Salı, 15 Ekim, 2024
İSA KARAKAŞ
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, geçen sene iş sağlığı ve güvenliği yönünden programlı ve program dışı denetim olmak üzere toplam 5 bin 13 işyerini denetledi. Bakanlığın kesinleşen denetim sonuçları, iş sağlığı ve güvenliği kurallarına yeterince uyulmadığını aleni bir şekilde ortaya koyuyor. Önümüzdeki yıl ise daha kapsamlı teftişler yapılacak.
İşyerlerinde çalışanların sağlığının korunması ve güvenliklerinin sağlanması açısından iş sağlığı ve güvenliği kurallarının ifa edilmesi büyük ehemmiyet taşıyor. Ancak bu sayede çalışanların bedenen ve ruhen sağlıkları korunuyor, iş kazaları ve meslek hastalıklarının vuku bulması bertaraf ediliyor. Hal böyle iken, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve SGK, iş sağlığı ve güvenliği konusunda son derece hassas davranıyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından önleyici teftiş yaklaşımı esas alınarak gerek işin yürütümü gerekse iş sağlığı ve güvenliği yönünden teftişler yapılıyor. Bu denetimler; klasik teftiş anlayışı dışına çıkılmak ve kaynakları etkin ve verimli kullanmak suretiyle ilgili tüm sosyal tarafları kapsayan, eğitim, iletişim ve bilgilendirmeye ağırlık veren, çözüm odaklı ‘Risk Esaslı’, ‘İşkolu/Sektör Esaslı’ veya ‘Alan Esaslı’ programlı teftişlerden oluşuyor. Programlanmış teftişler, belirli bir ön hazırlık, planlama, izleme ve değerlendirme içerisinde yürürlüğe konuluyor. Bu teftişlerden özellikle iş sağlığı ve güvenliği denetimleri dikkat çekiyor. Keza İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda yer bulan ağır yaptırım ve idari para cezaları, hem İş Kanunu’nda hem de SGK Kanunu’nda yer alan cezalara göre daha ağırdır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından geçen sene iş sağlığı ve güvenliği yönünden sektörel bazda yapılan programlı denetim sonuçları nihayet kesinleşti. Bu yazımızda kesinleşen denetim sonuçları irdelendi.
TOPLAM 5.013 TEFTİŞ
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığınca iş sağlığı ve güvenliği mevzuatı muvacehesinde hazırlanan programlı ve program dışı denetim sonuçlarının tamamına aşağıdaki tabloda yer verildi.
PROGRAMLI TEFTİŞLER: 3115
PROGRAM DIŞI TEFTİŞLER: 1.898
İş kazası: 69
Meslek hastalığı: 2
Talebe ilişkin inceleme: 1.674
Araştırma raporu: 33
Mobbing:-
Asbest dökümü: 7
İşyeri açma talepleri: 113
İşyeri durdurmanın devamı: 26
İşyeri durdurmanın kaldırılması: 87
Toplam: 5.013
İş sağlığı ve güvenliği yönünden gerçekleştirilen tüm denetimler sonucunda, toplam 5 bin 13 teftiş yapıldı. Teftiş yapılan işyerlerinde 765 bin 460 işçi ile 975 çırak ve 5 bin 786 stajyere ulaşıldı.
KAZALARIN ÖNLENMESİ İÇİN
İş sağlığı ve güvenliği yönünden ‘Büyük Endüstriyel Kazaların Önlenmesi ve Etkilerinin Azaltılması Hakkında Yönetmelik’ hükümleri kapsamında olan işyerlerinde, İş Sağlığı ve Güvenliği Programlı Teftişi Belirlenen Teftiş Konuları ilgili mevzuat doğrultusunda güvenlik yönetim sistemi ‘Değişimin Yönetimi’ ve ‘Performansın İzlenmesi’ unsurları ile yangın, patlama ve toksik yayılım konularını kapsayacak şekilde teftişler yürütüldü. Bu programlı teftiş kapsamında 2023 yılında 259 işyerinin teftişi tamamlandı. Söz konusu işyerlerinde 5 bin 644 kadın, 68 bin 699 erkek ve 4 genç olmak üzere toplam 74 bin 347 çalışana ulaşıldı. 50 işveren hakkında toplamda uygulanan idari para cezası miktarı ise 4 milyon 789 bin 292 TL’dir.
MALİYETİ YÜKSEK
Sonuç olarak İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 14 yıla yakın süreden beri yürürlükte bulunmasına rağmen yapılan denetim sonuçları maalesef iş sağlığı ve güvenliği kurallarına yeterince uyulmadığını aleni bir şekilde ortaya koyuyor. Başta insan hayatının kutsallığı bir yana hem çalışan hem işveren hem de ülke ekonomisi üzerinde büyük maliyetlere sebep olan iş kazası ve meslek hastalıklarının önlenmesi hayati önem taşıyor. İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği kurallarının, iş kazası ve meslek hastalıklarını önleyici bir yaklaşımla ele alınması gerekiyor. Bu meyanda önceden başta risk değerlendirmesi olmak üzere birçok çalışmanın, çalışan-işveren temsilcisi-iş güvenliği uzmanı-işyeri hekimi-destek elemanı ve diğer ilgili kişilerin birlikte çalışarak işyerinde var olan veya vuku bulacak muhtemel riskleri ve tehlikeleri bertaraf etmeleri esasına dayanmasını zorunlu kılıyor. Önümüzdeki yıl daha kapsamlı teftişlerin yapılacağını da şimdiden belirtelim.
Maden ve yapı işyerlerinde yapılan denetimler
Maden İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği hükümleri, Sağlık Raporları ve İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerini kapsayacak şekilde teftişler yürütüldü. Bu programlı teftiş kapsamında 2023 yılında 367 işyerinin teftişi tamamlandı. Söz konusu işyerlerinde 1.387 kadın, 56 bin 683 erkek ve 1 genç olmak üzere toplam 58 bin 71 çalışana ulaşıldı. 228 işveren hakkında uygulanan toplam idari para cezası miktarı 77 milyon 25 bin 438 TL’dir. Çalışanlar için hayati tehlike oluşturan husus tespit edilmesinden dolayı 25 işyerinde işin durdurulması yönünde karar alındı. Yapı işyerlerinde ise 2023 yılında 888 işyerinin teftişi tamamlandı. Bu sektörde 522 işveren hakkında uygulanan toplam idari para cezası miktarı 54 milyon 965 bin 843 TL’dir. Çalışanlar için hayati tehlike oluşturan husus tespit edilmesinden dolayı 62 işyerinde işin durdurulması yönünde karar alındı.
Kimyasal madde bulunduran işyerleri
Kimyasal Madde Bulunduran İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönünden Yürütülecek Programlı Teftiş Belirlenen Teftiş Konuları Kimyasal madde bulunduran işyerlerinde, kimyasal maddelerle çalışmalarda sağlık ve güvenlik, yangın, parlama ve patlama ile ilgili riskleri kapsayacak şekilde teftişler yürütüldü. Bu programlı teftiş kapsamında 2023 yılında 1.480 işyerinin teftişi tamamlandı. Söz konusu işyerlerinde; 45 bin 856 kadın, 110 bin 139 erkek, 7 genç ve 1 çocuk olmak üzere toplam 156 bin 3 çalışana ulaşıldı. 457 işveren hakkında uygulanan toplam idari para cezası miktarı 24 milyon 700 bin 454 TL’dir. Çalışanlar için hayati tehlike oluşturan husus tespit edilmesinden dolayı 6 işyerinde işin durdurulması yönünde karar alındı.
05 Eylül 2024 Perşembe
OSMAN ARIOĞLU
Enflasyon düzeltmesi uygulaması yürürlüğe girdiğinden bu yana en çok tartışılan konuların başında geldi. Yapılan değerlendirmeler sonucunda 2023 yılı şartlar oluştuğu halde enflasyon düzeltmesi uygulamasının bir yıl ertelenmesi tercih edildi. Bu yılın başından bu yana da konu muhtelif yönleriyle tartışılmaya devam edildi. En son 50 milyon TL’nin altında ciro yapan işletmeler için geçici vergi dönemlerinde enflasyon muhasebesi uygulanmasının ertelenmesiyle konu biraz sükûnete kavuşmuş oldu. Son derece yerinde olan bu uygulama, eylül ayında kapanan üçüncü geçici vergi dönemi bakımından da sonuç doğuracak. Dördüncü geçici vergi dönemi zaten kaldırılmış olduğundan konu tekrar gündeme yılsonu itibari ile gelecek.
EKSİK KALAN
Aslında bu ertelemeyle enflasyon düzeltmesine yönelik itirazların ve bu uygulamanın herhangi bir gelir elde etmeyen işletmeler bakımından vergi doğuruyor eleştirisi önemli ölçüde ortadan kaldırılmış oldu. Şimdi sıra bu uygulamanın yıllık dönem itibari ile de ertelenmesinin mümkün olup olmadığı konusunu değerlendirmeye geldi. Yıllık vergilendirme bakımından da 50 milyon TL’nin altında cirosu olan işletmeler için enflasyon düzeltmesi uygulanmaması, konuya yönelik tartışmaları tamamıyla ortadan kaldıracaktır.
DÜZENLEMENİN ÖZÜ
Enflasyon düzeltmesi uygulaması özünde parasal olmayan kıymetlerin anılan dönem için yurt içi ÜFE endeks değişimi oranında artırılmak suretiyle değerlendirilmesi şeklinde çalışan bir mekanizmaya sahip olduğundan, doğal olarak bir nevi servet vergilemesi gibi değerlendirilebilir. Konuya yönelik önemli eleştirilerden biri de fazla stokla çalışan işletmeler bakımından henüz paraya çevrilmemiş stoklar için vergi matrahı oluşturmasıdır. Ancak genel mantığı itibarıyla stokların kapsam dışı tutulmasının talep edilmesi, uygulamanın sağlıklı çalışmasını etkileyecektir. Stokların enflasyon düzeltmesiyle değerinin yükseltilmesi ilk anda bir vergi matrahı doğursa da daha sonraki dönemlerde stok maliyetlerini aynı ölçüde artırmış olacağından kendi içerisinde denge sağlayacaktır. Aslında bu ve benzeri savunmayı tüm enflasyon düzeltmesi uygulaması bakımından haklı olarak ifade edebiliriz.
Burada en kritik konu, aktifinde gayrimenkul bulunan ve bu gayrimenkulün öz varlık yerine borç kaynakla edinildiği durumlarda enflasyon düzelmesinin ortaya çıkardığı ekstra vergi matrahıdır. Doğal olarak herhangi bir gelir elde etmeyen bir işletme bakımından ortaya çıkan böyle bir matrah üzerinden vergi talep edilmesi, ödeme zorluğu yaratabilecektir. Buna bir diğer haklı örnek, işletmeye dahil binek otomobillerin ÖTV ve KDV dahil maliyetinden 1.5 milyon TL’yi aşan kısmı için ayrılacak amortismanlarının gider kabul edilememesi nedeniyle enflasyon değerlemesiyle birlikte işletmeler aleyhine katmerli vergi matrahı çıkması durumudur. Bu da enflasyon düzeltmesinden değil, binek otomobillerle ilgili gider kısıtlamasından kaynaklanan bir durum.
Bize göre, bu sınırlamanın kaldırılarak başka bir ölçü getirilmesi yerinde olacaktır.
YAPILABİLECEK OLAN
Özetle, 50 milyon TL’ye kadar cirosu olan işletmelerin enflasyon düzeltmesi uygulamasından tamamen muaf tutulması, bütün bu sıkıntıları büyük ölçüde ortadan kaldırabilecektir. Bu muafiyetin kalıcı hale getirilmesi konusunu bir kez daha ifade etmek ve ilgililerin dikkatine sunmak isteriz.
14 Ekim 2024 Pazartesi
PROF. DR. NURULLAH GÜR
Ekonomik gelişme dinamik bir süreçtir; sürekli bir hareket ve yenilenme gerektirir. Bunu sağlayamadığınız noktada ekonomik tuzaklara takılırsınız. Tıpkı orta gelir tuzağında olduğu gibi.
Ülkelerin ekonomik gelişimlerinin her aşamasında hem o dönem itibariyle belli bir rekabet gücüne sahip oldukları sektörleri kendi içinde dönüştürmeleri hem de düşük teknolojili sektörlerden daha yüksek teknolojili sektörlere geçiş yapmaları beklenir. Öncelikle mevcut koşullarda rekabet gücüne sahip olduğunuz sektörlerin kendi içlerinde daha katma değerli ve yenilikçi hale gelmesi gerekir.
Zira belli bir gelişmişlik seviyesine ulaştıktan sonra sadece ucuz işgücü ve döviz kuru gibi rekabet gücünün geleneksel unsurları, ihracatı ve büyümeyi artırmak için yetersiz gelmeye başlar.
Çin bile artık eskiye kıyasla işgücü açısından ucuz değil. Daha rekabetçi bir sektörel yapı ile ekonomik gelişmesini hızlandırabilmek için daha nitelikli üretim yapmaya, ürün çeşitliliğini artırmaya ve küresel markalar ortaya çıkarmaya çalışıyor.
KATMA DEĞERLİ ALANLAR
Eğer sektör bazlı rekabet gücünü geleneksel rekabet araçlarıyla korumak bu kadar kolay ve ekonomik açıdan mantıklı olsaydı, İngiltere, ABD, Fransa ve İspanya gibi gelişmiş ülkeler Sanayi Devrimi’nin öncü sektörü olan tekstilde üretimi kendi sınırları içerisinde tutabilirlerdi. Ancak, öyle olmadı. Tekstil üretimi, maliyetlerin görece daha ucuz olduğu ülkelere ve bölgelere kaydı. Ama gelişmiş ülkeler, sektörün tasarım,
Ar-Ge ve pazarlama gibi daha katma değerli süreçleri üzerinde yoğunlaşmaya başladı. Küresel şirketleri ve başarılı iş modelleri ile sektörü katma değer anlamında domine etmeyi sürdürdüler.
Günün sonunda tek veya birkaç sektöre bağlı kalarak da kalıcı başarı sağlamak mümkün değil. Teknoloji ve sofistikasyon açısından kalkınma ağacının daha üst dallarında bulunan sektörlere geçiş yapmanız gerekir. Tekstilden elektroniğe, otomotivden havacılık ve savunma sanayine, gıdadan biyoteknolojiye doğru… Sektörler arasında bu geçişleri sağlayamadığınızda da ekonomik ilerlemeniz yeterince hızlı ve sağlam gerçekleşemez.
KAYBEDENLER VE KAZANANLAR
Kaynaklarınızı daha düşük teknoloji/sofistikasyon düzeyine sahip bir sektörden daha yüksek olanına kaydırırken hem şirketler hem de çalışanlar açısından sürecin kaybedenleri ve kazananları olması kaçınılmazdır. Ekonomik refah artışını daha kapsayıcı kılmak ve böylece dönüşüm süreçlerinin önünü tıkayabilecek baskıları hafifletmek için dönüşümün olası kaybedenlerini kendileri açısından daha iyi bir geleceğe hazırlamanız gerekiyor. Bu da devlet mekanizmasının üzerine düşen bir vazifedir.
Çalışanlar açısından baktığımızda, bu süreç onlara yeni yetenekler kazandırarak yükselen sektörlerde yeni iş fırsatları yakalamalarını sağlamak anlamına gelir. Şirketler için ise onları kendi sektörlerinin daha katma değerli alanlarına geçmeye veya ilgili sektörlerdeki yeni yatırım fırsatlarına yönelmeye teşvik etmeyi gerektirir.
Geçmişte ABD ve bazı Avrupa ülkeleri bu gerçekleri yeterince önemseyip gerekli aksiyonları almadıkları için son yıllarda bir yandan ekonomik verimlilikte kronik bir durgunluk yaşarken, diğer yandan gelir eşitsizliği nedeniyle toplumlarında sosyo-ekonomik ve siyasi baskılar artıyor. Türkiye’nin bu gibi hatalardan ve tecrübelerden dersler çıkarması gerekir. Sektörel dönüşümler meselesinin Türkiye’ye dönük kısımlarına fırsat bulursak bir sonraki yazıda değinelim.
ngur@medipol.com.tr
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi
14 Ekim 2024 Pazartesi