Küresel ekonomi, pandemi, Donald Trump’ın ikinci döneminde yoğunlaşan tarife savaşları ve jeopolitik gerginliklerle belirsiz bir döneme girdi. Bu süreçte, ekonomik gücünü sanayi üretimine kaydıran ülkeler dış şoklara karşı daha dirençli bir konuma ulaşıyor. Türkiye, sanayi ve hizmet sektörünün sinerjisiyle krizlere karşı ekonomik büyümesini sürdürüyor. Bu nedenle pandemi, deprem ve ticaret savaşlarına rağmen sanayi çarkları durmadı; devlet teşvikleri ve katma değerli üretimle güçlenen sektör, sürdürülebilir büyümenin anahtarı olarak öne çıkıyor.
Sanayi, üretimin motoru ve yüksek istihdam kapasitesiyle ekonomik büyümenin çekirdeğini oluşturuyor. Krizler ve dış şoklar nedeniyle bazı pazarlar kapanırken, sanayi üretimi sayesinde yeni pazarlara yönelmek mümkün olabiliyor.
BİRBİRLERİNİ TAMAMLIYORLAR
Sanayi sektörü, aynı zamanda hizmet sektöründeki ekonomik büyümeye de katkı sağlıyor. Herhangi bir krizde tedarik zincirlerinin aksaması, muhtelif riskler nedeniyle kesilebiliyor. Bu noktada sanayinin gelişmesi hizmet sektörüyle beraber dengeleyici etki yapıyor. Tüm dünyayı etkisi altına alan pandemide bile sanayide çarklar dönmeye devam etti. 11 ili etkisi altına alan 6 Şubat Kahramanmaraş depreminde ise OsB’lerin birçoğu hızlıca ayağa kalkarak üretimi sürdürdü. sanayinin üretim kapasitesinin gelişmesi için ihtiyaç duyulan alanlarda teşvikler yürürlüğe konuldu. sanayi üretimi konusunda devlet istisna yaparak, üretim tesisleri için vergi indirimleri ve muafiyeti sağlıyor.
3 TEMEL FAKTÖR
Kocaeli üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Özgür Bayram Soylu, 2020 sonrasında Türk sanayinin; pandemi, tedarik zinciri kesintileri, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar, ticaret savaşları ve jeopolitik gerilimler gibi çok boyutlu dış şoklarla karşı karşıya kaldığını hatırlattı. Bu süreçte sanayi üretiminin tamamen durmaması ve yeniden yapılanarak devam etmesinin, sektörün yapısal direnci ve uyum kapasitesiyle açıklanabileceğine işaret eden soylu, şöyle konuştu: “Bu direnç üç temel faktöre dayanıyor. İlki, zamanında devreye giren kamu destekleri. Düşük faizli krediler, finansman olanakları ve rezerv yönetimi gibi araçlar, özellikle KOBİ’lerin üretim sürecinde kalmasını sağladı. İkincisi, sanayi aktörlerinin hızlı adaptasyon yeteneği. Avrupa pazarındaki daralmaya karşı Orta Doğu ve Afrika gibi alternatif pazarlara yönelim, üretimin sürdürülebilirliğini destekledi. üçüncüsü ise ihracatın ürün ve ülke bazında çeşitlenmesi. sanayi ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 80’e ulaşırken, tek pazara bağımlılık azalarak, dış şoklara karşı koruyucu bir yapı oluştu. sanayi sektörü yalnızca üretim değil; yan sanayi, hizmet, lojistik ve istihdam alanlarında geniş bir ekosistemi besleyen merkezi bir unsur olarak, ekonomik ve toplumsal istikrar açısından stratejik öneme sahip.”
TEŞVİKLER KRİTİK ROL OYNADI
Soylu, kriz dönemlerinde uygulanan teşvik ve desteklerin, sanayinin üretim faaliyetlerini sürdürebilmesi açısından kritik bir rol oynadığını belirtti. Düşük faizli krediler, sGK prim ertelemeleri, vergi kolaylıkları ve kamu bankalarının üretim odaklı finansman politikalarının, özellikle KOBİ ölçeğindeki işletmelerin faaliyetlerini durdurmadan devam ettirmesini sağladığını vurgulayan soylu, şunları söyledi: “Verilen teşvikler, çoğu zaman geçici pansuman niyetine sunulsa da sanayi bu bandajları kalıcı bir zırha dönüştürmeyi başardı. Ar-Ge teşvikleri, organize sanayi bölgelerine yönelik altyapı yatırımlarıyla KOsGeB ve TüBİTAK destekleri sayesinde sanayi sektörü, teknolojik kapasite bakımından da güçlendi. Bu süreç, ihracatta hem ürün hem de pazar çeşitliliğini artırarak sanayinin dış şoklara karşı daha dayanıklı ve rekabetçi bir yapıya kavuşmasına zemin hazırladı. Dolayısıyla kamu destekleri yalnızca geçici bir koruma değil, sanayinin dönüşümüne katkı sağlayan yapısal bir kaldıraç işlevi görüyor. sanayi, ekonomik yapının yalnızca bir parçası değil; diğer tüm sektörleri yönlendi- ren, besleyen ve dönüştüren merkezi bir güç. Bu nedenle sanayiye yapılan her yatırım, bütüncül kalkınma hedeflerine çok yönlü katkı sağlar.”
TEKNOLOJİ VE YEŞİL DÖNÜŞÜM ÖNCELİKLİ
Kocaeli Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Bayram Soylu, verilen desteklerin bölgesel sanayileşmeyi hızlandırsa da sürdürülebilir ve rekabetçi bir yapı için tek başına yeterli olmadığını belirterek, şu önerilerde bulundu: “Alıcı bir sanayi için enerji, su, internet ve lojistik gibi altyapı eksiklikleri giderilmeli; nitelikli işgücü için mesleki eğitim ve insan kaynağı geliştirilmeli. İthal ara mallarına bağımlılık azaltılarak yerlileşme ve tedarik güvenliğine öncelik verilmeli. Teşviklerin makinaya değil, insana, teknolojiye ve yeşil dönüşüme yönelmesi gerekli. Aksi halde verilen destekler potansiyelini gerçekleştiremez. Çünkü sanayi sadece teşvikle değil, akılla, veriyle ve vizyonla büyüyor.”
GÜVENLİ GELECEK İÇİN STRATEJİK ZORUNLULUK
Teknopark İstanbul Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Mehmet Akif Özyurt, krizlerin aynı zamanda bir ülkenin kendine yeterliliğinin, ulusal güvenliğinin ve ekonomik bağımsızlığının ne kadar önemli olduğunu gösterdiğine dikkat çekti. Güçlü bir üretim altyapısına sahip olmanın sadece ekonomik bir tercih değil, aynı zamanda ulusal güvenlik, toplumsal refah ve sürdürülebilirlik açısından da büyük önem taşıdığını ifade eden Özyurt, şöyle konuştu: “Bu nedenle sanayiyi güçlü ve rekabetçi tutarak bu tür şoklara karşı direncini artırmak, bir ülkenin geleceğini güvence altına almak için stratejik bir zorunluluk. Sanayimize verilen destek ve teşvikler, özellikle savunma sanayi gibi stratejik alanlarda ve belirli bölgelerde önemli bir itici güç oldu. Ancak, teşviklerin daha çok katma değerli üretime, teknolojik derinleşmeye, verimliliğe ve sürdürülebilirliğe odaklanması gerekli.”
Özyurt, makroekonomik istikrarın sağlanması ve teşvik mekanizmalarının sadeleştirilip etkinliğinin artırılması gerektiğini belirterek sözlerini sürdürdü: “Ülkemiz sanayisinin küresel rekabette daha üst sıralara çıkması için bunlar kritik öneme sahip. Vergi kolaylıkları iyi bir başlangıç ve önemli bir destek mekanizmasıdır. Ancak Türkiye sanayisinin gerçek potansiyeline ulaşabilmesi için bu desteklerin, makroekonomik istikrar, nitelikli insan kaynağı, teknolojik derinleşme gibi unsurlarla birlikte entegre bir sanayi politikası çerçevesinde ele alınması gerekiyor.”
Sanayiyi ekonominin ‘motoru’ olarak tanımlayan Özyurt, şöyle devam etti: “Güçlü bir motor, sadece kendini ileriye itmekle kalmaz, aynı zamanda ona bağlı tüm diğer vagonları (diğer sektörleri) da beraberinde sürükler. Dolayısıyla sanayinin güçlü olması, bir ekonomideki diğer tüm sektörler üzerinde zincirleme şekilde dönüştürücü bir etkiye sahip. Bu durum, ekonominin genel sağlığını ve sürdürülebilirliğini doğrudan etkileyen bir lokomotif görevi de görür. Yüksek katma değerli üretim, ihracat kapasitesi, istihdam ve teknolojik ilerleme gibi sanayinin doğrudan faydaları, dalga dalga tüm ekonomiye yayılarak genel refah ve kalkınma seviyesini artırır. Bu nedenle sanayimizin güçlü tutulması, sürdürülebilir ve dengeli bir ekonomik büyüme için vazgeçilmezdir.”
OVP’DE SANAYİ İÇİN YENİ DÜZENLEME
Orta Vadeli Programda (OVP) sanayinin sürdürülebilirliğini sağlamak için yeni düzenlemeler öngörülüyor. Arz yönlü büyümeyi desteklemek üzere yüksek katma değer oluşturma kapasitesi, yoğun teknoloji kullanımı, geniş istihdam olanakları ve ihracat potansiyeliyle ekonomik büyümenin itici gücünü oluşturan sanayi sektöründe yapısal dönüşümün sağlanmasına yönelik politikaların önceliklendirilmesi bekleniyor. OVP’de sanayiyle ilgili yer alan bölümden bazı başlıklar şöyle:
Ar-Ge ve yenilik ekosistemi geliştirilecek.
İş ve yatırım ortamı iyileştirilecek.
Üretim bölgeleriyle limanlar demiryoluyla bağlanacak.
Ülke ölçeğinde sanayi büyüme havzaları belirlenecek.
Uzay, havacılık ve savunma sanayi gibi stratejik sektörlerde ihtiyaç duyulan kritik malzemenin üretimi sağlanacak.
Savunma sanayi teknolojilerinin sivil alandaki uygulamalarla etkileşimi artırılacak.
Sanayi bölgeleri ve limanların mevcut demiryolu ağına bağlantısı sağlanacak.