Yeni bir araştırma, nükleer fisyonla çalışan tahrik sistemlerinin derin uzay keşifleri için potansiyelini masaya yatırıyor. Özellikle Jüpiter, Satürn, Uranüs ve Neptün gibi dış gezegenlere yönelik görevlerde bu teknolojinin sunduğu olanaklar inceleniyor.
Ay ve Gezegen Bilimi Konferansı'nda (LPSC 2025) sunulan çalışmada, fisyon tahrik sistemlerinin güvenilirliği ele alınırken, aynı zamanda bu tür derin uzay görevlerinin finansal boyutuna da dikkat çekiliyor. Hindistan, Bangalore'dan gelen iki araştırmacı (özel uzay şirketleri Acceleron Aerospace ve Grahaa Space'in CEO'ları Malaya Kumar Biswal ve Ramesh Kumar) çalışmanın derin uzay yolculukları için yol gösterici olabileceğine inanıyor.
TARİHÇE VE YENİDEN DOĞUŞ
Nükleer uzay itkisinin kökeni 1950’li yıllara kadar uzanıyor. Ancak son dönemde Mars ve ötesine yönelik ilginin artmasıyla, bu teknoloji yeniden gündeme gelmeye başladı. Araştırmacılar, mevcut kimyasal ve güneş temelli sistemlerin uzun soluklu görevler için yetersiz kaldığına dikkat çekiyor.
Araştırmaya göre, keşif sınırları dış gezegenlere ve hatta yıldızlararası uzaya doğru genişlerken, yalnızca güvenilir değil, aynı zamanda onlarca yıl süresince sürekli enerji üretebilen sistemlere ihtiyaç duyuluyor. Fisyon tabanlı nükleer güç sistemleri, yüksek enerji yoğunluğu ve güneş ışığına bağımlı olmamalarıyla bu ihtiyaca yanıt veriyor.
OYUNU DEĞİŞTİREN TEKNOLOJİ
Araştırmacılar, fisyon teknolojisinin etkilerini temel başlıklar altında inceledi: avantajlar, teknolojik gelişmeler, potansiyel uygulamalar ve sınırlamalar. Geleneksel roketlerle kıyaslandığında, nükleer fisyon tahrik sistemi bir “oyun değiştirici” olarak öne çıkıyor.
Sistem, onlarca yıl dayanabilecek enerji üretimi sağlayarak derin uzay görevlerinde sürekliliği mümkün kılıyor. Aynı zamanda daha büyük yükleri taşıyabiliyor ve güneş enerjisinin yetersiz olduğu bölgelerde dahi çalışabiliyor. Radyasyon kalkanı ve sistem kütlesi gibi konular hâlâ zorluk teşkil etse de, NASA’nın Kilopower projesi gibi girişimler bu sorunların aşılabileceğini gösteriyor.
YÜKSEK GÜÇ, UZUN SÜRE
Fisyon güç sistemlerinin sunduğu yüksek ve tutarlı enerji çıkışı, hem tahrik hem de uzun süreli yaşam destek sistemleri için kritik önem taşıyor. Ayrıca, bu sistemler yolculuk sürelerini kısaltarak, görev verimliliğini artırabilir. Derin uzayda ya da gölgede kalan gezegen yüzeylerinde güneş enerjisinin işlevsiz kaldığı durumlarda da çalışabilirlik sunar.
Araştırmacılar, bu teknolojinin yalnızca dış gezegenler değil, aynı zamanda Kuiper Kuşağı gibi daha da uzak bölgelerin keşfi için de kapı aralayabileceğini vurguluyor.
FİNANSMAN ENGELİ SÜRÜYOR
Nükleer tahrik sistemleri ilk kez 1950’lerde gündeme geldiğinde, kimyasal roketlere göre yaklaşık iki kat daha verimli olacakları ve iyon tahrik sistemlerine kıyasla çok daha yüksek itki sağlayacakları öngörülmüştü.
Ancak tarihsel olarak bu sistemlerin en büyük engeli finansman oldu. NASA’nın ümit vadeden NERVA programı, 1973 yılında bütçe kesintileri ve Uzay Mekiği programına yönelme nedeniyle iptal edildi. Uzay Mekiği, daha kısa vadede sonuç vaat ettiğinden yatırım önceliği kazandı.
YATIRIMCI ÇEKİMSERLİĞİ AŞILABİLİR Mİ?
2023 yılında eski NASA astronotu ve Ad Astra kurucusu Franklin Chang Diaz, Interesting Engineering’e verdiği demeçte, şirketinin geliştirdiği nükleer elektrikli tahrik motorunun karşılaştığı en büyük engelin yatırım eksikliği olduğunu belirtmişti. Teknolojinin hazır olduğunu ifade eden Diaz, ancak uzayda bir VASIMR (Değişken Özgül İtki Manyetik Roket) gösterimi için zaman çizelgesinin tamamen finansmana bağlı olduğuna dikkat çekmişti.
Geçtiğimiz yıl, Ad Astra şirketi nükleer elektrikli motoru için fisyon reaktörü geliştirme amacıyla SpaceNukes ile iş birliğine gittiğini duyurdu.
GELECEĞİN OMURGASI OLABİLİR
Tüm zorluklara rağmen, Biswal ve Kumar’ın sunduğu çalışma, fisyon itkisi teknolojisinin gelecekte uzay araştırmalarının omurgasını oluşturabileceğini savunuyor. Bu teknoloji yalnızca Güneş Sistemi içinde değil, bir gün yeni yıldız sistemlerine doğru yapılacak yolculukların da temelini atabilir.