Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından yayımlanan analizde, merkez bankalarının olağanüstü dönemlerde dönemsel zarar açıklamalarının geçici ve istisnai nitelikte olduğu belirtildi.


 

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), "Merkez Bankaları faaliyetlerinde kar-zarar olgusu" konulu blog yayımladı.

 

Yapılan analizde, "Merkez bankaları kanunda kendilerine verilen görev ve yetkilerle ticari bankalardan farklı bir şekilde, kamu yararını gözeten bir çerçevede faaliyet gösterir ve kar amacı gütmez. Merkez bankalarının yapısının ticari bankalardan farklı olması, iktisat yazınında da yer alan bir konudur. Bu kapsamda değinilen ana husus, merkez bankalarının güçlü bir bilanço veya yüksek kar gibi finansal hedeflerden ziyade fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamaya ve sürdürmeye yönelik amaçlara sahip olmasıdır." denildi.

 

Merkez bankalarıyla ilgili yapılan çalışmalara da atıfta bulunulan analize şöyle devam edildi: "Merkez bankalarının kar veya zarar yapması hususuna ışık tutan çalışmalarda merkez bankalarının, ulusal paranın basılmasında ve ihraç edilmesinde tekel konumunda olmaları sebebiyle genellikle kar elde etme eğiliminde oldukları, likidite uyuşmazlığı ve negatif sermaye gibi temel bankacılık problemleri merkez bankaları için söz konusu olmadığından iflas etmeyecekleri, öte yandan politika hedeflerini gerçekleştirebilmek amacıyla attıkları adımlar sonucunda belirli dönemlerde zarar edebilecekleri belirtilmiştir. Bu doğrultuda, merkez bankalarının geçici olarak zarar edebilecekleri istisnai dönemler ortaya çıkabilmektedir. 2008 finansal krizi ve Covid-19 pandemisi, bu dönemlere örnek olarak gösterilebilir."

 

ZARARLAR, MERKEZ BANKALARININ OPERASYONLARINI DOĞRUDAN ETKİLEMİYOR

 

Makroekonomik ve finansal istikrara katkı sağlamak amacıyla yerel para cinsi varlık satın alan bazı merkez bankalarının, faiz oranlarının yükseldiği dönemlerde zarar veya düşük kar raporlayabileceği belirtilen analizde, "Net kar hesaplanırken, tahvillerin piyasa değerindeki değişimi dikkate alan muhasebe standardı benimseyen merkez bankalarının karlılık oranları üzerinde baskı oluşuyor. Bu durum, genellikle varlık alım programları uygulayan gelişmiş ülke merkez bankalarında ortaya çıkıyor." değerlendirmesinde bulundu.

 

Öte yandan birçok gelişmekte olan ülke merkez bankasının da daha önce zarar açıkladıkları anımsatılan analizde, Şili, Çekya ve Meksika merkez bankalarının uzun yıllar negatif öz sermayeye sahip şekilde faaliyetlerine devam ettiği vurgulandı.

 

Analizde, gelişmiş ülke merkez bankalarından farklı, gelişmekte olan ülke merkez bankalarının karlılıklarının döviz kuru hareketlerinden de önemli ölçüde etkilenebildiği vurgulanarak, şunlar kaydedildi: "Gelişmekte olan ülke merkez bankalarının sahip olduğu döviz ve altın cinsinden rezervler bilançoda varlık tarafının büyük bir kısmını oluşturduğu için kur hareketleri karlılık üzerinde belirgin rol oynayabiliyor. Öte yandan, merkez bankalarının açıkladığı zararlar, merkez bankalarının operasyonlarını etkin bir şekilde devam ettirmesini doğrudan etkilemiyor. Zira merkez bankaları, yükümlülüklerini yerine getirmek için yerel para birimi ihraç edebilir ve yapıları gereği herhangi bir sermaye düzenlemesine tabi değildir."

 

9 ÜLKE ZARAR AÇIKLADI

 

Salgın sonrası dönemde merkez bankalarının süreçlerinin de değerlendirildiği analizde, "Pandemi dönemi, hane halkları, reel sektör ve finansal sektördeki doğrudan ve dolaylı etkileri yanında merkez bankaları ve düzenleyici otoriteler için de zorlayıcı bir tecrübe olarak tarihteki yerini almıştır. Bu süreçte uygulanan genişleyici-destekleyici para politikaları çerçevesinde politika faiz oranları düşürülmüş, finansal piyasalarda kredilerin genişlemesine izin verilmiş, miktarsal genişleme ile merkez bankalarının bilançolarında menkul kıymetler kalemi büyümüştür." ifadeleri kullanıldı.

 

2022 ve 2023 yıllarında salgının doğrudan etkilerinin sönümlenmeye başladığının altı çizilen analizde, ancak bu dönemde yükselen enflasyonla mücadelenin en önemli politika öncelik olduğuna vurgu yapıldı.

 

Analizde, "Bu yıllarda gelişmiş ekonomilerde yaşanan parasal sıkılaştırma, pandemi boyunca merkez bankaları aktiflerinde birikmiş olan -çoğunlukla uzun vadeli- menkul kıymetlerin değerini düşürmüş ve merkez bankalarının yükümlülüklerinden doğan faiz giderlerini pek çok örnekte artırmıştır. Bu gelişmeler sonucunda, zarar eden merkez bankalarının sayısında son yıllarda belirgin bir artış gözlenmiştir. Faaliyet rapor detaylarına düzenli bir şekilde ulaşılabilen 28 merkez bankasının son 5 yıldaki kar-zarar gelişmeleri incelendiğinde 2019 ve 2020'de 4, 2021'de 10, 2022'de 12 merkez bankasının zarar ettiği görülmektedir. 2023 yılına ilişkin şimdiye kadar raporlama yapan 19 ülke arasından 9 ülke zarar açıklamıştır." değerlendirmesinde bulunuldu.

 

2023'te ABD, Almanya, Avustralya, Belçika, Fransa, İsviçre, Kanada merkez bankalarıyla Avrupa Merkez Bankasının zarar etmesinin ardındaki başlıca sebebin faiz giderlerindeki artış olduğuna işaret edilen analizde, bu durumun faiz oranlarının hızla yükseldiği ortamda merkez bankalarının varlık-yükümlülük vade yapısının doğal neticesi olduğu aktarıldı.

 

Avustralya Merkez Bankasının son dönemlerdeki zararında, artan faiz oranlarıyla birlikte gerçekleşen menkul kıymetlerdeki değer düşüklüğünden doğan zararın ayrıca etkili olduğu belirtilen analizde, "Keza Rusya, Çekya, Singapur ve Yeni Zelanda merkez bankalarının da önceki dönemde faiz giderlerindeki artışın yanı sıra menkul kıymetlerindeki değer kaybının etkisiyle zarar açıkladıkları bilinmektedir." ifadeleri kullanıldı.

 

"DÖNEMSEL OLARAK ZARAR AÇIKLAMALARI GEÇİCİ VE İSTİSNAİ BİR NİTELİKTEDİR"

 

TCMB'nin de 31 Aralık 2023'te sona eren 92. Hesap Dönemi Bilançosu'nda 818,2 milyar lira zarar açıkladığına yer verilen analizde, şunlar kaydedildi: "Bu zarar esas olarak kur korumalı mevduat kalemlerine ödenen kur farklarından ileri gelmekle birlikte, kur korumalı mevduat giderleri hariç tutulduğunda da artan faiz oranlarının, faiz giderleri ve menkul kıymet değer azalışları yoluyla, karı azalttığı görülmüştür. Bu metinde pandemi sonrası döneme odaklanıldığı için detaya girilmeyecek olsa da Meksika, Ukrayna ve Tayland merkez bankaları 2019'da, İsveç Merkez Bankası da 2020'de yabancı para alım satımları nedeniyle zarar açıklamışlardır."

 

Analizin özetinde, "Merkez bankalarının olağanüstü dönemlerde dönemsel olarak zarar açıklamaları geçici ve istisnai bir niteliktedir ve para politikasının etkinliğinin ölçülmesinde gösterge niteliğinde değildir. Son dönemde çeşitli merkez bankalarınca açıklanan zararların istisnai nitelikte olmasından yola çıkarak bu durumun merkez bankalarının fiyat istikrarını sağlamaya yönelik sürdüreceği faaliyetleri etkilemesi beklenmemektedir." değerlendirmesinde bulunuldu.

30 Nisan 2024 Salı

TSKB (Türkiye Sınai Kalkınma Bankası), dağıtık güneş projelerini desteklemek amacıyla Dünya Bankası ile 345 milyon dolar tutarında anlaşmalara imza attığını duyurdu.


Bankadan yapılan açıklamaya göre, ekosistem odaklı kapsayıcı kalkınma misyonu ile çalışmalarını sürdüren TSKB (Türkiye Sınai Kalkınma Bankası), Türkiye'nin 2053 net sıfır emisyon hedefine doğrudan katkı sağlayacak "Türkiye Dağıtık Enerji için Piyasa Geçişinin Hızlandırılması Projesi"ni Dünya Bankası ile hayata geçirdi.

 

Hazine ve Maliye Bakanlığı geri ödeme garantisi altında Türkiye'de ilk defa uygulanacak Sonuç Odaklı Proje Programı (PforR) ile özel sektörün iç tüketim ihtiyaçları kapsamındaki elektrik üretimine yönelik dağıtık güneş fotovoltaik yatırım uygulamalarının ve bataryalı elektrik depolama sistemlerinin desteklenmesi hedefleniyor.

 

Avrupa ve Orta Asya Yenilenebilir Enerji Ölçeklendirme (ECARES) programı kapsamında geliştirilen 1 milyar ABD dolar büyüklüğündeki Türkiye Dağıtık Enerji için Piyasa Geçişinin Hızlandırılması Programı; Dünya Bankası kuruluşu Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankasından (IBRD) 300 milyon avro tutarında kredi, IBRD aracılığıyla CTF'den (Temiz Teknoloji Fonu) temin edilen 15 milyon ABD dolar tutarında kredi ve ESMAP'tan (Enerji Sektörü Yönetim Yardım Programı) sağlanan 1,5 milyon ABD dolar tutarındaki hibeyi de içeriyor.

 

Açıklamada görüşlerine yer verilen TSKB Genel Müdürü Murat Bilgiç, projeye ilişkin, "TSKB olarak, Hazine ve Maliye Bakanlığımızın garantisiyle Dünya Bankasından temin ettiğimiz 345 milyon ABD doları tutarındaki anlaşmalar ile Türkiye'nin yenilenebilir enerji kapasitesinin artırılmasına ve bunun verimli bir şekilde değerlendirilmesine önemli düzeyde katkı sunacağız. Bu anlamlı proje ile ülkemizin Ulusal Katkı Beyanı kapsamında, başta enerji sektörü olmak üzere ortaya koyduğu dönüşüm hedeflerine ulaşmasında rol oynamak, sürdürülebilir geleceğimizin temini için de büyük bir önem arz ediyor. Projenin hayata geçmesini sağlayan Hazine ve Maliye Bakanlığımıza daimi destekleri, Dünya Bankasına ise ülkemize ve TSKB'ye duydukları güven için teşekkürlerimizi sunuyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

 

YENİLENEBİLİR ENERJİ ÖNEMLİ STRATEJİK KALKINMA ALANLARINDAN

 

Bilgiç, Türkiye'nin son 10 yıllık dönemde yenilenebilir enerji gücünü 3 katına çıkarmasının önemli bir gelişme ve kazanım olduğunu vurgulayarak, "Yenilenebilir enerji ülkemizin yeşil dönüşümündeki önemli stratejik kalkınma alanlarından biri. Hali hazırda Türkiye'nin mevcut kurulu gücünün yüzde 55'i, yenilenebilir enerji projelerinden oluşuyor. TSKB olarak bugüne kadar sağladığımız finansman destekleriyle ülkemizin yenilenebilir enerji alanındaki kurulu gücünün yüzde 15'ini temsil ediyoruz." ifadelerini kullandı.

 

Son iki yılda finanse ettikleri 280 megawatt'ın üzerinde çatı ve arazi Güneş Enerji Santrali (GES) yatırımları ile sanayicinin elektrik ihtiyacını kendi yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılamasına destek olduklarını aktaran Bilgiç, şunları kaydetti:

 

"Bu yatırımları daha hızlı bir şekilde yatırımcı ile buluşturarak yaygınlaştırmak üzere Dünya Bankası ile imzaladığımız Türkiye Dağıtık Enerji için Piyasa Geçişinin Hızlandırılması Projesi kapsamında, ülkemizin yeşil dönüşümüne ivme kazandıracak yeni bir iş modeli kurguluyoruz. Yenilenebilir enerji gücümüzü artırmak amacıyla, Türkiye'de ilk defa uygulanacak PforR ile iç tüketim ihtiyaçlarına yönelik güneş enerjisi piyasasının genişletilmesi üzerine odaklanacak projemiz, ayrıca bataryalı elektrik depolama projelerini de destekleyecek. Bu kapsamda belirli performans göstergelerinin gerçekleştirilmesi yaklaşımı çerçevesinde sera gazı emisyonlarının azaltılması ve özel sermayenin harekete geçirilmesi boyutlarıyla, somut ve sürdürülebilir program sonuçlarına ulaşmayı hedefliyoruz. Ülkemizin 2053 net sıfır hedefine ulaşmak üzere, bankamızın SBTi (Bilim Temelli Hedefler Girişimi) onaylı net sıfır hedefleri kapsamında, özel sektörün rekabetçi gücünü artırmak için sunduğumuz destekleri arttırmaya devam edeceğiz."

 

ENERJİDE KENDİNE YETERLİLİĞİ ARTIRMAK ÖNCELİKLERİMİZ ARASINDA YER ALIYOR

 

Hazine ve Maliye Bakanlığı Dış Ekonomik İlişkiler Genel Müdürü Kerem Dönmez ise 12. Kalkınma Planı kapsamında, 2053 yılı net sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarını değerlendirerek enerjide kendine yeterliliği artırmanın öncelikleri arasında yer aldığını vurguladı.

 

Dönmez, bu çerçevede Türkiye'de yenilenebilir ve temiz enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması ve enerji verimliliğinin artırılması için Dünya Bankası ve diğer kalkınma ortakları ile güçlü iş birlikleri kurmaya devam edeceklerini belirtti.

 

Anlaşmaları değerlendiren Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Humberto Lopez ise şunları kaydetti:

 

"Dünya Bankası Grubu olarak, Türkiye'nin kalkınmasını destekleyecek çerçeveyi geliştirmek ve yenilenebilir enerji kapasitesini büyütmek üzere özel sermayeyi de harekete geçirecek yatırımları desteklemeyi sürdüreceğiz. Bu desteğin bir kanıtı olarak Dağıtık Enerji için Piyasa Geçişinin Hızlandırılması Projesi, şirketler ve sektörler gibi son kullanıcılar için dağıtık güneş enerjisi pazarını genişletmeye ve bataryalı elektrik depolama pilot uygulamalarına odaklanacak. Bu sayede, proje, sadece iklim değişikliğiyle mücadeleye katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Türkiye'nin enerji güvenliğini de artıracak."

16 Mayıs 2024 Perşembe

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, "Rezervlerimizdeki artış ve artan yabancı sermaye girişleri, tesis etmekte kararlı olduğumuz dezenflasyon sürecine önemli bir katkı sağlayacaktır." dedi.


Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, "Rezervlerimizdeki artış ve artan yabancı sermaye girişleri, tesis etmekte kararlı olduğumuz dezenflasyon sürecine önemli bir katkı sağlayacaktır. Kararlılıkla uyguladığımız programımızın etkilerini hem reel sektörde hem finansal piyasalarda görmeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.


Yılmaz, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, yabancı yatırımcının programlarına duyduğu güvenle birlikte, ülkeye sermaye girişlerinin artarak devam ettiğini bildirdi.


Bunun bir sonucu olarak, geçen yıl seçim öncesinde 700 puanı aşan CDS risk priminin de düşmeye devam ettiğini, 4 yılın ardından risk priminin 270 puan düzeyiyle en düşük seviyede gerçekleştiğini vurgulayan Yılmaz, yurt dışı yatırımcının 10 Mayıs haftasında Türk tahvillerindeki rekor seviyedeki alımıyla birlikte, hisse senedi ve tahvil piyasası aracılığıyla ülkeye yurt dışından gelen döviz miktarının 22 Mart-10 Mayıs 2024 döneminde nette yaklaşık 6,4 milyar dolar seviyesine ulaştığını belirtti.


Yılmaz, sermaye girişlerinin artmasıyla rezervlerin de güçlenmeye devam ettiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:


"TCMB brüt rezervlerindeki artış 10 Mayıs haftasında bir önceki haftaya göre 7,5 milyar dolara ulaşmış, böylelikle son 3 yıl içindeki en yüksek haftalık rezerv artışı kaydedilmiştir. Böylece 31 Mart yerel seçim sürecinden bu yana, Merkez Bankamızın döviz alımı ve döviz kazandırıcı işlemler sonucunda SWAP hariç net rezervlerinde 42 milyar dolarlık artış olmuştur. Rezervlerimizdeki artış ve artan yabancı sermaye girişleri, tesis etmekte kararlı olduğumuz dezenflasyon sürecine önemli bir katkı sağlayacaktır. Kararlılıkla uyguladığımız programımızın etkilerini hem reel sektörde hem finansal piyasalarda görmeye devam edeceğiz."

16 Mayıs 2024 Perşembe