Küresel ekonomi ve jeopolitik koşulların yeniden şekillendiği son dönemde, ‘küresel güney’ kavramı gündeme geldi. Ancak bu kez küresel güney sadece coğrafi bir tanımı değil; kalkınma, işbirliği ve güç dengesi açısından da güçlenen bir ekonomik merkezi anlatıyor. Çünkü küresel güney tarihsel, ekonomik ve politik dinamiklerle de şekilleniyor. Küresel güney kapsamına hangi ülkelerin girdiği konusunda resmi bir tanım olmasa da bu coğrafyada Latin Amerika, Afrika, Asya ve bazı Okyanusya ülkeleri yer alıyor. Çin ve Hindistan gibi global ekonomide etkili güney ülkeleri coğrafi olarak kuzey yarımkürede yer almasına rağmen ekonomik ve kalkınma göstergeleriyle güney grubunun bir parçası sayılıyor. Öte yandan, coğrafi olarak güneyde yer alan bazı gelişmiş ülkeler ise (Avustralya, Yeni Zelanda gibi) bu tanıma dahil edilmiyor. Bu durum denklemin tam ortasında yer alan Türkiye için önemli fırsatlar barındırıyor.

ÇOK KUTUPLULUK
Küresel güç dengelerinin çok kutuplu hale gelmesi, güney ülkelerinin kendi aralarında entegrasyonun artmasına zemin hazırlıyor. Özellikle BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika gibi) ve Güney Asya ekseninde yeni ticaret ve yatırım mekanizmaları kuruluyor. Bu trendin devam etme olasılığının ise çok yüksek olduğu ifade ediliyor. Öyle ki; güney-güney işbirliği birçok ülke için stratejik bir öncelik haline geldi. Küresel güneyin ortaya çıkmasındaki en büyük etkenlerden biri gelişmekte olan ülkelerin kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek için ortak amaç doğrultusunda birleşmeleri. Küresel ve jeopolitik dönüşümün etkisi de diğer sebeplerden biri. ABD-Çin rekabeti, çok kutuplu dünyanın güç kazanması ve batı merkezli liberal düzene alternatif arayışı, güney ülkelerini daha öne çıkarıyor. G77 gibi oluşumlar, gelişmekte olan ülkeler arasında işbirliği platformu sunuyor. Bu, sadece ekonomik değil, aynı zamanda politik birliktelikleri de teşvik ediyor. Güney ülkeleri arasında yapılan teknoloji ve altyapı yatırımları, örneğin altyapı projeleri, yeşil enerji, dijital dönüşüm hem ekonomik kalkınmayı hızlandırıyor hem de güney-güney koordinasyonunu güçlendiriyor.
TRUMP’LA BAŞLADI
Kocaeli Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Bayram Soylu, küresel ekonomide yaşanan yavaşlamaların her dönemde ‘Küreselleşme sona mı eriyor?’ sorusunu yeniden gündeme getirdiğini hatırlattı. Soylu, özellikle son yıllarda artan korumacılık, teknolojik rekabet ve jeopolitik belirsizliklerin küresel ticaret düzenini ciddi şekilde dönüştürdüğünü belirterek, “Trump’ın ilk döneminde sert gümrük vergi politikası ve ABD– Çin gerilimi bunu çok net göstermişti. Bugün 6-7 yıl sonra yine benzer bir kırılma görüyoruz. Ancak bu kez fark, teknolojik ilerlemenin bu savaşları daha belirsiz ve daha etkili hale getirmesi” dedi.

STRATEJİK ÖZERKLİK TALEBİ
Soylu, üretim ve tedarik zincirlerinin küresel ölçekte yeniden şekillendiğini, ülkelerin ‘stratejik özerklik’ talebinin güçlendiğini ifade ederek, Türkiye’nin konumuna dikkat çekti. Türkiye’nin Avrupa-Asya-Orta Doğu arasında doğal bir köprü olduğunu dile getiren Soylu, “Gelişmiş ulaştırma ağımız, enerji hatlarımız, üretim kapasitemiz ve genç işgücümüzle yalnızca lojistik bir avantaja değil, aynı zamanda dijital olarak güvenilir bir üretim kabiliyetine sahibiz” diye konuştu.
YAPAY ZEKANIN REKABETE ETKİSİ
Soylu, yapay zeka teknolojilerinin dış ticarette belirleyici bir faktöre dönüştüğünü vurgulayarak, şöyle devam etti: “İhracatçı için rekabet deyince çoğu zaman akla döviz kuru geliyor. Oysa bugün oyunu belirleyen şey yapay zeka. Akıllı fabrikalar, otomasyon sistemleri ve üretken yapay zeka çözümleri hem üretimde hem işgücünde büyük verimlilik sağlıyor. Bu dönüşüm yalnızca büyük şirketler de değil, KOBİ’lerde de yaygınlaşıyor. Dijital dönüşüm fonları ve teknoloji danışmanlığı bu süreci destekliyor.”
BÖLGESEL TEDARİK ZİNCİRİNİN OMURGASI
Soylu, güneyden güneye ticarette sürdürülebilir lojistik altyapısının kritik olduğunu belirtti. Türkiye’nin güçlü projelerle bölgesel tedarik zincirinin merkezi olabileceğini söyleyen Soylu, şunları kaydetti: “Türkiye’yi liman kuşağı projeleri, demiryolu–karayolu entegrasyonları ve deniz bağlantılarıyla bir lojistik koridora dönüştürebilirsek küresel ticaret dönüşümünden ciddi avantaj elde ederiz. Bunun için stratejik öngörüye dayalı ticaret politikalarına ihtiyaç var. Her ne kadar güçlü bir coğrafi konumumuz olsa da bölgedeki savaş ve belirsizlikler bazen bu avantajı dezavantaja dönüştürebiliyor. Bu nedenle bu avantajı kalıcı hale getirecek olan şey politik güven ortamı ve yapay zeka destekli üretim kapasitesinin güçlendirilmesidir.”
İHRACATTA ÇEŞİTLİLİK
Özgür Bayram Soylu, Trump sonrası küresel rekabette özellikle Çin, Hindistan, Endonezya ve Japonya gibi Asya ülkelerinin daha fazla öne çıktığını ifade ederek, bu ülkelerin sessiz fakat güçlü yükselişinin Türkiye için hem rekabet hem fırsat anlamına geldiğine dikkat çekti. Soylu, hedef pazar analizleri ve katma değeri yüksek ürünlere yönelmenin Türkiye’nin dış ticaretteki konumunu güçlendireceğini kaydetti. Soylu, Türkiye’nin ihracatının büyük kısmının AB’ye olduğunu hatırlatarak, “Oradaki herhangi bir belirsizlik bizi doğrudan etkiliyor. Bu nedenle Asya ülkelerine yönelik dış ticaret hamlelerimizi artırmamız çok önemli. Türkiye’nin bu süreçte kazan-kazan ilkesini önceleyen ikili anlaşmalarla yeni pazarlara açıldığını görüyoruz” diye konuştu.
GÜNEYDEN GÜNEYE MAL AKIŞI ARTTI
Türkiye Dubai Başkonsolosu Onur Şaylan, küresel ticaret ve ekonomide büyük bir değişim yaşandığını vurguladı. 1. Trump dönemiyle başlayan korumacılık dalgasının artarak devam ettiğini ifade eden Şaylan, insanların yerel üretim ve tüketime önem verdiğini söyledi. Küresel tedarik zincirlerinde ciddi değişiklikler gözlemlendiğini belirten Şaylan, bu değişikliklerin jeopolitik gelişmeler, savaşlar ve dijitalizasyondan kaynaklandığını aktardı. Şaylan ayrıca, son yıllarda güneyden güneye insan ve mal akışının arttığını ve bunun küresel ticareti etkilediğini ifade etti.
KÜRESEL GÜNEY YENİ BİR DENGE
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Dinç, küresel güneyin, Çin’in dünya üretimini domine etmesiyle kurduğu bir eksen olduğunu belirterek, bu oluşumu ABD’nin küresel kuzeye çok fazla odaklanmasının açtığı boşluğu dolduran yeni bir denge olarak nitelendirdi. ABD’nin elindeki imkanlara odaklanıp büyük bir coğrafyayı boş bıraktığını gösteren bir ekonomik gelecek tasavvuru olduğunu ifade eden Dinç, şunları söyledi: ”Küresel güney kavramı siyasi, içtimai ve kültürel yönü henüz eksik olmakla beraber ekonomiden başlayarak altyapı yatırımlarıyla dünyanın henüz işlenmemiş potansiyelinin harekete geçirilmesini kavramlaştırıyor. Her zorluğa rağmen bu başarılırsa dünyanın yeni ekseni güney olacak. Üretim gücüyle, enerji kaynaklarıyla, nüfusuyla verimli ve bereketli bir dünya kurulacak ve dünya ekonomisi katlanırken payın büyük kısmı güneye kalacak.”
