Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

Göçle ilgili sosyolojik literatürde, hangi nedenlerle olursa olsun tersine göç örnekleri istisnaların dışında neredeyse bulunmaz. Yani göç; insanlar için büyük zorluklarla da olsa, imkân ve fırsat oluşturur ve geri dönüşü olmaz. Göçlerin tarihine baktığımızda ise yine istisnaların dışında göç hareketleri negatif başlamış ama süreç sonunda pozitif bitmiş. Dolayısıyla demografik hareketlilik olarak göç olayını bir bütün olarak görmeden değerlendirmemiz doğru olmaz. Bugün şehirlerimizdeki yerleşik nüfusun yapısına baktığımızda ise göç edenlerin maddi olarak iyi konumda olduklarını görürüz. Bu durum en basit anlamda sözün doğruluğunu ifade eder.

Ülkemizin bulunduğu coğrafya, tarihte bilinirliğinden bu yana hep göçlerle inşa edilmiş, göçlerle zenginleşmiş. Hem maddi hem de sosyo kültürel olarak çeşitlilik buradan doğmuş. Osmanlı Devleti’ni kuran Kayı boyu bile bu bölgeye Moğol istilasından kurtulmak için gelmiş fakat bu tehlike geçmesine karşın geri dönüş yaşanmamış. Diğer örnekler de bundan farklı değil.

Bilindiği üzere göçlerin başlangıcı zorlayıcı faktörlerden dolayı hep sancılı olur ama sonu mutlu biter. Buna bilimsel bir tespit denmese de göçün kaderidir denebilir. Balkan göçleri de ülkemizde bu inşa sürecinin bir boyutunu oluşturur. Gerçekten de özellikle Marmara bölgesi bu anlamda Balkan göçü çeşitliliğini ve zenginliğini alabildiğince yansıtır. Bütün dış ve iç göçlerde durum farklı değildir.

SURİYE GÖÇÜÖRNEĞİ

Bilindiği üzere bugün Suriye dediğimiz ülke bir zamanlar bizim şehirlerimiz arasında olan bölge idi. Dolayısıyla burası kültürel yakınlığımız olan bir ülke. Şimdi buradan yine savaş nedeniyle ciddi bir göç dalgası yaşıyoruz. Birçok ülkenin hiç yanaşmadığı, bizim ise zorlandığımız bu dalgayı ülke olarak dinî ve insanî gerekçelerle sahipleniyoruz. Biz, tarihimizde insanlığı ve İslamiyeti böyle yorumladığımız için bir anlamda tarihimiz tekerrür ediyor. Devletimiz ve halkımız ekmeğini paylaşıyor. Muhacir Ensar anlayışı yeniden güncelleniyor. Kabul edelim ki bu kolay bir süreç değil. Sabırla tahammül edersek kazanan ülkemiz ve insanlık olacak.

Göçün zor olan kısmı ilk bölümüdür ve genellikle birtakım zorlayıcı faktörler buna sebep olur. Hem göç eden hem de göç kabul eden kesim için sancılıdır bu ilk safha. Her iki kesim de maddi-manevi, kültürel, sosyal bir yığın zorluğu birlikte yaşarlar, sosyal ve iktisadî gerginlikler oluşabilir. Bu süreç uzun da sürebilir. Fakat işin mutlu tarafı, sonu. Sonunda göçle gelen kimse şartlar uygun olsa da tekrar geldiği topraklara dönmez. Sosyolojik kural bu. Zira imkânlar ve fırsatlar artık yaşanılan bu şehirde, bu ülkede. Başka bir doğru ise göçü barındıran şehir/ülke de bundan kazanım elde eder. Kazan kazan yani.

Göçün bu zor evresinde en çok dikkate almamız gereken kısmı şüphesiz eğitim boyutudur. Zira, çocuk ve eğitim üzerinden yaşanılan ve geleceğe ilişkin birçok problem, çözüm yoluna girer. Aksi durumda da bu problemler kalıcı krizler ortaya çıkarır. Mümkün olduğu takdirde yaygın ve meslek eğitimini de programlamalıyız. Eğitim konusunda bazı Batı ülkelerinin yaptığı gibi insanî olmayan çıkarcı ve hesapçı yaklaşımla yapılan, eğitime sadece seçme bir kesimi dahil etme anlayışına kesinlikle müsaade edilmemeli.Biz ülke olarak tümünü hedeflemeliyiz. İnsanlık bunu gerektirir. İnsanlığın gerektirdiğini yapmaya çalışan ülkeler nihai olarak kaybetmeyen ülkeler. Gönül coğrafyası kavramının inşası buradan geçer. Önemli olan bu hassas süreci göç edenlerle derin uçurumlar oluşturmadan geçirmek.

Özellikle Avrupa ülkelerinin ciddi olarak nüfus artış problemi yaşadığı günümüzde insan kaynağının gelecekte önemini öngörerek Suriye göçünü ülkemiz açısından kazanıma dönüştürme kabiliyetini gösterebilmeliyiz.

09 Mayıs 2017 Salı