tatil-sepeti

Aralık ayında Türkiye’de ve Dünya’da gerçekleştirilecek olan toplantılar ve açıklamalar 2016 yılındaki gelişmeleri ve öngörüleri şekillendirecek.

1.Yeni Hükümet Programı

Siyasetin iki yıldır gölgesinde kalan ekonomide Kasım genel seçimleri sonrası oluşan tek parti hükümeti ile beklentiler önemli ölçüde yükselmiştir. Yeni hükümetin ekonomi alanında yapacakları hükümet programında ortaya konulacaktır. Yeni hükümetle oluşan ekonomi yönetimi hem reform hem de genişletici para ve maliye politikası temsilcilerinden oluşmaktadır. Bu itibarla özellikle ekonomik büyümenin hem reformlarla hem de maliye ve para politikası ile destekleneceği yeni bir ekonomi dönemi beklenmelidir.

2.Avrupa Merkez Bankası Toplantısı

Avrupa Merkez Bankası son iki yıldır uyguladığı para politikası ile ekonomik büyümeyi desteklemektedir. Büyüme yüzde 2’lere kadar yükselmiştir. Ancak fiyatların düşüşü ve deflasyon riski halen sürmektedir. Bu nedenle Avrupa Merkez Bankası parasal genişlemeyi arttıracağı işaretini vermiştir. 3 Aralık tarihinde yapılacak toplantıda Avrupa Merkez Bankası parasal genişlemeyi arttırma kararı alacaktır. Buna bağlı olarak büyümenin kademeli hızlanması olasıdır, ancak Euro da zayıflamaya devam edecektir.

3. Moody’s Türkiye Kredi Notu Değerlendirmesi

Türkiye iki kredi derecelendirme kurumundan yatırım yapılabilir ülke kredi notuna sahip bulunmaktadır. Bunlardan negatif görünüme sahip olduğumuz Moody’s 4 Aralık günü Türkiye kredi notunu yenileyecektir. Bundan önceki 3 değerlendirmesini pas geçen Moody’s muhtemelen Türkiye’nin yatırım yapılabilir kredi notunu koruyacaktır. Hükümetin yeni ekonomi programında ortaya koyduğu reform isteği görünümün durağana çevrilmesine yol açabilecektir.

4.TCMB 2016 Para Programı
Yeni ekonomi yönetimi ve politikaları içinde en çok merak edilen Merkez Bankası para politikası olmaktadır. Merkez Bankası’nın büyüme dostu, düşük faizler içeren yeni bir para politikası uygulaması seçeneği de bulunmaktadır. TC Merkez Bankası 9 Aralık günü 2016 yılı para ve kur politikası belgesini açıklayacaktır. Bu belgede Merkez Bankası’nın politikaları da şekillenmiş olacaktır. Büyüme yanlısı ve faiz indirimlerini içeren bir politika uygulaması döviz kurlarını ve piyasa faizlerini arttıracaktır.

5.FED Toplantısı

Yıl boyunca faiz artışı beklenen ABD Merkez Bankası FED 15-16 Aralık tarihlerindeki yılın son toplantısında faiz arttırmaya başlayacaktır. FED 2016 yılında da faiz artışına devam edecektir. FED faiz artışı Doların diğer para birimleri karşısında güçlenmesi ve küresel faiz oranlarının da artması anlamına gelmektedir.

6.TC Merkez Bankası Faiz Toplantısı

TC Merkez Bankası FED’in faiz artışı ile ortaya çıkacak yeni koşullar karşısında faiz arttırmaya başlayarak para politikasını sadeleştirme sürecini tamamlayacağını açıklamıştı. Ancak yeni hükümet tam tersine faizlerin düşürülmesi yanlısıdır. Bu nedenle TC Merkez Bankası’nın FED faiz artışı sonrası izleyeceği adımlar önemli olacak, döviz kurları ve faizlerin yönünü belirleyecektir. FED faiz artış sonrası TC Merkez Bankası’nın faizleri arttıramaması döviz kurları ve TL faizleri yükseltecektir.

Son söz; 2016 yılı öngörüleri ve hedefleri için Aralık ayındaki bu önemli gelişmelerin sonuçları beklenmeli.

29 Kasım 2015 Pazar

Etiketler : Köşe Yazısı

DOÇ. DR. ADNAN ERTEMEL

Dijital dünyanın bir sonraki büyük sıçraması, kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının devreye girmesiyle gerçekleşiyor. Bu ajanlar, klasik yapay zeka uygulamalarının aksine, insan müdahalesine gerek duymadan gelişebiliyor. Yani, insanın beslediği verilerle değil, otonom olarak öğrenme ve evrim geçirme kabiliyetine sahipler. Bu değişim, teknoloji, sağlık, finans gibi birçok sektörde büyük bir devrim yaratma potansiyeline sahip.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka nasıl çalışır?

 

Bu ajanların en önemli özelliği, beyin yapısına benzer şekilde öğrenebilmesi. Sinir ağları ve derin öğrenme algoritmaları, deneyimlerden ders çıkarma yetisi kazandırıyor. Ayrıca, takviye öğrenme adı verilen bir süreçle, ajanlar deneme-yanılma yöntemiyle performanslarını sürekli iyileştiriyor. Evrimsel algoritmalar da ajanların doğal seleksiyon gibi en verimli stratejileri zamanla seçmesine olanak tanıyor.

 

OTONOM YAPAY ZEKA İLE İNSAN İŞBİRLİĞİ

 

Bu yeni yapay zeka nesli, yalnızca görevleri yerine getirmekle kalmıyor; aynı zamanda insanlarla birlikte çalışarak, yeni çevrelere ve zorluklara uyum sağlayabiliyor. Bu ajanlar, veri analizi ve karar verme süreçlerinde insan girdisine daha az ihtiyaç duyarak işletmelere zaman ve kaynak tasarrufu sağlıyor.

 

Bu teknoloji sayesinde müşteri hizmetlerinde kullanılan chatbotlar da etkileşimler yoluyla kendilerini geliştirerek daha etkili ve verimli hale getirecek. Ayrıca, akıllı şehirler ve enerji yönetimi gibi alanlarda gerçek zamanlı veri analizlerine dayalı iyileştirmeler yapmaları mümkün hale geliyor.

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanları sayesinde müzik, sanat ve edebiyat gibi yaratıcı alanlarda izleyici geri bildirimlerine göre evrilen eserler üretebilecek. Kişisel asistanlar ise kullanıcılarının tercihlerini öğrenerek, onları bir adım önceden tahmin edebilecek. Bu teknolojilerin bağımsız gelişme yetenekleri, sorumluluk ve etikle ilgili birçok soruyu da beraberinde getiriyor. Otonom yapay zekanın yanlış kararları kimin sorumluluğunda olacak? Yapay zekanın edindiği önyargılar nasıl kontrol edilecek? Ayrıca, bu ajanların iş dünyasında insanları yerinden etme potansiyeli nasıl yönetilmeli?

 

Kendi kendine öğrenen yapay zeka ajanlarının insan zekasını belirli alanlarda aşma potansiyeli oldukça heyecan verici. Ancak, bu gelişimin insan değerleri ve toplumsal hedeflerle uyumlu ilerlemesi için denetim mekanizmalarının kurulması gerekiyor. Yapay zeka, her ne kadar bağımsız bir gelişim gösterebilse de geleceğin insan ve yapay zeka işbirliğinde şekilleneceği açık.

 

Bu yeni yapay zeka çağı, teknolojinin sınırlarını yeniden belirlerken, insan yaratıcılığı ile yapay zekanın hesaplama gücü arasındaki işbirliği, dijital dünyada büyük dönüşümlere neden olacak.


adnan.ertemel@gmail.com

21 Ekim 2024 Pazartesi

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bilindiği üzere dünya genelinde kutlanan çok sayıda ‘gün’ bulunuyor. Bunların tümüne birden farkındalık günü diyoruz. 

 

Alenileştirilen niyet bu. Arka planı hakkında birçok şey söylenebilir elbette. Bunların en yaygın ve anlamlı olanı ‘Öğretmenler Günü’nden en anlamsızlardan biri olan ‘Dünya Pizza Günü’ne kadar yılın tüm günlerinin doldurulduğu bir ortamdayız. Buna muhalif olarak ‘Dünya Lahmacun Günü’ önerisi getirecek değiliz. Genel olarak; doktorlar günü gibi meslek günü, dünya barış günü gibi küresel günler, Noel gibi dini günler, Anzak Günü gibi tarihi anı günleri, Çocuk Hakları Günü gibi özel ilgi alanları ve Dünya Kanser Günü gibi sağlık günleri türünden farklı kategorileri bulunuyor. 

 

Dünyada bu alanda bir salgın aldı başını gidiyor. Farkındalık oluşturmadan öte iktisadi boyutu öne çıktığı için de ticari kuruluşlar bu durumu tetikleyip duruyor. Yani aslında işin suyu çıkmış durumda. Hakikaten 365 gün içinde boşu kalmadı, yeni bir gün icat edecek olsanız biriyle mutlaka çakışacaksınız. İyi niyetle yola çıkan ve hakikaten farkındalık oluşturmayı hedefleyenler de ticari yanının gücü karşısında pes etmiş durumda. Dünya Gülümseme Günü türünden iktisadi yanı olmayan birkaç masum günün dışında tümü bu çemberin içinde olmaya mahkûm maalesef.

 

*           *           *

 

Bu gidişatın psikolojik ve sosyolojik boyutunu, bunun oluşturduğu tehlikeleri kimsenin düşündüğü ve tedbir geliştirdiği yok. Herkes ticari boyutunun kurbanı olmuş durumda, zira sektörler çalışıyor. Her güne özel bir anlam yüklenmesi, bireyde oluşturduğu duygusal yük ve özellikle sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyleri kutlamak, hatırlamak veya farkındalık oluşturmak zorunda kalmak, stres, tükenmişlik ve baskı hislerine yol açıyor. Başka bir taraftan özel günlerin fazla olması, bu günlerin değerini yitirmesine sebep oluyor. Çok fazla gün olduğunda, insanlar hangi günün gerçekten önemli olduğuna odaklanmakta zorlanıyorlar. 

 

Bu da insanların bu günlere karşı duyarsızlaşmasına neden oluyor. Bazı özel günler ise iyice ticari hale geldiğinden (Sevgililer Günü, Babalar Günü gibi) özellikle maddi açıdan zorluklar yaşayanlar için kaygı ve stres biriktiriyor.

 

Batı kökenli günler ise küreselleşmenin artışı ile farklı kültürlere yayılarak bu toplumların yerel değerleri üzerinde baskın hale geliyor, kendi normlarını ve değerlerini daha zayıf topluluklara dayatarak küresel düzeyde hegemonya kuruyorlar. Bu da istenmedik bir durum olan kültürel çeşitliliğin azalmasıyla neticeleniyor.

 

*           *           *

 

Diğer husus ise sosyal medya platformlarının, günlerin kutlanmasını neredeyse zorunlu hale getirmesidir. Ritüeller, bir toplumun kolektif bilincini pekiştiren önemli unsurlar olsa da aşırı tekrarlandıklarında veya ticarileştiklerinde bu anlamı kaybetme riskini taşıyor. Böylece bu tür günler sıradanlaşarak sembolik anlamlarını bir ölçüde yitirmiyor. Sosyolojik açıdan ise yılın her gününün bir özel günle dolu olması, bireyler ve toplumlar arasındaki ilişkileri, tüketim alışkanlıklarını, kimlik ve aidiyet duygularını, hatta toplumsal normları ve kültürel dinamikleri doğrudan etkiliyor. 

 

Peki, negatifliğin daha çok olduğu bu durumda birey ve toplum olarak makuliyeti nasıl sağlarız? Bu işin tehlikelerinden nasıl korunuruz? Bu soruların kısa cevabı; kendimiz için en anlamlı ve değerli olan günleri tercih ederek bu günlere odaklanabilir, her günü kutlamak zorunda hissetmek yerine, gerçekten önemli bulduğumuz günlere katılım gösterme yolunu seçebiliriz. Bu doğrultuda tüketime dayalı kutlamalardan kaçınarak manevi, kişisel ve sade kutlamalara yönelmek gibi makul olanı tercih edebiliriz. Bir başka boyut ise küreselleşmenin etkisiyle özellikle Batı kaynaklı günlerin dünyanın her yerinde yaygınlaşması, yerel kültürlerin erozyona uğramasına sebep oluyor ve kültürel çeşitliliğe saygı duymak, yerel günleri ve ritüelleri korumak, kültürel mirasın devamlılığı açısından önemli tehdit oluşturuyor.

 

Şairin söylediği gibi yolun sonu görünmüyor. Bizde bir gün icat edelim mantığıyla karmaşa ve anlamsızlık iyice artıyor. Bu durum bireyin ve toplumun mücadele gücünü ise aşıyor, ticari döngünün esiri olup çıkıyoruz. Makuliyeti yakalamaktan başka çare de yok. 

21 Ekim 2024 Pazartesi