tatil-sepeti

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın "Yerli ve Milli Çeşitleri Yaygınlaştırma Projesi" kapsamında geçen yıl İzmir'de 1 milyon 770 bin fide, 440 kilogram tohum dağıtıldı.

Çiftçileri destekleyen bu projede daha önce tarımla uğraşmamış kentli kadınlara yönelik de fide dağıtımı yapıldı. Böylece onların ve evlerinde beraber fide büyüttükleri çocuklarının tarımla tanışması sağlandı.

İzmir'de bu sene de 1 milyon 400 bin fide ve 83 ton ekmeklik buğday tohumu dağıtılacak.

YERLİ ÇEŞİTLER YÜKSEK KALİTE VE VERİM SAĞLIYOR


İzmir Tarım ve Orman Müdürü Mustafa Özen, Tarım ve Orman Bakanlığının, salgınla beraber tüm dünyada önemi daha da artan tarımın sağlıklı bir şekilde büyümesi için çalıştığını söyledi.

Üretimde kaliteli ve bölgeye uyumlu tohumun büyük önem taşıdığına dikkati çeken Özen, kamuoyundaki "tohumda dışa bağımlıyız" algısının doğru olmadığını belirtti.

Türkiye'nin 20-25 yıl önce İsrail ve çeşitli Avrupa ülkelerinden hemen hemen her türlü tohumu ithal eden bir ülke olduğunu, bugün ise tablonun değiştiğini ifade eden Özen, "25 yıl önce tohum ithal etmiş olduğumuz bütün ülkelere şu an tohum ihraç eden bir ülkeyiz. Sebzelerde yüzde 80 oranında bir yerli tohum kullanım oranımız var. Buğdaygillerde, baklagillerde yüzde 60'ın üzerinde yerli tohum kullanım oranımız var. Sadece yeşillik denilen ürünlerde az miktarda yerli tohum üretimiz var, o da arz talep ile ilgili bir husus." diye konuştu.

Yerli ve milli çeşitlerin uzun yıllar süren çalışmalarla geliştirildiğini dile getiren Özen, bunları da bölgeye adapte olmuş, yüksek verim ve kalite sağlayacak şekilde geliştirildiğini ifade etti.

Geçen yıl 1 milyon 770 bin domates, biber, hıyar ve patlıcan fidesi ile 440 kilogram bamya ve kavun tohumu dağıttıklarını anlatan Özen, kırsaldaki üreticilerin desteklenmesinin yanı sıra 20 binden fazla şehirli kadını da tarımla tanıştırdıklarını söyledi.

Özen, tarımın geçmişten beri var olduğu bir ülkede çocukların tarımı öğrenmesine büyük önem verdiklerinin altını çizerek, kadınlarla beraber balkonda, bahçede fide yetiştiren çocuklarının da tarımla buluştuğunu, bunun tarımın sağlıklı bir şekilde büyüyerek devam edebilmesi açısından kıymet taşıdığını dile getirdi.

Bu yıl da yerli ve milli çeşitlerin yaygınlaştırılması için çalışacaklarını kaydeden Özen, şunları kaydetti: "Hem bitkisel üretimin devamlılığı hem de yerli milli çeşitlerimizin yaygınlaştırılması noktasında 3 proje gerçekleştirdik. 3 projemizin de ana finansmanını Bakanlığımız sağlıyor. Üçünde de ana paydaşımız Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü. Bu sene 300 bin fideyi ücretsiz şekilde balkonda, taraçada, bahçede üreticilerimizle, kentli kadınlarımızla buluşturacağız. Arkasından 1 milyon 100 bin adet yerli ve mili çeşitlerden oluşan sebze fidelerimizi kırsaldaki üreticilerimize dağıtacağız. Yerli ve milli çeşitler Efe, Meltem ve Kayra adlı üç çeşitten oluşan 83 ton civarında bir buğdayın yaygınlaştırılmasını yapacağız. Yaklaşık 4 bin dönümlük alanda 83 ton ekmeklik buğdayın yetiştirilmesini hedefliyoruz, bunun dağıtımını gerçekleştireceğiz."

"GENETİĞİ İLE OYNANMAMIŞ TOHUMLAR VE FİDECİKLERDİR"


Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürü Ali Peksüslü de enstitünün birinci amacının tüm Türkiye'deki tohumlu bitkilerin tohumlarını toplamak ve gelecek nesillere aktarmak olduğunu söyledi.

Yaklaşık 60 yıldır ülkedeki tohumları topladıklarını ayrıca çeşit geliştirme çalışmaları yürüttükleri ifade eden Peksüslü, "Bir çeşidin çiftçiye gelinceye kadar geçen süreç yaklaşık 6-7 yıl. Hem gözlemle hem laboratuvarda özellikleri belirleniyor. Genetiği ile oynanmamış, toplanmış materyallerden seçilen tohumlar ve fideciklerdir. Tohumlarımızı bebek gibi büyüterek çiftçinin kullanımına sunuyoruz." diye konuştu.

20 Nisan 2022 Çarşamba

Etiketler : Sektörel

Kötü giden havalar, balık tezgahını da vurdu. Olumsuz hava şartları nedeniyle balıkçılar av için denize açılamadı. Karadeniz’de av sezonunun başlamasıyla bol miktarda avlanan ve tanesi 50 liradan satılan palamutun fiyatı, 150 liraya kadar çıktı.


 

Saathane Meydanı'nda balıkçılık yapan Dündar Kırbaş, olumsuz hava şartları nedeniyle balıkçıların av için denize açılamadığını söyledi.

 

Kırbaş, bu durumun balık fiyatlarına yansıdığını ifade ederek, "Balığın azalması da bu duruma etki ediyor. Olumsuz hava olmasaydı palamut 150 değil de yine 100 lira olacaktı. Şu an hem havanın etkisi hem de balığın azalmasıyla fiyatlar biraz yükseldi. Balıkçılar şu an denize açılamıyor." dedi.

 

Av sezonunun başında palamudun tanesinin 50 liradan satıldığını, daha sonra 70-80'i gördüğünü, şu an ise 130 ile 150 lira arasında satıldığını belirten Kırbaş, "Balıkta irileşme de var. 50 liraya sattığımız balığın şu an iki katı. Yani 400 gramdı balık, şu an 800-900 gram oldu." diye konuştu.

 

Balıkçı Halit Bayrak da balığın azalması nedeniyle fiyatların arttığına işaret ederek şunları dile getirdi: "Biz fiyatları yükseltmiyoruz. Kayıklar kötü hava şartları nedeniyle denize açılamadığı için balık az çıkıyor. Bu palamut bir ay daha çıkar nasip olursa. Bütün balık fiyatlarında artış var. Mezgit 150, barbun 100 lira, fiyatlar bu aralar biraz yüksek. Hamsi inşallah önümüzdeki ay çıkar."

 

Vatandaşlardan Nail Aytekin, "Balık çok pahalı,150 lira, 50 liraya almıştım en son. Şimdi bakıyoruz, nasıl alacağız. Yirmi gün önce 50 liraydı. Alamayız bu fiyatlara." şeklinde konuştu.

 

Günay Birvar ise "Fiyatlar parası olana iyi ama parası olmayana kötü. Balık az çıktığı için fiyatların arttığı söyleniyor. Balığı çok severiz. Eşim de balıkçı. Mecbur alıyoruz." ifadelerini kullandı.

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : balık palamut balıkçı tezgah fiyat

Türkiye'de maden çeşitliliği açısından yüksek potansiyel ve iyi eğitilmiş insan gücü bulunduğu ancak yer altı kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda devletin ruhsat sahibi şirketlere ‘ruhsat güvencesi’ sunmasının beklendiği bildirildi.


 

Türkiye Madenciler Derneği (TMD) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Yılmaz, Anadolu Ajansının (AA) Global İletişim Ortağı olduğu 3. Maden Kurtarma Yarışması sonrası, basın mensuplarına Türkiye'nin madencilik sektörüne ilişkin açıklamalarda bulundu.

 

Dünyadaki 90 çeşit mineralin 70 tanesinin Türkiye'de üretilebildiğini ifade eden Yılmaz, buna rağmen yüksek potansiyelin istenilen şekilde değerlendirilemediğini söyledi.

 

Mehmet Yılmaz, sektörün yer altı madenciliği konusunda devletten beklentileri olduğunu belirterek, şöyle konuştu: "Bizim sorunumuz yer altı kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda devletimizin çekinik kalması, bu durum sadece altın madeni için geçerli değil, mermer, krom ve kömür için de geçerli. Türkiye'nin madencilikte jeopolitik potansiyeli ve iyi eğitilmiş insan gücü var. Ancak yer altı kaynaklarının değerlendirilmesi konusunda devletin ruhsat sahibi şirketlere 'ruhsat güvencesi' sunmasını bekliyoruz. Madencilikte sahip olduğumuz değeri gün yüzüne çıkarmaya çalıştığımızda yatırımcılar çevre ile ilgili endişelerden dolayı vatan haini gibi görülüyor. Halbuki kesilen her 100 ağaçtan sadece biri madencilik için kesiliyor. Devletin verdiği izinlerin arkasında durması lazım, o da bizim tam da tabirimizle 'ruhsat güvencesi'."

 

Yılmaz, Türkiye'nin sadece madencilik ürünlerinden kaynaklanan dış ticaret açığının 60 milyar dolar olduğunu, bunun yaklaşık 30 milyar dolarının altın ithalatı, geriye kalan 30 milyarının ise diğer madenlerin ithalatından kaynaklandığını anlattı.

 

Türkiye'nin yabancı maden yatırımcısı açısından çekici olduğunu vurgulayan Yılmaz, "Şu andaki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız kendisi de bunu defalarca söylüyor. 'Yerli veya yabancı biz bu sektöre yatırım getirmek zorundayız' diyor. Maden aramaları bölümünde bizim paraya ihtiyacımız var. Yabancı sermayenin buraya gelmesine ihtiyacımız var. Sondaj maliyetleri çok yüksek. Buna rağmen biz maden işletmesi açısından çok iyiyiz. Çok kuvvetli mühendislik yapımız var, mühendislik firmalarımız var, operatörlerimiz var ancak arama konusunda yatırım ihtiyacı bulunuyor." değerlendirmesinde bulundu.

 

"300-350 MİLYAR DOLARLIK ALTIN MADENİ YER ALTINDA"

 

Mehmet Yılmaz, Türkiye'nin madencilikte bir yol haritası oluşturması gerektiğini, özellikle kritik mineraller grubuna altının da dahil edilmesi gerektiğini dile getirdi.

 

Kobalt, nikel, kadmiyum, lityum, grafit ve bakırın kritik madenler olduğunu anımsatan Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hatta şimdilerde altının da o kritik mineraller listesine girmesi gerektiği söyleniyor. Bu madenlerin aranması ve işletilmesi sırasında ciddi bir yatırım gerekiyor. Buraya yabancı sermayenin ilgi ve alakasının olacağını düşünüyoruz. Türkiye'nin altın potansiyeli ortada. Biz şu anda en büyük ihtimalle üçte birini biliyoruz. Geriye kalan üçte ikisi ki yaklaşık 300-350 milyar dolarlık bir altının yer altında olduğunu düşünüyoruz. Bu alanda yabancı yatırımcı ilgisi oldukça yüksek. Madencilik faaliyetlerinin gayrisafi milli hasıla içindeki payı yüzde 1, bu oranın yükselmesi için yatırımlara ihtiyaç var. Bu oranı yüzde 2'ye çıkarmak için bile yeni yatırımcılara ihtiyaç var. Madenciliğin gelişmiş olduğu birçok ülkede bu oran yüzde 7-8 civarında."

 

Yılmaz, Orta Vadeli Plan'da madencilikle ilgili üç maddenin sektör tarafından olumlu karşılandığını ifade etti.

 

Madenciliğin Türkiye için olmazsa olmaz bir sektör olduğuna dikkati çeken Yılmaz, şunları kaydetti: "Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 'koordinatör bakanlık' olması yönünde bir düşünce var. İzinler konusunda birden fazla bakanlıktan izin almak gerekiyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının izinler konusunda koordinasyonu sağlaması düşüncesi var. Bir de ön izin aşaması düşünülüyor. Ön izin alınarak maden sahasının başka bir mevzuatla işletmeye kapatılmasının ya da hareketinin kısıtlanmasının önüne geçmek için ön izin mekanizmasından bahsediliyor. Bu da bizim için çok önemli. Güvenlik soruşturması sürecinde basitleştirme ya da standart oluşturulmasına da ihtiyaç duyuluyor. Ekonomide beklenen iyileşmenin temelinde gerçekten dış ticaret açığı çok büyük önem arz ediyor. İstihdam olmasını istiyorsak, vergi üretmek istiyorsak, yatırım gelsin istiyorsak bunların önünün kontrollü bir şekilde açılması lazım."

23 Eylül 2024 Pazartesi

Etiketler : maden ruhsat