli izin süresi, aynı işyerinde çalıştıkları süreler dikkate alınarak hesaplanacak. Asıl işveren, taşeron tarafından çalıştırılan işçilerin hak kazandıkları yıllık ücretli izin sürelerinin kullanılıp kullanılmadığını kontrol etmek ve ilgili yıl içinde kullanılmasını sağlamakla yükümlü olacak. Diğer yandan taşeron ise tutmak zorunda olduğu izin kayıt belgesinin bir örneğini asıl işverene vermekle yükümlü olacak.

12 Eylül 2017 Salı

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

Dijital dünyanın bir sonraki büyük sıçraması, kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Bu ajanlar, klasik yapay zeka uygulamalarının aksine, insan müdahalesine gerek duymadan gelişebiliyor. Yani, insanın beslediği verilerle değil, otonom olarak öğrenme ve evrim geçirme kabiliyetine sahipler. Bu değişim, teknoloji, sağlık, finans gibi birçok sektörde büyük bir devrim yaratma potansiyeline sahip.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka nasıl çalışır?

 

Bu ajanların en önemli özelliği, beyin yapısına benzer şekilde öğrenebilmesi. Sinir ağları ve derin öğrenme algoritmaları, deneyimlerden ders çıkarma yetisi kazandırıyor. Ayrıca, takviye öğrenme adı verilen bir süreçle, ajanlar deneme-yanılma yöntemiyle performanslarını sürekli iyileştiriyor. Evrimsel algoritmalar da ajanların doğal seleksiyon gibi en verimli stratejileri zamanla seçmesine olanak tanıyor.

 

OTONOM YAPAY ZEKA İLE İNSAN İŞBİRLİĞİ

 

Bu yeni yapay zeka nesli, yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor; aynı zamanda insanlarla birlikte çalışarak, yeni çevrelere ve zorluklara uyum sağlayabiliyor. Bu ajanlar, veri analizi ve karar verme süreçlerinde insan girdisine daha az ihtiyaç duyarak işletmelere zaman ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

 

Bu teknoloji sayesinde müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbotlar da etkileşimler yoluyla kendilerini geliştirerek daha etkili ve verimli hale getirecek. Ayrıca, akıllı şehirler ve enerji yönetimi gibi alanlarda gerçek zamanlı veri analizlerine dayalı iyileştirmeler yapmaları mümkün hale geliyor.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanları sayesinde müzik, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlarda izleyici geri bildirimlerine göre evrilen eserler üretebilecek. Kişisel asistanlar ise kullanıcılarının tercihlerini öğrenerek, onları bir adım önceden tahmin edebilecek. Bu teknolojilerin bağımsız gelişme yetenekleri, sorumluluk ve etikle ilgili birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Otonom yapay zekanın yanlış kararları kimin sorumluluğunda olacak? Yapay zekanın edindiği önyargılar nasıl kontrol edilecek? Ayrıca, bu ajanların iş dünyasında insanları yerinden etme potansiyeli nasıl yönetilmeli?

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının insan zekasını belirli alanlarda aşma potansiyeli oldukça heyecan verici. Ancak, bu gelişimin insan değerleri ve toplumsal hedeflerle uyumlu ilerlemesi için denetim mekanizmalarının kurulması gerekiyor. Yapay zeka, her ne kadar bağımsız bir gelişim gösterebilse de geleceğin insan ve yapay zeka işbirliğinde şekilleneceği açık.

 

Bu yeni yapay zeka çağı, teknolojinin sınırlarını yeniden belirlerken, insan yaratıcılığı ile yapay zekanın hesaplama gücü arasındaki işbirliği, dijital dünyada büyük dönüşümlere neden olacak.


adnan.ertemel@gmail.com

21 Ekim 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bilindiği üzere dünya genelinde kutlanan çok sayıda ‘gün’ bulunuyor. Bunların tümüne birden farkındalık günü diyoruz. 

 

Alenileştirilen niyet bu. Arka planı hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bunların en yaygın ve anlamlı olanı ‘Öğretmenler Günü’nden en anlamsızlardan biri olan ‘Dünya Pizza Günü’ne kadar yılın tüm günlerinin doldurulduğu bir ortamdayız. Buna muhalif olarak ‘Dünya Lahmacun Günü’ önerisi getirecek değiliz. Genel olarak; doktorlar günü gibi meslek günü, dünya barış günü gibi küresel günler, Noel gibi dini günler, Anzak Günü gibi tarihi anı günleri, Çocuk Hakları Günü gibi özel ilgi alanları ve Dünya Kanser Günü gibi sağlık günleri türünden farklı kategorileri bulunuyor. 

 

Dünyada bu alanda bir salgın aldı başını gidiyor. Farkındalık oluşturmadan öte iktisadi boyutu öne çıktığı için de ticari kuruluşlar bu durumu tetikleyip duruyor. Yani aslında işin suyu çıkmış durumda. Hakikaten 365 gün içinde boşu kalmadı, yeni bir gün icat edecek olsanız biriyle mutlaka çakışacaksınız. İyi niyetle yola çıkan ve hakikaten farkındalık oluşturmayı hedefleyenler de ticari yanının gücü karşısında pes etmiş durumda. Dünya Gülümseme Günü türünden iktisadi yanı olmayan birkaç masum günün dışında tümü bu çemberin içinde olmaya mahkûm maalesef.

 

*           *           *

 

Bu gidişatın psikolojik ve sosyolojik boyutunu, bunun oluşturduğu tehlikeleri kimsenin düşündüğü ve tedbir geliştirdiği yok. Herkes ticari boyutunun kurbanı olmuş durumda, zira sektörler çalışıyor. Her güne özel bir anlam yüklenmesi, bireyde oluşturduğu duygusal yük ve özellikle sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyleri kutlamak, hatırlamak veya farkındalık oluşturmak zorunda kalmak, stres, tükenmişlik ve baskı hislerine yol açıyor. Başka bir taraftan özel günlerin fazla olması, bu günlerin değerini yitirmesine sebep oluyor. Çok fazla gün olduğunda, insanlar hangi günün gerçekten önemli olduğuna odaklanmakta zorlanıyorlar. 

 

Bu da insanların bu günlere karşı duyarsızlaşmasına neden oluyor. Bazı özel günler ise iyice ticari hale geldiğinden (Sevgililer Günü, Babalar Günü gibi) özellikle maddi açıdan zorluklar yaşayanlar için kaygı ve stres biriktiriyor.

 

Batı kökenli günler ise küreselleşmenin artışı ile farklı kültürlere yayılarak bu toplumların yerel değerleri üzerinde baskın hale geliyor, kendi normlarını ve değerlerini daha zayıf topluluklara dayatarak küresel düzeyde hegemonya kuruyorlar. Bu da istenmedik bir durum olan kültürel çeşitliliğin azalmasıyla neticeleniyor.

 

*           *           *

 

Diğer husus ise sosyal medya platformlarının, günlerin kutlanmasını neredeyse zorunlu hale getirmesidir. Ritüeller, bir toplumun kolektif bilincini pekiştiren önemli unsurlar olsa da aşırı tekrarlandıklarında veya ticarileştiklerinde bu anlamı kaybetme riskini taşıyor. Böylece bu tür günler sıradanlaşarak sembolik anlamlarını bir ölçüde yitirmiyor. Sosyolojik açıdan ise yılın her gününün bir özel günle dolu olması, bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, tüketim alışkanlıklarını, kimlik ve aidiyet duygularını, hatta toplumsal normları ve kültürel dinamikleri doğrudan etkiliyor. 

 

Peki, negatifliğin daha çok olduğu bu durumda birey ve toplum olarak makuliyeti nasıl sağlarız? Bu işin tehlikelerinden nasıl korunuruz? Bu soruların kısa cevabı; kendimiz için en anlamlı ve değerli olan günleri tercih ederek bu günlere odaklanabilir, her günü kutlamak zorunda hissetmek yerine, gerçekten önemli bulduğumuz günlere katılım gösterme yolunu seçebiliriz. Bu doğrultuda tüketime dayalı kutlamalardan kaçınarak manevi, kişisel ve sade kutlamalara yönelmek gibi makul olanı tercih edebiliriz. Bir başka boyut ise küreselleşmenin etkisiyle özellikle Batı kaynaklı günlerin dünyanın her yerinde yaygınlaşması, yerel kültürlerin erozyona uğramasına sebep oluyor ve kültürel çeşitliliğe saygı duymak, yerel günleri ve ritüelleri korumak, kültürel mirasın devamlılığı açısından önemli tehdit oluşturuyor.

 

Şairin söylediği gibi yolun sonu görünmüyor. Bizde bir gün icat edelim mantığıyla karmaşa ve anlamsızlık iyice artıyor. Bu durum bireyin ve toplumun mücadele gücünü ise aşıyor, ticari döngünün esiri olup çıkıyoruz. Makuliyeti yakalamaktan başka çare de yok. 

21 Ekim 2024 Pazartesi