tatil-sepeti

Dünya ve Türkiye ekonomisi 2019’a hızlı başladı. Dünya ekonomisinde yavaşlama endişeleri, Türkiye’de ise ekonomide ve işlerde toparlanma çabası öne çıkıyor. Gelişmeleri ve beklentileri değerlendirelim:

1 - ABD-Çin ticaret görüşmeleri çok kritik

2018’de başlayan ticarette korumacılık adımlarının geleceğini ABD-Çin ticaret müzakereleri belirleyecek. Uzatılmaz ise görüşmelerde uzlaşma için son tarih 1 Mart. Ticaret müzakerelerinin sonucu 2019’u şekillendirecek. Anlaşmaya varılması halinde dünya ekonomisine yönelik korumacılık riski azalacak. Anlaşma sağlanamaz ise ABD ve Çin yeni koruma önlemleri alacak, korumacılık dalgası dünyanın geri kalanına da yayılacak ve dünya ekonomisinde yavaşlama olacak.

2 - Brexit çıkmazı sürüyor

Büyük Britanya’nın Avrupa Birliği’nden ayrılış sürecinde belirsizlik artarak sürüyor. Ayrılık anlaşmalarını İngiltere Parlamentosu kabul etti. Şubat içinde İngiltere hükümeti, AB’den anlaşmada iyileştirmeler isteyecek. Ancak AB, ayrılık anlaşmalarını yeniden müzakere etmeyeceğini açıkladı. Bu çerçevede anlaşmasız ayrılık olasılığı da güçleniyor. İngiltere’nin resmi ayrılış tarihi olan 29 Mart’ın uzatılmasından yeni Brexit referandumuna kadar tüm seçenekler halen masada.

3 - Küresel mali piyasalar Fed’i mat etti; sıcak para geri dönüyor

ABD Merkez Bankası Fed’in 2019’a ilişkin para politikasındaki normalleşme planı, küresel mali piyasalarda büyük tepki ile karşılaştı ve başta ABD borsaları olmak üzere büyük kayıplar yaşanmaya başladı.

Bu gelişmeler sonrası küresel ekonomik yavaşlama riskini de göz önüne alan Fed, 2019’a ilişkin planını hafifletti ve çok daha temkinli bir para politikası uygulayacağını açıkladı. Küresel mali piyasalar Fed’i frenledi, sıcak para dolanımı hızla artmaya başladı ve piyasalar toparlandı.

4 – Merkez Bankası sıkı para politikasını sürdürüyor

T.C. Merkez Bankası, sıkı para politikasını sürdürüyor. Merkez Bankası enflasyonda kalıcı bir iyileşme sağlanana kadar sıkı para politikasına devam edecek. Merkez Bankası hem yüzde 24 olan politika faizini koruyor hem de piyasaya bıraktığı likiditeyi azaltıyor. Seçimler öncesi Merkez Bankası’nın para politikasında gevşeyeceği beklentisi de büyük ölçüde ortadan kalktı. Merkez Bankası’nın para politikasında bundan sonraki adımları enflasyondaki gelişmeler belirleyecek. Buna bağlı olarak en erken bir faiz indirimi ilkbaharda mümkün olacak.

5 - Türkiye’ye sıcak para akımı başladı

Küresel mali piyasalarda sınır ötesi kısa vadeli sermaye hareketlerinde önemli bir canlanma yaşanıyor. ABD Merkez Bankası ile Avrupa Merkez Bankası’nın para politikalarında ‘temkinli olacağız’ yaklaşımı sıcak para akımını tetikledi. Bu çerçevede Türkiye’ye yönelik olarak da kuvvetli bir sıcak para girişi başladı. T.C. Merkez Bankası’nın sıkı para politikasını sürdürme kararlılığı da sıcak para girişini hızlandırdı. Türkiye’de mali varlıklar, özellikle yüksek faiz getirisi ile sıcak paraya cazip getiriler sağlıyor. Sıcak para girişi ile Türkiye döviz ihtiyacının bir bölümünü de karşılıyor.

6 - Sıcak para Türk Lirası’na değer kazandırıyor

T.C. Merkez Bankası’nın sıkı para politikasını sürdürmesi ve küresel mali piyasalarda yeniden hareketlenen sıcak paranın Türkiye’ye de akışı sonucu, Türk Lirası değerlendi. Gelişen ülke varlıklarına yönelik akımdan Türkiye de yüksek faizleri ile yararlanıyor. Hisse senedi piyasasına da giriş yaşanıyor. Bu çerçevede Türk Lirası’nın değerini yüksek döviz ihtiyacı, borçlar ve riskler değil, sıcak para girişi belirlemeye başladı. Sıcak para, Türk Lirası’nı kısa süreliğine destekliyor, ancak kalıcı değil ve Türk Lirası’nın gerçek değerinin belirlenmesini engelliyor.

7 - İktisadi faaliyetlerde toparlanma ihtiyacı sürüyor

Ekonomide uygulanan dengeleme politikaları yılın ilk ve ikinci çeyreğinde iktisadi faaliyetlerde ister istemez küçülmeye yol açacak. Buna bağlı olarak da sektörlerde konkordato ve iflaslar yaşanmaya devam edecek. Konkordato ve iflaslar reel sektördeki tüm değer zincirini olumsuz etkilemeyi de sürdürecek. Yerel seçime kadar işlerde küçülme ve kamunun buna karşın
destekleri sürecek.

Son söz: Belirsizliğin bu kadar belirgin olduğu bir yıl başlangıcı olmamıştı. önce varlıkları koruyalım, belirsizliklerin dağılmasını bekleyelim.

11 Şubat 2019 Pazartesi

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

Dijital dünyanın bir sonraki büyük sıçraması, kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Bu ajanlar, klasik yapay zeka uygulamalarının aksine, insan müdahalesine gerek duymadan gelişebiliyor. Yani, insanın beslediği verilerle değil, otonom olarak öğrenme ve evrim geçirme kabiliyetine sahipler. Bu değişim, teknoloji, sağlık, finans gibi birçok sektörde büyük bir devrim yaratma potansiyeline sahip.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka nasıl çalışır?

 

Bu ajanların en önemli özelliği, beyin yapısına benzer şekilde öğrenebilmesi. Sinir ağları ve derin öğrenme algoritmaları, deneyimlerden ders çıkarma yetisi kazandırıyor. Ayrıca, takviye öğrenme adı verilen bir süreçle, ajanlar deneme-yanılma yöntemiyle performanslarını sürekli iyileştiriyor. Evrimsel algoritmalar da ajanların doğal seleksiyon gibi en verimli stratejileri zamanla seçmesine olanak tanıyor.

 

OTONOM YAPAY ZEKA İLE İNSAN İŞBİRLİĞİ

 

Bu yeni yapay zeka nesli, yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor; aynı zamanda insanlarla birlikte çalışarak, yeni çevrelere ve zorluklara uyum sağlayabiliyor. Bu ajanlar, veri analizi ve karar verme süreçlerinde insan girdisine daha az ihtiyaç duyarak işletmelere zaman ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

 

Bu teknoloji sayesinde müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbotlar da etkileşimler yoluyla kendilerini geliştirerek daha etkili ve verimli hale getirecek. Ayrıca, akıllı şehirler ve enerji yönetimi gibi alanlarda gerçek zamanlı veri analizlerine dayalı iyileştirmeler yapmaları mümkün hale geliyor.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanları sayesinde müzik, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlarda izleyici geri bildirimlerine göre evrilen eserler üretebilecek. Kişisel asistanlar ise kullanıcılarının tercihlerini öğrenerek, onları bir adım önceden tahmin edebilecek. Bu teknolojilerin bağımsız gelişme yetenekleri, sorumluluk ve etikle ilgili birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Otonom yapay zekanın yanlış kararları kimin sorumluluğunda olacak? Yapay zekanın edindiği önyargılar nasıl kontrol edilecek? Ayrıca, bu ajanların iş dünyasında insanları yerinden etme potansiyeli nasıl yönetilmeli?

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının insan zekasını belirli alanlarda aşma potansiyeli oldukça heyecan verici. Ancak, bu gelişimin insan değerleri ve toplumsal hedeflerle uyumlu ilerlemesi için denetim mekanizmalarının kurulması gerekiyor. Yapay zeka, her ne kadar bağımsız bir gelişim gösterebilse de geleceğin insan ve yapay zeka işbirliğinde şekilleneceği açık.

 

Bu yeni yapay zeka çağı, teknolojinin sınırlarını yeniden belirlerken, insan yaratıcılığı ile yapay zekanın hesaplama gücü arasındaki işbirliği, dijital dünyada büyük dönüşümlere neden olacak.


adnan.ertemel@gmail.com

21 Ekim 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bilindiği üzere dünya genelinde kutlanan çok sayıda ‘gün’ bulunuyor. Bunların tümüne birden farkındalık günü diyoruz. 

 

Alenileştirilen niyet bu. Arka planı hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bunların en yaygın ve anlamlı olanı ‘Öğretmenler Günü’nden en anlamsızlardan biri olan ‘Dünya Pizza Günü’ne kadar yılın tüm günlerinin doldurulduğu bir ortamdayız. Buna muhalif olarak ‘Dünya Lahmacun Günü’ önerisi getirecek değiliz. Genel olarak; doktorlar günü gibi meslek günü, dünya barış günü gibi küresel günler, Noel gibi dini günler, Anzak Günü gibi tarihi anı günleri, Çocuk Hakları Günü gibi özel ilgi alanları ve Dünya Kanser Günü gibi sağlık günleri türünden farklı kategorileri bulunuyor. 

 

Dünyada bu alanda bir salgın aldı başını gidiyor. Farkındalık oluşturmadan öte iktisadi boyutu öne çıktığı için de ticari kuruluşlar bu durumu tetikleyip duruyor. Yani aslında işin suyu çıkmış durumda. Hakikaten 365 gün içinde boşu kalmadı, yeni bir gün icat edecek olsanız biriyle mutlaka çakışacaksınız. İyi niyetle yola çıkan ve hakikaten farkındalık oluşturmayı hedefleyenler de ticari yanının gücü karşısında pes etmiş durumda. Dünya Gülümseme Günü türünden iktisadi yanı olmayan birkaç masum günün dışında tümü bu çemberin içinde olmaya mahkûm maalesef.

 

*           *           *

 

Bu gidişatın psikolojik ve sosyolojik boyutunu, bunun oluşturduğu tehlikeleri kimsenin düşündüğü ve tedbir geliştirdiği yok. Herkes ticari boyutunun kurbanı olmuş durumda, zira sektörler çalışıyor. Her güne özel bir anlam yüklenmesi, bireyde oluşturduğu duygusal yük ve özellikle sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyleri kutlamak, hatırlamak veya farkındalık oluşturmak zorunda kalmak, stres, tükenmişlik ve baskı hislerine yol açıyor. Başka bir taraftan özel günlerin fazla olması, bu günlerin değerini yitirmesine sebep oluyor. Çok fazla gün olduğunda, insanlar hangi günün gerçekten önemli olduğuna odaklanmakta zorlanıyorlar. 

 

Bu da insanların bu günlere karşı duyarsızlaşmasına neden oluyor. Bazı özel günler ise iyice ticari hale geldiğinden (Sevgililer Günü, Babalar Günü gibi) özellikle maddi açıdan zorluklar yaşayanlar için kaygı ve stres biriktiriyor.

 

Batı kökenli günler ise küreselleşmenin artışı ile farklı kültürlere yayılarak bu toplumların yerel değerleri üzerinde baskın hale geliyor, kendi normlarını ve değerlerini daha zayıf topluluklara dayatarak küresel düzeyde hegemonya kuruyorlar. Bu da istenmedik bir durum olan kültürel çeşitliliğin azalmasıyla neticeleniyor.

 

*           *           *

 

Diğer husus ise sosyal medya platformlarının, günlerin kutlanmasını neredeyse zorunlu hale getirmesidir. Ritüeller, bir toplumun kolektif bilincini pekiştiren önemli unsurlar olsa da aşırı tekrarlandıklarında veya ticarileştiklerinde bu anlamı kaybetme riskini taşıyor. Böylece bu tür günler sıradanlaşarak sembolik anlamlarını bir ölçüde yitirmiyor. Sosyolojik açıdan ise yılın her gününün bir özel günle dolu olması, bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, tüketim alışkanlıklarını, kimlik ve aidiyet duygularını, hatta toplumsal normları ve kültürel dinamikleri doğrudan etkiliyor. 

 

Peki, negatifliğin daha çok olduğu bu durumda birey ve toplum olarak makuliyeti nasıl sağlarız? Bu işin tehlikelerinden nasıl korunuruz? Bu soruların kısa cevabı; kendimiz için en anlamlı ve değerli olan günleri tercih ederek bu günlere odaklanabilir, her günü kutlamak zorunda hissetmek yerine, gerçekten önemli bulduğumuz günlere katılım gösterme yolunu seçebiliriz. Bu doğrultuda tüketime dayalı kutlamalardan kaçınarak manevi, kişisel ve sade kutlamalara yönelmek gibi makul olanı tercih edebiliriz. Bir başka boyut ise küreselleşmenin etkisiyle özellikle Batı kaynaklı günlerin dünyanın her yerinde yaygınlaşması, yerel kültürlerin erozyona uğramasına sebep oluyor ve kültürel çeşitliliğe saygı duymak, yerel günleri ve ritüelleri korumak, kültürel mirasın devamlılığı açısından önemli tehdit oluşturuyor.

 

Şairin söylediği gibi yolun sonu görünmüyor. Bizde bir gün icat edelim mantığıyla karmaşa ve anlamsızlık iyice artıyor. Bu durum bireyin ve toplumun mücadele gücünü ise aşıyor, ticari döngünün esiri olup çıkıyoruz. Makuliyeti yakalamaktan başka çare de yok. 

21 Ekim 2024 Pazartesi