tatil-sepeti

Av. Muhammet Aksan

Kanunla kararlaştırılmamış, hukuki muhtevası Yargıtay kararları ile belirlenen, uygulamada ve doktrindeki en tartışmalı konulardan biri ecrimisil tazminatıdır. Yıllar içinde tazminatın hukuki muhtevası hususunda haksız fiil, sebepsiz zenginleşme ya da kira ilişkisi hükümlerine atıf yapılarak çelişkili kararlar verilmiştir. Zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötü niyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olan ecrimisilin hukuki niteliği hakkında güncel Yargıtay kararlarında da halen atıf yapılan 22/4 sayılı 8 Mart 1950 tarihli Yargıtay İçtihat Birleştirme Kararı önem taşımaktadır. İlgili kararda, “fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği” vurgulanmıştır.

ZAMANAŞIMI SÜRESİ

Hukuki niteliği hususunda tartışmalar bulunan ecrimisil tazminatının zamanaşımı süresinde de çelişkili kararlar verilmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile haksız fiilin özel bir türü olarak kabul edilen ecrimisil için 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan 10 yıllık haksız fiil zamanaşımı uygulanmayarak 5 yıllık zamanaşımı süresi içtihat edilmiştir. Bu zamanaşımı süresinin ilk vurgulandığı karar ise 25 Mayıs 1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’dır. Bu İçtihadı Birleştirme Kararı’nda yer alan 5 yıllık zamanaşımı süresi, zamanla Yargıtay’ın uygulaması haline gelmiştir.

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, yakın tarihli bir kararında yine ecrimisilin bir haksız bir fiil türü olduğuna, 5 yıllık zamanaşımı bulunduğuna ve bu zamanaşımının haksız fiilin vuku bulduğu tarihten itibaren 5 yıl içinde talep edilmesi gerektiğine hükmetmiştir.
“…Ecrimisil ise haksız fiil tazminatı olduğu için haksız fiilin vuku bulduğu yani ecrimisilin işlediği tarihten itibaren 5 yıl içinde talep edilmelidir. Somut olayda davacı arsa sahibinin menfi zarar istemi yönünden, zamanaşımı süresinin sözleşmenin feshine ilişkin mahkeme kararının kesinleştiği tarih olan 18 Kasım 2009 tarihi itibariyle işlemeye başlayacağı, ecrimisil isteminin haksız fiil kapsamında kaldığı hususları dikkate alınmaksızın, eksik inceleme ve yanılgılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru olmamıştır.” (Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2016/1519 E. 2018/5446 K. sayılı 22.11.2018 tarihli kararı)

15 Kasım 2019 Cuma

Etiketler : Köşe Yazısı

Bütçenin en büyük kısmı eğitime verilmesine rağmen yeterli olamıyor.

Eğitime ayrılan bütçenin çok büyük oranı personel maaşına gittiği için de eğitimin bizatihi kendine, maksadı hasıl edecek yeterli bir şey kalmıyor. Eğitimin işletmecilik tarafına kaynak bulmak ise bir ölçüde okul müdürlerine düşüyor. Doğru mu, meşruiyeti var mı bunun? Yanlış elbette, itibarı da zedeleyen bir durum bu. Peki, ne yapmak gerekir?

 

Bilindiği üzere ülkemizde eğitimin ölçeği çok büyük. Bütçeyi zorlamanın da mümkünatı yok. Bu sebeple farklı destek ve çözüm yolları bulmak, yani işin bir ucundan tutmak gerekir. Aslında eğitime bağış oranı az değil. Eğitim hayırseverliği ise genellikle ‘okulu yaptırmak ve Bakanlığa devretmek’ olarak anlaşılıyor. Karşılığında da okula isim verme hakkını kullanmak düşüyor. Bu türden tabelaları hepimiz sıklıkla görüyoruz. Bu bağış elbette çok önemli ve anlamlı.

 

Peki, bu usulle maksat hasıl oluyor mu? Tabii ki tam olarak değil. Çünkü okulun eğitim öğretim esnasında ihtiyaç olan lojistikler karşılanamayınca o güzelim binalar yetersiz görünmeye başlıyor. Gerek temizlik gerekse dış görünüm ve diğer destekler açısından negatif bir durum hasıl oluyor. Devlet okulu algısını da kısmen bu durum oluşturuyor. Zira okulu yönetenler işletme kısmında ciddi bir maddi desteğe ihtiyaç duyuyor. Bu destek yeterli düzeyde karşılanamayınca başka formüller devreye sokuluyor. Okul Aile Birlikleri de bunun başında geliyor. Bu çözüm ise hem yetersiz hem de gönüllü/zorlama/mecburi gönüllü türünden destek türleri ortaya çıkarıyor. Doğal olarak her türlü söylentiye de açık bir durum oluşabiliyor.

 

 

Bu işin çözümü var mı? Bilmemiz gerekir ki, her şeyi devletten beklemek zor, sonu da yok. Bunun dışında işin pratiğine odaklanmak gerekir ve farklı formatlarla destek mekanizmaları oluşturulabilir.  Bir bütün olarak okul hamiliği diğer bir deyişle okul için işletme hamiliği formülü düşünülebilir. Öncelikle okula isimlerini verenler için devamlılığı olan bir hamilik sistemi geliştirilebilir. Böylece okulun tabelasında isimleri olan aile veya kurum, okulun devlet bütçesinden karşılayamadıkları giderlerini önemli ölçüde ‘işletme hamiliği’ çerçevesinde karşılayabilirler. Bu durum özendirilebilir.

Okul bağışçılarının hamiliğinin devamlılığıyla birlikte yeni bir uygulama olarak ‘Okul İşletme Hamiliği’ üzerinde ayrıntılı bir çalışma yapılarak bir sistem ortaya konulabilir. Bu format Bakanlığa bağlı okulların ihtiyaç duyduğu ve devlet imkanlarının yetersiz kaldığı durumlarda devreye girecek bir sistem olmalı. Yine okulda bu hami ile ilgili bir bilgilenme levhası konulabilir, istenildiği taktirde sosyal medya hesaplarında duyurulabilir, haberleştirilebilir. Burada önemli olan okul hizmetlerinde devamlılığın sağlanması için lojistiğin temin edilmesidir.

 

 

Şüphesiz ki önerdiğimiz ‘Okul İşletme Hamiliği’nin ayrıntılarının çalışılıp bir sisteme kavuşturulması gerekir. Daha sonra da bir kampanya ile duyurulup eğitim hayırseverliği için önemi dikkate alınarak cezbedici bir ortam oluşturulmalı. Biliyoruz ki, bu alanda ölçeğimiz büyük, okul sayımız çok ama hayır yapmak isteyen insanımız da fazla. Yeter ki, biz insanımıza güven verelim, işin önemine ve bir ucundan tutmanın maneviyatına inandıralım.

 

Bu konunun gündeme gelmesine bir yol hikayesi vesile oldu. Bir program nedeniyle İstanbul’dan Bitlis’e gidiş dönüş yolculuğumuz esnasında Bitlis’in üniversitesi de dahil şehrin tüm eğitiminde ana hami rolünü üstlenen, bunu gönlünü katarak ve reklamsız yapan değerli iş adamımız Ahmet Eren’le eğitim üzerine sohbetimizden hareketle bu yazı kaleme alındı. Yol arkadaşlarımız olan unutulmaz sanatçımız Erol Evgin ve usta mimarımız Sinan Genim’in konuya katkıları da önemli oldu. Eğitim, bu ülkede yaşayan herkesin ortak dertlenmesi gereken bir konu. Ve biz eğitim üzerinden ihtiyacımız olan sağlam dostluklar inşa edebiliriz.

04 Kasım 2024 Pazartesi

Artık biliyoruz ki inovasyon, hepimizi geleceğe taşıyan güçlü bir araç ve bu aracı ne kadar güçlü ve derinlikli kullanabilirsek öne geçme ihtimalimiz o derece artıyor.

Ülkemizin en büyük inovasyon fuarı olan ‘Türkiye Innovation Week’, 11. kez Ticaret Bakanlığı destekleriyle Türkiye İhracatçılar Meclisi ev sahipliğinde 10-12 Ekim tarihlerinde Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Türkiye İnovasyon Haftası 2024’ün ana teması, ‘Kutunun Dışında Düşün’ olarak belirlendi. İnovasyon fuarlarının kendisinin de yenilikçi olması gerçeği, bu temanın taşıdığı mesajı daha da önemli hale getiriyor. 


İNTERAKTİF ETKİNLİKLER

Bu yılın en belirgin farkı, etkileşimin daha yüksek ve etkinliklerin daha interaktif bir yapıya sahip olmasıydı. Bu etkinliklerden ilki, ‘Akıllı Turizm ve İnovasyon’ başlıklı Masterclass içerisinde bir workshop’tu. Türkiye’nin turizm sektörünün dünya ile rekabet etmesini sağlamak amacıyla akıllı teknolojiler ve yeni deneyim yöntemleri üzerine yeni fikir üretme çalışması yaptık. Üniversite ile sektör profesyonellerini aynı masada buluşturarak, yenilikçi fikir alışverişiyle sektöre değer katacak yaratıcı çözümler ürettik. İkinci etkinliğimiz, ‘Saçmalathon’ adıyla gerçekleştirdiğimiz yaratıcı düşünce atölyesiydi. Renkli ve eğlenceli bir çalışma olan Saçmalathon’da, katılımcıların sınırlarını zorlayarak düşüncelerini adeta özgürleştirmelerini sağladık. “Uçuk bir inovasyon fuarı nasıl olur?” sorusuna da odaklandığımız seansta yaratıcı yöntemlerle ciddi sonuçlar doğuran gelişmiş çözümler ortaya çıktı.Üçüncü etkinliğimiz ise Türkiye Patent Hareketi Derneği’nin düzenlediği Patenthon adında yarışma ve ödül içeren bir workshop oldu. Bu yarışmanın amacı, katılımcılara inovasyon yapmayı öğretmek ve onları patentlik fikirler üretmeye teşvik etmekti. Çalışma sonucunda birçok patent potansiyeli taşıyan fikir ortaya çıktı ve kazanan iki ekip ayrıca ödüllendirildi. Bu etkinlikte de katılımcılardan oluşturduğumuz inovasyon ekipleri, tatlı bir rekabet içinde yarışarak sektöre önemli katkılar sundu. Bu etkinliklerdeki en büyük amacımız, inovasyon fuarlarının sadece bilgi edinilen yerler olmaktan öte, inovasyonu deneyimleten ve nasıl yapılacağını öğreten platformlar haline gelmesiydi. Biz de buna uygun olarak yenilikleri sadece teorik olarak değil, uygulamalı bir şekilde öğretme ve uygulatma fırsatı sunmaya çalıştık. 


KATILIMCILAR DAHİL OLMALI

Gelecekteki fuarların daha yenilikçi hale gelebilmesi için bazı önemli adımların uygulanması gerekir. Artık katılımcılar sadece sergileri izlememeli, aktif olarak yeniliklere dahil olmalı. Daha fazla uygulamalı içerikle sergi alanlarındaki projeleri anında test etme ve geliştirme olanağı sunulabilir. Ayrıca farklı sektörlerden daha geniş bir katılım sağlanarak fuarlar daha kapsayıcı hale getirilebilir. Katılımcılardan fuarlarla ilgili net olarak şu mesajı aldık: Biz de tüm süreçlere dahil olmak, fikirlerimizi sunmak, her türlü gelecek projeksiyonlarında var olmak istiyoruz! Bu yılın inovasyon fuarı bize en çok bunu gösterdi.Gelen kitlenin yaratıcı zekasından yararlanmamızın ne kadar önemli olduğuna dair bence güçlü bir mesaj verildi. Yani, herkes inovasyona katkı sağlayabilir, yeter ki buna uygun bir ortam sunulsun.


FUARLARA YÖN VERECEK ÖNERİLER

Katılımcıların gerçek zamanlı olarak ürün geliştirebileceği, inovasyon sürecini deneyimleyeceği özel ortamlar, laboratuvarlar oluşturulabilir.

Var olan ürün ve süreçlerle ilgili ‘Ters Yüz Etme Atölyeleri’ düzenlenebilir.

Sınırları zorlayarak ‘saçma’ gibi ama aslında yenilik için ne kadar önemli olabileceğini gösteren yaratıcı Saçmalathon tarzı düşünce seansları düzenlenebilir.

Gerçek zamanlı olarak inovasyon çözümleri üretme ve geri bildirim toplayan platformlar oluşturulabilir.

Farklı sektörlerin bir araya gelerek yeni işbirlikleri ve inovatif çözümler sağladığı atölyeler organize edilebilir.

Şirketlere gençlerin mentorluk yapacağı Ters Mentorluk faaliyetleri sunulabilir ve bunlar gibi daha birçok yenilikçi çalışma yapılabilir.

Artık biliyoruz ki inovasyon, hepimizi geleceğe taşıyan güçlü bir araç ve bu aracı ne kadar güçlü ve derinlikli kullanabilirsek öne geçme ihtimalimiz o derece artıyor.


04 Kasım 2024 Pazartesi