Prof. Dr. Nurullah GÜR

Prof. Dr. Nurullah GÜR

Diğer Yazıları

Doç. Dr. Nurullah Gür

Kovid-19 olarak adlandırılan yeni nesil koronavirüs, can kayıplarına neden olmaya devam ediyor. Virüse dair birçok belirsizliğin olduğu noktada ekonomik etkilere dair nokta atışı tahmin yapmak zor. Ancak virüsün birçok ülkenin 2020 büyümesine negatif iz bırakacağı ve küresel ekonomik yapıya dair bazı şeylerin sorgulanmasına neden olacağı da aşikar. Önceki yazıda virüsün küresel ekonomiyi nasıl etkileyebileceğini değerlendirmeye çalışmıştım. Bu sefer Türkiye ekonomisine olası etkileri üzerinde duralım.

Virüsün Avrupa’da en çok Almanya, Fransa ve İngiltere’yi etkilemesi bekleniyor. Virüs tedirginliğine rağmen AB Komisyonu, Euro Bölgesi’ne dair büyüme tahminini yüzde 1.2’de tuttu. Ancak bu tahminin sapma ihtimali yüksek. Avrupa’daki olası büyüme yavaşlamasından kaynaklı olarak bu ülkelere gerçekleştirdiğimiz ihracatta gerileme yaşanma riski var. Bununla birlikte, yılın ilk çeyreğinde Çin’den tedarik edilmede sıkıntı yaşanacak bazı düşük ve orta teknolojili ürünlerde Türkiye ihracatını artırabilir.

ING’nin yaptığı bir analize göre Türkiye, Çin ekonomisinin virüse bağlı daralmasından pozitif yönde etkilenebilecek nadir ülkelerden biri olabilir. Bu beklentinin ana sebebi, Çin ile ürün gamımızın birçok sektörde benzeşmesi. Başta AB ve ABD olmak üzere çeşitli ülkelerin Çin’den iptal edebilecekleri olası siparişleri hesaba katarak, üretimi hızla artırma esnekliğimizin yüksek olduğu ürün gruplarında gereken hazırlıkları yapmalıyız.

Çin’den ara malı tedarikinde yaşanacak olası sıkıntıların, içeride bizim üretimimizi negatif etkileyebileceği ihtimalini de göz ardı etmemek gerekiyor. Ara mallarında alternatif tedarikçilere yönelmek, Türk şirketlerinin maliyetlerini yükseltebilir. Öte yandan petrol fiyatlarının gerilemesi ise üretim maliyetlerini düşürüyor.

Çin’in 2001’de DTÖ’ye üye olmasından sonra Çinli ürünler oyuncak, tekstil, hırdavat, aydınlatma cihazları ve elektronik gibi düşük ve orta teknolojili ürün gruplarında Türkiye piyasasını domine etmeye başlamıştı, dünyada olduğu gibi. Bu sektörlerdeki KOBİ’ler, bilmedikleri sektörlere doğru yönelmek zorunda kalmış ve zamanla finansal sıkıntılara girmişlerdi. Bir anda bütünüyle geri dönüş mümkün değil, ancak bazı ürün gruplarında yeniden üretici konuma geçebilir veya pazar payımızı artırabiliriz.
Ticaret savaşlarıyla birçok küresel şirket, Çin’deki tedarik zincirlerini alternatif piyasalara kaydırmanın olası kâr-zararını hesaplamaya başlamıştı.

Bu virüs, çokuluslu şirketlere ‘dünyanın fabrikası’ olan Çin’e imalat sanayinde bu kadar bağımlı olmanın dezavantajlarını daha fazla hatırlattı. Üretim deneyimi ve beşeri sermayesi yüksek olmasının yanı sıra lojistik avantajları bulunan ülkeler, alternatif yatırım noktaları olarak görülebilir. Tabii ki bu tip yatırımlar bugünden yarına değişim gösterecek şeyler değil. Ancak çokuluslu şirketler yatırım noktalarını çeşitlendirerek üretim ve dağıtım risklerini kontrol altında tutmayı ajandalarına yazmış durumda.

Küresel ekonomiye dair negatif etkiler belirginleşirse, Fed ve ECB, yılın ikinci yarısında ilave parasal genişleme adımları atabilirler. Bu durum, döviz ve faiz cephelerinde Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri bir süreliğine rahatlatabilir. Faizlerin gerilemesi, iç talebi biraz daha canlandırır.

Virüs, ekonomik anlamda birçok ters etkiye neden olma potansiyeline sahip. Hangi etkilerin ağır basacağı, hem Çin’in virüs salgınını kontrol altına alma süresine hem de bizim gibi ülkelerin değişen piyasa koşullarına verecekleri tepki kabiliyetlerine bağlı olacak. Umarım virüs mümkün olduğunca kısa bir sürede kontrol altına alınır ve bu dramla ilgili daha fazla ekonomik yorum yapmak zorunda kalmayız.

21 Şubat 2020 Cuma