Dolardan uzaklaşma adımı mı? Merkez bankalarının altın iştahı...

Altında dalgalanma sürerken, küresel merkez bankalarının alım iştahı dikkat çekiyor. Jeopolitik riskler, yaptırımlar ve doların zayıflayan hakimiyeti, altını yeniden rezervlerin stratejik merkezine taşıdı. Bu durumun finansal sistemin bir ‘reset’ arayışında olduğunu gösterdiğini belirten uzmanlar, altının yeniden ‘insanlığın ortak para dili’ haline gelebileceğini söyledi.

Giriş: 31.10.2025 - 09:37
Güncelleme: 31.10.2025 - 10:07
Dolardan uzaklaşma adımı mı? Merkez bankalarının altın iştahı...

Yedi haftada yüzde 27'lik rekor getiren bir ralliyle 4.355 dolar ile tarihi zirvesini gören ons altın, 1 hafta bile geçmeden yüzde 10’un üzerinde değer kaybederek 3.900 dolar bandına geriledi. Sektör yöneticileri, sürdürülemez bir yükselişin yaşandığını, ardından oluşan ‘köpüğün’ bir kısmının çekildiğini dile getirdi.

Bu sert dalgalanmanın arasında merkez bankalarının altın alımlarındaki artış, küresel ekonomi ve finans piyasalarında dikkat çeken bir gelişme olarak öne çıkıyor. Küresel merkez bankaları sessizce dünyanın en büyük altın alıcılarından biri haline geldi ve sarı metalin fiyatı yeni rekor seviyelere doğru yükselişini sürdürürken bile bankaların alım iştahı azalmadı. 


Son yıllarda gözlemlenen bu trend, jeopolitik riskler, enflasyon baskıları ve rezerv yönetimi stratejilerindeki değişimlerle yakından ilişkili.


ALIM HIZI İKİYE KATLANDI
Dünya Altın Konseyi verilerine göre, merkez bankaları son üç yılda yıllık 1.000 tonun üzerinde altın alarak 2022 öncesi dönemin alım hızını ikiye katladı. Toplamda 36 bin metrik tondan fazla altın tutan merkez bankalarının rezervlerinde altının payı, 1996'dan bu yana ilk kez ABD Hazine tahvillerini geride bırakarak yüzde 27'ye ulaştı. Bu talep, küresel altın piyasasını etkiliyor.

 

24 AYDIR REZERVLER ARTIYOR
Merkez bankaları, yıllık talebin önemli bir kısmını oluşturarak fiyatlara uzun vadeli yukarı baskı yapıyor. Dünya Altın Konseyi'nin haziran anketi, bankaların yüzde 95'inin önümüzdeki 12 ayda küresel altın rezervlerinin artacağını, yüzde 72'sinin ise beş yılda orta düzeyde artış beklediğini ortaya koyuyor. Polonya, Türkiye ve Çek Cumhuriyeti merkez bankaları da en az 24 aydır aralıksız altın rezervlerini artırmaya devam ediyor.

PARAYA DEĞİL, DEĞERE GÜVEN
Son veriler, Çin ve Rusya ile jeopolitik bağları olan ülkelerin 2021'in sonlarından bu yana altın rezervlerini önemli ölçüde artırdığını gösteriyor. Bu eğilim, Ukrayna'yı işgal etmesinden sonra Rusya'nın döviz rezervlerinin G7 tarafından dondurulmasının ardından hız kazandı. Moskova, altın alımlarını artırarak yanıt verdi ve bu da küresel talebin artmasına yardımcı oldu.


Kocaeli Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Bayram Soylu, yaşanan dönemi ‘paraya değil, değere güven’ dönemi olarak tanımlayarak, merkez bankalarının artan altın alımlarının klasik rezerv yönetimi mantığının artık yeterli olmadığını gösterdiğini belirtti.


Dolardan uzaklaşma adımı mı? Merkez bankalarının altın iştahı...Doç. Dr. Özgür Bayram Soylu


ÜÇ TEMEL NEDEN
Doç. Dr. Soylu'ya göre, bu yönelimin ilk temel nedeni jeopolitik riskler. “Rusya-Ukrayna savaşı, ticaret savaşları, yaptırım politikaları derken birçok ülke rezervlerinin bloke edilmesi riskini bizzat deneyimledi” diyen Soylu, altının hiçbir ülkenin borcu olmayan tek rezerv varlığı olması nedeniyle bu ‘karşı taraf riski’nden korunmanın en güvenli yolu haline geldiğini vurguladı.

İkinci nedenin rezerv çeşitlendirme ihtiyacı olduğunu belirten Soylu, IMF verilerine göre doların küresel rezervlerdeki payının 20 yıl önce yüzde 70'in üzerindeyken bugün yüzde 58'in altına gerilediğini ve bu farkı kapatan en önemli varlığın altın olduğunu ifade etti.

Üçüncü neden olarak pandemi sonrası artan kamu borçları ve enflasyon endişelerine dikkat çeken Soylu, bu durumun merkez bankalarını ‘kağıt para’ yerine ‘madeni sigorta’ arayışına ittiğini ve altının yeniden ‘rezervlerin vicdanı’ haline geldiğini kaydetti.


‘SESSİZ BİR REZERV DEVRİMİ’
Bu sürecin ‘doların tahtını devirmesi değil ama tahtın altındaki zeminin sarsılması’ anlamına geldiğini belirten Doç. Dr. Soylu, altına yönelimin ‘sessiz bir rezerv devrimi’ olduğunu söyledi. “Yaptırımlarla silahlaşan dolar sistemi, bazı ülkeler için artık bir güvenli liman değil, bir politik baskı aracına dönüştü” diyen Soylu, bu durumun özellikle Çin, Hindistan, Türkiye ve Orta Doğu ülkelerini ‘rezerv bağımsızlığı’ arayışına yönelttiğini ifade etti. 

Soylu, küresel para sisteminin çok kutuplu bir evreye girdiğini belirterek, bunun bir ‘altın standardına dönüş’ olmadığını, ancak ‘altın teminatlı güven arayışı’ dönemi olarak adlandırılabileceğini vurguladı. Soylu, “Bu, 1971’de doların altından koparılmasından bu yana ilk kez bu kadar açık biçimde konuşuluyor. Altının yeniden merkez bankası bilançolarında stratejik bir sütun haline gelmesi, ‘fiili altın standardı’ diyebileceğimiz bir yapıyı doğurabilir. Yani ulusal para birimleri altına endekslenmeyecek ama altın, rezervlerin hesaplanma biçiminde referans olmaya devam edecek” değerlendirmesinde bulundu.


TÜRKİYE TRENDİN EN AKTİF OYUNCULARINDAN 
Doç. Dr. Özgür Bayram Soylu, Türkiye’nin bu trendin en aktif katılımcılarından biri olduğuna dikkat çekti. 2023 ve 2024 yıllarında TCMB’nin dünyanın en fazla altın alan merkez bankaları arasında ilk üçte yer aldığını belirten Soylu, bunun arkasında iki temel gerekçe olduğunu ifade etti: “Birincisi, dış kırılganlıklara karşı sigorta ihtiyacı. Türkiye gibi döviz dengesine hassas ekonomilerde altın, ‘rezervlerin ikinci kalkanı’ işlevi görüyor. İkincisi, iç piyasa dinamikleri. Türkiye’de halkın tasarruf davranışı altınla iç içe; dolayısıyla TCMB’nin altın rezervi aynı zamanda iç tasarruf psikolojisini de stabilize eden bir unsur.”

Soylu, Türkiye'nin pozisyonunun küresel trende uyum sağlarken aynı zamanda rezerv politikasını ‘ulusal finansal güvenlik’ eksenine oturttuğunu ve bu açıdan birçok gelişmekte olan ülkeye örnek olabileceğini sözlerine ekledi.


ALTIN YENİDEN ORTAK PARA DİLİ HALİNE GELEBİLİR 
Merkez bankalarının ‘altın piyasasının en sabırlı oyuncuları’ olduğunu ve bunun fiyatlara uzun vadeli bir taban oluşturduğunu belirten Soylu, 2024 itibarıyla yıllık net alımların 1.000 tonu aşarak rekor kırdığını hatırlattı. “Bu kadar istikrarlı bir alıcı kitlesi varken fiyatların dramatik şekilde düşmesi zor” diyen Soylu, jeopolitik riskler sürdükçe 2.500-3.000 dolar bandının yeni normal haline gelebileceğini, ancak reel faizlerin yükselmesi durumunda altının bir miktar soluklanabileceğini ifade etti.

2026 sonrası için bir ‘denge dönemi’ öngördüğünü belirten Soylu, alımların hız kesebileceğini ama gerilemeyeceğini, çünkü merkez bankalarının altına artık kalıcı bir rol biçtiğini kaydetti. Soylu, “Altın bugün sadece bir emtia değil, sisteme duyulan güvensizliğin sembolü. Merkez bankalarının bu kadar agresif biçimde altına dönmesi, aslında paranın değil, güvenin sorgulandığı bir dönemde yaşadığımızı gösteriyor” dedi.


'RESET' ARAYIŞI

Soylu, altına yönelik artan talebin, finansal sistemin bir ‘reset’ (yeniden başlatma) arayışında olduğunun bir işareti olarak okunması gerektiğini ifade etti. Soylu, “Belki de önümüzdeki yıllarda göreceğimiz şey, doların gerilemesi değil, altının yeniden insanlığın ortak para dili haline gelmesi olacak” değerlendirmesinde bulundu.