Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Işıkhan, "Tüm belediyelerimize, kurumlarımıza sesleniyorum; iş sağlığı konusunda gereken önlemleri alın mevzuatı uygulayın. Mevzuata uymayan herkese kararlı bir şekilde en ağır yaptırımları uygulayacağız." dedi.


Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü ile ilgili, değerlendirmelerde bulundu.

 

1 Mayıs'ın dünyanın birçok ülkesinde "işçi bayramı", "emek bayramı", "çalışanların birlik, dayanışma ve mücadele günü" gibi çeşitli adlarla kutlandığını anımsatan Işıkhan, şöyle konuştu:

 

"Osmanlı'nın son döneminde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında kutlanan 1 Mayıs, sonraki dönemlerde çeşitli sebeplerle yasaklanmıştır. Merhum Başbakan Adnan Menderes ile yeniden kutlanmaya başlanmış ve ücretli resmi tatil yapılmıştır. Darbelerden sonra 1 Mayıs kutlaması yeniden yasaklanmış, Rahmetli Turgut Özal ile açık alanlarda kutlanmaya başlanmıştır. Nihayet 2009'da o dönemde Başbakan olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından resmi tatil yapılarak, 'Emek ve Dayanışma Günü' ilan edilmiştir. Bugün, çok şükür, AK Parti ile başlayan demokratikleşme süreci, sosyal diyalog süreçlerinin artması, 1 Mayıs'ın barışçıl ve anlamlı bir şekilde kutlanması için atılan adımlar sayesinde, 1 Mayıs gerçek bir bayram olarak kutlanmaktadır."

 

EMEKÇİLER İDEOLOJİK SLOGANLARIN DEĞİL, SAMİMİ İCRAATLARIN MUHATABI OLMALI

 

Işıkhan, geçmişte bazı 1 Mayıs programlarının çeşitli provokasyonlara ve kaoslara sahne olduğunu hatırlatarak, "Bunlardan en çok bilineni, 1977 yılının 1 Mayıs'ıdır. Bu olay aynı zamanda, 1980 darbesine yol açan karanlık dönemin başlangıcı olmuştur. Yine 28 Şubat darbesi öncesi 1996 yılının 1 Mayıs'ında da 3 kişinin hayatını kaybettiğini biliyoruz. Tüm bu üzücü olaylarda hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyoruz." dedi.

 

Her dönem 1 Mayıs'ı huzursuzluk gününe çevirmek isteyen, bu bayrama leke düşürmeye çalışan birtakım marjinal grupların olabildiğini vurgulayan Işıkhan, şunları kaydetti:

 

"Bunların, işçiyi ve emeği savunmanın değil, istismar ve provoke etme peşinde olduğu ortada. Slogan üreterek, kaos çıkararak bir yere varılamayacağını; gelişimin ve ilerlemenin; sosyal diyalogla ve icraatla tesis edilebileceğini unutmamalıyız. İşçilerimiz, emekçilerimiz, ideolojik sloganların değil, samimi icraatların muhatabı olmalıdır. Çalışanlarımız, bir yandan ekmek derdindeyken, bir yandan da ülkemizin büyümesi için gece gündüz çalışıyorlar. Bizim için emek kutsaldır, alın teri kutsaldır. Bu anlamda tüm işçilerimize şunu söylemek istiyorum; Türkiye'nin kalkınması ve büyümesi için harcadığınız emeğinize minnettarız, alın terine minnettarız. Vatan-millet sevdasını yüreğinde barındıran işçilerimizin; ülkemize zarar verecek, ilerleyişimizi ve büyümemizi sekteye uğratacak, toplumu gerecek hiçbir eylemin içinde yer almak istemediklerini de biliyoruz."

 

1 MAYIS'I İSTİSMAR EDEN EYLEMLERE SICAK BAKMAMIZ ELBETTE MÜMKÜN DEĞİLDİR

 

Bir tarafta çalışan bir inşaat işçisi diğer tarafta 1 Mayıs bahanesiyle terör örgütü propagandası için pankart asan maskeli bir eylemcinin yer aldığı bir fotoğraf karesine dikkati çeken Işıkhan, şunları söyledi:

 

"Bu fotoğraf her 1 Mayıs gözümüzün önüne geliyor. 1 Mayıs'ın dayanışma ruhunu zedeleyen, 1 Mayıs'ı istismar eden bu eylemlere sıcak bakmamız elbette mümkün değildir. Böyle zamanları, toplumsal kaos için bir fırsat olarak görerek günün sonunda arkalarında bıraktıkları dağınıklığı, yine emekçilerimize toplatan anlayışın iyi niyeti sorgulanmalıdır. Biz, çalışan, üreten, büyüyen Türkiye'nin ortak değeri olan bu günü anlam ve önemine uygun şekilde, Türkiye olarak yediden yetmişe tüm vatandaşlarımızla bütün meydanlarımızda, emeğin ve üretimin olduğu her mecrada bir bayram havasında icra edeceğiz."

 

SOSYAL DİYALOG MEKANİZMALARINI GELİŞTİRDİK

 

Sendikalaşma oranına da değinen Işıkhan, Türkiye'de 2,5 milyon sendikalı işçi ve 2 milyon 130 bin sendikalı memurun bulunduğunu bildirdi.

 

Sendikalı işçilerin yüzde 54'ünün TÜRK-İŞ, yüze 34'ünün HAK-İŞ, yüzde 10'unun ise DİSK'e bağlı sendikaların üyesi olduğuna dikkati çeken Işıkhan, "Sendikalı kamu personelimizin yaklaşık yüzde 50'si Memur-Sen'e, yüzde 26'sı Türkiye Kamu Sen'e, yüzde 8'i KESK'e, yüzde 8'i Birleşik Kamu İş'e bağlı. Sendikalaşma sayılarının ve oranlarının artırılması için çok önemli düzenlemelere imza attık. 2012 yılında Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununu, sosyal taraflarla istişare yaparak hazırladık ve çalışma hayatını darbe yasalarından arındırdık." dedi.

 

Örgütlenme özgürlüğünün önünde, kökü darbeler ve baskıcı dönemlerde olan tüm engelleri kaldırdıklarını belirten Işıkhan, tüm sendikalara hakkın ve adaletin peşinde özgürce faaliyet gösterebilecekleri zemini sağlayacak düzenlemeleri hayata geçirdiklerini söyledi.

 

Memurların toplu sözleşme yapma hakkına anayasal güvence getirdiklerini, özellikle kamu sendikacılığında çok iyi durumda olunduğunu ifade eden Işıkhan, kamuda sendikalaşma oranını yüzde 50'den yüzde 75'lere kadar çıkardıklarını belirtti.

 

Işıkhan, "İşçi ve işveren sendikalarına üyelik işlemlerinde noter şartını kaldırdık, üyelik işlemlerinin e-Devlet kapısı üzerinden gerçekleştirilmesini sağlayarak sendikalaşmayı kolaylaştırdık. Sosyal diyalog mekanizmalarını geliştirdik. Kamu Personeli Danışma Kurulunu, Üçlü Danışma Kurulunu, Çalışma Meclisi'ni kurduk ve topluyoruz. Sendikalarımızla görüşmeden hiçbir adım atmıyoruz." diye konuştu.

 

1 MAYIS'I 'EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ' OLARAK RESMİ TATİL İLAN ETTİK

 

Çalışma hayatında sosyal diyaloğun en önemli rehberleri olduğunu vurgulayan Işıkhan, Bakanlıklarının çalışma hayatı alanında attığı adımları, şu şekilde sıraladı:

 

"Asgari ücrette ve kamu çalışanlarının maaşlarında tarihi artışları, işçilerimizin, işverenlerimizin ve sendikalarımızın azami mutabakatını sağlayarak gerçekleştirdik. 1 Mayıs'ı 'Emek ve Dayanışma Günü' olarak resmi tatil ilan ettik. Güvenceli esneklik anlayışıyla yeni çalışma biçimlerini iş mevzuatına dahil ettik. İşçilerimizin yıllık izin sürelerinin, bir bölümü 10 günden aşağı olmamak üzere bölümler halinde kullanılabilmesine olanak tanıdık. Kadın işçilere, analık izninin bitiminden itibaren; birinci doğumda 60 gün, ikinci doğumda 120 gün ve sonraki doğumlarda 180 gün süreyle yarı zamanlı çalışma hakkı getirdik. Ebeveynlerden birine, çocukları ilköğretim çağına gelene kadar kısmi süreli çalışma imkanı getirdik."

 

Merkezi yönetim kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarındaki alt işveren işçileri doğrudan çalıştıkları kurum ve kuruluşlarda sürekli işçi kadrosuna aldıklarını da belirten Işıkhan, bu şekilde, sürekli işçi kadrosuna alınanların belli bir yaşta emekli olma zorunluluğunu ortadan kaldıran ve emekli olma hususunda tercih yapmalarına imkan veren düzenlemeyi gerçekleştirdiklerini söyledi.

 

Işıkhan, "Dini inançları yüzünden ayrımcılığa uğrayan, başörtüsü yüzünden eğitim özgürlüğü kısıtlanmış, ayrımcılığa uğramış kadınların eğitim ve çalışma haklarını kullanabilmelerini sağlamak amacıyla başörtüsü yasağını kaldırdık. Mahalli idarelerde en çok üyeye sahip sendika ile ilgili mahalli idare arasında Sosyal Denge Sözleşmesi yapılabilmesine imkan sağladık." dedi.

 

HERKESE EŞİT ŞARTLARDA SOSYAL GÜVENLİK HİZMETİNİ İLKE EDİNDİK

 

Bakan Işıkhan, "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" anlayışı üzerine inşa ettikleri Sosyal Güvenlik Reformu ile sistemin dağınık haldeki parçalı kurumsal yapısını ortadan kaldırdıklarını belirterek, sosyal güvenlik hizmetinin tek elden ve etkin bir şekilde Sosyal Güvenlik Kurumu çatısı altında sunulmasını sağladıklarını söyledi.

 

Sosyal güvenlik sisteminin kapsamını genişleterek daha fazla vatandaşın sosyal güvenceye kavuşturulduğunu dile getiren Işıkhan, şunları kaydetti:

 

"Çalışanlar, işverenler ve emekliler arasında hakkaniyetli bir denge sağlamak amacıyla ayrıcalıklı statüleri kaldırarak işçi, memur, esnaf herkese eşit şartlarda sosyal güvenlik hizmeti verilmesini ilke edindik. Basın Kartı Yönetmeliğine göre basın kartı sahibi olanlara, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumunda haber hizmetinde fiilen çalışanlara, ceza infaz kurumunda çalışanlara ve sağlık personeline fiili hizmet süresi zammı hakkı verdik. Ev hizmetlerinde bir veya birden fazla gerçek kişi tarafından çalıştırılan ve çalıştıkları kişi yanında çalışma gün sayısı 10 günden az olan kişiler için prime esas günlük kazanç alt sınırının yüzde 2'si oranında iş kazası ve meslek hastalığı sigortası primi ödenebilmesine imkan tanıyarak sigortalı olmalarını sağladık."

 

Çiftçilere sigorta primlerini hasat zamanıyla uyumlu şekilde 6'şar aylık dönemler halinde ödeyebilme imkanı sağladıklarını anımsatan Işıkhan, "İki çocukla sınırlı olan doğum borçlanması hakkının kapsamını 2014 yılından itibaren üç çocuk olarak genişlettik. Asgari ücretten alınan vergilerin kaldırılması uygulamasını hayata geçirerek tüm gelir gruplarında asgari ücrete kadar olan kazançlar için vergi muafiyeti getirdik. Bu tarihi adımla, işçi, memur tüm çalışanlarımızın refah seviyesini artırdık." dedi.

 

ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI ORANI YARI YARIYA AZALDI

 

İş Sağlığı ve Güvenliği alanında müstakil bir yasa ile alt düzenlemeleri hayata geçirerek önemli bir reforma imza atıldığını ifade eden Işıkhan, şunları söyledi:

 

"Tehlikeli ve çok tehlikeli iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin etkinliğini artırmak için teşvik uygulamalarını hayata geçirdik. Az tehlikeli iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin uygulanabilmesini sağlamak amacıyla işverenlere eğitim hizmeti sağladık. İş sağlığı ve güvenliği hizmeti alan ve üç yıl boyunca ölümlü veya sürekli iş göremezlikle neticelenen iş kazası yaşanmayan, 10'dan fazla çalışanı bulunan çok tehlikeli iş yerinde, işsizlik sigorta prim oranını yüzde 50 azalttık. İş kazası oranlarını düşürdük. 2002'ye göre 2023'te, ölümlü iş kazası oranında yarı yarıya azalma gerçekleşmiştir."

 

Işıkhan, maden işçilerinin her zaman yanında olduklarını ve onların çalışma koşullarını iyileştirdiklerini belirterek, "Yeraltı madenlerinde personel takip sistemi, sığınma odaları ve oksijenli ferdi kurtarıcıların kullanılmasını zorunlu hale getirdik. Maden işçilerimizin çalışma sürelerinde, yıllık izinlerinde, iş güvencelerinde iyileştirmeler yaptık. Hayata geçirdiğimiz iş sağlığı ve güvenliği reformunu kararlılıkla uygulamaya devam edeceğiz." dedi.

 

İLÇE BELEDİYESİNİN CİDDİ BİR İHMALİ DE SÖZ KONUSU

 

Yaklaşık 1 ay önce İstanbul Beşiktaş'ta bir iş yerinde 29 kişinin hayatını kaybettiği yangına da değinen Işıkhan, şunları kaydetti:

 

"Bakanlık olarak kayıplarımızın ailelerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Buradan bir kez daha, hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Birçok basit konuda infial çıkaran bir kesim var ama nedense bu kişiler, 29 işçinin öldüğü bu büyük felakete kör, sağır ve dilsiz duruma geldiler. Çünkü bu yangında işverenin sorumluluğu gibi bu işletmeye çalışma ruhsatı veren ilçe belediyesinin ciddi bir ihmali de söz konusu. CHP Belediyesi diye bu ölümlere sessiz kalındığı zaman, samimiyetiniz sorgulanıyor. Samimi olmak lazım. Gerçekten vatandaşımızın sağlığını ve güvenliğini düşünerek hareket etmemiz, tavır ve duruş almamız lazım. Biz devam eden hukuki sürecin takipçisiyiz. İş sağlığı ve güvenliği konusunda denetimlerimizi sıkılaştırarak devam ettireceğiz. Tüm belediyelerimize, kurumlarımıza, işverenlerimize sesleniyorum; iş sağlığı ve güvenliği konusunda gereken önlemleri alın mevzuatı uygulayın. Mevzuata uymayan herkese politikamızdan taviz vermeden kararlı bir şekilde en ağır yaptırımları uygulayacağız."

24 Nisan 2024 Çarşamba

İthalat ve ihracat denetimlerinin risk esaslı olarak 7/24 online yapılmasını sağlayan ve günlük ortalama 12 bin kalemin üzerinde başvurunun gerçekleştirildiği TAREKS, yenileniyor.


Yapay zeka, makina öğrenmesi ve NLP (metin tanımlama) teknolojileri ile destek-lenecek yeni TAREKS’in ekim ayında devreye alınması planlanıyor.

 

HABER: ŞEREF KILIÇLI

 

Dış ticarette klasik denetleme anlayışı, 2012 yılında yerini riske dayalı kontrol sistemine bıraktı. Hem tüketiciyi hem de üreticiyi korumak için yapılan ithalat ve ihracat denetimlerinin risk esaslı olarak gerçekleştirilmesi ise web tabanlı bir yazılım olan TAREKS sistemiyle yürütülüyor. Yine bu süreçte mevzuattaki yükümlülüklerini yerine getirerek piyasaya güvenli ürün arz eden yerli üreticinin ve mevzuata uygun ürün ithal eden ithalatçının haksız rekabete uğramasının engellenmesi de büyük önem taşıyor. Bugün TAREKS sistemini 105 binden fazla firma ve firmalar adına işlem yapan 14 binden fazla kullanıcı, 7/24 online esasıyla kullanıyor. Sistem aracılığıyla günlük ortalama 12 bin kalemin üzerinde başvuru yapılıyor.

 


TALEP VE ÖNERİLER

 

Sektörlerin vizyonuna katkı sağlayan etkinliklerini sürdüren İstanbul Ticaret Odası, ‘Dış Ticarette Risk Esaslı Kontrol Sistemi (TAREKS) Üzerinden Yürütülen İthalat Denetimlerinde Yaşanan Sorunlar ve Çözüm Önerileri’ konulu seminer gerçekleştirdi. Açılış konuşmalarını İTO Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu ile Ticaret Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürü Hakkı Karabörklü’nün yaptığı toplantıda, TAREKS ile ilgili mevcut uygulamalar, teknolojinin sunduğu yeni imkanlar çerçevesinde planlanan güncellemeler ve sektörlerin talepleri konuşuldu. Sektör temsilcilerinin öncelikli talep ve önerileri arasında, denetim sürecinin kısalması ve ilgili maliyetlerin düşürülmesi yer aldı. İthalatta tebliğ sürelerinin artırılması ve yeni düzenlemelere hazırlık için daha fazla zaman verilmesi önerileri de gündeme getirildi.

 


MALİYET ETKİNLİĞİ

 

Kamu ile özel sektörün işbirliğinin artırılmasının dış ticarette hız ve verimliliğin yükselmesini de sağladığını belirten İTO Başkan Yardımcısı Mehmet Develioğlu, şöyle konuştu: “Odamızdaki 81 meslek komitesinin birçoğunun ürün güvenliği ile ilgili talepleri var. TAREKS, iş dünyamıza sunulan çok önemli bir hizmet. İş dünyamızı ve tüketicileri her türlü riskten korumak, ticaretteki yapısal kontrolleri en erken safhada yapmak amacıyla bu hizmet veriliyor. Şu noktaların da altını çizmeliyiz: Denetim süreçlerinde kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılması gerekiyor. Maliyetlerin azaltılması ve başvuru işlemlerinin daha da kolaylaştırılması gerektiğine de inanıyoruz. Hepimizin ortak arzusu; güvenli, sağlıklı ve etkin bir dış ticaretin Türkiye ekonomisine katkı sağlaması. Denetimle ilgili süreçlerin hızlandırılması, zamanı iyi kullanmamız sonucunu da getirecektir.”

 

RİSK ANALİZİ

 

Toplantının sunum bölümünde, Ticaret Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü Elektronik Sistemler ve Veri Analizi Daire Başkanı İsmail Hakkı Görücü, Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü İthalat Denetimi Dairesi Ticaret Uzmanı Şeyma Bahçeci, Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü İthalat Denetimi Dairesi Ticaret Uzman Yardımcısı Kübra Demir, TAREKS’te yapılacak yeniliklerin firmaların ithalat süreçlerini nasıl etkileyeceğini aktardı. Çalışmaları devam eden yeni TAREKS’in, yapay zeka, makina öğrenmesi ve NLP (metin tanımlama) teknolojileri destekli olarak yeni bir risk analizi sunacağı belirtildi. Projenin daha hassas risk tespitinin yanı sıra daha güçlü entegrasyon, etkin raporlama, gelişmiş yardım-destek gibi birçok avantajının da olacağı ifade edildi. Yeni TAREKS’in faz çalışmalarının tamamlanmasının ardından ekim ayında lansmanının yapılacağı kaydedildi.

 

PROJE KAPSAMINDA YENİ VERİ TABANI OLUŞTURULUYOR

 

Hazırlık çalışmaları faz 3 seviyesinde devam eden yeni TAREKS Projesi’nin kapsamında şunlar yer alıyor: Yeni veri tabanı yapısı, gelişmiş risk analizi, iş zekası raporlama, belge-resim okuma (OCR), metin tanımlama, mobil cihazlarla uyumlu yeni kullanıcı arayüzü.

 

DIŞ TİCARETTE TÜM ÜRÜNLER TEKNİK DÜZENLEMEYE TABİ

 

Türkiye’nin 1995 yılında Avrupa Birliği (AB) ile imzaladığı Gümrük Birliği Anlaşması neticesinde yeni bir mevzuat sürecine girdiğini hatırlatan Ticaret Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürü Hakkı Karabörklü, şunları söyledi: “Gümrük Birliği, sadece vergi indirimleri veya vergilerin sıfırlanması değildi. Çok geniş kapsamlı bir anlaşmaydı. Teknik mevzuat uyumu kapsamında Türkiye, AB’nin tüm müktesabatını kendi iç hukuk sistemine dahil etti. Geçen süre içerisinde hemen hemen mevzuatın tamamı AB ile uyumlu hale geldi. AB’deki tüm gelişmeler, güncellemeler de iç mevzuatımıza dahil edildi. Bu mevzuat uyumunun amacı, ülkemizde üretilen ürünlerin ihraç pazarlarında çok iyi bir şekilde kabul görmesini sağlamaktı. Tüm ürünler bir şekilde teknik düzenlemeye tabi. Makinalardan tıbbı cihazlara, oyuncaklardan asansörlere kadar her ürünün teknik düzenlemesi var. Teknik düzenlemesi olmayan alanlarda ise AB Genel Ürün Güvenliği Yönetmeliği çıkardı. Dolayısıyla ithalatta denetlenip denetlenmediğine bakılmaksızın her ürünün ilgili teknik düzenlemeye göre üretilmesi zorunluluğu var.”

06 Mayıs 2024 Pazartesi

Türkiye, bu yıl tarımda bereketli bir sezona hazırlanıyor. Bu kış yağışlar geçen yıl kış mevsimine göre yüzde 66 fazla seyretti. Geçen yıla oranla daha fazla yağışın olması tarımsal üretimin artmasına ve verimli bir hasat sezonu geçirilmesine de katkıda bulunacak.


Bol yağışların, bu seneki üretime olumlu etki yapacağı ürünlerden biri de pirinç. Buğday, arpa ve mısırda da hasat beklentileri yüksek. Yağmurla gelen bereketin raflara da olumlu yansıması ve enflasyonda düşüşü pozitif etkilemesi bekleniyor.  

 

MESUDE DEMİRHAN

 

Dünyanın en büyük 10 tarım ekonomisinden biri olan Türkiye, tarımsal hasılada Avrupa’da birinci sırada yer alıyor. Türkiye, bu yıl da yağışların etkisiyle verimli ve bereketli bir sezon geçirmeye hazırlanıyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre; 2024 yılı kış mevsimi (2023 Aralık, 2024 Ocak, Şubat), 2023 yılı kış mevsimi yağışlarının üzerinde olmasına rağmen uzun yıllar yağışları normalinin altında gerçekleşti. Türkiye geneli kış mevsimi normali (1991-2020) 205.3 milimetre (mm) iken geçen yıl kış mevsimi yağışı 114.8 ve 2024 yılı kış mevsimi yağışı 190.5 mm oldu. Bu kış yağışlar normale göre yüzde 7 az ancak, geçen yıl kış mevsimi yağışlarına göre yüzde 66 fazla. 

 


2020-2023 döneminde yağış normalin altında gerçekleşti. 2024 kış mevsiminde ise 2023 yılı değerlerine göre daha fazla yağış oldu. Geçen yıla göre daha fazla yağış meydana gelmesi, tarım üretiminin artmasına ve bereketli bir hasat sezonunun geçirilmesine katkı sağlayacak. Raflara da olumlu yansıması beklenen bu durum enflasyonun düşmesine olumlu etki yapacak. Türkiye’de su, daha çok tarım alanında kullanılıyor. Tarımda havanın soğuk, rüzgarın az ve bitkinin ihtiyacı kadar su verilmesi durumunda suyun yeterli olacağı ifade ediliyor. Tarımdaki üretimde sıcaklık, rüzgâr gibi meteorolojik elemanlar yanında bitkilerin ihtiyaç duyduğu dönemde yağış meydana gelmesi, biriktirme veya akarsu kaynaklarının yeterli olmasının tarımsal üretime katkı yaptığı belirtiliyor.

 

SU KAYNAKLARINI İYİ KULLANALIM

 

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Toros, Türkiye geneli ortalama yağış değerinin 573 milimetre olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: “Yıllık yağış değerleri genellikle normal etrafında salınımlar yapıyor. Daha önceki dönemlerde normalin altında veya üzerinde seyreden yıl sayısı 3 yılı geçmezken 2019 sonrasında 4 yıl normalin altında yağış gerçekleşti. Türkiye potansiyel yağış suyu miktarı ortalama 450 milyar metreküp olmakla birlikte bu değer 350-550 milyar metreküp arasında değişiyor. Günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yerüstü suyu potansiyeli yılda ortalama toplam 94 milyar metreküp. 

18 milyar metreküp olarak belirlenen yeraltı suyu potansiyeliyle birlikte ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar metreküp olup, 57 milyar metreküpü kullanılıyor. Su kaynakları iyi değerlendirildiğinde Türkiye su yönünden herhangi bir sıkıntı çekmeyebilir. Bunun için havza bazında 3-4 yıllık su bütçesi planlaması yapılması elzem.”

 

ENFLASYON SEPETİNE OLUMLU ETKİ EDECEK

 

Bu yılki bol yağışlar, tarımsal ürünlerde verimi artırırken, enflasyonun düşmesine de katkı sağlayacak. TÜFE hesaplamalarında belirlenen ana grup ağırlıklarına göre; gıda ve alkolsüz içeceklerin ağırlığı yüzde 25.43’ten yüzde 24.98’e, konutun ağırlığı yüzde 16.61’den yüzde 14.2’ye gerilerken, ulaştırmanın ağırlığı yüzde 15.08’den yüzde 17.35’e yükseldi. Sağlık, eğlence ve kültür, lokanta ve oteller, eğitim, giyim ve ayakkabı, alkollü içecekler ve tütün grup ağırlıkları artarken, ev eşyası ile çeşitli mal ve hizmetlerin ağırlığı düştü. Haberleşmede ise grup ağırlığının değişmediği görüldü. Söz konusu ağırlıklar, alkollü içeceklerde ve tütünde yüzde 3.75, eğitimde yüzde 1.79, giyim ve ayakkabıda yüzde 6.94, ev eşyasında yüzde 8.12, sağlıkta yüzde 3.71, haberleşmede yüzde 3.33, eğlence ve kültürde yüzde 3.33, lokanta ve otellerde yüzde 8.17, çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 4.29 olarak belirlendi.

 

TARIMDA ÜRETİM KAYBI YAŞAMAYIZ

 

Güneydoğu Anadolu Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Celal Kadooğlu, geçen yıl ilkbahar aylarında, geçmiş yıllardaki sezon ortalamasının üzerindeki yağışlar nedeniyle tarımda yüksek bir rekolte olduğunu hatırlattı. Bu yıl hava koşullarının, mevsim ortalamalarına göre normal seyrettiğini söyleyen Kadooğlu, “Tarımda bir üretim kaybı yaşamayı beklemiyoruz. Çünkü hasat edilen alanda miktar olarak bir artış var. Bu da buğday ve arpa üretiminde geçen senenin altına düşmemizin önüne geçecek gibi görünüyor. Geçen yıl gerçekleşen yüksek yağışların, bu yılki üretime katkı sağladığı alanlardan biri pirinç olacak. O dönem yağan yağmurların doldurduğu barajlar, mevcut sulama suyunu arttırdığı için pirinç üretiminde bir verimlilik artışı yaşanıyor. Hasat edilen toplam çeltik alanı bir önceki yıla göre neredeyse aynı ama bu yıl ülkemizde pirinç üretiminin 500 bin tondan fazla artması muhtemel” dedi.

 

Kadooğlu, gıda fiyatlarının enflasyon hesaplaması içinde öne çıkan bir kalem olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Bireyler için de hayat pahalılığının en yüksek oranda hissedildiği alan. Faizlerin yüzde 60-70 seviyelerine yükseldiği, maliyetlerin döviz bazında yüzde 12-18 arasında arttığı bir dönemden geçiyoruz. Şu an temel gıda fiyatlarının, gerçek üretim maliyetlerinin tamamını yansıtmıyor oluşunda üreticilerimizin ve imalatçı işletmelerin özverileri çok etkili. Enerji, işgücü, lojistik ve depolama gibi unsurların bizlere getirdiği yükün, özellikle yılın ikinci yarısında enflasyondaki gerilemeye bağlı olarak azalacağını ümit ediyoruz. Bu alanlardaki maliyetlerimiz azaldığı zaman, yüksek üretim kapasitemiz sayesinde gıda fiyatlarında istikrarı hep birlikte oluşturacağımıza inanıyoruz.”

 

BUĞDAYDA EKİLİ ALAN ARTTI 

 

Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zeki Bayramoğlu, Türkiye’nin çok geniş bir coğrafyaya ve farklı özelliklere sahip olduğunu belirterek, bu seneki yağışların İç Anadolu Bölgesi’nde geçmiş yılların ortalamasının altında olduğunu söyledi. Diğer bölgelerde yağışların daha iyi olduğunu belirten Bayramoğlu, “Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu’da ortalamanın üzerinde iyi yağışlar var. Ürünler göz dolduruyor ve bu yıl yüksek verim beklentisi var. Marmara Bölgesi’nde de yağış beklenilenin üzerinde. Karadeniz Bölgesi’nde ise yıllar ortalaması itibariyle normal. Şu ana kadar Türkiye geneline baktığınızda geçen seneye göre iyi durumdayız. Türkiye genelinde bu yıl ekilen buğday arazisi 7 milyon dekar civarında. Mısır fiyatları geçen yıl düşük olduğu için mısır yerine bu yıl buğday eken üreticimiz çok fazla. Buğday rekoltesini bu yıl 22 milyon tonun üzerinde bekliyoruz. Dolayısıyla geçen yıla göre üretim miktarının daha fazla olacağını tahmin ediyoruz” dedi.


Şu an tarlada ekili olan ürünlerin arpa ve buğday olduğunu hatırlatan Bayramoğlu, diğer ürünlerin de yeni ekilmeye başlandığını bildirdi. Bayramoğlu, şöyle devam etti: “Güneydoğu’da ve Akdeniz’de mısırlar ekildi ama Türkiye genelinde arpa ve buğday var. Buğday, arpa ve tahıl fiyatları şu anda çok yüksek. Devletin iç piyasayı ve çiftçimizi korumak için hasat dönemi öncesinde yürürlüğe koyduğu ithalat rejimi uygulamasına göre buğday, arpa ve mısır ithalatında gümrük vergisi yüzde sıfırdan yüzde 130’a yükseltildi. Şu an buğdayın enflasyona olumsuz etki edecek bir durumu söz konusu değil. Hatta dünyada fiyatlar düşüyor. Çünkü dünya genelinde yağışlar bol ve ürün rekoltesi çok iyi. Pandemide dünya geneline stoklanan ürünler de piyasaya çıktı. Arz fazlası olduğu için fiyatlar düşüyor.”

 

450 MİLYAR METREKÜP SU

 

Türkiye’nin yüz ölçümü 78 milyon hektar olup, TÜİK ile Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre bu alanın 24 milyon hektarı tarım arazisi olarak kabul ediliyor. Yapılan etütlere göre; mevcut su potansiyeli ile sulanabilecek arazi miktarı 8.5 milyon hektar olarak hesaplandı. 2019 yılı sonuna kadar 6.65 milyon hektar arazi sulamaya açıldı. Türkiye’de 573 mm olan yıllık ortalama yağış, yılda ortalama 450 milyar metreküp suya tekabül ediyor. Türkiye, kişi başına kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında, su baskısı yaşayan ülkeler arasında. Bu nedenle suyun tasarruflu ve optimum bir şekilde kullanılması ciddi öneme sahip. Depolamalı tesisler yapılması suretiyle su kaynakları potansiyelinin değerlendirilerek çok maksatlı bir şekilde kullanılmasına yönelik çalışmalar yürütülüyor. Ayrıca işletmede olan sulamalarda su kayıplarının önüne geçilerek suyun daha etkin ve verimli bir şekilde kullanılabilmesi, toprağın kalitesini etkileyen drenaj sorunlarının giderilebilmesi maksatlarıyla yenileme projelerinin ön plana çıkarılması ve klasik açık sistem sulama şebekeleri yerine modern kapalı sulama sistemlerinin kullanımının yaygınlaştırılması hedefleniyor.

 


2023 TARIM İHRACATI 35 MİLYAR DOLAR

 

Türkiye’nin tarım ihracatı 2023’te bir önceki yıla göre yüzde 2.8 artarak 35 milyar 164 milyon 253 bin dolara yükselerek rekor kırdı. Tarım ihracatı, geçen yıl toplam ihracatın yüzde 15.9’unu oluşturdu. Hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri 12 milyar 378 milyon 672 bin dolar, yaş meyve ve sebze 3 milyar 492 milyon 314 bin dolar, kuru meyve ve mamulleri 1 milyar 610 milyon 304 bin dolar, zeytin ve zeytinyağı sektörü 871 milyon 666 bin dolarla tüm zamanların en yüksek ihracatına imza attı. Geçen yıl hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri yüzde 8, yaş meyve ve sebze yüzde 18.3, kuru meyve ve mamulleri yüzde 2.7, zeytin ve zeytinyağı sektörü yüzde 75.9 ihracat artışı kaydetti.

06 Mayıs 2024 Pazartesi