Hakan  GÜLDAĞ

Hakan GÜLDAĞ

Diğer Yazıları

Ticaret savaşlarında, G20 toplantıları ile hazirandaki ateşkese ABD Başkanı Trump son verdi. ‘Ticaret görüşmelerinin yeterince hızlı ilerlememesi’ gerekçesiyle, 300 milyar dolarlık Çin ürününe daha ek gümrük vergisi getireceğini açıkladı. ABD ile Çin arasında yeniden yükselen ticaret gerilimi dünya borsalarını vurdu. Hem emtia hem de hisse senedi piyasalarında sert satışlar geldi. Hisse senedi piyasalarındaki kayıpların başını da yine madencilik ve emtia hisseleri çekti. Dünya ekonomisindeki yavaşlama beklentisi nedeniyle petrol fiyatları yüzde 1’in üzerinde geriledi. Paladyum başta, sanayide kullanılan değerli metaller de önemli değer kayıpları yaşadı.

ABD-Çin ticaret savaşının kur üzerindeki etkisi de büyük oldu. Çin para birimi yuan, dolar karşısında son 10 yılın en düşük seviyesine geriledi. Büyük bir destek noktası olarak görülen 7’yi kıran Çin Yuan’ı yüzde 1 değer kaybederek, Amerikan Doları karşısında 7.1 seviyelerine düştü.

Ticaret savaşının farklı sektörlere yayılacağı yönündeki korku, yatırımcıları ‘güvenli liman’ arayışına yöneltti. Japon Yeni, bazı gelişmiş ülke bonoları ve altın yükseldi. Japon Yeni, ABD Doları karşısında 105.94’ten işlem görerek son yedi ayın en yüksek düzeyine çıktı. Dolar karşısında yükselen bir diğer para birimi İsviçre Frangı oldu. Altının ons fiyatıyüzde 1’in üzerinde değer kazanarak 1456 dolara kadar yükseldi.

***

Bildiğimiz şu ki, piyasalarda şoku yaratan Trump’ın durmak için bir nedeni yok. Eko-Mercek’te aylar önce ABD ile Çin arasındaki ‘ticaret’ savaşlarının sadece ‘ekonomik’ nedenler taşımadığını, gerçekte bir ‘hegemonya’ savaşı ile karşı karşıya olduğumuzu vurgulamıştık.

ABD’nin, başta Çin olmak üzere mevcut hegemonyasını sarsan yükselen güçlerden tedirgin olduğunu, geleceğe karamsar baktığını belirtmiştik. Bunun gerekçelerinin de 2017’nin son günlerinde yayımlanan ABD’nin ‘ulusal güvenlik strateji belgesi’ içinde açık ve seçik sıralandığına dikkat çekmiştik. Şimdi de Çin Halk Cumhuriyeti bir rapor yayımladı. Adı, ‘Yeni dönemde ulusal savunma. Rapora göre, yeni dönemde uluslararası işbirliğinin yerini çatışma alıyor. Bu konudaki şikayetler artacak ve uluslararası ilişkileri ‘istikrarsızlaştıran’ dinamikler öne çıkacak.

Uluslararası ilişkilerin detaylarıyla değerlendirildiği raporda, Çin özetle, uluslararası stratejik rekabetin karakterize edeceği bu yeni dönemde ‘kendi çıkarlarını korumaya kararlı’ olduğunu açıklıyor.
Rapor, ABD’de de önemli bulundu. Ülkenin dış politika ile ilgili en önemli yayınlarından The National Interest dergisinde, Çin’in raporu, ‘Uyarıldık: Gelmekte olan belaya hazırlanın’ notuyla değerlendiriliyordu.
***
Çin yükseliyor. Evet, son dönemde büyümesini yavaşlatan çeşitli unsurlar ortaya çıkmaya başladı. Daha da yavaşlayacak. Ancak yine de şu sıralarda yüzde 6 civarında büyümeye devam ediyor. Dünya sahnesindeki etkinliği de artıyor. 21. yüzyılın hızlı büyüme merkezi olarak görülen Afrika başta olmak üzere dünyada nüfuz alanları genişliyor.

Çin’in bu yükselişi ABD’de büyük endişe yaratıyor. Trump yönetimi ise buna karşı Batı ittifakı üzerinden bir cevap vermek yerine tek başına hareket etmeyi seçiyor. Hatta Batı ittifakını da adeta bozacak adımlar atıyor. Ne Japonya ne de Pasifik’teki iyi ilişkiler içerisinde olduğu ülkeler... Birlikte çalışmak yerine, aksine bu ülkelerle içinde bulunduğu uluslararası anlaşmalardan da çıkıyor. NATO içerisinde ilişkileri tahkim edip güçlendirmek yerine, kendi kurduğu yapıdan şikayet ediyor.

Trump, Avrupa Birliği ile ilişkilerini de bilinen ‘Batı ittifakı’ anlayışı çerçevesinde yürütmüyor. Avrupa’yı da kâh otomobil kâh çelik sektörü üzerinden tehdit ediyor. Dahası, Avrupa Birliği’ni de ‘istikrarsızlaştıran’ açıklamalar yapıyor. Brexit’te taraf tutuyor. Daha da ileriye gidip, Boris Johnson örneğinde olduğu gibi kimi liderleri diğerlerine karşı destekliyor, bir tür ‘bozguncu’ rolü oynuyor.
***
ABD karşıtı cephede ise saflar sıklaşıyor. Çin ile Rusya’nın havada ve denizde işbirliği artıyor. Pasifik’te ve Çin denizinde birlikte devriye geziyorlar. Tabii, kime karşı devriye gezdikleri belli... Çin, bir yandan Almanya ve Fransa ile ortak manevralar düzenlerken, Rusya, bir nevi ABD gibi Avrupa Birliği’ni ‘istikrarsızlaştırıcı’ girişimlerde bulunuyor.

Keza, S-400, Doğu Akdeniz gibi son dönemin ‘yakıcı’ konuları da ‘istikrarsızlık’ sürecine katkı yapıyor. Bunlar bizi yakından ilgilendiren gelişmeler. Dünya çapında bakınca liste kolaylıkla uzatılabilir. Kısacası, bugün dünyada bir düzenden bahsetmek zor. Aksine artık bir dünya düzensizliği içerisindeyiz.

Adeta herkesin herkese karşı pozisyon almaya başladığı, bağımlılık ilişkilerinin zorlandığı ve biçim değiştirdiği, giderek kaotik bir hal alan bir dünya düzensizliği şekilleniyor. Üstelik karmaşanın daha da artacağı anlaşılıyor. Bu da zaten var olan belirsizlik ortamınıdaha da büyütecek. Yeni dönem ne getirecek, bilemiyoruz. Bu belirsizlik, hemen her yere, her kuruma sirayet etmiş durumda.

Merkez bankalarının gözünü ayırmadığı, attığı adımlar bütün finans piyasaları tarafından takip edilen Amerikan Merkez Bankası Fed dahi, zamanın ruhuna uygun, belirsizliği artırıcı açıklamalar yapıyor.
Fed Başkanı Powell, son 25 baz puanlık faiz indiriminden sonra, ‘bu adım, bundan sonra faiz indirimi yapmaya devam edeceğimiz anlamına gelmiyor ama indirebiliriz de. Bu faiz artırmayacağımız anlamında da değil. Artırabiliriz de’ mealinde, kafaları karıştıran açıklamalarda bulundu.

Giderek içine girdiğimiz kaosa düzen getirebilecek bir ‘merkez’ ortada görünmüyor. Neyin geride kalmakta olduğunu az çok anlayabiliyoruz ama gözlerimiz bizi nelerin beklediğini seçemiyor. Şu sıralarda geleceğe ilişkin tanımlanabilir bir yapılanma belirtisi yok. Bu ortamda, gelişmekte olan piyasaları güçlü bir fırtınanın vurma ihtimali artıyor.

ABD ile Çin arasında şiddetlenen ve ekonomik olmanın ötesinde bir hegemonya mücadelesine dönüşen ticaret savaşları Türkiye’yi de etkiliyor. Kurlar başta, pek çok açıdan... Yine de Türkiye, esas olarak bir hammadde üreticisi ve ihracatçısı olmadığı için bu savaştan en az etkilenecek ülkeler arasında. Bu lehimize. Ancak bu ortamda, gelişmekte olan ülkeleri güçlü bir fırtınanın vurma ihtimali de giderek artıyor. İstesek de istemesek de dünyadaki türbülanstan bizim kısmetimize düşenler olacak.
İşimizi yaparken, risklerimizi hesap ederken dikkate almakta fayda var.

Girişimciliğin fıtratında ‘umut’ var

Doğruya doğru... Dünyada bugün olup bitenler, girişimcilerimizin kontrol edebileceği dinamikler değil. Ancak farkında olmamız gereken gelişmeler. İş insanları, en olumsuz koşullarda dahi bir çıkış yolu bulmaya gayret eder.

Girişimciliğin fıtratında bu var. Eskiden ‘girişimci’ yerine kullandığımız ‘müteşebbis’ kelimesinin kökeni, Arapça ‘şebs’ kelimesine dayanır. ‘Teşebbüs’ kelimesi de, ‘müteşebbis’ kelimesi de ‘şebs’ kökünden türetilmiştir. ‘Şebs’ kelimesi ise ‘yapışkan’ anlamına gelir. Yani, tuttuğunu bırakmayan...

Girişimci başarıya odaklandığında nihai hedefine adeta yapışır. Özgüveni güçlüdür. Kendini tüm benliği ile işine adadığı için ataktır, girişkendir. Öyle olduğu için de riskleri herkesten daha iyi algılasa bile cesurdur. İşini sürekli iyileştirmek için uğraşır. Riskleri belirlerken, ortaya çıkabilecek sorunları gerçekçi biçimde tespit eder ama asıl önemli tarafın fırsatlar olduğunu iyi bilir.

İşine de, hayata da pozitif bakar. Bu nedenle inatçı ve dirençlidir. Koşullar onu zorlasa da, arada bir başarısız olsa da mücadeleyi hiç bırakmaz. Umudunu yitirmez. Aksine, umudunu başa çıkma ve üstesinden gelme becerileri ile destekler...

16 Ağustos 2019 Cuma