Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Merkez Bankası, iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari ilişkileri güçlendirmek amacıyla üç ayrı anlaşma imzaladı. İmzalanan anlaşmaların merkezinde, karşılıklı olarak 198 milyar TL ve 18 milyar dirhem tutarında bir para takası (swap) mekanizması yer alırken, diğer anlaşmalar yerel paralarla ticareti teşvik etmeyi ve ödeme sistemlerini entegre etmeyi hedefliyor. Uzmanlara göre, Türkiye ile BAE arasındaki swap anlaşması "klasik bir para takasının ötesinde stratejik bir vizyon adımı" niteliği taşıyor. Anlaşmanın kısa vadede likidite desteği, uzun vadede ise dijital finans entegrasyonu sağlaması bekleniyor. Türkiye ile BAE arasında imzalanan anlaşmanın, Körfez sermayesinin Türkiye'ye yönelik doğrudan yatırımlarını tetikleme potansiyeli taşıdığı belirtiliyor. Uzmanlar, özellikle finansal teknoloji, enerji ve lojistik gibi sektörlerin ön plana çıkabileceğini öngörüyor.
STRATEJİK BİR VİZYON ADIMI
Kocaeli Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Bayram Soylu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ile Birleşik Arap Emirlikleri Merkez Bankası (BAEMB) arasında imzalanan yeni anlaşmanın, klasik bir "swap hattı" olmanın ötesinde çok katmanlı bir iş birliği olduğunu belirtti. Soylu, anlaşmanın finansal entegrasyonu derinleştirmeyi, yerel para birimleriyle ticareti teşvik etmeyi ve dijital finans altyapılarını birbirine bağlamayı hedeflediğini ifade etti. Nominal büyüklüğü karşılıklı olarak 198 milyar Türk lirası ve 18 milyar BAE dirhemi olan swap hattının, her iki merkez bankasının likidite ihtiyaçlarını yerel para birimleri üzerinden karşılamasına olanak tanıdığını söyleyen Soylu, "Anlaşma, sadece bir parasal mekanizma değil, Türkiye’nin finansal egemenliğini güçlendiren stratejik bir vizyon adımı olarak da okunabilir." dedi
JEOEKONOMİK VE TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜM
Anlaşmanın jeoekonomik ve teknolojik dönüşüm yönüyle de dikkat çektiğini vurgulayan Soylu, swap hattına eşlik eden iki mutabakat zaptının finansal ilişkileri yapısal bir zemine taşıdığını kaydetti. İlk mutabakatın, sınır ötesi işlemlerde TL ve BAE dirhemi kullanımını teşvik ederek doların aracılık rolünü azaltmayı amaçladığını belirten Soylu, "Böylece ticari ödemelerde kur riskinin azalması, işlem maliyetlerinin düşmesi ve iki ülke arasındaki sermaye akışının daha öngörülebilir hale gelmesi bekleniyor" değerlendirmesinde bulundu. İkinci mutabakat zaptının ise Türkiye'nin FAST sistemi ile BAE'nin Aani anlık ödeme platformunun entegrasyonunu öngördüğünü ifade eden Soylu, bunun sınır ötesi ödemelerin saniyeler içinde ve düşük maliyetle yapılabilmesini sağlayacağını belirtti. Soylu, "Sonuç olarak, Türkiye–BAE swap anlaşması, kısa vadede döviz likiditesi desteği, orta vadede ticaretin yerel para cinsinden derinleşmesi ve uzun vadede dijital finans entegrasyonu sağlayabilecek bir yapı olarak değerlendirilebilir" şeklinde konuştu.
ÇOK AMAÇLI FİNANSAL ARAÇ
Doç. Dr. Soylu, nominal büyüklüğü yaklaşık 5 milyar dolar olan bu hattın Türkiye ekonomisi için hem kısa vadeli bir likidite sigortası hem de uzun vadeli bir stratejik ortaklık altyapısı anlamına geldiğini belirtti. Bu tutarın brüt rezervlerin küçük bir bölümünü temsil etse de, rezerv yönetiminde manevra kabiliyeti açısından önemli bir araç olduğunu vurgulayan Soylu, anlaşmanın finansal beklentiler üzerinde de etkili olabileceğini söyledi. Soylu, "Körfez merkezli bir ülke ile yapılan swap anlaşması, 'rezerv desteği + diplomatik güven' kombinasyonunu temsil ediyor. Bu, kur beklentilerini psikolojik olarak dengeleyebilir, yabancı yatırımcı algısında pozitif etki yaratabilir" dedi. Soylu'ya göre bu anlaşma, doğrudan bir kaynak enjeksiyonu değil, ancak rezerv güvenliği, finansal güven sinyali ve stratejik ortaklık anlamına gelen "çok amaçlı bir finansal araç" niteliğinde. Soylu, “Sermaye piyasaları ve bankacılık sistemleri arasında karşılıklı yatırım ve lisanslama süreçlerinin kolaylaştırılması beklenmektedir. Swap anlaşması ve mutabakat zabıtları, regülasyon uyumunu hızlandıracağı için BAE fonlarının Türkiye’deki yatırım bankalarına ve finansal ürünlere erişimi kolaylaşacaktır." İfadelerini kullandı.
ORTAKLIKLARIN KATALİZÖRÜ OLABİLİR
Anlaşmanın BAE'den Türkiye'ye yönelik doğrudan yatırımları tetikleme potansiyeli taşıdığını ifade eden Soylu, bu etkinin güven ve kurumsal yakınlaşma üzerinden gelişeceğini belirtti. Soylu, "Finansal güven zemini güçlendikçe, swap anlaşması sadece bir likidite hattı olmaktan çıkarak, Körfez sermayesiyle Türkiye arasında uzun vadeli ortaklıkların katalizörü haline gelebilir" dedi. Soylu, gelecekteki iş birliği alanlarına ilişkin olarak, dijital finans ve ödeme sistemleri, enerji ve yeşil dönüşüm yatırımları ile lojistik, savunma sanayii ve altyapı sektörlerinde sermaye hareketliliğinin artabileceğini öngördü. Soylu, "Türkiye’nin enerji arz güvenliği ve yeşil sanayi hedefleriyle bu alanlarda stratejik ortaklıklar kurulması beklenmektedir. Lojistik, savunma sanayii, turizm ve altyapı sektörlerinde sermaye hareketliliği artabilir. Türkiye’nin Orta Koridor vizyonu ile BAE’nin Kuşak ve Yol hattındaki lojistik yatırımları, liman ve ulaştırma projelerinde kesişme noktaları inşa etmektedir. Bu bağlamda, iki ülke arasında liman işletmeciliği, akıllı gümrük sistemleri ve taşımacılık teknolojilerinde ortak girişimler gündeme gelebilir. Son olarak, sermaye piyasaları ve bankacılık sistemleri arasında karşılıklı yatırım ve lisanslama süreçlerinin kolaylaştırılması beklenmektedir. Swap anlaşması ve mutabakat zabıtları, regülasyon uyumunu hızlandıracağı için BAE fonlarının Türkiye’deki yatırım bankalarına ve finansal ürünlere erişimi kolaylaşacaktır." diye konuştu.
FİNANSAL DİPLOMASİ ARACI
Küresel para politikalarının sıkılaştığı bir dönemde imzalanan bu anlaşmanın, çok kutuplu finansal mimari açısından dikkat çekici bir örnek olduğunu belirten Soylu, "Bu yönüyle anlaşma, sadece parasal bir takas değil, aynı zamanda finansal diplomasi aracı niteliği taşıyor" dedi. Soylu'ya göre bu tür anlaşmalar, ülkelerin uluslararası sisteme bağımlılığını azaltarak yerel para cinsinden ticaret ve yatırım iş birlikleri için zemin hazırlıyor. Soylu, swap hattının, Türkiye'nin "finansal diplomasi" ve "sermaye cazibesi" stratejisinin bir yansıması olduğunu ve Körfez'in uzun vadeli fonları için Türkiye'yi yeniden güvenli bir liman haline getirme çabasının kurumsal temelini oluşturduğunu sözlerine ekledi.