Türk savunma sanayi, gökyüzünde yeni bir çağın kapılarını aralıyor. 2000’li yıllarda sınırlı sayıda insansız hava aracıyla başlayan yerli üretim serüveni, bugün beşinci ve altıncı nesil savaş konseptlerini şekillendiren bir stratejik mimariye dönüştü. KIZILELMA’nın tarihi hava-hava angajmanı, KAAN’ın yer testlerinden havalanma sürecine yaklaşması, F-16 Blok-70 modernizasyonu ve Eurofighter Typhoon tedarikiyle birlikte Türkiye, yalnızca bir hava gücü değil, bütünleşik savunma ekosistemi inşa ediyor. Bu dönüşüm, hem askeri bağımsızlığı hem de ekonomik büyümeyi aynı anda besleyen bir ‘milli teknoloji devrimi’ olarak değerlendiriliyor. Uzmanlara göre Türkiye, bu yeni modelle sadece gök vatanında değil; küresel savunma pazarında da denge değiştirici aktör konumuna yükseliyor.
YENİ DOKTRİN İLE HAVA ÜSTÜNLÜĞÜ
Türk Hava Kuvvetleri, 2030 itibarıyla Eurofighter Typhoon, F-16 Blok-70, yerli beşinci nesil savaş uçağı KAAN ve insansız muharip uçak KIZILELMA’yı aynı operatif ağda entegre biçimde kullanacak. Bu sayede Türkiye, Ege’den Doğu Akdeniz’e uzanan hava sahasında ‘çok katmanlı muharebe mimarisi’ne geçerek, insanlı–insansız müşterek operasyon dönemini başlatıyor.
Baykar’ın TB2, TB3, AKINCI ve KIZILELMA platformlarının küresel ihracat başarısı, Ankara’nın bölgesel hava gücü konumunu kalıcı hale getiriyor. Uzmanlara göre bu dönüşüm, Türkiye’yi ‘F-35 sonrası boşluğu milli çözümlerle dolduran ülke’ konumuna taşıdı.
DÜNYADA İLK
Sinop açıklarında gerçekleştirilen testte Bayraktar KIZILELMA, ASELSAN’ın MURAD AESA radarıyla tespit ettiği hedefi TÜBİTAK SAGE üretimi GÖKDOĞAN füzesiyle vurarak dünyada bir ilki başardı. Böylece insansız bir savaş uçağı ilk kez görüş ötesi hava-hava angajmanında hedefi başarıyla vurdu. Bu test, Türkiye’nin ‘görülmeden gören, vurulmadan vuran’ konseptini hayata geçirdiğini ortaya koyarken, milli radar, uçak ve füze zincirinin entegre biçimde çalışabildiğini gösterdi.
F-35 SONRASI STRATEJİK DENGE
F-35 projesinden çıkarılmasının ardından Türkiye, hava kuvvetleri modernizasyonunu yerli sistemlerle yeniden inşa ediyor. Eurofighter Typhoon’un yüksek irtifa performansı, AKINCI’nın 1.5 ton mühimmat kapasitesi, KIZILELMA’nın düşük radar izi ve KAAN’ın stealth tasarımı birlikte kullanıldığında Türk Hava Kuvvetleri’ne bölgesel üstünlük kazandıracak.
Yeni doktrin, Meteor, Storm Shadow, SOM-J, MAM-L ve Bozok gibi mühimmat entegrasyonlarını da içerecek şekilde genişliyor.
AVRUPA GÜVENLİK MİMARİSİ
Birleşik Krallık ile imzalanan Eurofighter anlaşması yalnızca uçak alımını değil; eğitim, yazılım, bakım ve sanayi işbirliği paketini de içeriyor. BAE Systems, MBDA ve Baykar arasındaki ortak üretim modeli, Türkiye’nin NATO altyapısına teknik uyumunu artırırken, Avrupa Güvenlik Mimarisi (SAFE) içinde daha etkili bir rol üstlenmesini sağlıyor. Bu işbirliğinin KAAN ve milli mühimmat projelerine teknoloji transferi açısından da stratejik katkı yapması bekleniyor.
EKONOMİYE GÜÇLÜ KATKI
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın aktardığı verilere göre, 2002’de 248 milyon dolar olan savunma ihracatı 2024’te yüzde 30 artışla 7.2 milyar dolara yükseldi. 3 bin 500’den fazla firma ve bin 400 projenin faaliyet gösterdiği sektörde yüzde 82 yerlilik oranı yakalandı. Sektörün 2030’a kadar 25 milyar dolarlık ihracat ve yüzde 90 yerlilik seviyesine ulaşması bekleniyor. ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN ve Baykar gibi devler, 100 bin kişilik doğrudan istihdamla Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme stratejisinde lokomotif konumda yer alıyor.
KÜRESEL MARKA ETKİSİ
Türk SİHA’ları bugün 36 ülkenin envanterinde yer alıyor. Polonya, Suudi Arabistan, Katar, Endonezya ve Etiyopya gibi ülkeler, Bayraktar TB2 ve AKINCI modellerini operasyonel olarak kullanıyor. Bu ihracat ağı sadece gelir değil; uzun vadeli bakım, eğitim ve teknoloji paylaşımı üzerinden diplomatik ve ekonomik etki alanı oluşturuyor.
2030 SONRASI TÜRK HAVA GÜCÜ HARİTASI
Yeni Türk Hava Kuvvetleri mimarisi şu omurga üzerinde şekilleniyor:
Eurofighter Typhoon: 4.5’inci nesil hava üstünlüğü
F-16 Blok-70: Çok rollü modernize platform
KAAN: Beşinci nesil stealth jet
KIZILELMA: Altıncı nesil insansız muharip uçak
AKINCI: Stratejik TİHA
Bayraktar TB2/TB3: Taktik seviye İHA/SİHA
Bu yapı, Türkiye’yi yalnızca askeri değil; ekonomik, teknolojik ve diplomatik boyutlarıyla da savunma sanayinde yeni çağın merkezine taşıyor.
AVRUPA PAZARINA TEKNOLOJİ TEMELLİ AÇILIM
Türkiye, NATO üyesi kimliğiyle Avrupa güvenlik mimarisinin asli unsurlarından biri konumunda. Baykar’ın Avrupa’nın en büyük savunma şirketlerinden Leonardo ile yaptığı ortaklık, bu yapının sanayi boyutunu derinleştirirken Türk savunma sanayisine Avrupa kapılarını sonuna kadar açtı. Bu işbirliği, Türkiye’nin yalnızca üretici değil, Avrupa’nın savunma ekosisteminde teknoloji ortağı olarak da kabul edildiğini gösteriyor.
Dünyanın en büyük savunma tedarikçisi Çin, NATO üyesi olmadığı için AB’nin güvenlik standartlarına teknik olarak entegre edilemiyor. Rusya da AB’nin savunma altyapısıyla uyumsuz konumda. Bu tabloda AB için güvenilir ve erişilebilir teknoloji ortağı olarak yalnızca ABD ve Türkiye öne çıkıyor. Türkiye’nin jeopolitik konumu, üretim kabiliyeti ve NATO standardizasyonuna tam uyumu, onu Avrupa için doğal stratejik ortak haline getiriyor.
Türk savunma sanayisi, son dönemde elde ettiği teknolojik üstünlükle yalnızca ihracat hacmini değil, pazar derinliğini de büyütüyor. Yeni dönemde hedef, klasik silah ihracatının ötesinde; yapay zeka destekli otonom sistemler, radar teknolojileri, elektronik harp ve insansız platform mimarileri üzerinden Avrupa pazarında sürdürülebilir bir varlık oluşturmak. Baykar, ASELSAN, TUSAŞ ve ROKETSAN gibi firmaların geliştirdiği yeni nesil teknolojiler, Avrupa’nın stratejik otonomi hedefleriyle de uyum gösteriyor.
NATO’NUN YENİ GÜVENLİK DOKTRİNİNDE TÜRKİYE’NİN YÜKSELİŞİ
Rusya’nın Polonya, Estonya ve İskandinav hava sahalarına yönelik ihlalleri, Avrupa’da güvenlik alarmını yükseltti. NATO bu tehditlere karşı çok katmanlı bir hava savunma mimarisi için stratejik hazırlıklarını hızlandırırken, birçok Avrupa ülkesi savunma teknolojilerinde Türkiye ile işbirliğini artırıyor. Baykar, ASELSAN ve TUSAŞ’ın geliştirdiği radar, elektronik harp ve insansız sistemler, ittifakın yeni savunma ağına entegre ediliyor. Yüksek teknoloji üretimiyle maliyet–etkin dengeyi sağlayan Türkiye, NATO içinde öne çıkan tedarikçi ülke haline geldi. Bu eğilim, önümüzdeki 10 yılın şekillenecek ‘savunma ve caydırıcılık mimarisi’ içinde Türkiye’ye küresel ölçekte belirleyici bir rol kazandıracak. NATO’nun yeni konsepti, dron, elektronik harp ve siber savunmayı birleştiren çok alanlı savunma kubbesi hedefliyor. Türkiye, HİSAR, SİPER ve Çelik Kubbe projeleriyle bu yapının mühendislik omurgasını oluşturuyor. Bayraktar TB2, Akıncı, KIZILELMA ve ANKA-3 gibi platformlarla ittifakın ‘yeni nesil harp doktrini’ne yön veren Türkiye, artık küresel güvenlik mimarisinin merkez aktörlerinden biri.
SAVUNMA BÜTÇESİ 50 MİLYAR DOLARI AŞIYOR
2026 yılı merkezi yönetim bütçesinde savunma harcamalarına 1 trilyon 202 milyar lira (yaklaşık 28.3 milyar dolar), iç güvenlik harcamalarına ise 953 milyar lira (yaklaşık 22.4 milyar dolar) olmak üzere toplamda 2 trilyon 155 milyar liralık (yaklaşık 50.7 milyar dolar) kaynak tahsis edildi. 2025 yılı bütçesinde savunma ve güvenlik sektörüne ayrılan toplam ödenek 1 trilyon 608 milyar lira (yaklaşık 37.9 milyar dolar) düzeyindeydi. Buna göre, 2026 yılında sektöre yönlendirilen kaynaklar yaklaşık yüzde 33.9 oranında arttı.
Savunma ve güvenlik harcamalarındaki bu yükselişle sektörün teknolojik kapasitesinin güçlendirilmesi, yerli üretimin desteklenmesi ve sürdürülebilir büyüme hedeflerine katkı sağlanması öngörülüyor. Artan bütçenin, Türkiye’nin savunma sanayisinde son yıllarda yakaladığı ivmenin korunmasına ve dışa bağımlılığın azaltılmasına önemli katkı sağlaması bekleniyor.