Ülkemizin büyük hikayecilerinden Sait Faik Abasıyanık’ın Burgazadası’ndaki müze evi, Burgaz Çayırı Sokağı’yla Kış Bahçesi Sokağı’nın kesiştiği köşede, 15 numarada yer alıyor. Ada iskelesine ayak basar basmaz kime sorsanız, size, yazarın evinin yerini gösterecektir. İskeleden birkaç sokak ötedeki müzeye giderken adayla, bitki örtüsüyle, havasıyla, adanın tarihi dokusuyla, mimarisiyle hemen tanışacaksınız ve bu güzellikler sizi hemen etkisi altına alıverecek.Beyaz köşke doğru yürürken Sait Faik’in de bu sokaklardan geçtiğini, öykülerinde buraları anlattığını, buranın insanından ilham aldığını aklınızda tutun, gözünüzde canlandırmayı unutmayın. Belki gitmeden yazarın Burgazadası’nda geçen hikâyelerini okumak isteyebilirsiniz. Hatta vapura binmeden evvel bir kitapçıya uğrayıp, bir Sait Faik kitabı alıp, yol boyunca okumak hiç fena fikir olmayabilir. Böylece vardığınız adaya, Sait Faik hikayelerinin mekânına, balıkçıların teknelerine, gökte uçan martılara, tezgahta dizili balıklara bambaşka bir gözle bakabilirsiniz.
BURGAZ’A TAŞINMA ÖYKÜSÜ: HARİTADA BİR NOKTA
Sait Faik’in Burgazadası’na taşınması ve bugün müze olan evde yaşamaya başlaması 1937 yılına dayanıyor. Sait Faik’in babası, kereste tüccarı Faik Bey, evi 1937 yılında Rum Doktor Spanudis’ten alıyor. Sonrasında Sait Faik ailesi ile birlikte yaz aylarında Burgazadası’na gelmeye başlıyor. Sadece iki yıl sonra Faik Bey ölünce, o vakit 33 yaşında olan Sait Faik ve annesi Mualla Hanım, temelli olarak adaya, bu eve yerleşiyorlar. “Haritada Bir Nokta” adlı hikâyesinde “Çocukluğumdan beri haritaya ne zaman baksam, gözüm hemen bir ada arar; şehir, vilâyet, havali isimlerinden hemen mavi sahile kayar...”diyen Sait Faik, Burgazadası’na yerleşmesini şöyle anlatıyor:
“Çocukluğumun ve ilk gençliğimin haritalarındaki adalar beni, sonunda bir gün özlediğim gibi bir adaya tesadüfen bırakıverdiler. Yaşım orta yaşı bulmuştu, ama nihayet asıl yuvama dönmüştüm… Şimdi namuslu insanların arasında başım önüme eğilmiş, gülmeden, eğlenmeden, müsamaha dolu, kötülüğü göz kırpışından anlayınca cesaretten canavar kesilecek bir insan haliyle sessiz, sakin, ağzına vur lokmasını al bir halde balığa çıkacak, iyiliklere hasret duya duya ömrümün sonunu burada kesik bir nefesle bahtiyar bitirecektim… Babadan kalma ev, anamın sayesinde gürül gürül işliyordu… Artık bütün günümü ve gecemi burada geçirecektim.”
Sait Faik Abasıyanık, çalışma masasında
MÜZE OLAN EV
Sait Faik, 1939’dan, yaşamını yitirdiği 1954’e dek burada, bu evde yaşar, burada çalışır, hikayelerini burada yazar. Sevgili oğlunun acısını gören annesi Mualla Hanım, 1963 yılındaki kendi ölümüne dek dokuz yıl daha bu evde oturur ve onun ardından vasiyet ettiği üzere yapı Darüşşafaka’ya bağışlanır. Ev, hemen bir yıl sonra 1964’te, Sait Faik’in ölümünün 10. yılında, Darüşşafaka tarafından müzeye dönüştürülür. Yazarın evi, o tarihten bugüne, tadilatta olduğu zamanların dışında tam 54 yıldır durmaksızın Sait Faik Abasıyanık Müzesi olarak ziyaret ediliyor.
Sait Faik Abasıyanık / Orhan Veli / Sabahattin Eyüboğlu
İLHAM KAYNAĞI BİR ADA VE YAZARIN GÜNLÜK YAŞAMININ DETAYLARI
“Ben denizi, balık tutanı, ekmeğini denizden çıkaran insanı çok severim.”diyen Sait Faik için büyük bir ilham kaynağı olan Burgazadası, adadaki günlük yaşam, deniz ve balıkçılar onun hikâyelerinde sık sık karşımıza çıkar. Yazarın müze evine gittiğinizde ise onun adadaki kişisel yaşantısını, çalışma ortamını bütün doğallığı, canlılığıyla karşınızda buluyorsunuz. Evin, odaların muhafaza edilen düzeni, Sait Faik’in fotoğrafları, eşyaları, kitapları, duvarlara asılı yağlı boya tablolar yazarın dünyasını gerçekçi bir biçimde yansıtıyor. Sait Faik’in el yazısından çıkma metinler, diplomaları, eserlerinin ilk baskıları, ona imzalanmış, ithaf edilmiş kitaplar, yatağı, çalışma masası bize o ve yaşamı hakkında çok şey anlatıyor.
Bu ev ve içindeki şahsi eşyalar, Sait Faik’e olduğu kadar o dönem arkadaşlık ettiği çok sayıda yazara, ressama da ışık tutuyor. Ev, edebiyat tarihi, sanat tarihi kadar mimarlık tarihi açısından da değer taşıyor. Burada, bu evde ve Burgazadası’nda geçireceğiniz zaman, gördüğünüz her detay size yepyeni hikayeler anlatacak. Ve karides avlayan balıkçıları izlerken, neredeyse hastalığını unutan Sait Faik’i anlamaya biraz daha yaklaşacaksınız:
“Tam iki senedir insanlardan kaçıyordum. Ne sevincim, ne kederim belli idi. Yalancıktan seviyordum. Dilim paslı, uykum berbattı. Ama şimdi, karides avlayan balıkçıların ışıklarıyla geçen hastalığıma inanmıyorum.”
Haftaya bu köşede görüşünceye dek, iyi gezmeler, iyi seyirler.