Büyük bir dağın eteğindeki mağara, iç duvarlarında oluşan tabakalar, sarkıt ve dikitler ile farklı görüntüsüyle dikkati çekiyor.
Küçük bir girişle başlayan ve ileriye doğru genişleyen Kuneba Mağarası, daha sonra kuzey ve güney yönlerine doğru uzanan tünellere dönüşüyor.
Tamamen doğal olan mağarada, kumtaşı, kireç taşı ve kil tabakaları bulunuyor. Tavandan damlayan yer yer akan sulardaki kalsiyum ve magnezyum gibi mineraller mağara duvarlarını bir tabaka ile kaplamış durumda. Minerallerin kazandırdığı parlak görünüm mağaraya değişik bir görsellik katıyor.

Mağaranın dikkati çeken önemli özelliklerinden biri de girişinde kesintisiz güçlü bir hava akımının olması. Bu nedenle kendisine “rüzgar deliği” anlamına gelen "Kuneba" adı verilmiş.
Yapısı nedeniyle mağaradan yazları serin, kışları ise sıcak bir rüzgar hava esiyor. Hava akımının sürekli olması mağaranın henüz bulunamamış ikinci bir girişinin bulunduğuna işaret olarak kabul ediliyor.
Rivayetlere göre mağara, 1930’lu yılların başında keşfedilmiş, daha sonra uzman ekiplerce yapılan incelemenin ardından uzunluğunun 767 metre olduğu tespit edilmiş.
Mağara, doğal güzelliği ve konumu nedeniyle doğaseverler ve dağcılar tarafından sıkça ziyaret ediliyor ancak zemin yapısının bozuk olması nedeniyle içerisinde ilerlemek oldukça zahmetli.

Mağarada, ziyaret için gerekli yapısal çalışmalar yapılmadığından bu doğa harikasını ziyarete gelen turistler ciddi anlamda zorluk çekiyor.
AA muhabiri bir dağcılık rehberi eşliğinde, mağarada yer alan doğal oluşumları görüntüledi.
Süleymaniye Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Diyari Ali Muhammed Emin, Derbendihan’ın güneyindeki Gulan Dağı’nda bulunan Kuneba Mağarası’nın deniz seviyesinden yaklaşık 600 metre yükseklikte yer aldığını aktardı.
Almanya'dan gelen bir ekip ile Süleymaniye Üniversitesi’nden araştırmacıların 2007 yılında Irak Kürt Bölgesel Yönetimindeki mağaralar üzerine çalışma yaptığını belirten Emin, “Bu mağaralardan biri de Kuneba’ydı. Haritası çıkarıldı ve uzunluğu yaklaşık 767 metre olarak belirlendi.” bilgisini paylaştı.
Mağaranın jeolojik yapısına ilişkin Emin, mağaranın jeolojik olarak beyaz kil tabakası üzerinde yer aldığını ve kalker türü kayalardan oluştuğunu söyledi.
Iraklı akademisyen, “Bu kayaların yaşı yaklaşık 35-40 milyon yıldır. Mağaranın kendisi ise daha gençtir. Yağmur sularının asidik yapısı kireç taşıyla etkileşime girerek çözülmelere neden olur. Bu süreç zamanla mağaraları oluşturur.” ifadelerinde bulundu.
Yeraltı sularının da bu oluşuma katkı sağladığına değinen Emin, yağmur sularının sızdıkça mağaranın iç kısmında sarkıt ve dikit gibi güzel şekiller meydana getirdiğini belirtti.
Süleymaniyeli akademisyen, “Bu mağara bilimsel açıdan çok değerlidir. Pek çok yabancı araştırmacı burada inceleme yapmıştır. Hatta Amerikan bir ekibin çalışması uluslararası bir dergide yayımlandı. Diğer ülkelerde benzer mağaralar turistik alanlara dönüştürülmüşken, maalesef burada henüz turizm açısından yeterli değerlendirme yapılmamıştır.” diye konuştu.
Mağaranın girişinden çıkan hava akımıyla ilgili konuşan Emin, “Mağaranın içinden dışarıya doğru esen bu hava, sıcak ve soğuk hava basınç farkından kaynaklanıyor. Mağara içi soğuk, dışarısı ise sıcak olduğundan hava akımı sürekli olarak dışarı yöneliyor.” ifadelerini kullandı.
Mağaranın başka bir girişinin daha olabileceğini dile getiren Süleymaniye Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Diyari Ali Muhammed Emin, “Büyük ihtimalle mağaranın başka bir çıkışı daha var ancak şu ana kadar bulunamamıştır. Mağaranın sonunun nerede bittiği ya da hava akımının geldiği diğer çıkışın nerede olduğu henüz bilinmemektedir.” dedi.