tatil-sepeti

Küresel ekonomi aktörleri, neredeyse iki aydır Brexit olarak da adlandırılan İngiltere’nin AB’de kalıp kalmayacağına ilişkin tartışmalarla yatıp kalkıyor. İngiltere, zaten ne Schengen Bölgesi’ne, ne de Euro Bölgesi’ne dahil olmaması sebebiyle ayrıcalıklı. Büyüklüğüne göre, daha düşük bir üyelik aidatı da ödüyor. Almanya yılda 16 milyar dolarlık otomotiv ihracatı yapıyor İngiltere’ye. Euro Bölgesi ülkeleri, her yıl İngiltere’ye 280 milyar dolar mal satıyorlar. Bu durum, AB’nin öncelikli ülkelerinin, İngiltere için tavizi göze alabilecekleri izlenimi verse de, varillerini Hollanda’dan, şişelerini Belçika’dan, balını İspanya’dan temin eden bir İngiltere’nin, AB’den kopma kararı ile Gümrük Birliği Anlaşması dışında kalarak, onun da AB’ye ihracatındaki avantajları kaybetmesi ile GSYH’sinde yüzde 5’lik bir kayba uğrayabileceği değerlendiriliyor.

YILLIK 78 MİLYAR EURO KAYIP

Londra’nın, dünyanın önde gelen ticaret ve finans merkezlerinden biri olarak, 500 milyonluk AB pazarına erişim avantajı nedeniyle küresel ölçekte pek çok şirketin ofis açmasına sebep olan avantajı kaybetmesi de cabası. İngiltere’nin ihracatının yüzde 45’ini AB ülkelerine yaptığı dikkate alındığında, Alman araştırma kuruluşu Bertelsmann Stiftung, İngiltere’nin AB’deki etkisini kaybetmesinin yanı sıra ticari kaybının 10 yıl boyunca her sene 78 milyar Euro’ya ulaşabileceğini de belirtiyor. Ticari bağların kopmasıyla, Fransa’nın milli gelirlerinin yüzde 0.3’ünü, İrlanda’nın ise yüzde 2.7’sini kaybetmesi bekleniyor.

David Cameron, 2015’deki genel seçimlerde, İngiliz halkına AB üyeliğini bu yılın haziran ayında oylatacağı taahhüdünde bulunmuştu. AB liderleri, İngiltere’ye bu derece ciddi tavizler vermek konusunda anlaşamazlar ise İngiltere’deki referandumdan çıkacak karar, AB Projesi’nin sonunu dahi tetikleyebilir.

TÜRKİYE’NİN ÜYELİK SÜRECİNİ HIZLANDIRABİLİR

Gelinen nokta Avrupa Birliği Projesi için o kadar berbat ki, İngiltere’nin ayrılmaması için kabul edilecek tavizler, AB Projesi’nin tüm felsefesini yıkacak ve ardından tüm üye ülkelerden gelecek taviz talepleri ile proje anlamını yitirecek. İngiltere’nin ayrılmasına izin verilmesi halinde ise ‘çıkış yok’ gibi algılanmış bir projede, bir ülkenin pekala üyelikten ayrılabildiği tescil olacak ve belki de, İngiltere’yi Finlandiya gibi ekonomiler takip edecek. Merkel, bu tablo içerisinde, sadece mülteci sorunu, Euro Bölgesi’nin ekonomik durumu, İngiltere’nin üyelikteki geleceği ile değil, aynı zamanda Rusya’nın Suriye’de tırmandırdığı insanlık trajedisi ile kendi siyasi kariyerini bitirmeye yönelik hamlelerini de bertaraf etmek durumda. İlginçtir, tüm bu süreç, sanılanın aksine, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini hızlandırabilir.

VATANDAŞ YENİDEN DÖVİZ MEVDUATINA YÖNELDİ

Hane halkı ve şirketler, 3.01 TL’nin dahi üstünü gören dolar kurunu iyi değerlendirip, nisan ayı sonunda, Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamı olarak 165 milyar dolara ulaşmış olan bankalardaki döviz mevduatı toplamını, mayıs ayı sonuna kadar 156.7 milyar dolara inecek kadar bozdurdular. Bu bozdurma ile hesaplardan çıkan 8.3 milyar dolara karşılık gelen 24 milyar TL’lik tasarrufu da, TL mevduatına yatırarak, nisan ayı sonunda 707.5 milyar TL olan TL mevduatı toplamını, 741.7 milyar TL’ye getirdiler. Bu arada, 10 milyar TL de fazladan, taze TL mevduat hesaplarına yatmış oldu.

Haziran ayına girilmesi ile birlikte dolar-TL kurunda bir kez daha 2.80 TL düzeyine geri gelişi zor gören vatandaşlarımız, dolar kurunun 2.96-3.00 TL mi, yoksa 2.92-2.88 TL mi, hangi banda oturacağını merakla beklerken, 27 Mayıs ile 10 Haziran arasındaki iki haftada, döviz mevduatını 2.4 milyar dolar artırarak, 159.1 milyar dolara getirdiler. Dövize geçiş amacıyla kullanılan 7 milyar TL’nin 2 milyar TL’si piyasadan gelen TL ile alınırken, 5 milyar TL ise TL mevduatı hesapların-dan karşılandı. 27 Mayıs ile 10 Haziran arası, TL mevduatı toplamı da 741.7 milyar TL’den 736.1 milyar TL’ye geldi.

27 Haziran 2016 Pazartesi

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

Dijital dünyanın bir sonraki büyük sıçraması, kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Bu ajanlar, klasik yapay zeka uygulamalarının aksine, insan müdahalesine gerek duymadan gelişebiliyor. Yani, insanın beslediği verilerle değil, otonom olarak öğrenme ve evrim geçirme kabiliyetine sahipler. Bu değişim, teknoloji, sağlık, finans gibi birçok sektörde büyük bir devrim yaratma potansiyeline sahip.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka nasıl çalışır?

 

Bu ajanların en önemli özelliği, beyin yapısına benzer şekilde öğrenebilmesi. Sinir ağları ve derin öğrenme algoritmaları, deneyimlerden ders çıkarma yetisi kazandırıyor. Ayrıca, takviye öğrenme adı verilen bir süreçle, ajanlar deneme-yanılma yöntemiyle performanslarını sürekli iyileştiriyor. Evrimsel algoritmalar da ajanların doğal seleksiyon gibi en verimli stratejileri zamanla seçmesine olanak tanıyor.

 

OTONOM YAPAY ZEKA İLE İNSAN İŞBİRLİĞİ

 

Bu yeni yapay zeka nesli, yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor; aynı zamanda insanlarla birlikte çalışarak, yeni çevrelere ve zorluklara uyum sağlayabiliyor. Bu ajanlar, veri analizi ve karar verme süreçlerinde insan girdisine daha az ihtiyaç duyarak işletmelere zaman ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

 

Bu teknoloji sayesinde müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbotlar da etkileşimler yoluyla kendilerini geliştirerek daha etkili ve verimli hale getirecek. Ayrıca, akıllı şehirler ve enerji yönetimi gibi alanlarda gerçek zamanlı veri analizlerine dayalı iyileştirmeler yapmaları mümkün hale geliyor.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanları sayesinde müzik, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlarda izleyici geri bildirimlerine göre evrilen eserler üretebilecek. Kişisel asistanlar ise kullanıcılarının tercihlerini öğrenerek, onları bir adım önceden tahmin edebilecek. Bu teknolojilerin bağımsız gelişme yetenekleri, sorumluluk ve etikle ilgili birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Otonom yapay zekanın yanlış kararları kimin sorumluluğunda olacak? Yapay zekanın edindiği önyargılar nasıl kontrol edilecek? Ayrıca, bu ajanların iş dünyasında insanları yerinden etme potansiyeli nasıl yönetilmeli?

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının insan zekasını belirli alanlarda aşma potansiyeli oldukça heyecan verici. Ancak, bu gelişimin insan değerleri ve toplumsal hedeflerle uyumlu ilerlemesi için denetim mekanizmalarının kurulması gerekiyor. Yapay zeka, her ne kadar bağımsız bir gelişim gösterebilse de geleceğin insan ve yapay zeka işbirliğinde şekilleneceği açık.

 

Bu yeni yapay zeka çağı, teknolojinin sınırlarını yeniden belirlerken, insan yaratıcılığı ile yapay zekanın hesaplama gücü arasındaki işbirliği, dijital dünyada büyük dönüşümlere neden olacak.


adnan.ertemel@gmail.com

21 Ekim 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bilindiği üzere dünya genelinde kutlanan çok sayıda ‘gün’ bulunuyor. Bunların tümüne birden farkındalık günü diyoruz. 

 

Alenileştirilen niyet bu. Arka planı hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bunların en yaygın ve anlamlı olanı ‘Öğretmenler Günü’nden en anlamsızlardan biri olan ‘Dünya Pizza Günü’ne kadar yılın tüm günlerinin doldurulduğu bir ortamdayız. Buna muhalif olarak ‘Dünya Lahmacun Günü’ önerisi getirecek değiliz. Genel olarak; doktorlar günü gibi meslek günü, dünya barış günü gibi küresel günler, Noel gibi dini günler, Anzak Günü gibi tarihi anı günleri, Çocuk Hakları Günü gibi özel ilgi alanları ve Dünya Kanser Günü gibi sağlık günleri türünden farklı kategorileri bulunuyor. 

 

Dünyada bu alanda bir salgın aldı başını gidiyor. Farkındalık oluşturmadan öte iktisadi boyutu öne çıktığı için de ticari kuruluşlar bu durumu tetikleyip duruyor. Yani aslında işin suyu çıkmış durumda. Hakikaten 365 gün içinde boşu kalmadı, yeni bir gün icat edecek olsanız biriyle mutlaka çakışacaksınız. İyi niyetle yola çıkan ve hakikaten farkındalık oluşturmayı hedefleyenler de ticari yanının gücü karşısında pes etmiş durumda. Dünya Gülümseme Günü türünden iktisadi yanı olmayan birkaç masum günün dışında tümü bu çemberin içinde olmaya mahkûm maalesef.

 

*           *           *

 

Bu gidişatın psikolojik ve sosyolojik boyutunu, bunun oluşturduğu tehlikeleri kimsenin düşündüğü ve tedbir geliştirdiği yok. Herkes ticari boyutunun kurbanı olmuş durumda, zira sektörler çalışıyor. Her güne özel bir anlam yüklenmesi, bireyde oluşturduğu duygusal yük ve özellikle sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyleri kutlamak, hatırlamak veya farkındalık oluşturmak zorunda kalmak, stres, tükenmişlik ve baskı hislerine yol açıyor. Başka bir taraftan özel günlerin fazla olması, bu günlerin değerini yitirmesine sebep oluyor. Çok fazla gün olduğunda, insanlar hangi günün gerçekten önemli olduğuna odaklanmakta zorlanıyorlar. 

 

Bu da insanların bu günlere karşı duyarsızlaşmasına neden oluyor. Bazı özel günler ise iyice ticari hale geldiğinden (Sevgililer Günü, Babalar Günü gibi) özellikle maddi açıdan zorluklar yaşayanlar için kaygı ve stres biriktiriyor.

 

Batı kökenli günler ise küreselleşmenin artışı ile farklı kültürlere yayılarak bu toplumların yerel değerleri üzerinde baskın hale geliyor, kendi normlarını ve değerlerini daha zayıf topluluklara dayatarak küresel düzeyde hegemonya kuruyorlar. Bu da istenmedik bir durum olan kültürel çeşitliliğin azalmasıyla neticeleniyor.

 

*           *           *

 

Diğer husus ise sosyal medya platformlarının, günlerin kutlanmasını neredeyse zorunlu hale getirmesidir. Ritüeller, bir toplumun kolektif bilincini pekiştiren önemli unsurlar olsa da aşırı tekrarlandıklarında veya ticarileştiklerinde bu anlamı kaybetme riskini taşıyor. Böylece bu tür günler sıradanlaşarak sembolik anlamlarını bir ölçüde yitirmiyor. Sosyolojik açıdan ise yılın her gününün bir özel günle dolu olması, bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, tüketim alışkanlıklarını, kimlik ve aidiyet duygularını, hatta toplumsal normları ve kültürel dinamikleri doğrudan etkiliyor. 

 

Peki, negatifliğin daha çok olduğu bu durumda birey ve toplum olarak makuliyeti nasıl sağlarız? Bu işin tehlikelerinden nasıl korunuruz? Bu soruların kısa cevabı; kendimiz için en anlamlı ve değerli olan günleri tercih ederek bu günlere odaklanabilir, her günü kutlamak zorunda hissetmek yerine, gerçekten önemli bulduğumuz günlere katılım gösterme yolunu seçebiliriz. Bu doğrultuda tüketime dayalı kutlamalardan kaçınarak manevi, kişisel ve sade kutlamalara yönelmek gibi makul olanı tercih edebiliriz. Bir başka boyut ise küreselleşmenin etkisiyle özellikle Batı kaynaklı günlerin dünyanın her yerinde yaygınlaşması, yerel kültürlerin erozyona uğramasına sebep oluyor ve kültürel çeşitliliğe saygı duymak, yerel günleri ve ritüelleri korumak, kültürel mirasın devamlılığı açısından önemli tehdit oluşturuyor.

 

Şairin söylediği gibi yolun sonu görünmüyor. Bizde bir gün icat edelim mantığıyla karmaşa ve anlamsızlık iyice artıyor. Bu durum bireyin ve toplumun mücadele gücünü ise aşıyor, ticari döngünün esiri olup çıkıyoruz. Makuliyeti yakalamaktan başka çare de yok. 

21 Ekim 2024 Pazartesi