tatil-sepeti

İsviçre, jeopolitik belirsizlikler ve iklim hedefleri nedeniyle yeni nükleer santraller yapma yasağını kaldırmaya hazırlanıyor. Nükleer enerji santrallerinin inşasında 35 yıldır uygulanan yasağı kaldırmak üzere olan Sırbistan’ın ise teknoloji konusunda Fransa’dan destek alacağı kaydediliyor.


 


 

HABER: ŞEREF KILIÇLI

 

İklim değişikliğiyle mücadele ve düşük karbonlu ekonomiye küresel düzeyde geçilmesi hedefleri, temiz enerji ihtiyacını da artırıyor. Hedefler aynı zamanda insanların yaşam biçimlerini, üretim ve imalat yöntemlerini değiştirecek köklü bir dönüşümü öngörüyor. Avrupa’da, Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle yaşananlar ise dönüşüm süreciyle birlikte enerji güvenliği endişelerini de canlı tutuyor. Birçok ülke, düşük karbonlu elektrik üretimine imkan sağlaması gerekçesiyle nükleer enerji kullanımını gündeminin üst sıralarına taşıyor. 

 

ULUSLARARASI KARARLAR

 

Yakın dönemdeki gelişmelere bakıldığında; Avrupa Birliği Komisyonu, Almanya ile Fransa arasındaki görüş ayrılığına rağmen 2022 yılında yeni nükleer enerji santrallerini ‘yeşil yatırım’ olarak sınıflandırdı. Dubai’de geçen yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28’inci Taraflar Konferansı’nda (COP28) katılımcı 22 ülke, net sıfır emisyon hedefi için 2050’ye kadar nükleer enerji kapasitelerini üç katına çıkarma taahhüdünde bulundu. Mart ayında ise dünyanın dört bir yanından 30’un üzerinde lider ve temsilci, Brüksel’deki Nükleer Enerji Zirvesi’nde bir araya gelerek, yeni nükleer santrallerin inşasını ve gelişmiş reaktörlerin dünya çapında devreye alınmasını taahhüt etti. Mevcut reaktörlerin ömrünün uzatılması, yatırımları finanse edecek koşulların sağlanması ve küçük modüler reaktörlerin (SMR) kurulmasında birlikte çalışmak da mutabık kalınan maddeler arasında yer aldı.

 

İSVİÇRE’DEKİ SÜREÇ

 

Ağustos ayının sonunda; İsviçre, yeni jeopolitik belirsizlikler, iklim hedefleri ve nüfus artışının elektriğe olan talebi artırması nedeniyle uzun vadede yeni nükleer santraller inşa etmeye açık olduğunu duyurdu. İsviçre Enerji Bakanlığı, yılsonuna kadar nükleer enerji yasasında değişiklik önergesi sunacak. Önergenin daha sonra parlamentoda görüşülmesi ve halkın referandumda oy kullanması gerekecek. İsviçre, 2017’de yaptığı referandumda yeni santrallerin inşasını yasaklayarak nükleer enerjinin kademeli olarak kullanımdan kaldırılmasını onaylamıştı. Ülkede şu anda hizmette olan dört nükleer santral, İsviçre’nin toplam elektrik üretiminin yaklaşık üçte birini sağlıyor.

 

ŞARTLAR DEĞİŞTİ

 

İsviçre Hükümeti, 2050 yılına kadar karbon nötr olmayı hedeflerken, farklı teknolojilere açık olunması gerektiğini kaydediyor. Ayrıca yeni nükleer santrallere getirilen yasağın bu hedefle uyumlu olmadığını savunuyor. Konuyla ilgili açıklama yapan İsviçre Enerji Bakanı Albert Rosti, 2017’den bu yana elektrik piyasasındaki durumun kökten değiştiğini belirterek, “Kısa veya orta vadede yeni nükleer santraller bir seçenek değil. Ancak uzun vadede, önümüzdeki 15 yıl içinde hazır olmak gerekiyorsa, buna hemen başlamamız gerektiğini söyleyebilirim. 10 yıl sonra yeni bir santral olacak demiyoruz ama tüm olası teknolojilere kapıyı açık bırakmakla sorumluyuz. Süreç şimdi başlatılmazsa 20 yıl sonra belki çok geç olacak” dedi. 

 

FRANSA-SIRBİSTAN ANLAŞMASI

 

Sırbistan Hükümeti ise enerji yasasında yapılacak değişiklikle nükleer enerji santrali inşasına yönelik 35 yıldır uygulanan yasağı kaldırmayı planlıyor. Öte yandan, geçtiğimiz ay Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic, Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da bir araya geldi. Sırbistan ile Fransa arasında; altyapı, tarım ve gıda, bilim ve teknoloji, turizm, sağlık, madencilik, finans ve nükleer enerji gibi konularda işbirliğini öngören anlaşmalar imzalandı. Macron ile görüştükleri konular arasında nükleer enerjinin de yer aldığını belirten Vucic, şu açıklamayı yaptı: “Sırbistan eğer nükleer enerji kullanmazsa, 10 yıl içerisinde elektrik ihtiyacını karşılayamayacak duruma gelecek. Avrupa Birliği’nde birçok ülke bu alana yatırım yapıyor ve Fransa örneğinden ders çıkarıyor. Fransızlar, enerjinin yüzde 70’ini nükleer reaktörlerden karşılıyor. Burada söz konusu olan, temiz enerji.”

 

KÜRESELDE 69 REAKTÖRÜN İNŞASI DEVAM EDİYOR

 

Global Energy Monitor’ün (GEM) verilerine göre; küresel enerji piyasasında toplam 396 bin 484 megavat kapasiteli 419 nükleer reaktörde enerji üretimi sürerken, 74 bin 925 megavat kapasiteye sahip 69 reaktörün inşası devam ediyor. İnşaat halindeki 69 reaktörün yanı sıra 92 reaktör için ön inşaat çalışmaları başlatıldı, 178 reaktörün inşasına başlanması planlanıyor. Aktif nükleer enerji kapasitesinde 102 bin 475 megavatla ABD ilk sırada yer alıyor. Bu ülkeyi, 64 bin 40 megavat kapasiteyle Fransa ve 58 bin 134 megavat kapasiteyle Çin takip ediyor. ABD, halihazırda 94 nükleer reaktörde aktif olarak enerji üretirken, Çin’de 58, Fransa’da 56, Rusya’da 36, Güney Kore’de 26, Hindistan’da 20 ve Kanada’da 19 reaktör faaliyetlerine devam ediyor. Küresel piyasadaki nükleer enerji sepetinde ABD’nin yüzde 26, Fransa’nın yüzde 16, Çin’in yüzde 15, Rusya ve Güney Kore’nin yüzde 7 ve Kanada’nın yüzde 4 payı bulunuyor. Söz konusu reaktörler, küresel elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılıyor.


İNŞAATI SÜREN REAKTÖRLERDE TÜRKİYE İLK BEŞTE 

 

GEM verilerine göre; küresel enerji piyasasında inşaat halindeki reaktörlerde Çin, 33 bin 904 megavat kapasiteyle ilk sırada yer alıyor. İran 6 bin 357 megavat, Hindistan 5 bin 900 megavat ve Mısır ile Türkiye 4 bin 800’er megavat kapasiteyle Çin’i takip ediyor. Çin’de 30, Hindistan’da 7, İran’da 6 ve Mısır ile Türkiye’de 4’er reaktörün inşası sürüyor. Geriye kalan 18 reaktör ise Bangladeş, Brezilya, Fransa, Japonya, Kuzey Kore, Rusya, Slovenya, Güney Kore ve Birleşik Krallık’ta inşa ediliyor.

 

YATIRIMLAR 20 YILDA 5 TRİLYON DOLARI AŞACAK

 

Temmuz ayında Ankara Sanayi Odası’nın Nükleer Sanayi Derneği ile birlikte düzenlediği 10. Nükleer Santraller Zirvesi’ne katılan IBNI-Uluslararası Nükleer Altyapı Bankası Kurucusu ve Başkanı Daniel Dean, önümüzdeki dönemde yapılacak yatırımlar konusundaki öngörülerini paylaştı. 

 

2050 yılına kadar en az 1TW ek nükleer kapasiteye ihtiyaç duyulacağını belirten Dean, “Önümüzdeki 20 yıl içinde nükleer enerji alanındaki toplam küresel yatırım hacmi 5 trilyon ABD Doları’nın üzerinde olacak. Hatta her şeyi doğru yaparsak bu rakam 10 trilyon ABD Doları’nın üzerine de çıkabilir” değerlendirmesinde bulundu. Dean, sağlayacakları finansman destekleri hakkında ise şu bilgiyi verdi: “IBNI’nin küresel nükleer kapasite artışını teşvik etme hedeflerinde; 2030 yılına kadar 20 GW, 2035 yılına kadar 100 GW ve 2040 yılına kadar da 600 GW’nın üzerinde ek kapasite inşaatı veya tamamlanmış proje bulunuyor. IBNI, sınırlı devlet finansmanı ve finansman kaynaklarının bittiği yer ile piyasa tabanlı finansmanın başladığı yer arasındaki ‘boşlukları doldurmak’ için hizmet verecek. Nükleer enerjiye özgü benzersiz finansman zorluklarını ele almak için finansmanın çok ötesine geçen çok boyutlu çözümler de sağlayacak.”

09 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : nükleer santral enerji Sırbistan İsviçre Fransa

ORSAM Akademi Direktörü ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Kadir Temiz, ABD’nin onayladığı Nükleer Görevlendirme Kılavuzu'nu ve belgenin Çin-ABD gerilimi için ne ifade ettiğini kaleme aldı.


 

Ortadoğu Araştırmaları Merkezi (ORSAM) Akademi Direktörü ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Kadir Temiz, ABD’nin onayladığı gizli Nükleer Görevlendirme Kılavuzu'nun basına sızdırılmasını ve bu belgenin Çin-ABD gerilimi için ne ifade ettiğini kaleme aldı.

 

Geçtiğimiz günlerde The New York Times'da yayınlanan bir haberde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden'ın mart ayında "Nükleer Görevlendirme Kılavuzu" adı verilen son derece gizli bir nükleer strateji planını onayladığı ortaya çıktı. Bu plan, ABD'nin nükleer stratejisini ilk kez Çin'in nükleer cephaneliğindeki genişlemenin oluşturduğu tehdide odaklanacak şekilde yeniden düzenlemeyi vaat ediyor. Bu stratejinin ortaya çıkmasının bir sebebi Pentagon'un Çin'in nükleer stoklarının önümüzdeki 10 yılda ABD ve Rusya'nın stoklarının büyüklüğü ve çeşitliliğiyle rekabet edebileceğini düşünmesi olabilir. 

 

ABD-ÇİN ARASINDA ASKERİ REKABETİN GELECEĞİ

 

ABD ve Çin arasındaki rekabetin en önemli boyutlarından biri askeri rekabet. Çin’in her yıl Gayri Safi Milli Hasılası’nın (GSMH) yaklaşık yüzde 7’sini askeri bütçeye ayırdığı ve daha sofistike, operasyonel silahlar, askeri ekipmanlar ve altyapı geliştirdiği artık büyük bir sır değil.

 

Çin, her ne kadar ABD’nin askeri büyüklüğü, tek taraflı saldırganlığı ve askeri ittifaklarını öne sürerek silahlanma yarışında ABD’yi suçlasa da son 20 yılda Çin’in GSMH’si yaklaşık olarak 1 trilyon dolardan 17 trilyon dolara çıktı. Dolayısıyla, askeri harcamalara ayrılan bütçe de aynı oranda arttı. Kısaca Çin’in caydırıcı gücünde çok önemli bir artış yaşanırken ABD’nin de bu durumu pazarlığa açması ve bir tehdit unsuru olarak görmesi anormal bir durum değil.

 

Son günlerde de Çin’in yükselişinin ortaya çıkardığı yeni bir gerilimle daha karşı karşıyayız.

 

Halihazırda Ukrayna ve Gazze’deki sıcak çatışma ve savaş ortamı düşünüldüğünde dünyanın en büyük iki ekonomisinin askeri rekabette silahlanma konusunu ön plana çıkarmaları küresel ve bölgesel riskleri de beraberinde getiriyor.

 

Çin’in yakın coğrafyasındaki silahlı çatışma ve siyasi istikrarsızlık alanları da gün geçtikçe artıyor. Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı aynı zamanda Orta Asya gibi Rusya’nın nüfuz alanını içeren bölgelerde ciddi güvenlik riskini artırıyor. Güney Çin Denizi ve Tayvan gibi güncel kriz alanlarına Myanmar’ın kuzeyinde ekim 2023'ten beri devam eden çatışmalar, Bangladeş’teki siyasi istikrarsızlık ve Hindistan ile sınır sorunları eklendiğinde Çin’in ilk defa ciddi bir askeri güvenlik tehdidi hissettiği söylenebilir.

 

Tüm bunlar göz önüne alındığında, ABD’nin bu nükleer istihdam rehberiyle bir yandan caydırıcılık gücünü göstermek diğer yandan da Çin’e mevcut güvenlik sorunlarını tek başına çözemeyeceği mesajı vermek istediği söylenebilir.

 

ABD’DE BAŞKANLIK SEÇİMLERİ VE ÇİN STRATEJİSİ

 

Martta yazılan "Nükleer Görevlendirme Kılavuzu" belgesinin ağustosta sızdırılmasının önemli bir sebebi de kasımda yapılacak ABD başkanlık seçimleridir. Zira, Çin meselesi ABD’de hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler açısından seçim sürecinin en kullanışlı araçlarından biri olmaya devam ediyor. Sızdırılan "Nükleer Görevlendirme Kılavuzu" Biden hükümetinin görev süresi içinde hem Çin hem Rusya tehdidiyle başarıyla uğraştığı ve bunu bir sonraki hükümete miras olarak bırakmak istediği mesajını verdi.

 

Aslında uzun zamandır ABD’de Çin meselesi ufak ayrıntılar dışında gittikçe Cumhuriyetçi ve Demokratların ortak kanaatlerinin oluştuğu bir mesele haline geldi. Nükleer Görevlendirme Kılavuzu'yla Biden hükümetinin muhtemel bir Donald Trump dönemi için dış politikaya belirli bir vizyon bırakmak istediği söylenebilir.

 

ÇİN’İN TEPKİSİ

 

Belge’nin sızdırılmasının ardından Çin Dışişleri Bakan Sözcüsü Mao Ning yaptığı açıklamada Amerikan tarafını açıkça suçladı.

 

Mao Ning yaptığı açıklamada ''Çin'in nükleer cephaneliğinin büyüklüğü hiçbir şekilde ABD ile aynı seviyede değildir. Çin, nükleer silahları "ilk kullanmama" politikasını ve kendini savunmaya odaklanan bir nükleer stratejiyi takip eder ve nükleer yeteneklerini her zaman ulusal güvenliğin gerektirdiği asgari düzeyde tutar. Diğer ülkelerle herhangi bir silahlanma yarışına girme niyetimiz yoktur.'' açıklamasında bulundu. Çin tarafı suçlamalara somut bir karşılık vermekten ziyade bu süreci söylem düzeyinde yönetmeye çalışıyor.

 

Diğer yandan ABD ve Çin arasında üst düzey güvenlik diplomasisi trafiği devam ediyor. Her ne kadar taraflar öncelikli çıkarlarını merkeze alan bir rekabet içerisinde olsalar da ikili ilişkilerin sürdürülebilir yönetilmesi ve yeni işbirliği mekanizmaları oluşturulması hem Çin'in hem de ABD'nin önceliğinde. Bu durum Çin’in küresel belirsizliklerin arttığı bir dönemde dünyanın en büyük ekonomisi ve askeri gücüyle ilişkilerini germek istemediğini gösteriyor.

 

NÜKLEER SAVAŞ İHTİMALİ VAR MI?

 

20. yüzyılda nükleer silahların ortaya çıkmasıyla kitle imha silahlarının sınırlandırılması ve kontrolüne dair uluslararası anlaşmaların sayısında da ciddi bir artış yaşandı. Soğuk Savaş’ın sonundaki genel doktrin nükleer silahların en etkili ''caydırıcı'' silahlar olarak kontrollü şekilde varlığını sürdürmesi ve denetim mekanizmalarının uluslararası kurumlarca gerçekleştirilmesiydi. Ancak dünyanın siyasi ve askeri olarak gittikçe daha istikrarsız hale gelmesi ve küresel güç denklemindeki gözle görülür değişim sebebi ile bu doktriner yaklaşım ciddi şekilde eleştiriliyor.

 

Çin ve Rusya gibi nükleer silaha sahip ülkeler başta nükleer silahların ''yayılması'' olmak üzere ''ilk kullanmama'' ve ''barışı teşvik'' gibi normlarla desteklenmesi gerektiğini öne sürüyor. Soğuk Savaş’ın ardından değişen büyük güçler denklemi içinde nükleer silahların ve teknolojinin yeniden masaya yatırılması acil bir ihtiyaç olarak ortada duruyor. Kısa vadede bir nükleer savaş imkansız gibi görünse de doktriner boşluk nükleer silahların yayıldığı, caydırıcılık dengesinin değiştiği ve mevcut küresel güç rekabetinde ciddi bir kırılma ve çatışma durumunun oluştuğu bir ortam yaratabilir.

28 Ağustos 2024 Çarşamba

Etiketler : nükleer ABD Çin savaş seçim