ifindikci@degerdanismanlik.com.tr
Yüksek başarı güdüsü sizi iki yere götürebilir. ‘Ben’inize yahut ‘öteki’ne. ‘Ben’inize yani egonuza odaklanan başarma isteği, sonuç olarak egonuzun şişmesine, enaniyete, yüksek bir kibir alışkanlığına götürür. Bu, insani bir hastalıktır. Buradan kurtuluş zordur.
Etrafınızdaki kalabalığa rağmen yalnız, gürültünün içinde sessiz kalırsınız. Başarı güdünüz ‘ben’inize değil de ‘öteki’lere hizmete odaklanmışsa siz tipik bir ‘hizmetkâr lider’siniz. En büyük savaşı kazandığınız için yolunuz açık. Bu yolculuk size insani derinlikte mesafe kazandırır.
Başarılı aileler ve aile şirketleri üyelerinin çok önemli bir özellikleri birbirlerine üstünlük, ayrıcalık, geçiş üstünlüğü göstermemesidir.
Birbirlerine bir katma değer üretmenin adeta yarışında olmaları, onları amaçta birliğe götürür. Mesela siz; annenizin, babanızın, eşinizin, çocuklarınızın, kardeşlerinizin hizmetinde misiniz? Onlar için ne yapıyorsunuz? Para pul ile sınırlı kalmayın. Onların insani derinliklerine, gönül hanelerine katkınız nedir? Onların kişiliklerinin inşasındaki harcınız nedir? Onları gönüllerinden yakalayabilirseniz, günlük işlerinde, davranışlarında etkili olabilirsiniz. Şeyh Edebali’nin batı literatüründe de çok önemli yer tutan sözlerinden biri şudur: “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın.” Sizin devletiniz aile şirketiniz olduğuna göre, bu sözde küçük bir değişiklik yapabiliriz: “Aile üyelerinizi yaşatın ki, aileniz ve şirketiniz yaşasın.“
Bakın 4. kuşakta bir aile şirketi var. Sadece kendi ailesi, mahallesi ve ilindeki değil, Afrika’daki fakirleri dert edinmiş bir aile. İlginç olduğu kadar aile şirketlerinin neden kuşaklar boyunca ayakta kaldıklarının da canlı bir kanıtı gibi bu örnek. Sadece bir aile şirketinin tepe yöneticisi olarak değil, bir insan ve lider profili olarak çok etkilendiğimiz iş adamının sözlerine kulak verelim ve acaba kendisinden neler öğrenebiliriz heyecanı içinde olalım isterim.
‘ALTINCI ORTAĞIMIZ FAKİRLER’
İş adamımız, 4. kuşak temsilcisi bir aile şirketinin yönetim kurulu başkanı ve takvim olarak en yaşlısı. Takvim diyoruz; çünkü beş ortak kardeş, yeğenler ve üst profesyonel yöneticiler içinde aslında en hareketli olanı, en çalışkanı konumunda.
Özel sohbetimiz sırasında dört kuşak önce ilk girişimin, dedesinin babası tarafından gerçekleştirildiğini, ailenin kimi değerlerini ve prensiplerini ısrarla bugünlere kadar sürdürdüklerini belirtti. Ve şöyle devam etti: “… Şimdi Hocam, kaç ortaklısınız diyorsunuz. Bu bana çok soruluyor. Hep şöyle diyorum; ‘Yatırımda 5 ortağız. Ama paylaşmada 6 ortağız. Şimdi bu nasıl oluyor diyeceksiniz. Bizim ailemizin ve şirketimizin en önemli özelliklerinden biri, fakir ve fukarayı ortak edinmemizdir… Rahmetli dedemi hatırlıyorum. Soframızda hep birileri olurdu. Elinde avucunda olmayanlar, fakirler, malını kaybetmiş olanlar, aniden borçlananlar hep soluğu dedemde alırdı. O da babasından böyle görmüştü. Gelelim 6. ortak meselesine. Gerçekten de 5 ortağız. Bu ortaklık resmi kağıt üzerinde ve yatırım yaparken yani para harcarken geçerli. Ama yıl sonunda kâr payı dağıtımını yaparken 6. ortak olarak fakir, fukara için de bir pay ayırıyoruz. Tabii şirketimiz ve bağlı kuruluşlar çok geniş. Dolayısıyla ciddi bir rakamı bu tür yardıma ayırıyoruz ve vakıf üzerinden dağıtıyoruz.”
Bakınız dört kuşaktır ayakta kalmış ve hızla büyüyen bu uluslararası şirketler grubunun aile değerleri, kuralları ve geleneği oluşturmuş ve yerleşmiş. Niyazi Mısri’nin dediği gibi (İrfan Sofraları) “Düşmanların okları ne kadar keskin olursa olsun, kemal sahibi kişi, iç dünyasının zenginliğiyle, ihtiyatıyla, inancıyla ve ahlakıyla kendini korur.” Aile şirketinin ve sahiplerinin oturmuş bir ihtiyat, inanç, ahlak anlayışları var ise işin kendisi kadar bu tür değerleri de yerleştirmiş iseler kalıcı olacaklar.
Tabii ki, sözlü geleneğe dayalı bu temel prensiplerin yazılı hale gelmesinin faydaları olacak.
Ne mutlu bulundukları ailede, iş yerinde ve toplumda insani değerleri mayalayanlara, benliği aşıp eğilebilenlere, teslim olanlara, Güzel’e kurban olabilenlere ne mutlu.
09 Ekim 2023 Pazartesi