tatil-sepeti

Milli Mücadele'nin başladığı süreçte, bağımsızlık hareketinin hem yurda hem de dünyaya duyurulması amacıyla kurulan Anadolu Ajansı (AA), 103 yıldır ulusal ve uluslararası kamuoyuna yazılı ve görsel içerikler sunuyor.


 

Anadolu Ajansı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla Kurtuluş Savaşı süresince milli birliği tehlikeye düşürecek kışkırtmalara karşı milleti uyanık tutmak, ulusal mücadeleyi bağımsızlığa ulaştıracak kararları halka bildirmek amacıyla TBMM açılmadan 17 gün önce 6 Nisan 1920'de kuruldu.

 

Mücadelede üstlendiği kritik görevle Cumhuriyet tarihi içinde özel bir yere sahip olma özelliği taşıyan Anadolu Ajansının kuruluşu, "Milli Mücadele'nin dönüm noktası" denilebilecek zor günlerden geçilen süreçte gerçekleşti.

 

İstanbul'un fiilen işgalinin ardından Milli Mücadele'ye katılmak için Anadolu'ya geçmek üzere yola çıkan aydınlardan Yunus Nadi (Abalıoğlu) ve Halide Edip (Adıvar), Akhisar İstasyonu'nda verilen mola sırasında "Ankara'ya gider gitmez bir ajans teşkilatı kurulması" konusunu değerlendirdi.

 

Türkiye'nin önemli markası haline gelen "Anadolu Ajansı"nın isminin nasıl ortaya çıktığına, Yunus Nadi'nin anılarında yer veriliyor. Yunus Nadi anılarında, Halide Edip ile istasyondaki mola sırasında aralarında geçen konuşmayı şöyle anlatıyor: "Mart 31, sene 1920. Geyve'ye muvasalatımızın dördüncü günü ve üçüncü sabahıdır. Bugün Ankara'ya doğru yolumuza devam edeceğiz. Çünkü beklediğimiz Halide Edip Hanım kafilesi dün akşam üstü Geyve'ye geldiler. Halide Edip Hanım ile ancak Akhisar istasyonundaki bir mola sırasında ayaküstü biraz görüşebildim."

 

Halide Edip'in, Anadolu'nun haklı davasını bütün dünyaya anlatabilmek amacıyla "bir ajans teşkilatı" kurma önerisinde bulunduğu diyalog ise kayıtlarda şöyle yer alıyor:

 

- Birinci şart hanımefendi. Sonra tabii bunun teferruatı gelir; mesela ilk merhalede neşriyat, ki başlı başına teşkilata ihtiyaç gösterir, sonra propaganda...

 

- Tabii sıra ile hepsi yapılır. Fakat benim fikrimce ilk iş ajans olmalıdır. Hatta isterseniz adını burada koyuverelim: Mesela Türk Ajansı, mesela Ankara Ajansı, mesela Anadolu Ajansı... daha da bulunabilir.

 

- Bana 'Anadolu Ajansı' en iyi bir isim gibi görünüyor.

 

- Bana da öyle. Değil mi, evvela kendini ve mümkünse bütün vatanı kurtaracak olan Anadolu'dur. O halde kararımızı vermiş olalım: Anadolu Ajansı...

 

- Evet Anadolu Ajansı hanımefendi..."

 

Böylece Anadolu Ajansının haber yolculuğu, Yunus Nadi ile Halide Edip'in, Geyve'nin Akhisar kazası istasyonunda yaptıkları bu konuşmayla başlamış oldu.

 

Kafilenin Ankara'ya 1 Nisan 1920'de ulaşmasının ardından Yunus Nadi'nin ifadesiyle "4 veya 5 Nisan akşamı" Mustafa Kemal'in karargahı "Ziraat Mektebi"ndeki (Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü) yemekten sonra Anadolu Ajansının kurulmasından söz açıldı. Bu konuşmanın ardından, Mustafa Kemal Paşa'nın talimatıyla Anadolu Ajansının kuruluşu, 6 Nisan 1920'de gerçekleşti. Böylece Anadolu Ajansı, Milli Mücadele'nin içeride ve dışarıdaki sesi oldu.

 

KURULUŞU GENELGEYLE İLAN EDİLDİ

 

Mustafa Kemal Paşa, bütün yurda gönderdiği genelgeyle Anadolu Ajansının kuruluşunu ilan etmekle kalmadı, girişilen mücadelenin iç ve dış kamuoyuna duyurulmasının önemine de işaret etti.

 

Mustafa Kemal'in bütün kolordulara, vilayet ve müstakil livalara, Müdafaa-i Hukuk ve Müdafaa-i Milliye idare heyetlerine gönderdiği 9 Nisan tarihli Anadolu Ajansının kurulduğuna ilişkin genelge, bugünün Türkçesiyle şöyle: "İslam'ın canevi olan Osmanlı Saltanatı merkezinin düşman işgaline geçmesi, bütün ülke ve ulusumuzun en büyük tehlikeyle karşılaşması sonucu olarak bütün Rumeli ve Anadolu'nun giriştiği ulusal ve kutsal savaşım sırasında, Müslümanların iç ve dış en doğru havadisle aydınlanmalarının zorunlu bir gereksinme olduğu önemle göz önüne alınmış, bunun sonucu, burada en yetkili kişilerden oluşan bir özel kurul yönetiminde, 'Anadolu Ajansı' adı altında bir kurum kurulmuştur.

Anadolu Ajansının en hızlı araçlarla vereceği havadis ve bilgi, aslında Temsilciler Kurulumuzun belgeli ve asıl kaynaklarının sonucu olacağı için bu ajans bildirimlerinin oraca ve özellikle Müdafaa-i Hukuk örgütümüzce dahi seçilecek caddelere ve toplanılacak yerlere asılması, dağıtımı, dahası bucak ve köylere dek ulaştırılması yolunda olabildiğince çok yayımlanabilmesi için ivedili düzenlemeler yapılması, sonucundan da bilgi verilmesi önemle rica olunur."

 

Mustafa Kemal Paşa, yalnızca "havadis" değil, "en doğru havadis" üzerinde durduğu genelgede, "Anadolu Ajansının en hızlı araçlarla vereceği havadis" derken haber ajanslarının uyması gereken evrensel ilkelerin de altını çiziyordu. Bunlar, haber ajanslarının "doğru", "tam" ve "objektif" haberleri, "hızlı" biçimde iletme zorunluluğuydu.

 

ANADOLU AJANSI ÇALIŞMALARINA BAŞLIYOR

 

Kuruluşu tüm yurda duyurulan Anadolu Ajansı, bir süre Ziraat Mektebi'nde ayrılan bir odada çalışmalarını yürüttü.

 

Halide Edip de anılarında, "Ankara'ya geldiğinin beşinci günü karargahta, dar ve uzun odalardan birinin kendisine ayrıldığını ve eşyaların dosya rafları, sandalye, iki masa ve eski bir yazı makinesinden ibaret olduğunu" belirtti.

 

Ziraat Mektebi'nden sonra, Ulus'ta Öğretmen Okulu binasının bodrum katında çalışmalarına devam eden Ajans, birkaç yer değiştirdikten sonra Samanpazarı'ndaki iki katlı binaya taşındı.

 

İç ve dış dünya haberleri, 12 Nisan 1920'den itibaren, Mustafa Kemal'in, Halide Edip'e Osmanlı Bankası'ndan temin edeceğini vadettiği daktilo ile yazılarak, "Anadolu Ajansı Tebligatı" başlığı altında kamuoyuna duyuruldu.

 

İLK HABER 12 NİSAN 1920'DE SERVİS EDİLDİ

 

Günün zor şartları altında kurulan Anadolu Ajansı, ilk haberlerini 12 Nisan 1920'de servis etmeye başladı. İlk bültende, memleketin içinde bulunduğu durum ortaya konuldu ve bu çerçevede Anadolu Ajansının kuruluş amacına yer verildi.

 

Bültende, Anadolu Ajansı bültenlerinin dağıtımının taşıdığı önemden bahsedilirken, yine ajans bültenlerinin dağıtımı için bir ağ kurulması ve bunun düzenli işletilmesinin gerekliliği vurgulandı. İlk bültende hem yurt içinden hem yurt dışından haberlerin yer alması da dikkati çekti.

 

Ajansın servis ettiği ilk bülten şöyle: "Devlet merkezimizin düşman işgali altına geçmesi üzerine Anadolu ve Rumeli'nin Müdafaa-i Hukuk azim ve kararlılığı içinde yiğitçe harekete geçtiği şu sıralarda, din ve vatan kardeşlerimizin en doğru haber ve bilgiler alabilmelerini sağlamak için kurulan Anadolu Ajansı, bugünden itibaren göreve başlıyor. Bugün alınan haber ve bilgilerin oralarda da mümkün olduğu kadar fazla kimse tarafından okunup bilinmesi gereğini arz ve açıklamaya yer yoktur. Bu amaçla oralarda dahi özel örgütler meydana getirerek, her gün vereceğimiz bilgilerin telgrafhane kapılarında siyah levhalar üzerine yazılması ve yeterli araç olan yerlerde basılması, yayımlanması ve dağıtılması, nahiyelere ve hatta köylere kadar gönderilmesi hususlarının yerine getirilmesini hepinizin vatan ve millet sevgisinden ve yardımlarından rica ederiz. Bu başlangıçtan sonra, bugünkü son bilgiler aşağıdadır..."

 

İlk döneminde günde en az iki bülten halinde yayımlanması kararlaştırılan Ajans haberlerinin ülkenin dört bir yanına ulaştırılmasına büyük önem verildi.

 

Kuruluşu resmi bildirgelerle tüm yurda duyurulmaya çalışılan Anadolu Ajansının bu tarihten sonra Anadolu'daki ulusal bağımsızlık mücadelesinin gerekçeleri, gelişme yönü ve diğer unsurları hakkında halkın en doğru iç ve dış haberlerle aydınlatılması yönünde haber vermesi amaçlandı.

 

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu Ajansının yurt çapında etkinlik kazanması ve işleyişiyle de yakından ilgilendi. Bu amaçla AA'nın kuruluşunu duyurmakla yetinmeyerek başta Ajans bültenlerinin ulaştırılması konusu olmak üzere çeşitli yazışmalar yaptı, uyarılarda bulundu.

 

AA BÜLTENLERİNİN ULAŞTIRILMASINDAKİ İHMAL VATAN SUÇU SAYILDI

 

Mustafa Kemal Paşa, 18 Nisan 1920'de Anadolu Telgraf Merkezi'ne gönderdiği genelgede, AA bültenlerinin ulaştırılmasındaki ihmali şu ifadelerle "vatan suçu" saydı: "Anadolu Ajansının bazı yerlere yayılmadığı ve gönderilmediği yolunda şikayetler alıyoruz. Anadolu'nun dışarıyla bütün ilgisinin kesilmiş bulunduğu şu sıralarda millet fertlerinin habersiz kalmaması amacıyla üstlenilen bu hizmetin tüm telgrafçılarımızca da kabul ve güçlendirileceğini şüphesiz addeder ve bu konuda yapılacak bir ihmalin vatan suçu teşkil edeceğinin bilinmesini arz ederiz."

 

ANADOLU AJANSI "MİLLİ MÜCADELE'NİN SESİ" OLDU

 

Anadolu Ajansının kurulması Milli Mücadele ve Ankara hükümetiyle ilgili gelişmeleri merak eden, içten içe bağımsızlık ateşiyle kaynayan Anadolu'da büyük heyecan yarattı.

 

Mustafa Kemal Paşa'nın genelgesinin ardından yurdun dört bir tarafından Ankara'ya Anadolu Ajansının kurulmasına ilişkin tebrik telgrafları gelmeye başladı. Bu telgraflarda bültenlerin dağıtımı, halka ulaştırılması hususunda her türlü çalışmaya hazır olunduğu bildirildi.

 

Milli Mücadele'nin ilk karargahı Ziraat Mektebi'nin bir odasında çalışmalarını yürüten Ajans'ın bültenlerini matbaada bol miktarda basarak yayma imkanı yoktu. Ankara'daki mevcut iki matbaa eski olduğu ve sık sık arıza yaptığı için bültenler bazen teksir makinesi (şapirograf) ile çoğaltılıyor, bazen de altına kopya kağıdı yerleştirilip elle yazılıyor, bu kopyalar telgrafhaneye gönderiliyordu.

 

Anadolu Ajansının haberlerinin sadece halka değil, cephede savaşan askeri birliklere de düzenli ulaştırılması için tedbirler alındı. Anadolu Ajansı bültenleri bunun dışında yine Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde İtilaf devletlerinin baskı, sindirme ve işgal girişimlerine karşı bölge halkında direnme bilincini geliştirmek amacıyla yayın yapan Anadolu basınına da ulaştırıldı.

 

Öte yandan, bizzat Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle Anadolu Ajansının haberlerinin büyük gizlilik içinde işgal altındaki İstanbul'da halka ve Milli Mücadele yanlısı gazetelere ulaştırılması için de yoğun çaba sarf edildi. Ankara hükümetinin resmi tebliğleri, yurt dışından önemli gelişmeler, halka uyarılar, TBMM'den ve cepheden havadisler ile işgal güçlerinin kara propagandalarına yanıt içeren AA bültenleri büyük bir boşluğu doldurdu, adeta Milli Mücadele'de adına "basın" denebilecek ikinci cepheyi açtı.

 

Yunus Nadi, Halide Edip'in ardından Hamdullah Suphi'nin de katıldığı Ajans'ın personel sayısı ilk aylarda 10'a yükseldi.

 

27 GENEL MÜDÜR GÖREV YAPTI

 

Anadolu Ajansı Genel Müdürlüğü görevini üstlenen ilk isim Alaeddin Bey oldu. Alaeddin Bey 1 Ocak 1926'da başladığı görevi, 1 Şubat 1931'de Muvaffak Menemencioğlu'na devretti.

 

19 Ekim 1944'te genel müdür olan Faik H. Hozar, görevini 1 Haziran 1946'da Muvaffak Sunal'a teslim etti.

 

Ziya Gevher Etili 1948-1951, Saim Nuri Uray 1951-1952, Şerif Arzık 1953-1959, Firuzan F. Tekil 1959-1960, Cemal Aygen 1960-1961 yıllarında genel müdürlük yaptı.

 

Erdoğan Ulus 1961'de yaklaşık bir sene yaptığı genel müdürlük görevini Nail Mutlugil'e devretti. Mutlugil ise 1963'te görevini Münir Berk'e bıraktı.

 

Daha sonra sırasıyla Atilla Onuk, İzzet Sedes, Aytekin Yıldız, Cevdet Tanyeli, Hüsamettin Çelebi, Behiç Ekşi, Ceyhan Baytur, Turgay Üçöz, Ekrem Karaismailoğlu, Mehmet Akarca, Mehmet Güler, Hilmi Bengi, Kemal Öztürk, Şenol Kazancı ve Serdar Karagöz AA Genel Müdürlüğü görevini üstlendi.

05 Nisan 2023 Çarşamba

Ancak içe dönen ruhların dışa dönebileceğini söyleyen soyut resim sanatçısı Sena Nur Karaoğlu, “Bazen öyle dolar ki insan, bunun sonucu ancak taşmaktır” diyor. Karaoğlu; sanatı, yola şahitlik ederek yolda kalmaya niyet etmek olarak nitelendiriyor.



 

HABER: SÜMEYRA YARIŞ TOPAL

 

Biraz puslu, biraz güneşli, biraz akışta, biraz teyakkuzda, biraz farkında, biraz dışında… “Kimi zaman olur ki, devam ettiğim bir resmin başına haftalarca geçemem. Yollar aşarım, anlar biriktiririm, bir bakarım ki bir şey beni yeniden o esere doğru yönlendiriyor” diyen soyut resim sanatçısı Sena Nur Karaoğlu, sanatı ‘yolda olma hali’ olarak tanımlıyor. İçe dönüş ve yol anahtar kelimeleri ile Şems isimli koleksiyonunu oluşturan Karaoğlu, İstanbul Ticaret’in sorularını yanıtladı. 

 

HER HAL İNSAN İÇİN 

 

* Neden Şems? 

 

Şems, biliyorsunuz Arapça’da güneş demek. Bu sergi, doğadan ve güneşten ilham alarak oluşturduğum bir sergi oldu. Genellikle Şems-i Tebriz-i gibi anlaşılıyor ilk etapta. Ancak ilk esin kaynağım güneş. Güneş, döngü ve dönüş üzerine çalışılmış parçalar bütünü diyebiliriz. İçe dönüşün çeşitli vesilelerle sembolize edildiği eserlerden oluşuyor. 

 

* İçe dönüş en nihayetinde Şems-i Tebrizi’ye de ulaşıyor sanki…

 

Evet, elbette Şems-i Tebrizi’ye de bakan bir yönü var. İçe dönüş çünkü başlı başına bir felsefe. İnsan anda kalarak, akışta yaşayarak bu hali yakalayabiliyor. Sürekli teyakkuz hali içe dönüşle tam uyumlanamıyor. Ancak elbette her hal insan için. Bazen akışta, bazen teyakkuzda olabiliyoruz. 

 

KENDİNİ ARAMAK 

 

* Şems sergisinin tanıtımında bir hikâyeden bahsediyorsunuz…

 

Aslında bu sergi, başlı başına bir hikâye. Misafirlerimizin sergiyi bir yolculuğa çıkmış gibi gezmesini istiyorum. Suda akışta kalır gibi bir hikâye bu… Ben de zaten onu hissederek bu sergideki eserleri oluşturdum. Sonrasında uzaklaşarak baktığımda gerçekten o suyun içinde süzüldüğümü hissettim.  

 

* Sanat eseri bir mesaj taşır mı? 

 

Her sanatçının beslendiği kaynaklar, etkilendiği dinamikler çok farklıdır. Bu bağlamda ben kendi eserlerim için ‘evet benim eserlerim bir mesaj taşıma misyonunda’ diyebilirim. Şems de kendini aramaya ve bulmaya dair bir mesajlar içeren bir sergi. 

 

SINIRLARDAN KURTULMAK 

 

* Kendini arama mesajına ulaşmak için bir hazır bulunuşluk hali gerekiyor ama değil mi? 

 

Aslında hem evet hem hayır diyebiliriz; çünkü bazen hazır bulunuşluk fikrinin kendisi dahi sınırlama olabiliyor. İnsan bazen hazır bulunabiliyor, ancak bunun farkında bile olmayabiliyor. Tıpkı bir yolculuk gibi aslında. Bazen çıktığınız A yolu sizi B sonucuna ulaştırmayabilir. 

 

* Zor bir şeyden bahsediyoruz sanki…

 

“Teslim olmalıyım” düşüncesi de bizi teslim olmaktan uzaklaştıran bir hal olabiliyor. Tüm sınırlayıcılıklardan kurtulup akıl yoluyla idrak edilemeyecek şeylerin his yoluyla idrakine doğru akan bir yolculuktan bahsedebilirim. 

 

BULANLAR ARAYANLARDIR

 

* İnsana ne iyi gelir? 

 

İnsan doğuma ve ölüme bir şahit. O arada bir kızıllık var; hangisi doğum, hangisi batım belli değil. İnce bir belirsizlik çizgisi var ve bu çizgi Yaratan’ın lütfu. O incecik çizgiyi bilmek ve orayı anlamaya çalışmak insana iyi gelecektir. Belki orayı aramaya çalışmak… Büyüklerin bir sözü vardır, “Aramakla bulunmaz, bulanlarsa ancak arayanlardır” diye…

 

* Eserlerinizdeki Farsça rah-yol kelimesi de bu arayışın öyküsü diyebilir miyiz? 

 

Eserlerimin çoğunda yol ve güneş kelimelerine hat yazısı olarak yer verdim. Çünkü aramak bir yoldur. Yolda olmaktır, yola niyet etmektir. Koleksiyonumdaki eserlerimin ilhamını da yollarda heybeme ekledim. 

 

İLHAM BİTİNCE 

 

* Bir koleksiyonunun bittiğine nasıl karar veriyorsunuz? 

 

Aslında koleksiyon kendi kendini tamamlıyor. Şems de öyle oldu. Bir yerden sonra yaptığınız yeni eserler o koleksiyona uyumlanmıyor ve ‘tamam artık oldu’ diyorsunuz. Ben bu koleksiyonu yaklaşık 5 senede tamamladım. Aslında başlarken koleksiyon olacağına dair de bir fikrim yoktu. 

 

* Soyut resimde tamamlama haline nasıl ulaşıyorsunuz? 

 

Soyut resimde tamamen ilham üzere yola devam ediyorsunuz. Benim aylarca başına hiç geçmediğim eserlerim oldu. Bu kelimelerle anlatılamıyor. Bu arada başka resimlere de başlıyorum. Ama bir şey bu iki resmi birbirinden ayırıyor. Onun ilhamı farklı, öbürününki farklı… Biraz uzak kalıyorsunuz, bir süre sonra o yarım bıraktığınız eser size göz kırpıyor ve onun yarım kalmışlığını tamamlıyorsunuz. Şiir gibi aslında…

 

YOLLARIN İLHAMI 

 

“Sergideki en büyük eserim Hane Berduş’un ilhamı yollarda tamamlandı. Yollar bana çok farklı kapılar açtı.” 

 

İZLEYİCİNİN ANLAMASI 

 

“Eserlerimi içimdeki bir mesajla yapıyorum. İlla mesaj ileteceğiz diye bir kaygım da yok. Ama bir başkasının bir şeyler anlaması bizler için çok kıymetli.”

 

KALP ÇARPINTISINI YAKALAMAK

 

“İlham, aslında sözle anlatılamayacak bir şey. Biri bir esere bakarken kalbi çarpıyorsa onu yakalayabilmek ilhamdır.”

 

İNSAN SANATTIR 

 

“İnsan bütünüyle sanattır. Potansiyelimizi ne derece kullanıyoruz. Kimimiz yemek yaparak kimimiz bir tablo yaparak bu sanatı açığa çıkarabiliriz.” 

 

EN BÜYÜK İLHAM KAYNAĞI

 

“En çok doğada olmak bana ilham oluyor. Sonsuz nur sahibi olan Yaratıcı ile en çok doğada bağ kurduğumu hissedebiliyorum.”

17 Eylül 2024 Salı

Etiketler : Kültür Sanat HünkarKasrı Şems

İstanbul Ticaret Üniversitesinin 24. Akademik Yılı Açılış Töreni, Sütlüce Kampüsü'nde gerçekleştirildi.






Törende konuşan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanı Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy, ÖSYM'nin kuruluşunun 50. yıl dönümünü kutladıklarını belirtti. 


Ersoy, "Her yıl yaklaşık 13 milyon adaya 60'a yakın sınav yapan bir kurumuz. Bu yıl 3 milyon 120 bin adayı sınava aldık ve 980 bin öğrenciyi yerleştirdik." dedi.


Uluslararası alanda TR-YÖS adıyla öğrenci sınavları yaptıklarını dile getiren Ersoy, bu doğrultuda 1 milyon uluslararası öğrenci hedeflediklerini kaydetti.


Şubat 2025'te uluslararası öğrenciler için 4 beceriyi ölçen yeni bir sınavın hayata geçirileceğini söyleyen Ersoy, "Yusuf Tekin Bakanımızın tavsiyesiyle uluslararası alanda Türkçe sınavını da başlatacağız.


 Dijitalleşmeyle artan e-sınav kabiliyetiyle, ileride YKS'yi de e-sınav olarak yapmayı ve yılda birden fazla sınav gerçekleştirmeyi hedefliyoruz." diye konuştu.

Eğitim, öğretim, AR-GE ve toplumsal fayda sağlamanın üniversitelerin asli görevleri olduğunu vurgulayan Ersoy, "İbni Sina, Farabi ve Cezeri gibi bilim insanlarını yetiştiren bu coğrafya, bugün de Necmettin Erbakan, Aziz Sancar ve İskender Pala gibi isimler yetiştirecek." ifadelerini kullandı.


Dünyada yaşanan savaşlara ve insan hakları ihlallerine değinen Ersoy, şöyle konuştu: "Bugün burada rahat bir açılış yapıyoruz ancak Gazze'deki akademisyenler ve öğrenciler aynı imkana sahip değil. Katil İsrail devletinin zulmüne tanık oluyoruz. İnşallah bu tür açılışlar, özgür Filistin'in kurulmasına vesile olur."


İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necip Şimşek ise "Bugün baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojik gelişmeler bilgi üreten kurumların fayda eksenli bilgisiyle elde ettikleri sonuçlardır. Ancak teknolojik gelişmelerle elde edilen gücün adil kullanımı değer üreten, yani ahlak bilgisiyle mümkün olmaktadır. Bu dönemde üniversitemizin değer ve fayda bilgisinin birlikte işlendiği bir üniversite olması temel hedeflerimiz arasında olacaktır." şeklinde konuştu.


Törene, Ticaret Bakanı Ömer Bolat, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu Başkanı Prof. Dr. İskender Pala, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cihad Demirli, İstanbul Ticaret Üniversitesi akademisyenleri ile öğrenciler katıldı.

16 Eylül 2024 Pazartesi