Avustralya Ulusal Üniversitesi (ANU) ve Manchester Üniversitesi’nden araştırmacılar, ultra kompakt ve yüksek yoğunluklu veri depolamayı mümkün kılan yeni bir manyetik molekül tasarladı. Yeni sabit disk prototipi, Ay’ın karanlık yüzeyindeki sıcaklıklarda çalışabiliyor ve posta pulu büyüklüğündeki bir alanda yaklaşık yarım milyon TikTok videosunu depolayabiliyor.
İNTERNETİN VERİ AÇLIĞINA YANIT
Artan dijital tüketim, veri merkezlerine ve depolama teknolojilerine baskı yapıyor. Geleneksel manyetik malzemeler, birçok atomun birlikte mıknatıslanarak bilgi sakladığı sistemlere dayanıyor. Ancak tek moleküllü mıknatıslar, daha az yer kaplayarak depolama yoğunluğunu ciddi şekilde artırabiliyor.
Araştırmacıların odak noktası ise, bu tür moleküllerin yalnız başlarına veri tutabilmesi ve bu işlemi ultra düşük sıcaklıklarda gerçekleştirebilmeleri oldu.
DOĞRUSAL TASARIMIN GÜCÜ
Daha önce yapılan çalışmalarda disprozyum elementi, azot atomlarıyla bağlandığında etkileyici veri depolama kapasitesi göstermişti. Ancak bu yapıların düzensizliği sınırlayıcı oluyordu. Araştırmacılar, molekülü üç atomlu düz bir çizgi haline getirerek bu sorunu aştı.
Bunun için, atomları sabit tutacak bir moleküler “pim” gibi davranan alken grubunu kullandılar. Sonuç: Moleküler yapı, -173°C’ye kadar sıcaklıklarda bile manyetik hafızasını koruyabiliyor.
POSTA PULUNA 3 TERABAYT
Profesör Nicholas Chilton’a göre, bu gelişme 80 Kelvin (-193°C) sıcaklık sınırını aşarak yeni bir rekor kırdı. Hesaplamalara göre, bu teknoloji ile yalnızca 1 cm²’lik bir sabit diske 3 terabaytlık veri sığdırılabilecek. Bu miktar yaklaşık 40 bin CD ya da 500 bin kısa video anlamına geliyor.
GERÇEKÇİ SOĞUTMA SENARYOLARI
Bu moleküler mıknatısların soğutulması için her ne kadar buzdolabı yeterli olmasa da, 77 Kelvin’e kadar soğutabilen sıvı nitrojen gibi soğutucularla uygulanabilir hale geliyor. Araştırmacılar, bu molekülün daha gelişmiş manyetik hafıza teknolojilerine ilham vereceğini öngörüyor.
GELECEKTE NELER MÜMKÜN?
Bu çalışma, depolama teknolojilerinin fiziksel sınırlarını yeniden tanımlarken, daha yüksek sıcaklıklarda çalışabilen ve daha az enerji gerektiren sistemlerin geliştirilmesine de öncülük edebilir. Moleküler düzeydeki bu inovasyon, önümüzdeki yıllarda veri merkezlerinin yapısını ve verimliliğini kökten değiştirebilir.