Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Prof. Dr. Ahmet Emre BİLGİLİ

Diğer Yazıları

PROF. DR. AHMET EMRE BİLGİLİ

Bu yazının başlığının ilham kaynağı; birçok dil bilen ve bunları ustalıkla kullanan ünlü entelektüelimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın ‘En iyi bildiğim dil Türkçe’dir’ sözüdür. Hatta icrası zor şu söz de hocanın kendisine aittir: ‘Elit eğitimde eğittiğin çocuğa iki ölü, iki diri dil öğreteceksin’. Yani ölüsü bile gerekli olan dil, işte bu kadar önemli ama en iyi bildiğin dil de hiç şüphesiz ki Türkçe olacak. İşin püf noktası da burası işte. Zira; ‘dil’ varsa kültür vardır, yoksa kültürün de milletin de devamlılığı sağlıklı olmaz. Dil, bir milletin kaderi ile de doğrudan ilgilidir.

Üç yıl önce idi. Elit öğrencilerin seçildiği bir lisenin öğrencileri ile Hoca’nın buluşmasına şahitlik etmiştim. Hoca, ülkenin farklı yörelerinden gelen öğrencilere konuşmasını yaptıktan sonra herkese tek tek söz vererek konuşturmuş ve ardından da “Hepinizin Türkçe’sinde, diksiyonunda problem var, diğer dilleri öğreniyorsunuz ama öncelikle Türkçe’yi iyi öğrenmek zorundasınız” demişti. Çocuklar ise gerçekten de Hoca’nın üzerinde durduğu önemli bir ölü dil olan Latince’yi de öğrenmekte idiler. Hoca bundan ne kadar memnun kaldı ise Türkçe konusunda da o kadar rahatsız olmuştu.

EĞİTİMİN GENEL SORUNU

Aslında Türkçe meselesi eğitimin genel bir problemidir. En iyi bildiğimiz dil Türkçe olmadan bu dil ile bilim yapmayı, edebi eserler ortaya koymayı nasıl başaracaktık? Türkçe’nin bilim dili olup olamayacağı sorusu zaten zâiddir. Bu kadar zengin bir dili hakkı ile öğrenir ve ülke olarak bu alanda merkez haline gelirsek, aynı zamanda dil coğrafyamızla/diasporamızla bu açıdan bir yakınlaşma politikası da izlersek birçok başarının kendiliğinden geldiğini görürüz.

Bilindiği üzere büyük dil ustamız Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde kendi coğrafyamızda; ilim dili Arapça, resmi dil Farsça idi ama konuşma dili de Türkçe idi. Ve Yunus, eserlerinde Türkçe’yi kullandı, hem de en iyi derecede. Bu yüzden bugün biz onu kolayca anlıyoruz. Dilin elbette kendi doğası içinde bir değişim çizgisi var ve bu oluyor. Önemli olanın bu değişimin suni bir dayatma olmadan doğal hali ile vuku bularak dili zenginleştirmesidir.

Bu yıl, aslında Yunus Emre’yi hatırlama yılı. Bilindiği üzere 2021, ‘Yunus Emre ve Türkçe Yılı’ olarak ilan edildi. Bu doğrultuda da etkinlikler yapılıyor, yapılacak. Bu vesileyle ve Yunus’un kullandığı şekli ile yaşayan Türkçemizi merkeze alıp, dilimizin zenginliğini de dikkate alarak geliştirmek gerekir. Yani dilimizi iyi öğrenmek ve kullanmak durumundayız.

ORTAK DİL VE KÜLTÜR HAVZASI

Biz yakın tarihimizden iyi biliyoruz ki, dile müdahale dilin kısırlığına yol açmış, dilin kısırlığı ise herhangi bir konuda tefekkür etmenin, derinleşmenin önündeki en büyük engel olmuştur. Söz dağarcığımızı sınırlayanlar düşünme gücümüzü tehdit etmişler, bilme ve düşünme kapasitemizin gelişmesini hiç istememişlerdir. Yunus Emre’nin dildeki sadeliği ve derinliği üzerinde ciddi olarak düşünmek zorundayız. Büyük mütefekkirlerimizin dili kullanmadaki maharetleri onların konulara olan vukûfiyetini de beraberinde getirmiştir.

Maarif Vakfı, Yurtdışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü ve Milli Eğitim Bakanlığı, bu konuda birlikte rol üstlenmeye, dil ve kültürü yaygınlaştırmaya devam edeceklerdir. Bütün çabalar; yeryüzünün her tarafına dağılan ve Türkçe konuşan toplumları, ortak dil ve kültür havzası içinde tutarak hem bilim dili hem de kültür ve siyaset açısından güçlü duruşu muhafaza ederek dünya barışına katkı yapmak ve söz sahibi olmak içindir.

Görüldüğü üzere zengin Türkçemizi iyi bir şekilde öğrenmeye ve öğretmeye şiddetle ihtiyacımız var. Aksi durum diaspora Türkçesine mahkum olmak anlamına gelir.

25 Haziran 2021 Cuma