Vergi Usul Kanunu’nun 359/b maddesi uyarınca vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan defter, kayıt ve belgeleri yok edenler veya defter sahifelerini yok ederek yerine başka yapraklar koyanlar veya hiç yaprak koymayanlar veya belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir. Bu bağlamda sahte veya yanıltıcı belge düzenlenmesi, kastın karinesi olup bunun ayrıca değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır.
Defter, kayıt ve belgelerin yok edilmesi hali vergi hukuku açısından vergilendirmeye yönelik bilgilerin bilinerek daha doğrusu kasten ulaşılmaz hale getirilmesidir. Yok etmek fiili, iradi olarak, bir olayın öğrenilmesinin önlenmesine yönelik olarak karşımıza çıkmaktadır. Mevcut kayıtların yok edilmesinden anlaşılması gereken bir örnek bilgisayar ortamındaki kayıtların bilinçli olarak erişilemez hale getirilmesidir.
Uygulamada;
- Bir mal hareketi veya hizmet söz konusu olmadığı halde düzenlenen belgeler,
- Belge düzenleme yetkisi bulunmayanlar tarafından düzenlenen belgeler,
- Başkası adına bastırılıp kullanılan belgeler, sahte belge olarak kabul edilmekte olup,
Vergi uygulamaları açısından bu belgeleri kullananlar hakkında da hapis cezası uygulanabilmektedir.
Diğer yandan defter, kayıt ve belgelerin yok edilmesi bilinçli olarak yapılan bir eylem niteliğindedir. Bu eylem matrahın defter ve belgelere gerçekçi bir şekilde yansıtılmasına engel oluşturmaktadır. Bu fiilin suç sayılabilmesi için tutulması zorunlu olan bütün defter ve belgelere göre değil, daha çok iş hacimlerine ve diğer karinelere göre düşük beyanda bulunanlar için söz konusu olabilmektedir.
Vergi hukukunda vergi cezası uygulanabilmesi için gereken temel öge bilinçli olarak verginin kayba uğratılmasıdır. Bu vergi kaybı, ister hatadan, ihmalden veya bir usulsüzlükten doğmuş olsun, isterse nitelikli ve kasıtlı olsun vergi cezası kesilmesi konusunda yeteri kadar bu fiillerin oluşumunu önleyici nitelikte olmamaktadır.
Tarihsel gelişim içerisinde muhasebe hileleri, defter ve belgelerin gizlenmesi, yok edilmesi, yapılması beklenen denetimlerden kaçmak amacıyla yapılan eylemler günümüz gelişmelerinde giderek zorlaşmaktadır.
Vergi uygulamalarında ortaya çıkan hataların usulsüzlük cezaları ile cezalandırılması ve ülkemizde kısa aralıklarla uygulanan özel nitelikteki af kanunları ile mükelleflerimize sağlanan kolaylıklar dikkate alındığında uygulamada vergisel açıdan hapis cezasına neden olacak fiillerin giderek azalması beklenmektedir. Bu bağlamda ülkemizde de giderek yaygınlaşan (e) sistemden yararlanan mükelleflerin birçok konuda özellikle sahte fatura kullanma riskine muhatap olma olasılığından kurtulmuş olduklarını söyleyebiliriz.
Gerçekte; uygulamada vergi kaçakçılığı suçu hareket biçimi ile işlenmesi halinde, soyut bir tehlike suçu niteliğinde olup, mükelleflerin iş alanları, ilişkili bulunduğu kesimler bu riskin oluşumunu etkilemektedir. Bu nedenle de kanun koyucu bu oluşumda bir zararın veya tehlikenin varlığını ve ortaya çıkmasını aramamıştır. Bir başka açıdan çoğu kez vergi mükellefi vergi kaçakçılığı suçunu işlediğini dahi hakkında işlem yapıldığı vakit öğrenebilmektedir. Bir başka açıdan vergi kaçakçılığı suçları Türk Ceza Kanunu’nun 5’inci maddesi bağlamında aynı kanunun 21’inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ancak kasten işlendiğinde cezalandırılabilir. Ancak uygulamada bu farklıdır. Vergi incelemelerinde yapılan tespitlere göre mükellefler hakkında işlem yapılmaktadır.
Diğer yandan dünyada yaşanan teknolojik gelişmeler dikkate alınarak vergi hukuku açısından özellikle usul hükümlerine yönelik çalışmalara öncelik verilmesi, suç yaratmaya yönelik maddelerin yerine yapılan beyanların çağdaş teknolojik gelişmelere paralel denetlenmesini sağlayacak ve mevcut kayıp ve kaçakları önleyici düzenlemelere yer verilmesi gerekmektedir.
13 Mart 2017 Pazartesi