Hayat çok kısa. Felsefi bir bakışla, bu kısa ömürde asıl hedef insanın kendini kazanmasıdır diyebiliriz. Çünkü asıl olan insandır. İnsanı kaybettiğimizde insanlığı da kaybederiz. Bunun içindir ki; günümüz bilgi çağında, hızla gelişen insani krizle mücadele zorunludur. Bu hassas mücadelenin çok önemli bir yolu da kişisel gelişim alışkanlığıdır. Kişisel gelişimle, hızla uzaklaştığımız öz dünyamız ile yeniden buluşabiliriz; yitirmeye başladığımız uyum becerilerini yeniden kazanabiliriz.
Tam bu noktada karşımıza, kişisel gelişim bakımından hayati bir soru çıkıyor. Mademki amaç insanın kendisini kaybetmesini önlemek ve yeniden kazanmasını sağlamaktır, insanın hızla değişen hayatta kendi kimliğini yeniden inşa edebilmesidir, insanın fark üretmek için çaba göstermesidir; peki tüm bu çabaların temel hedefi kimdir? İnsanın kendisi mi yoksa diğer insanlar, yani ötekiler mi?
Soruyu tekrar edelim. Kişisel gelişimin hedefi, bireyin doğrudan kendi benine yönelik kazanımlar mı yoksa başkalarına yönelik kazanımlar mıdır? Kısacası kişisel gelişimi kendimiz için mi yaparız, yoksa başkaları için mi? Bu temel soruyu objektif biçimde cevapladığımızda, kişisel gelişim yolculuğunda daha emin adımlarla ilerleyebiliriz.
Doktora tezimin önemli bir kısmında, bu sorulara yanıt aramaya çalışmıştım. Söz konusu çalışmada bilgi toplumunda yöneticilerin kişisel gelişimleri ihtiyacını ele almış, bu ihtiyacın neden ve nasıl karşılanması gerektiğini tartışmıştık.
Kişisel gelişim; aslında öz olarak bireyin kendi donanımlarını zorlaması, uyanık hâle getirmesi ve etkin üretime geçmesi durumudur. Yani bireyin, bir kumaş olarak kendisinden en iyi elbiseyi yapma uğraşısıdır.
Temel bir yaklaşım olarak; bireyin sıfır noktasında yer alması, ‘ben’i için değil ‘başkaları’ için aktif olması gereğini savunuyoruz. Kişisel gelişim konusunda da bu temel yaklaşımı koruyoruz. Kişisel gelişimin hedefi, kendimizi bir yerlere getirmek değildir. Asıl hedef, kendimizi geliştirerek başkalarına daha fazla katma değer üretmektir. Kendimizi geliştirmek suretiyle insanlara ve insanlığa faydamızı daha da yükseltmektir asıl amaç. Asıl hedef, bilgi çağının neden olduğu insani erime ve insani krizle baş edecek bir kişisel gelişimi sürekli kılmak ve böylece “insani derinliği” yeniden yakalayabilmektir.
‘BEN’E HİZMETTEN ‘ÖTEKİ’NE HİZMETE
Asıl mesele, insanın hayat karşısında kaybolmamasıdır. Ancak her geçen gün maddi dünyanın şahlanmasına paralel, şişen egoların hızla yıkılışını seyrediyoruz. Yabancılaşan, umutsuzlaşan, kaygılı, dertli, iletişimi sınırlanmış insanlar hızla arttığına göre; kişisel gelişim ile amaç, öncelikle kendimizi kaybetmemektir. Asıl amaç insanı, daha iyi bir ifadeyle insanlığı yitirmemektir. Bunun için de kendimizi daha fazla geliştirip, ötekilere daha fazla bir şeyler üretmenin mutluluğunu yeniden yaşamalıyız. Çünkü günümüz insanı sürekli olarak bir şeyler almaktan, kendi maddi bedenine yönelmekten rahatsızdır.
Hayatımızın her alanına modelleyebileceğimiz üç temel duruştan söz edebiliriz: İçgüdüsel bakış, mantıksal bakış ve ruhsal bakış. Kişisel gelişimde de salt kendi içgüdülerimizi tatmin amaçlı olabiliriz. Yahut mantık çerçevesinde gerekli olan gelişimi hedefleyebiliriz. Nihayet ruhumuz, sosyal ve duygusal dünyamızın ihtiyaç duyduğu tatmin alanlarına yönelik bir kişisel gelişim yolu da benimseyebiliriz. Ruhumuzun tatminini sağlayan kişisel gelişim yolu, ‘ben’e değil, ‘öteki’ne hizmettir.