Dr. İlhami Fındıkçı
“Çocuklar hızla yetişiyorlar, iyi bir eğitim almaları lâzım ama patron çocuğu gibi davrandıklarından ne iyi bir eğitim alabiliyor ne de işi öğreniyorlar. Fakat her şeyin en iyisini istiyorlar, yaşları gelmediği halde iyi araba istiyorlar, her türlü aşırılığı kendilerinde hak görüyor, kimseyi beğenmiyorlar...”
Bu sözler, geçmişte danışmanlığını yaptığımız bir aile şirketi kurucusuna ait.
Yönetim ve liderlik, tarih boyunca ele alınan karmaşık bir süreç. Bugünün insanını yönetmek, aynı amaçlar etrafında birlikte tutmak, aynı duygu ve değerlerle heyecanlandırmak kolay değil. Konu aile şirketleri olunca, iş daha da zorlaşıyor. Zira bir yanda toplumun en küçük yapı taşı olan ve günümüzde ciddi bir tehdit altında olan aile, diğer yanda ailenin geçimini sağladığı, mal ya da hizmet sunmak amacıyla kurulan, kâr amaçlı bir işletme var. Yani bir tarafta akrabalık bağlarıyla birbirine bağlı, duygu ve değer kökenli aile; diğer tarafta ticari amaçla kurulmuş, mantık ve kural kökenli işletme var.
ADALET VE KURUMSALLAŞMA
Duygu kökenli aile ile mantık kökenli kurumun önünde iki seçenek var: Bunlar ya birbirlerini destekler ve tamamlar da bereket odaklı müthiş bir güç doğar. Yahut bu iki yapı birbiri ile uğraşır, birbirini yıpratır da ikisi de ciddi zarar görür ve dağılırlar. Her 100 aile şirketinden sadece 20’sinin ikinci kuşağa geçebilmesi, aile ve şirketin birbirini tamamlayamadığının en önemli göstergesidir.
Yıllardır içinde bulunduğumuz aile şirketlerindeki başarı ve başarısızlığın temel iki kaynağının altını çizmek isteriz. Birincisi, ailede adaletin sağlanması ve yeni kuşakların yetiştirilmesi; ikincisi ise işletmenin, ailenin temel değerleri ve bilimsel yönetim esasları doğrultusunda kurumsallaşmasıdır.
İŞ ÖNEMLİ AMA
Aile şirketi sahipleri, çekirdeğinden geldikleri işin başında oldukları, çok çalıştıkları, hızlı karar verdikleri ve fazla asıldıkları için işlerini kısa zamanda büyütürler.
Kazanılan paralarla daha geniş mekanlara, gösterişli fabrika binalarına geçilir. Ancak iş büyümeye başladığında ve organizasyon, insan kaynakları yönetimi, verimlilik, kalite, maliyet muhasebesi, insan ilişkileri gibi aile şirketi sahiplerinin pek de alışık olmadığı, hatta süs gördükleri kavramlar işin içine girdiğinde sıkıntılar da başlar. Bu arada çocuklar büyümüş, eşler, gelinler ve damatlar da sürece doğrudan ya da dolaylı katılmış ve aile genişlemiştir. Maalesef yeni kuşaklar, yetişme süreçlerinde ihmal edildiklerinden eğitimleri, değer yargıları, çalışma alışkanlıkları daha çok almaya, harcamaya ve ‘ben’ odaklı kişisel çıkarlara yönelebilir.
İşte, bunun için aile şirketlerinde çok daha güçlü, oturmuş, dengeli, adaletli bir liderlik sürecine ihtiyaç var. Zira ailenin temsil ettiği temel değerlerle şirketin sahip olması gereken kurumsal yapı ve kuralları, birbirini destekleyecek ve yaşatacak şekilde organize etmek, işin kendisinden daha büyük bir uğraş, hassasiyet ve çaba gerektirir.
ADALETLİ LİDER ŞART
Her şeyden önce ailenin birliği ve bütünlüğünün sağlanması için güçlü bir adalet duygusunun yanında aileyi aile yapan temel değer, adet ve geleneklerin güçlü tutulması ve yaşatılması elzemdir. En az bunun kadar önemli olan diğer konu, işletmenin bir aile şirketi anayasasına sahip olmasıdır. Kurumun, kuşaklar boyunca nasıl idare edileceğini yazılı kurallara bağlayan aile şirketi anayasası, ailenin temel değerlerini serlevha etmeli ama aynı zamanda bilimsel yönetim ilkeleri ve insan odaklı kurumsal işleyişi içermeli.
Aile şirketi sahipleri, kurumlarını günlük alışkanlıkları ve psikolojileri ile yönetemeyeceklerini bilmeli. Aile, geldiği yeri unutmadan kendi hakikatine yol almalı ki, ailenin irfanı şirkette kök salsın.
Aile şirketi lideri; kaynağını ailenin irfanından alan değerlerini korumalı, geliştirmeli ve iş ortamında yaşatmalı. Bunun için her şeyden önce ‘ben’ takıntısına girmemesi, ailenin ve kurumun maddi değerleri kadar mana değerlerini de ayakta tutması elzemdir. Unutulmamalıdır ki, işi bilmek, işin çekirdeğinden gelmek, belirli bir büyüklüğe ulaşmak önemli. Ama kalıcılık için yeterli değil.
09 Nisan 2021 Cuma