tatil-sepeti
Yeni ‘süper güç’ Çin olabilir mi ?

HABER: CANAN BİLGİN Küresel ekonominin yeni ‘süper gücü’ Çin olabilir mi? ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve geldiği ilk hafta Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan (TPP) çekilmesi ve korumacı ekonomi politikaları izleyeceğini ilan etmesi üzerine Çin’in küresel ekonomideki ‘süper güç’ olasılığı dünyanın gündemine oturdu. ABD’nin global ekonominin yüzde 40’ını kapsayan ve Asya-Pasifik bölgesinde toplam 12 ülkenin dahil olduğu TPP’yi şekillendirme rolünden vazgeçmesinin ardından birçok analist, Çin’in Asya ve muhtemelen dünya üzerinde hakimiyet kazanacağını savunuyor. KÜRESELLEŞMEDEN VAZGEÇMİYOR ABD’nin aksine Çin, bu dönemde küreselleşmeden ve dünyanın geri kalanıyla etkileşimden vazgeçmiyor. Pekin, küreselleşmeyi sadece Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) gibi ticaret anlaşmalarıyla değil, Asya’da altyapı oluşturmayı amaçlayan ‘Tek Kemer Tek Yol’ politikasıyla da benimsedi. Ayrıca Asya Altyapı Yatırım Bankası ve İpek Yolu Fonu’nun küresel ekonomi sahnesindeki rolünü de finanse etmeye başladı. Çin’in insiyatifiyle kurulan ve Dünya Bankası ile Uluslararası Para FonuIMF’ye rakip olması planlanan Asya Altyapı Yatırım Bankası Asya-Pasifik Bölgesi’nde mali işbirliği öngörüyor. Türkiye’nin de kurucu ortağı olduğu banka, Asya’daki enerji, ulaştırma ve alt yapı projelerine kredi desteği sağlamayı hedefliyor. İpek Yolu Fonu ise Asya’da yüksek hızlı tren yolları, köprüler ve limanlar gibi büyük inşaat projelerini desteklemeyi öngörüyor. ULUSLARARASI KABUL ŞART Bu politikalar da Çin’in ticari ve ekonomik cesaretinin yanı sıra üstünlüğünü ortaya koyuyor ve ‘yumuşak gücünü’ yaymak için bir araç olarak hareket ediyor. Peki, bütün bunlar Çin’in süper güç konumuna geçtiği anlamına mı geliyor? Amerikan Forbes dergisine göre, hayır. Çin’in, dünyanın süper gücü olarak ABD’nin yerine geçemeyeceğini ileri süren Forbes, “Küresel bir hakimiyet kurmak için güç boşluğundan ve ekonomik statüden daha fazlası gerekir” diyerek nedenlerini açıkladı: Çin, yıllar önce ‘dünyanın fabrikası’ ve ardından ‘dünyanın köprü kurucusu’ olarak dikkatleri üzerine çekse de ekonomik reform kapasitesi ve finans sektörü Batı dünyasından çok daha az gelişmiş durumda. Finans sektörü, yatırımcılara sürekli olarak kârlı getiriler sağlamıyor. Hizmet sektöründe reformlar yavaş olduğu için de büyüme yavaşlıyor. Ekonomik ortaklıkların uzun vadede uygulanabilirliğine henüz tanık olunmadı. Güçlü yerli kurumların olmaması ve yaptırım eksikliği küresel varlığını zayıflatmakla tehdit ediyor. Ayrıca devam eden sermaye kontrolleri ve finansal liberalizasyon eksikliği, para birimi Renminbi’yi küresel projelerin finansmanında daha az çekici kılıyor. Dahası, Çin’in yaşam standartları Batı’daki yaşam standartlarına yakın değil ve global bir süper güç olmanın ön koşulu olarak para birimi henüz uluslararası kabul edilmiyor. KISA VADEDE GÖREMEYİZ Bu koşulların zamanla değişmesinin mümkün olabileceğine işaret eden Forbes, “Ancak kısa vadede Çin’i küresel güçte ‘geleceğin Birleşik Devletleri’ olarak göremeyiz. Batılı ulusların siyasi-ekonomik eğilimleri içe dönük olduğu sürece, küresel bir boşluk ortaya çıkabilir ve Batılı olmayan uluslar hâlâ zayıf kalır” yorumunu yaptı. ABD ÖRNEĞİ Hakimiyet statüsünün en çok ticaret yapan veya en hızlı büyüyen ülkelere otomatik olarak verilmediğine dikkat çeken Forbes, “Böyle olsaydı, Japonya 1970 yılına kadar dünyanın süper gücü konumuna sahip olurdu, Tayvan 1980 yılına kadar süper güç olurdu” diye yazdı. ABD’nin süper güç olmasını örnek gösteren Forbes, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra doların en önemli para birimi haline gelmesiyle ABD’nin de süper güç konumuna yükseldiğini hatırlattı. BATI TEMKİNLİ Çin, ‘süper güç’ konusunda ABD’nin II. Dünya Savaşı’ndan sonra elde ettiği küresel destekten yoksun. Pekin, Asya’da bu tür bir desteğin keyfini çıkarırken, kıtada merkez ülke olarak hareket ederken, Batı Çin’e temkinli davranıyor. TRUMP, PEKİN’E BOL FIRSAT SUNACAK New York Times ise Trump döneminin iki ülke arasında ticaret savaşları, askeri çatışmalar ve diplomatik krizlere neden olabileceği gibi Pekin’e bol fırsatlar da sunacağını yazdı. “Çin, ekonomik ve politik açıdan dünyaya daha fazla açılarak Trump’ın başkanlığına tepki gösterirse tam teşekküllü bir süper güç olma şansına sahip” yorumunu yapan gazete, ülkenin küreselleşmenin en büyük faydalanıcılarından biri olduğunu, son 30 yılda yüz milyonlarca Çinli’nin yoksulluktan kurtulduğunu bildirdi. New York Times, “Trump’ın Trans-Pasifik Ortaklığı’ndan çekilmesi, Pekin’in bölgesel ticareti destekleyerek Doğu Asya’nın ekonomik lideri olarak konumunu güçlendirmesi için bir şans. Çin, Güneydoğu Asya ülkeleri ile serbest ticaret anlaşmasına taraf ve Pekin, Güney Kore ve Avustralya’yı da anlaşmaya katılmaya teşvik etmeli. Japonya, Çin’in dahil olduğu bir ticaret grubunda yer alma konusunda isteksiz. Bu yüzden Pekin Tokyo’yu arkada bırakmalı. Bir Doğu Asya ticaret anlaşması ve yeni resmi ittifak, Pekin’in Doğu Asya liderliğini üstlenmesine ve bölgeyi daha güvenli hale getirmesine yardımcı olacak” değerlendirmesinde bulundu. Trump’ın iklim anlaşmalarına muhalefeti göz önüne alındığında, Çin’in çevre politikasında da öncü bir rol oynayabileceğine işaret edildi. KALİFİYE İŞGÜCÜ İÇİN GÖÇMEN ÇEKEBİLİR ABD Başkanı Donald Trump’ın Meksika sınırına duvar inşa etme ve göç politikası da Çin için bir başka fırsat olarak yorumlanıyor. ABD’nin yeni yönetimi, yetenekli Amerikalıları yurt dışında kariyer aramaya yönlendirirken, dünyadaki vasıflı işçiler de daha iyi bir hayat sürmek için ABD’den başka bir ülke arayışına girebilir. Bu durumda Çin, göçmenlere karşı daha açık bir politika benimseyerek, küresel düzeyde itibarını geliştirirken ekonomisini de genişletebilir. Pekin, ayrıca ABD ile ticaret fazlasını düşürmenin yollarını da düşünmeli.

16 Şubat 2017 Perşembe

‘Brexit’ sonrası üniversiteye başvuru azaldı

Üniversite ve Kolejlere Kabul Hizmeti’nin (UCAS) yaptığı araştırmaya göre, İngiltere, Galler, Kuzey İrlanda ve İskoçya’dan oluşan Birleşik Krallık geneline yapılan üniversite başvuruları yüzde 5, ülkeye Avrupa’dan gelen öğrenci başvuruları da yüzde 7 azaldı. İngiltere’ye yapılan üniversite başvurularında yüzde 6, Kuzey İrlanda’ya yüzde 5, İskoçya’ya yüzde 2 ve Galler’e ise yüzde 7 oranında düşüş yaşandığı görüldü. Araştırmada, başvurulardaki düşüş nedenleri arasında AB ülkelerindeki öğrencilerin azalan talebi, İngiltere hükümetinin hemşirelik gibi bazı programlar için burs vermeyi kaldırması, yaşça büyük insanların başvurularındaki azalma ve 18 yaş grubunun başvurularındaki yavaşlama olduğu belirtildi. Birleşik Krallık’taki üniversitelerde yaklaşık 130 bin AB ülkesinden öğrenci bulunurken, AB dışından ise 310 bin öğrenci üniversitelerde eğitim alıyor.

08 Şubat 2017 Çarşamba

Afrika’nın yatırım önceliği altyapı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrika turuna İstanbul Ticaret Odası’nı temsilen Yönetim Kurulu Üyesi Fahrettin Basiloğlu, Meclis Üyeleri Kazım Ekinci, Ali Alkan, Ahmet Zeki Sarıhan ve Nedim Yusuf Baş ve İTO Müşaviri Tuğrul Akay katıldı. HABER: TUĞRUL AKAY / TANZANYA Zengin yeraltı kaynaklarına sahip Sahraaltı Afrikası, özellikle altyapı yatırımlarına büyük ihtiyaç duyuyor. Türkiye’ye ve Türk yatırımcılara büyük sempati duyan Afrika halkı, ülkelerine yapılacak yatırımlarda bu yüzden önceliğin altyapıya verilmesini istiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz haftalarda bakanlar, milletvekilleri ve 150’ye yakın Türk iş adamı ile çıktığı Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar’ı kapsayan Afrika turunda, yerli halk hem Türkiye’ye hem de Türk iş dünyasına yakın ilgi gösterdi. Yıllarca sömürülmüş olan Afrika halkının karşısına dost eli uzatan, karşılık beklemeden kıtanın kalkınması için çalışmak üzere gelen Türk iş adamları, özellikle çok eksik olan altyapı yatırımlarına öncelik vereceklerini taahhüt ettiler. MİLLİ GELİR 500 DOLAR Altın, elmas, bakır, kömür başta olmak üzere zengin yeraltı kaynaklarını barındıran Tanzanya, Mozambik ve Madagaskar’ın doğal güzellikleri, bitki örtüsü ve canlı türlerinin yeryüzünde başka bir emsalinin olmaması, aslında bu ülkelerin ne kadar önemli bir değer olduğunu gösteriyor. Madagaskar’daki bitki örtüsünün yüzde 70’i dünyada sadece bu ülkede yetişiyor. Buna karşılık bu ülkelerde ortalama milli gelir 500 dolar, asgari ücret ise 50 dolar civarında. TEKNOLOJİDE MODEL Tanzanya, doğal kaynaklar, tarım, hayvancılık, inşaat ve turizm başta olmak üzere birçok sektörde yatırım için cazip fırsatlar sunuyor. Ülke, bu alanlarda Türkiye’nin teknolojisinden de faydalanmak istiyor. Tanzanya’daki Türk yatırımları sayesinde birçok Tanzanyalı da iş imkanına sahip oldu. Mozambik de, ticari ilişkilerin ve ortaklıkların geliştirilebileceği bir fırsatlar ülkesi. Dünyanın en büyük dördüncü adası Madagaskar da yatırımları hızlandırabileceğimiz bir diğer ülke… BANKACILIK ULUSLARARASI STANDARTLARDA Bankacılık sektörünün uluslararası ticarete uygun olduğu bu ülkelere plastik ve tekstil ürünleri ihracatı yapılabilir. Kıymetli madenlerin yanısıra Afrika’ya özgü vanilya, kaju fıstığı gibi yöresel ürünler de bu ülkelerden ithal edilebilir. Maden ve tekstil de yatırım yapılabilecek sektörler arasında. Türk iş dünyası daha fazla ticaret yoluyla Afrika kıtasının en güneyini ülkemizle bağlamalı. PLASTİK VE TEKSTİL RAĞBET GÖRDÜ Afrika turu kapsamında söz konusu üç ülkede DEİK tarafından düzenlenen iş forumlarında Türkiye ile ticarette yaşanan sıkıntılar gündeme getirildi. Afrika iş dünyasıyla yapılan B2B’lerde özellikle plastik ve tekstil sektöründe faaliyet gösteren Türk firmalarına yoğun ilgi gösterildi. Türk iş dünyası da, gelen taleplerden memnun kaldı.

08 Şubat 2017 Çarşamba

Brexit sürecini parlamento başlatacak

İngiltere’de Anayasa Mahkemesi, Yüksek Mahkemenin verdiği ‘ülkenin AB’den ayrılma (Brexit) müzakerelerine parlamento onayı olmadan başlanamayacağı’ kararını onadı. Anayasa Mahkemesi, ülkedeki Brexit sürecini hükümetin mi yoksa parlamentonun mu başlatması gerektiği tartışmasına son veren kararını açıkladı. Karara göre, Brexit sürecini resmen başlatacak 50. maddeyi işletme hakkı parlamentoya verildi. Karar, 11 yargıçlı mahkemede 3’e karşı 8 evet oyuyla alındı.

02 Şubat 2017 Perşembe

Belirsizliği fırsat olarak okuyan kazanacak

HABER: CANAN BİLGİN ABD’nin yeni Başkanı Donald Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte yeniden şekillenecek küresel ekonomi, bu yıl ılımlı büyümesini sürdürecek. Trump yönetiminin büyük oranda vergi teşviki uygulayacağı yönündeki beklenti, ABD ve küresel büyümeye dair iyimserliği artırdı. Trump’ın vadettiği teşvikler faiz oranlarını ve doların değerini artırırken, ABD hisse senedi fiyatları endeksini de yükseltti. TÜKETİCİ GÜVENİ Daha güçlü bir dolar, hem ihracat büyümesini hem de enflasyon beklentilerini artırdığı için Avrupa ve Japonya açısından iyi haber olarak değerlendirilirken, para birimleri değer kaybeden gelişmekte olan ülkeler için ise kötü haber. Ancak dolardaki bu artış, finansal piyasa döngülerinin geliştiği, emtia fiyatlarının yükseldiği ve tüketici güveninin arttığı bir dönemde gerçekleşiyor. ILIMLI BÜYÜME Geçtiğimiz haftalarda İsviçre’nin Davos kasabasında yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun da gündem maddelerinden olan jeopolitik ve küresel ekonomi tahminleri, 2017’de işlerin korkulduğu kadar da kötü bir yıl olmayacağına işaret ediyor. İngiliz analiz şirketi IHS Markit’in baş ekonomisti Nariman Behravesh, 2016 yılında yüzde 2.4 iken 2017’de yüzde 2.8’e ve 2018’de yüzde 3.1’e yükseleceği tahmin edilen küresel büyümenin ılımlı derecede süreceğini belirtiyor. Behravesh’in Davos’ta da gündeme getirdiği tahminlere göre siyasi ve politik belirsizliğin yüksek olması, küreselleşme karşıtı hareketlerin artması, 2017 ve sonrasında büyümeye zarar verebilir. İşte Trumplı bir dünyada küresel ekonomiyi şekillendirmesi merakla beklenen 10 gelişme... İŞTE 2017’NİN KÜRESEL GÜNDEM MADDELERİ ABD EKONOMİSİNE İVME ABD ekonomisi, yeni Başkan Donald Trump’ın teşviklerinden önce ivme kazanacak. Yıl boyunca enerji sektöründe yapılacak harcamalarla 2016’da yüzde 1.6 olan büyümenin artarak bu yıl yüzde 2.3’e çıkacağı öngörülüyor. Ayrıca önümüzdeki yıl vergi indirimleri ve altyapı harcamalarının da yürürlüğe girmesiyle 2018 yılında büyüme yüzde 2.6 düzeyinde gerçekleşecek. ABD’de başkanlık seçimlerinden hemen sonra toparlanan tüketici güveninin büyümeyle birlikte daha da artması bekleniyor. AVRUPA YAVAŞLIYOR Öncelikle İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılması ve politik belirsizlikler nedeniyle Avrupa’nın ekonomik hızı biraz yavaşlayacak. Brexit, İtalya’daki son referandumdan çıkan beklenmedik sonuç, Fransa, Almanya ve Hollanda’daki yaklaşan seçimler de, Avrupa’nın büyümesine zarar verebilir. Özellikle İtalya’daki siyasi karışıklık zaten zor günler geçiren bankacılık sektöründe bir krizi tetikleyebilir. Euro bölgesinde geçtiğimiz yıl yüzde 1.7 olan büyümenin bu yıl yüzde 1.4’e gerileyeceği öngörülüyor. Öte yandan; Avrupa Merkez Bankası tahvil alım programını genişletti. Daha zayıf bir Euro, ihracat artışına ve petrol fiyatlarının yükselmesiyle birlikte enflasyon oranlarının da yukarı yönlü hızlanmasına yardımcı olacak. ZAYIF YEN İHRACATI ARTIRACAK Son yıllarda sıkıntı yaşayan Japonya’da daha zayıf bir yen, ihracatı artırmaya yardımcı olacak ve ekonomiyi deflasyondan kurtaracak. Dünyanın en önemli ticaret anlaşması olarak değerlendirilen ve Japonya’nın da taraf olduğu Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması’nın (TPP) sona ermesi, Japonya’daki önemli yapısal reformların şansını azaltıyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk icraatlarından biri de Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması’ndan(TPP) çekilme kararını imzalamak oldu. Öte yandan, mütevazı olmasına rağmen ekim ayında Japonya parlamentosu tarafından kabul edilen mali paket, deprem yardımlarına ve daha fazla altyapı harcamasına olanak sağlayacak. Japonya’nın büyümesinin de hem bu yıl hem de 2018’de yaklaşık yüzde 1.0 civarında sabitleneceği öngörülüyor. ÇİN’İN BÜYÜMESİ GERİLEYECEK Çin’in büyümesi konut inşaatındaki yavaşlamayla birlikte daha da gerileyecek. Çin hükümeti teşvikleri kaldırma aşamasında. Bu durum da, konut ve inşaat sektörü ile ağır sanayiye zarar vererek 2016’da yüzde 6.7 olan büyümeyi bu yıl yüzde 6.4’e düşürecek. Çin, ayrıca sermaye çıkışı nedeniyle başka bir sorunla da karşı karşıya. Döviz rezervleri beş yılın en düşük seviyesinde ve renminbi 2008 seviyelerine geri döndü. Hükümet, buna karşılık bazı sermaye denetimleri uyguluyor. Ancak para birimi üzerindeki baskıyı azaltmak ve yıllık amortismanı yüzde 5’te sınırlamak için muhtemelen yakında daha fazlasını yapacak. GELİŞEN PİYASALAR İYİLEŞİYOR ABD’nin ılımlı bir şekilde güçlenmesi, küresel genişlemeler ve yükselen emtia fiyatlarıyla gelişmekte olan piyasalarda daha iyi sonuçlar bekleniyor. Ancak sermaye kaçışı ve para birimlerinin değer kaybetmesi bazı ülkelerde merkez bankalarının başını ağrıtıyor. Kurlarda dalgalanma iki nedenden dolayı istenmiyor. Birincisi; merkez bankaları daha fazla sermaye kaçışını önlemek için daha kısıtlayıcı politikalar izlemek zorunda. İkincisi; gelişmekte olan ülkelerde dolar cinsinden borçlanma son yıllarda hızlı bir şekilde artarak yaklaşık 3.5 trilyon dolara ulaştı. Doların değeri arttıkça, bu borçların yükü de artıyor. Gelişmekte olan piyasalar için iyi haber ise ekonomik temellerinin (örneğin cari işlemler açığı) son birkaç yılda iyileşmesi... EMTİA FİYATLARINDA ARTIŞ TRENDİ Talepte yükselen ivme ve daha fazla arz kısıtlaması, emtia fiyatlarının önümüzdeki yıl artmaya devam edeceğini gösteriyor. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) petrol üretimini kısma konusunda anlaşmaya varması da bunda etkili olacak. 2016 ocak-eylül döneminde emtia fiyatları yüzde 40’dan fazla arttı. Kasım ayı başlarında biraz gerileyen fiyatlar, ABD seçimlerinden sonra tekrar hız kazandı. Belki daha da önemlisi, yükselen petrol fiyatları ABD üretimini teşvik edecek ve bu da gelecekteki fiyat artışlarını zayıflatacak. ENFLASYON ARTIŞIN EŞİĞİNDE Yıllardır deflasyon tehdidiyle karşı karşıya kalan dünya ekonomisi, şimdi enflasyonda bir artışın eşiğinde duruyor. ABD’de yükselen ücret enflasyonu, mali teşvik uygulaması ile daha hızlı tırmanmaya başladı. Emtia fiyatlarındaki artışla birlikte de daha hızlı fiyat enflasyonuna dönüşecek. Enflasyondaki benzer bir artış eğilimi dünyanın pek çok yerinde görülüyor. ABD ekonomisinde güçlenen dolar eşliğinde enflasyonist baskıların artması, ABD’nin enflasyon “ihraç” edeceği anlamına geliyor. YÜKSEK FAİZE DEVAM Faiz oranları ABD’de yükselmeye devam ederken, gelişmekte olan piyasalarda da yukarı çekilecek. Fed, ABD’de güçlü büyüme ve enflasyon beklentileri ile 2017’de faizleri en az üç kez artıracak. Bu da, gelişmekte olan bazı ülkelerin merkez bankalarını faiz oranlarını yükseltmeye, diğerlerini de faiz indirimine son vermeye zorladı. Hem İngiltere Merkez Bankası hem de Avrupa Merkez Bankası, ABD’deki yüksek faiz oranları ve Atlantik’in her iki tarafındaki siyasi belirsizliğin, küresel finans sisteminde, özellikle de gelişmekte olan ülkelerde ve Avrupa’da “mevcut güvenlik açıklarını artırabileceği” yönünde uyarıda bulundu. ABD’de faiz oranlarının yükselmesi, Türkiye ve Meksika gibi ülkelerde merkez bankalarını faiz artışına; Hindistan, Endonezya ve Malezya gibi ülkelerde ise faiz indirimlerini durdurmaya zorlayarak, gelişmekte olan ülkelerdeki para birimlerinden kaçışı tetikledi. Avrupa’da bankalara ve borç baskısına ilişkin endişeler de yaşanıyor. DOLAR DAHA FAZLA DEĞERLENECEK Dolar, Donald Trump’ın zaferinin ardından daha da değer kazandı. Kasım ayı sonuna kadar yen karşısında 8 ayın, Euro karşısında ise 20 ayın en yüksek seviyesine ulaştı. Dolardaki değer artışı ABD seçimleri ve İtalya’daki referanduma ilişkin endişelerden kaynaklandı. Dolar değerini artırırken gelişmekte olan pazarlarda kurlar çok sert zarar gördü. Asya’da döviz kurları yüzde 2 (Çin para birimi remninbi ve Tayland para birimi baht) ile yüzde 7 (Japon yeni) arasında düştü. Amerikan dolarının önümüzdeki dönemde de değer kazanmayı sürdüreceği öngörülüyor. RESESYON OLASILIĞI DÜŞÜK Bu yıl ABD veya küresel resesyon riskinin yüzde 25’den fazla olmadığı öngörülüyor. Gerekçesi ise öncelikle; Amerikan Merkez Bankası’nın faiz oranlarını yükseltmesi beklense bile küresel para koşulları son derece uyumlu kalmaya devam ediyor. İkinci olarak; OPEC’in petrol üretimini kısma yönündeki anlaşmaya rağmen küresel petrol piyasalarının tedariki sağlanmış durumda. Bu da, petrol riskinin düşük olduğuna işaret ediyor. Son olarak da, 2008’deki gibi bir mali krizin tekrarlanma ihtimali oldukça uzak.Ancak bugün siyasi ve politik belirsizlikler, bir yıl öncesine göre daha yüksek. ABD ve Avrupa’da küreselleşme karşıtı hareketlerin artması, büyümeye zarar verecek politikalarla sonuçlanabilir. Özellikle de bir ticaret savaşı ABD’yi ve global ekonomileri resesyona sürükleyebilir.

01 Şubat 2017 Çarşamba