İsviçre'deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi'nin (CERN) Twitter hesabından yapılan paylaşımda, 22 Nisan'da iki proton demetinin Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC) halkası etrafında döndürülmesiyle girilen yeniden başlatma süreci kapsamında, proton demetlerinin ürettiği enerjinin 6.8 trilyon elektro volt (TeV) olarak kayıtlara geçtiği ve bir önceki enerji rekorunun üstüne çıktığı aktarıldı.

Paylaşımda, 4 yıl sürmesi beklenen fiziki veri alımı sürecine yaz aylarında başlanmasının planlandığı bilgisi paylaşıldı.

ÖNCEKİ REKOR 6.5 TEV ENERJİ


CERN'de 2015'te başlayan LHC deneyinde harekete geçirilen proton demetlerinden 6.5 TeV enerji kaydedilmişti.

LHC, 3 yıllık bakım ve onarım çalışmalarının ardından 22 Nisan'da yeniden başlatılmıştı.

CERN Hızlandırıcılar ve Teknoloji Direktörü Mike Lamont, LHC'nin uzun süren bir sağlamlaştırma programının ardından artık daha yüksek enerjiyle faaliyetlerini sürdüreceği ve bundan sonraki LHC deneylerinden daha fazla verilerin çıkarılacağını açıklamıştı.

SON DENEYDE "ÜST KUARK" KEŞFEDİLMİŞTİ


1998'den 2008'e kadar süren çalışmalar sonucu CERN'de kurulan ve dünyanın en büyük, en güçlü parçacık çarpıştırıcısı olarak kabul edilen Büyük Hadron Çarpıştırıcısı, İsviçre'nin Cenevre kentinin Fransa sınırı yakınlarında, 175 metre derinlik ve 27 kilometre uzunluktaki bir tünelde yer alıyor.

Doğadaki dört temel kuvvetin dışında yeni bir kuvvet olup olmadığının araştırılması için kurulan çarpıştırıcı ile yapılan son deneyde, "üst kuark" adı verilen dörtlü atom altı parçacık türü ortaya çıkarılmıştı.

CERN araştırmacıları, 2015-2018 yıllarında LHC ile yapılan Atlas deneylerindeki proton çarpışmalarında, dörtlü üst kuarkların daha önce fizik biliminde Standart Model teorisinde öngörülene yakın bir standart sapmayla gözlendiğini belirtmişti.

26 Nisan 2022 Salı

Etiketler : Teknoloji

Gündelik yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelen teknolojik cihazları gün boyunca yoğun ve kontrolsüz şekilde kullanmak dijital bağımlılık tehlikesine yol açabiliyor.


Dijital bağımlılık ise oyun ve kumar oynama bozukluğu, sosyal medyanın ve akıllı telefonun aşırı kullanımı gibi bağımlılık yapıcı alt davranışlarla kendini gösteriyor.

 

Bu bağımlılık türü eğitim, kariyer ve özel hayatta sorumlulukları yerine getirmemeye, çok uzun kullanıma bağlı olarak sosyal ilişkilerin bozulmasına ve fizyolojik ya da psikolojik açıdan zarara neden olabiliyor.

 

Her yaşta teknolojinin problemli kullanımı söz konusuyken, birçok kişi bağımlı olduğunun farkına varmadan hayatını sürdürüyor.

 

BAĞIMLILIK BİR BEYİN HASTALIĞI

 

Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi ve Boğaziçi Üniversitesi Temel Eğitim Bölüm Başkanı Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, yaptığı açıklamada, teknoloji bağımlılığının genel bir adlandırma olduğunu fakat bunun spesifik olarak hangi tür alanda bağımlı olunduğuna göre tanımlanması gerektiğini söyledi.

 

Dünya Sağlık Örgütüne göre bir şeye bağımlılık denilmesi için gereken 4 kritere değinen Prof. Dr. Arıcak, bunlardan birincisinin kişinin günlük yaşamın rutin akışı içerisinde sürekli zihninin o dijital mecradaki uğraşla dolu olması, ikincisinin kişinin kontrol etmek istese de bu dijital mecralardaki eylemlerini kontrol edemez hale gelmesi, üçüncüsünün yoğun kullanımın oluşturduğu problemlere rağmen bunları kontrol etmekte, denetlemekte zorluk çekmesi, son olarak da kişinin eğitim, kariyer ya da özel yaşamıyla ilgili işlev kaybına neden olması olarak sıraladı.

 

Prof. Dr. Arıcak, "Eğer bu dört koşul gerçekleşiyorsa dijital mecrada biz artık o kişiye o spesifik alan neyse, oyunsa, kumarsa, ya da sosyal medyaysa artık bağımlı diyoruz. Bağımlılık bir hastalık, bir beyin hastalığı. Bu nedenle bir şeyle normalin dışında, aşırı uğraşmaya biz bağımlılık demiyoruz ancak o dört koşul bir arada sağlanırsa biz onun bağımlılık olduğunu söyleyebiliyoruz." dedi.

 

Bağımlılıklar konusunda yaş grubunun belirleyici olduğunu belirten Arıcak, bunun önüne geçmek için çocukların ve gençlerin sosyal, sportif, sanatsal etkinliklere yönlendirilmesi, okullarda akademik ders dışındaki uğraşların yoğunluğunun arttırılması gerektiğini kaydetti.

 

Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, yetişkinlerle ilgili olarak da yine sosyal ilişkilerin koruyucu bir faktör olduğunu, yüz yüze arkadaş ilişkileri ve etkinliklerin önem arz ettiğini söyledi.

 

İnsanların birçok şeyi fark ettiğini ancak farkındalığın sorunun çözümü için yeterli olmadığını dile getiren Arıcak, şöyle konuştu:

 

"Bu aslında genel olarak toplumsal bir alışkanlık ve eğitim biçimiyle ilişkili. Çok erken yaştan itibaren spor yapmaya, sanatla ilgilenmeye, tiyatroya gitmeye, bir müzik aleti çalmaya başlamadıklarında, ailelerinde de bunu göremediklerinde maalesef bu tür alışkanlıklar yetişkinlik döneminde kolay gelişmiyor. Bu tür becerilerin, alışkanlıkların geliştiği ülkelere baktığımızda çok erken yaştan itibaren çocukların sosyal ve sanatsal faaliyetlere yönlendirildiklerini görüyoruz, ailenin de bir yaşam biçimi olarak bunu yaptığını görüyoruz. Çünkü çocuk nasıl bir ortamda ve nasıl bir toplumda gelişmişse, eğitilmişse yetişkinlikteki yaşantıları da o doğrultuda şekilleniyor. O yüzden ben bir bilgi ve bilinç eksikliğinden ziyade bir eğitim ve alışkanlık eksikliği olduğunu düşünüyorum."

 

Prof. Dr. Arıcak, ebeveynlerin çocuklar için model olduklarını unutmamaları gerektiğini vurguladı. Bunun çocuğun yetişmesindeki önemine değinen Arıcak, şöyle devam etti:

 

"Çocuklarının nasıl yetişmesini istiyorlarsa önce kendileri o şekilde olsunlar, en önemli şey o. Önce kendilerinin model olması. Erken yaşlardan söz ediyoruz ama ergenler için değil, ergenlikte iş işten geçmiş oluyor çoğunlukla. O yüzden mümkünse 9-10 yaşına kadar anne babaların evde teknoloji kullanımında kendilerinin model olması gerekiyor. Örneğin bir baba sosyal medyada çok fazla zaman geçiriyorsa bilsin ki büyük olasılıkla çocuğu da benzer davranışlarda bulunacak. Anne misafirliğe gittiğinde ya da dışarıya çıktığında çocuğunu susturmak için telefona ve tablete mahkum ediyorsa bilsin ki büyük olasılıkla ileride o tableti elinden alamayacak. Öncelikle sosyal ilişkiler, spor ve sanatsal faaliyetleri bir yaşam biçimi olarak evde de göstermesi gerekiyor."

 

ZATEN İÇİNDE OLDUĞUMUZ BİR DÜNYANIN NESİNE BAĞIMLIYIZ

 

Eğitimde kullanılan teknolojik imkanlara değinen Prof. Dr. Arıcak, "Okullarda gereksiz yere teknoloji kullanımı çok fazla. Ben anaokullarında akıllı tahta koyan okullar gördüm, anaokullarına bilgisayar koyan okullar gördüm. Teknoloji erken yaştan itibaren kullanılması, insanda daha fazla beceri yaratmıyor. Beynimiz bizim en büyük teknolojimiz. Erken yaştan itibaren beynimizi, elimizi, kullanabileceğimiz, becerilerimizi geliştirebileceğimiz programlar oluşturulmalı. Mümkün olduğunca dijital teknolojilerin en az olduğu bir eğitim programı oluşturulmalı. Önce beynimizi, elimizi kullanmayı öğrenirsek diğer teknolojileri kullanmayı öğrenmek çok daha kolay." ifadelerini kullandı.

 

Prof. Dr. Arıcak, 1-7 Mayıs Bilişim Haftasıyla ilgili olarak, "Yapay zekanın kullanılmaya başlamasıyla gelecekteki eğitim nasıl olacak? Metaverse eğer hayatımıza hakim olursa, çocuklarımız artık o dünyanın bir vatandaşı olursa orada eğitim nasıl olacak? Çünkü artık okulların duvarları yıkılıyor, artık üniversitelerin duvarları yıkılıyor. Her ne kadar böyle binalar olsa da aslında dünya çok farklı bir mecraya doğru gidiyor. Bu konuların artık araştırılmaya başlandığı, tartışıldığı bir noktadayız. Belki de ileride insanlar bağımlılık kavramını da artık normalleştirecekler. Çünkü 'Zaten içinde olduğumuz bir dünyanın nesine bağımlıyız' tarzında da bir dijital dönüşüm olacak diye tahmin ediyorum. O yüzden tartışılacak, konuşulacak çok şey var ama burada sosyal bilimcilere, eğitim bilimcilere çok iş düşüyor." değerlendirmesinde bulundu.

07 Mayıs 2024 Salı

İstanbul Ticaret Odası Stratejik Araştırmalar Merkezi (İTOSAM), Türkiye merkezli yapay zeka ürünleri geliştiren firmaların sayısının bu yıl itibarıyla 1195'e yükseldiğini bildirdi.

 

İstanbul Ticaret Odası'ndan (İTO) yapılan açıklamada, İTOSAM'ın "Akıllı Otomasyon Çağında Ulusların Rekabeti: Yapay Zeka, Robotlar ve Gelişen Ülkeler" başlıklı yeni raporunun sonuçları paylaşıldı.

 

Buna göre, raporda, akıllı otomasyon ve yapay zeka teknolojilerinin yükselişiyle ortaya çıkan dönüşümler ve uluslararası rekabet ortamı detaylı bir şekilde ele alındı.

 

İTOSAM araştırmacıları, LinkedIn verilerini kullanarak Türkiye'de 2000 yılında 5 olan yapay zeka ürünleri geliştiren firma sayısının 2023'te 1012'ye, 2024’te ise 1195’e yükseldiğini tespit etti.

 

Araştırma için yapay zeka kapsamı içine giren makine öğrenmesi, derin öğrenme, bilgisayar görüşü, sinir ağları, doğal dil işleme, pekiştirmeli öğrenme ve otonom mobil robotlar gibi kavramlar değerlendirildi.

 

TÜRKİYE 22 BİN 735 ROBOTLA EN FAZLA ROBOT STOKUNA SAHİP 18. ÜLKE

 

Raporda, Türkiye'de yapay zeka ürünleri geliştiren firmaların en yoğun olduğu sektörler de tespit edildi. Buna göre yapay zekayı en çok kullanan ilk 10 sektör bilgi teknolojileri ve hizmetleri, yazılım geliştirme, medya, eğitim, sağlık, işletme danışmanlığı ve hizmetleri, endüstriyel otomasyon, finansal hizmetler, araştırma hizmetleri ve biyoteknoloji olarak sıralandı.

 

İTOSAM'ın akıllı otomasyon teknolojileri raporunun dikkat çeken bir başka veri ise Türkiye'deki endüstriyel robot stoku oldu.

 

En fazla robot stokuna sahip 20 ülkeye ait verilere göre, dünya genelinde 2022 itibarıyla 3,9 milyon kurulu endüstriyel robot bulunuyor. 2025'te endüstriyel robot stok sayısının yıllık ortalama yüzde 10 artışla 5 milyon 227 bin olması bekleniyor.

 

Türkiye ise 22 bin 735 robotla dünya genelinde en yüksek robot stokuna sahip 18'inci ülke konumunda bulunuyor. Çin 1 milyon 501 bin endüstriyel robotla dünya genelinde en fazla stoka sahip ülke.

 

Robotlar daha çok manuel, rutin veya fiziksel güç gerektiren görevlerde insanların yerini almaya aday olarak görülüyor. Bu sebeple yapay zekadan etkilenme ihtimali düşük meslek grupları, robotlar üzerinden otomasyon riskine maruz kalıyor.

 

Akıllı otomasyon teknolojileri bazı meslek gruplarını olumsuz etkilerken, bu teknolojilerin mevcut bazı iş kollarında daha fazla istihdam fırsatı sunacağı ve bununla birlikte yeni mesleklerin ortaya çıkmasına katkı vereceği öngörülüyor.

 

YAPAY ZEKA UYGULAMALARINI GELİŞTİRMEK İÇİN ÜNİVERSİTELERDE YENİ BÖLÜMLER AÇILMALI

 

Açıklamada konuya ilişkin değerlendirmeleri yer alan İTO Başkanı Şekib Avdagiç, yapay zeka uygulamalarında ve robotikte yetişmiş insan gücünün üniversitelerde daha kapsamlı ve etkili bölümler açarak Türkiye'de tutulması gerektiğini vurguladı.

 

Yapay zekanın sanayi alanında giderek daha da etkili bir duruma geldiğini belirten Avdagiç, "Türkiye'nin dikkat etmesi gereken konu: Batı, yapay zeka ve robotikte yetişmiş insan gücümüzün bir kısmını çok hızlı bir şekilde bizden alıp götürebiliyor. Kendi ülkemizdeki yapay zeka uygulamalarını geliştirmek için üniversitelerde yeni bölümler açılmalı." ifadelerini kullandı.

 

Avdagiç, İTO'nun iştiraki Bilgiyi Ticarileştirme Merkezi'nde yapay zeka uygulamaları yapan girişimcilere destek verdiklerini kaydederek, şu açıklamalarda bulundu:

 

"Özellikle sanayinin üretim, tasarım, kalite kontrolü ve paketleme dahil her aşamasında yapay zeka uygulamaları kullanılıyor. Birçok yerde insanların ortaya koyduğu çözümlerin, takiplerin, kontrollerin yapay zeka tarafından çok daha etkin bir şekilde yapıldığını görüyoruz. Bu bir tarafta üretimin güvenilirliğini, kalitesini, sürekliliğini ve riskini ortadan kaldıran bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. Bir taraftan da maliyet tasarrufu sağlıyor."

07 Mayıs 2024 Salı