Sigorta poliçelerinde artık yeni yeni riskler görmeye başlıyoruz. Çünkü iklim değişikliğine bağlı olarak meydana gelen doğal afetlerdeki hasarların büyüklüğüne sigorta sektörü de kayıtsız kalamadı. Bu çerçevede iklim değişikliği sigortacılık sektörünü de değiştirmeye başladı.


ÖZGÜR YILMAZ

 

İklim değişikliği nedeniyle hemen hemen dünyanın her yerinde meydana gelen doğal afetlerin şiddeti ve yarattığı etki her geçen gün artmaya devam ediyor.

 

Karadeniz Bölgesi'ndeki sel felaketi ile başta Bodrum, Marmaris, Antalya ve Muğla olmak üzere Türkiye'nin farklı bölgelerinde ortaya çıkan orman yangınları, iklim değişikliği tartışmalarını iyice gündeme taşıdı.

 

Ortaya çıkan hasarların büyüklüğüne sigorta sektörü de kayıtsız kalmadı, bu çerçevede iklim değişikliği sigortacılık sektörünü de değiştirmeye başladı.

 

SADECE İNSANLARIN CANI YANDIĞINDA AKILLARA GELEN ÜRÜN OLMAKTAN ÇIKTIK

 

Poliçelerde artık yeni yeni riskler görmeye başlıyoruz.

 

Türkiye, coğrafi yapısı gereği doğal felaketlerin sıkça yaşandığı bir bölgede bulunuyor. Ancak küresel iklim değişikliği ile birkaç yıl öncesine kadar pek rastlamadığımız afetlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bu tip olaylar sigortacılık sektörünü yeni hasar kayıtları ile tanıştırıyor. Artık sektör, sadece insanların canı yandığında akıllara gelen bir ürün olmaktan çıkmaya başlıyor.

 

Sektör olarak, riskleri, sigortacılık ürünlerinin ucuza alınabilecek kadar basit bir konu olmadığını, birçok riskin teminat altına alınabildiğini kamuoyuna anlatmaya çalışmalıyız.

 

'KADERİNE RAZI OLMA' ANLAYIŞI HAKİM

 

Doğal afetlere karşı ise toplumumuzda 'kaderine razı olma' anlayışı hakim.

 

Ancak son dönemde yaşanan yangın ve sel felaketleri sonrası, o bölgelerde sigortalılık bilinci ve teklif adetlerinde artış yaşanıyor. Ancak bu artışların umarım geçici bir gözlem olmadığını ve bilinçlenen tüketicinin bundan sonraki süreçlerde de daha aklı selim hareket etmesini de umuyorum.

 

İklim değişikliği, sosyal ve ekonomik sektörler ile canlı yaşamı ile doğrudan ilişkili su kaynakları, doğal afet, biyolojik çeşitlilik, ekosistem hizmetleri ve halk sağlığı gibi alanları etkiliyor.

 

Bu çerçevede, yağış rejiminin değişmesi ile su sıkıntısı yaşanması ve/veya sellerin meydana gelmesi, deniz seviyesinin yükselmesi kıyı bölgelerinin özellikle deltaların zarar görmesi, sıcaklık artışı ile çölleşmenin artması, yaz aylarında yağış miktarının azalması, tarımda su tüketiminin giderek artması, yüzey sularının kaybedilmesi, su, toprak gibi doğal kaynaklara dayanan tarımsal yapı ve ürün deseninin etkilenmesi, artan sıcaklıklar nedeniyle bitkisel üretim dönemlerinin değişmesine bağlı olarak gıda güvenliğinin olumsuz etkilenmesi, hassas ekosistemlerin ve türlerin yok olması, orman yangınlarının sıklığı ve kar yağış ve erime dönemlerinin değişimi nedeniyle doğal afetlerin artması, doğaya dayalı tarım ve hayvancılık gibi sektörlerde çalışan kesimlerin geçim kaynaklarının tehdit altına girmesi ve buna bağlı olarak kırsaldan kente göçün artması, suyun sanayide yoğun olarak kullanılması sebebiyle, sanayi sektörü ve dolayısı ile ekonomik kalkınma sürecinin olumsuz etkilenmesi bekleniyor.

 

ANA İŞ; RİSKİ ANLAMAK, YÖNETMEK VE TAŞIMAK

 

Sigorta endüstrisinin ana işi riski anlamak, yönetmek ve taşımak.

 

Riski önleme ve riski azaltma konusunda sigorta endüstrisi toplumu korumaya yardımcı olur, yeniliği teşvik eder ve ekonomik kalkınmayı destekler.

 

Bunlar iyi işleyen ve sürdürülebilir bir topluma önemli katkılardır.

 

Risk yöneticileri, risk taşıyıcıları ve yatırımcılar için sigorta endüstrisi, sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınmanın teşvik edilmesinde önemli bir role sahip.

 

Finansal hizmetler sektöründe yer alan, sağladığı koruma, zarar tazmin işlevi ve risk pazarlama misyonuyla sigorta faaliyetleri, ekonominin sağlıklı bir şekilde devamlılığının sağlanması için oldukça önemli.

 

BİREYLERİ VARLIK ALMAYA VE GELECEĞE YATIRIM YAPMAYA TEŞVİK

 

Sigortanın olmadığı bir hayatta işletmeler ve bireyler risk alamaz ve varlıklarını koruyamaz.

 

Sigorta, bireyleri varlık almaya ve geleceğe yatırım yapmaya teşvik etmektedir.

 

Emtiası zarar gören sigortalıların finansal olarak kendilerini toparlamalarına imkân vermekle birlikte, sigorta onların mali durumlarını korumalarına da yardımcı olmaktadır.

 

1980’li ve 1990’lı yıllarda başlayan kamu mal ve hizmetlerinin özelleştirilme eğiliminin de etkisiyle sigorta kuruluşları; fırtına, heyelan, sel, taşkın, çığ ve dolu gibi şiddetli hava afetlerinden kaynaklanan zararlar konusuyla yakından ilgileniyor.

 

Sektör artık küresel iklim değişikleri veya şiddetli hava olaylarıyla meydana gelen zararları da karşılıyor. Bu olaylar, tek başına bireylere, ailelere ve şirketlere tehdit oluşturan hasarlara neden olmakla birlikte, küresel ölçekte tüm devletler ve sosyal sistemler için bir tehlike oluşturabilir.

 

Risklerin azaltılması ve sürdürülebilirliğin geliştirilmesi sigortacıların faydasına.

 

BAZI ÜLKELERDE KAYIPLARIN KARŞILANMASI SÜRECİNE DEVLET DE KATILIR

 

Risklerin azaltılmasıyla toplanan fonlar tüm tazminat taleplerini karşılamaya yeterli hale gelerek kârlılığın artmasına neden oluyor. Ayrıca, sürdürülebilir bir toplumda risklerin sigortalanabilir olma ihtimali artar ve ekonomik büyüme de daha istikrarlı gerçekleşir. Böylece sigorta piyasası daha çok gelişim gösterir.

 

Genelde, sigortacılık sistemi içinde risklerin tamamen özel sektör tarafından üstlenilmesi tercih edilir. Ancak doğal afetlerin maliyeti büyük boyutlara ulaştığı için bazı ülkelerde doğal afetlerden oluşan kayıpların karşılanması sürecine sigorta sektörünün yanı sıra devlet de katılır.

 

Bu konuda dünyada iki farklı uygulama görülüyor. Bazı ülkelerde doğal afet sigortalarında devlet desteği yokken bazı ülkeler de ise sınırsız devlet garantisi var.

 

Devlet desteğinin olmadığı ülkelerde zararlar tamamen sigorta şirketleri tarafından karşılanıyor.

 

Türkiye’de Doğal Afet Sigortaları Kurumu (DASK), devlet ve özel sektörün iş birliği ile oluşturulan bir sistem.

 

DOĞAL AFETLERİN SAYISININ ARTMASI SİGORTA SEKTÖRÜNÜ DE CİDDİ SIKINTILARLA BAŞ BAŞA BIRAKTI

 

Ayrıca Türkiye’de tarım sektörünü tehdit eden risklerin güvence altına alınabilmesi amacıyla Tarım Sigortaları Havuz İşletmesi (TARSİM) A.S. kuruldu. Bu kapsamda oluşturulan havuz sistemi sayesinde sigorta şirketinin tek başına üstlenemeyeceği kuraklık ve don gibi klimatolojik riskler teminat altına alınmakta ve fiyat konusunda haksız rekabet önlenerek devletin prim ve hasar fazlası desteğinin etkin şekilde kullanılması amaçlanıyor.

 

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sebep olduğu doğal afetlerin sayısının ve yarattığı zararların artması, sorumlu olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü olan sigortacılık sektörünü ciddi sıkıntılarla baş başa bırakıyor.

 

İklim değişikliği ve küresel ısınmanın sigortacılık sektörü üzerindeki en önemli etkisi sigortalı bireyler, çiftçiler, enerji arz edenler vb. grupların maruz kaldığı ekonomik zararların tanzim edilmesinde sektörün üstlenmiş olduğu öncü konum sebebi ile hasar ödemelerinde artış ortaya çıkması.

 

Küresel ısınma ve iklim değişiklinin mal, ürün, büyükbaş hayvan, iş aksaması, motor ve sağlık sigortalarındaki zararlar üzerinde doğrudan etkisi bulunmakla birlikte sigortacılık sektörünün verimliliği ve geleneksel iş modelini tehlikeye sokacak dolaylı etkisi de bulunuyor.

 

MAL SİGORTALARI EN FAZLA ETKİLENECEK BRANŞ

 

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin meydana getirdiği sıcaklık artışı, susuzluk, sel ve doğal afetler sebebiyle hastalık ve ölüm oranları artıyor. Ortaya çıkan bu durum nedeniyle sigortacılık sektörünün hayat ve sağlık sigortası kapsamında tazmin edeceği tutarlar artıyor ve sektörün geleceği için sıkıntı oluşturuyor.

 

Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sigortacılık sektörünün birçok branşını etkileyecek olmasına karşın, mal sigortaları bundan en fazla etkilenecek branş olacak.

 

Bilhassa yerleşim bakımından yoğun olan kıyı kesimlerde yükselen deniz seviyeleri, seller ve fırtınalar nedeniyle bu etkinin daha fazla hissedileceği öngörülüyor.

 

Sigorta sektörü toplulukların sürdürülebilirlik riskini anlamalarına, önlemelerine ve azaltmalarına yardımcı olur. Sigortacılık sektörü bu riskleri fiyatlandırarak, paylaşarak ve taşıyarak, doğal tehlikeler ve iklim şokları da dahil olmak üzere birbirine bağlı sürdürülebilirlik zorluklarını yönetmek için etkili bir araç.

 

Sigorta sektörü çalışanlarına iklim bilincini artırıcı ürün ve hizmetlere, hasar taleplerine ve iklim riski eğitim programlarına önem verilmesi gerekiyor. Sigorta şirketleri çalışanlarına verdikleri eğitimler ile müşterilerine, iklim kaynaklı olayların neden olduğu zararın nasıl önleneceği ve zararların yaşamlarına yönelik etkilerine karşı nasıl korunacağı konusunda bilgi vererek kamusal bilincin artırılmasına katkı sağlamalılar.

 

FARKLI SİGORTA TÜRLERİ İLE OLAN İLİŞKİ DE ARAŞTIRILMALI

 

Bu sayede oluşturulan sigorta bilinci doğrultusunda iklim değişikliğinden kaynakları hasarlara ilişkin sigortalı sayısı da artırılmış olunacak.

 

Tıpkı TARSİM ve DASK gibi sigorta türlerinde devlet destekleri verilebilir. Ayrıca etkisi artmakta olan risklere bazı sigorta branşlarını zorunlu hale getirebilir.

 

Bu bağlamda kamu ve özel sektör iş birliği ön plana çıkıyor.

 

Sürdürülebilir sigortacılık dahilinde iklim değişikliğinin sigortacılık sektörü üzerine etkilerinin tespitine yönelik gerek teorik gerekse uygulamalı çalışma sayısının az olduğu görülüyor. Literatürde iklim değişikliği kaynaklı etkilerin daha çok hayat dışı sigortalarla ilişkilendirilerek ele alındığı göze çarpıyor.

 

Bu sebeple gelecekte sürdürülebilir sigortacılıkla ilgili planlanan çalışmalarda sigortacılarımızın, iklim değişikliğinin hayat ve sağlık sigortaları gibi farklı sigorta türleri ile olan ilişkilerini araştırılmaları da gerekiyor.

14 Nisan 2024 Pazar

Giresun Ticaret Borsası Başkanı Hamza Bölük, serbest piyasada fındığın 128-130 liradan alıcı bulduğunu bildirdi.


Giresun Ticaret Borsası Başkanı Hamza Bölük, 2024 yılına 101 liradan başlayan fındık fiyatının son dönemde durağan bir süreç izlediğini belirtti.


Bugün pazarda 1 kilogram fındığın 128-130 liradan işlem gördüğünü ifade eden Bölük, fiyatın arz talep dengesine göre şekillendiğini aktardı.

29 Nisan 2024 Pazartesi

Türk Hava Yollarının Aralık 2023'te verdiği 150 adet A321neo ve 80 adet A350 kesin uçak siparişinin kutlanması amacıyla THY Genel Müdürlüğü'nde etkinlik düzenlendi.


THY, Airbus ve Rolls-Royce tarafından gerçekleştirilen etkinlikte, havacılık alanında gelecek 15 yıl içinde ekonomik değer yaratacak, Türk havacılık ve uzay endüstrisini THY'nin uzun vadeli stratejik büyüme planı doğrultusunda daha da geliştirecek Stratejik Türkiye İlerleme Programı'nın (Strategic Türkiye Enhanced Programme - STEP) lansmanı da yapıldı.

 

Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, etkinlikte yaptığı konuşmada, Avrupa'nın en genç filolarından birine sahip THY'nin gerçekleştirdiği yatırımların, Türk sivil havacılığının kalite ve sürdürülebilirlik odaklı büyümesinde bir kilometre taşı olmasını temenni ettiğini söyledi.

 

Sivil havacılık sektörünün, özellikle son yıllarda gerçekleştirdikleri yatırım ve projelerle kalite odaklı hizmet anlayışını tüm dünya ile buluşturduğunu aktaran Kacır, "Ülkemizin sivil havacılık alanındaki vizyonunun önemli bir örneği olan İstanbul Havalimanı yalnızca beş yıl gibi kısa bir sürede Avrupa'nın en yoğun havalimanı unvanını aldı." diye konuştu

 

Kacır, İstanbul Havalimanı'nın modern altyapısı ve sunduğu yolcu deneyimiyle İstanbul'u küresel bir kesişim noktasına dönüştürdüğüne işaret ederek, "Kıtaları buluşturan, küresel finans ve ticaret üssü, turizm destinasyonu konumundaki İstanbul'un küresel cazibe merkezi rolünü perçinledi." ifadelerini kullandı.

 

Başta İstanbul Havalimanı olmak üzere yurdun dört bir yanında gerçekleştirilen sivil havacılık altyapı yatırımlarını doğru ve vizyoner bir iş stratejisiyle buluşturan THY'nin de elde edilen başarının önemli bir mimarı olduğunu belirten Kacır, "Türkiye ve İstanbul'u havacılıkta dünyada en üst sıralara taşıyan THY, jeopolitik riskleri, makroekonomik belirsizlikleri ve pandemi sürecini başarıyla yönetti. Büyüme yolculuğuna emin adımlarla ilerliyor." dedi.

 

Kacır, Türkiye'nin havacılık sanayisinin köklü bir geçmişe sahip olduğunu anımsatarak, şöyle devam etti:

 

"Milli Teknoloji Hamlesi vizyonumuz doğrultusunda Cumhurbaşkanımızın liderliğinde teknoloji üreten ve geliştiren Türkiye'yi inşa ederken bilgi yoğun ve ileri teknoloji odaklı bu sektörde, özellikle savunma sanayinin AR-GE'de, inovasyonda ve üretimde uzun vadeli bakış açısı paradigma değişimlerine odaklanan yaklaşımı ile üretim ve teknoloji geliştirme kabiliyetlerimizi üst düzeye taşıyoruz."

 

Havacılık sanayini, ana ve alt yükleniciler, KOBİ'ler, araştırma kuruluşları ve üniversitelerle Türkiye'nin yüksek teknolojide öncü sektörü haline getirdiklerini ifade eden Kacır, "Bugün Türk havacılık sanayi kendi özgün platformlarını geliştirme ve üretebilme kabiliyetine haizdir." şeklinde konuştu.

 

Kacır, havacılık sanayisinin birçok küresel uçak ve motor üreticisinin tedarik ortakları arasında yerini aldığına dikkati çekerek, "Bir yolcu uçağının gövdesinde yer alan tüm parçaları üretme kabiliyetine sahibiz. Bugün dünyadaki tüm yeni nesil yolcu uçaklarında Türkiye'de üretilmiş bir parça mevcut." dedi.

 

HAVACILIK YAPISALLARINDA 10 MİLYAR DOLAR SÖZLEŞME BÜYÜKLÜĞÜNE ULAŞTIK

 

Dünyanın dördüncü büyük havacılık kompozit tesisini ülkeye kazandırdıklarını belirten Bakan Kacır, havacılık yapısallarında geçen yıl bir milyar dolar ihracat hacmine ve 10 milyar dolar sözleşme büyüklüğüne ulaştıklarını ve bu alanda yetkin insan kaynağının 10 bini bulduğunu dile getirdi.

 

Kacır, inşa edilen tesislerle bugün her türlü uçak motoru parçasını test edebilecek altyapının ülkede mevcut olduğuna işaret ederek, şunları kaydetti:

 

"Uçak ve helikopter motorunda fan, kompresör ve türbinde üretim yetkinliğine sahibiz. İnovasyon ve teknoloji geliştirmede özellikle kritik rol üstlenen yeni nesil malzeme teknolojilerinde özellikle yüksek sıcaklığa dayanıklı nikel tabanlı inconel ve kobalt tabanlı alaşımların üretiminde yetkinlik oluşturduk. Havacılık alanında kazandırdığımız tesislerle sanayimizin ihtiyaç duyduğu hassas dökümleri de ülke içerisinde gerçekleştirebiliyoruz. Havacılık sanayinde elde ettiğimiz birikim ve deneyimi en az havacılık kadar zorlu bir alan olan uzay sanayine taşıyoruz."

 

Gelecek dönemde Uluslararası Uzay İstasyonu'nda yeni bilimsel araştırmalar yürütmek ve uluslararası işbirliklerini güçlendirmek adına programlar başlatacaklarını vurgulayan Kacır, "Yeni nesil uydu geliştirmede küresel bir oyuncu olmayı, bölgesel konumlandırma ve zamanlama sistemimizi geliştirmeyi ve uzay limanı kurarak uzaya erişimi güvence altına almayı hedefliyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

 

Kacır, 2035'e kadar 1,8 trilyon dolara ulaşması öngörülen küresel uzay ekonomisinden alınan payı artıracaklarını belirterek, uzayın kendilerine sunduğu yeni teknoloji geliştirme kabiliyetlerinden en üst düzeyde yararlanacaklarını söyledi.

 

Yerli ve milli imkanlarla geliştirilen İMECE uydusunun, geçen yıl uzaya fırlatılarak yörüngesine başarıyla yerleştiğini hatırlatan Kacır, "Böylece Türkiye, kendi yer gözlem uydusunu geliştirebilen ülkeler arasında yerini aldı. Yer gözlem uydularında elde ettiğimiz tasarım, test, montaj, entegrasyon ve üretim yetkinliği, haberleşme uydularımızın da geliştirilmesini tetikledi." diye konuştu.

 

TEKNOLOJİK YETKİNLİKLERİMİZİ YÜKSELTECEK YATIRIMLARIN DESTEKÇİSİ OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

 

Bakan Kacır, uzun süren çalışmalar sonunda, bütün kritik alt sistemlerini yerli ve milli olarak geliştirdikleri TÜRKSAT 6A haberleşme uydusunun üretim süreçlerini tamamladıklarını ve temmuz ayında uzaya fırlatmaya hazırlandıkları milli haberleşme uydusunun yerlilik oranının yüzde 80'i aştığını söyledi.

 

TÜRKSAT 6A'yı devreye aldıklarında Türkiye'nin kendi haberleşme uydusunu üretebilen 11 ülkeden biri olacağına işaret eden Kacır, "Tüm bu başarı ve kazanımlar; Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın kararlı liderliğiyle birlikte, yıllardır ortaya koyduğu siyasi irade ve Türkiye'ye çizdiği vizyon sayesindedir. 'Milli Teknoloji Hamlesi!' vizyonuyla ülkemizin kritik teknolojileri geliştirme yetkinliğini perçinleyerek, başarı hikayelerine hep birlikte yenilerini ekleyeceğiz." dedi.

 

Kacır, "Dünyanın en büyük ve en geniş katılımlı havacılık, uzay ve teknoloji festivali TEKNOFEST bünyesinde helikopter tasarımından rokete, insanız hava araçlarından jet motor tasarımına, havacılık ve uzay sektörünün birçok alanında düzenlediğimiz yarışmalarla yetkin insan kaynağımızı güçlendiriyoruz." ifadelerini kullandı.

 

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı olarak havacılık ve uzay sanayinde rekabet gücümüzü artıracak, insan kaynağını güçlendireceklerini belirten Kacır, aynı zamanda bu alanda hem yerli hem küresel yatırımlarla teknolojik yetkinleri yükseltecek projelerin destekçisi olmaya devam edeceklerini bildirdi.

 

Kacır, 2012'den bu yana havacılık ve uzay sektöründe toplam yatırım büyüklüğü 4 milyar doları aşan 144 yatırım için teşvik belgesi düzenlediklerini anımsatarak, "Yatırım teşviklerimizle havacılık ve uzay sanayi gibi yüksek teknoloji alanlarında üretim kabiliyetlerini güçlendirecek yatırımlara kapsamlı ve yatırımcıların ihtiyaçlara yönelik teşvik paketleri sunuyoruz." diye konuştu.

 

Ticaret Bakanı Ömer Bolat: İşbirliği anlaşmasına böylesine bir yerlileştirme ve sanayileştirme programının dercedilmesi çok önemli katkılar sağlayacaktır

 

Programda konuşan Ticaret Bakanı Ömer Bolat, milli gurur ve bayrak taşıyıcısı olan THY'nin, Airbus ve Rolls-Royce şirketleri ile yeni uçak ve motor alımları kapsamında yapacağı çok önemli bir yerlileştirme ve endüstrileştirme amaçlı üretim anlaşmasına şahitlik etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

 

Bu önemli anlaşma vesilesiyle, firmalar arasında ikili görüşmelerin gerçekleştirileceğini belirten Bolat, "İkili görüşmelerin, halihazırda havacılık sektörünün tedarik zincirinde yer alan firmalarımız için olduğu gibi, tedarik zincirinin henüz bir parçası olmayan firmalarımız için de yeni fırsatlar oluşturmasını, yerli üretimimize ve tedarikçilerimizin gelişimine önemli katkılar sağlamasını temenni ediyorum." diye konuştu.

 

Türkiye'nin son 21 yılda ulaştırmadan altyapıya, sanayiden tarıma, hizmetlerden uluslararası ticarete ve savunma sanayisinde çok büyük atılımlar gösterdiğini ifade ederek, bunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın güçlü liderliğinde istikrarlı ve güçlü bir siyasi yönetimin etkisinin olduğunu söyledi.

 

Bolat, Türkiye'nin son 21 yılda reel olarak ortalama yüzde 5,4 büyüdüğünü belirterek, dünya ekonomisinin geçen yıl yüzde 3,2 büyüğünü, Türkiye'nin ise yüzde 4,5 reel büyüdüğünü kaydetti.

 

Dünya ticaretinin geçen yıl yüzde 1,2 küçüldüğüne, Türkiye'nin ise ihracatta rekorlar kırdığına dikkati çeken Bolat, Türkiye'nin 21 yıllık başarısının en önemli göstergesi olan milli gelirde de önemli başarılar elde edildiğini vurguladı.

 

BU BİR BİRLİKTE BÜYÜME, BİRLİKTE GELİŞME, KAZAN-KAZAN İLİŞKİSİ OLACAKTIR

 

Ticaret Bakanı Bolat, THY'nin hizmetler sektöründeki başarısının herkesi gururlandırdığını dile getirerek, "Dünya liginde ilk 10 içinde olan ve 2033'te dünyada ilk üçün arasında yer almayı hedefleyen dünyadaki en büyük markamızdır. Ticaret bakanı olarak, yabancı mevkidaşlarımla ve iş dünyası temsilcileriyle görüşmelerimizde THY'nin kalitesinden ve başarılı hizmetlerinden bahsedilmesi bizler için iftar vesilesidir." şeklinde konuştu.

 

Türkiye'nin savunma ve havacılık sanayindeki başarısının Türk sanayinin başarısı olarak algılandığını vurgulayan Bolat, şunları kaydetti:

 

"Türk havacılık ve savunma sanayinde çok büyük bir atılım sağlandı. Şu anda 80 bini aşkın çalışanı, yılda 12 milyar dolarlık üretim hacmi ve 5,5 milyar dolarlık ihracat rakamıyla Türk savunma sanayi, gururumuzdur ve her geçen yıl hızlı adımlarla yükselişini devam ettirmektedir. Türk Hava Yolları, 2033'e kadar olan 10 yıllık programında 800 uçaklık hedefle yola çıktı. Bu programı Türkiye'de havacılık endüstrisinin gelişmesi için önemli görüyorum. Ayrıca, (Airbus ve Rolls-Royce ile) anlaşmaya, böylesine bir yerlileştirme ve sanayileştirme programının dercedilmesi çok önemli katkılar sağlayacaktır. Bu noktada kamu ve özel kesimdeki sanayicilerimiz için inşallah yeni kapılar, yeni fırsatlar açılacaktır."

 

THY, Airbus ve Rolls-Royce'nin yeni dönemdeki işbirliğinin hem uluslararası yatırımcılar açısından hem şirketlerin bundan sonraki performansları açısından katkılar sunacağını ifade eden Bolat, "Bu bir al-sat ya da sat-al ilişkisi değildir, bu bir birlikte büyüme, birlikte gelişme, kazan-kazan ilişkisi olacaktır. Taraflar da umut ediyorum ki bundan çok memnun kalacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

 

Bolat, Ticaret Bakanlığı olarak, Küresel Tedarik Zinciri (KTZ) Yetkinlik Projesi Desteği ile Turquality ve marka destek programlarıyla önemli destekler verdiklerini ifade ederek, Türkiye Yüzyılı vizyonuyla çalışmalarına devam edeceklerini sözlerine ekledi.

29 Nisan 2024 Pazartesi